Ara

Sûretden Mānâya Yolculuk

Sûretden Mānâya Yolculuk

İnanç bir kararlılığın, bir eylem, bir değişim ve kaliteyi yakalamanın en güzel göstergesidir. İnancın sözde kalmaması, insanın gönlüne, rûhuna ve aklına sirâyet etmesi gerekir. İnanmak kararlılığın, hassâsiyetin adıdır. Peygamberlerin tevhîd mücâdelesi ve dîne dāvetleri küfür, şirk ve bâtılı terk etmeyi, tevhîd kalesine sığınmayı, îman zırhına bürünmeyi, insanlık değerlerini taşıyabilmeyi öngörmektedir. Peygamber Efendimiz’in (sav) hayâtı baştan sona Allâh’ın rızāsını kazanmak, ilâhî vahyin gereğini yerine getirmek, İslâm’ın güzelliklerini hayâta taşımaktan ibârettir. Hak dostları, ārifler ve hikmet ehli de her dönemde Hakk’ın dāvâsına sāhip çıkmaya öncülük etmişlerdir. Bu Hak dostlarından biri olarak Yûnus Emre de hakīkatin sesi olmuş, şiirlerini mānâ dili ile söylemiş, mānevî inkişâfımıza yönelik hatırlatmalarda bulunmuştur. Bizleri hakīkat arayışına dāvet eden Yûnus Emre, şekil ve sûretlerden sıyrılıp Vücûd-ı Mutlak olan Allâh’ı (cc) hakkıyla tanımamızı istemektedir. Taklit düzeyinde kalan, şekle indirgenen amellerimizin gerçekliği olmayan bir gölgeden ibâret bulunduğunu dile getirmektedir. Gölgelere takılıp kalanların da mānâdan mahrum kalacaklarını ve hakīkate eremeyeceklerini şu şekilde hatırlatmaktadır:

Sûretden gel sıfata yolda safâ bulasın

Hayallerde kalmagıl yoldan mahrûm kalasın.

 

Bu yolda ‘acâib çok sen ‘acâib anlama

‘Acâib anda ola dost yüzini göresin

 

‘Işk kuşagın kuşangıl dostun yolını vargıl

Mücâhede çekersen müşâhade idesin (Divan, II/197).

Samîmî hatırlatmalarını sürdüren Yûnus Emre, mānâ yolunda herşeyin yerli yerince olduğunu, hayret edilecek nice güzelliklerin bulunduğunu, yüzeysellikten kurtulup derinlik elde etmeyi, cemâlullâh’ı görme derdine bürünmeyi, aşka yönelip gayrete gelmeyi, aşk ile Hakk’a gitmeyi, nefisle mücâdele ederek Hakk’ın cemâlini müşâhede edecek bir kıvâma gelmeyi öğütlemektedir.

Yûnus Emre çoklarının insan sûretinde göründüklerini ancak insanlık kimliğine sāhip olanların oldukça az bulunduğunu söylemektedir. Ona göre dindarlık kisvesine bürünenlerden geçilmemektedir ama dînin özüne sirâyet edenler oldukça azdır. İnsân-ı kâmil olma yolunda gayret edenlerin Hz. Muhammed (sav) gibi bir önderlerinin ve bir yol göstericilerinin bulunduğunu şu dizesiyle ne de güzel dile getirmektedir:

Sûretile çokdur âdem degmesinde yokdur kadem

Evvel-âhir ol pîş kadem bir Muhammed serveri var (Divan, II/74).

Ulvî değerler hakkında, büyük dāvâlara baş koyabilmek adına, mānâ ālemini idrak bağlamında kişinin öncelikle kimsenin görünüşüne aldanmaması gerekmektedir. O, mānâdan haberi olanları ve aşk kıvâmına erenleri örnek almamız gerektiğini vurgulamaktadır. Şöyle ki:

Bir kişiden sorgıl haber kim ma‘nîden haberi var

Bir kişiye virgil gönül cânında ‘ışk eseri var (Divan, II/73).

 

Taklitten kurtulup tahkīke erenler, sûretin ötesinde mānâ kıvâmına erenler, gözleri yaşlı ve benizleri solgun āşık ve āriflerdir. Dilleri âh u eninli olan gönül ehlinin cânındaki aşk eseri, insana hayat bahşeden sözleridir. Böyle bir kişi tāliplere Allâh’ı hatırlatır. Kitâbî bilgilerle donanmış olan sözde ālimlerin sözleri ise gönüllere tesir eylemez. Aranıp bulunması gereken ārifler, simyâcı gibi taşı altın eder, Hz. Īsâ nefesi gibi mānen ölenleri hakīkatle yüzleştirir.

Şerîat, tarîkat, mārifet ve hakīkat diye dört kapıdan bahseden Yûnus Emre şer’ī ölçüleri yüzeysel anlayanları, din hakkında ahkâm kesenleri, İslâmî esasları içselleştiremeyenleri, dînin tadına varamayanları, yaşanmayan bir dînin propagandasını yapanları şiddetle kınamaktadır. Hakīkatin ötesinde kalan, şeklen dindar gözüken, dînin sırrına giriftâr olamayanların tevhîdin menziline ulaşamayacağını beyân etmektedir.

Hakīkat derslerini gerçeği duyamayan ve hakīkati göremeyenlerin anlayamayacağını belirten Yûnus Emre, can kulağı ile işitemeyenlerin hak sözü idrâk edemeyeceklerini, aslî konuları kavrayamayacaklarını hatırlatmaktadır. Güneş ne kadar parlak olursa olsun gözleri kapalı olanlar güneş ışıklarını göremeyecekleri gibi, âlemde her an ve sonsuz tecellîleri ile varlığını âşikâr kılan Rabbimizin güzelliklerini de gözlerine gaflet perdesi inenlerin göremeyeceklerini ifâde buyurmaktadır. İlâhî tecellîleri görebilmek için taklit düzeyinden sıyrılıp tahkīk düzeyindeki bir inanca sāhip olmamız gerekmektedir. Gözü kör olan ve kulağı sağır olanların hakīkate ne denli yabancı olacaklarını Yûnus Emre şu şekilde tasvîr etmektedir:

Sagır işitmez sözi gice sanur gündüzi

Kördür münkirün gözi ‘âlem münevver ise (Divan, II/386).

Sağır kimdir? Hakīkat sözünü işitemeyendir. Kör kimdir? Mānâ gözü görmeyendir, gönül gözü işlevsel olmayandır. Yûnus’un ifâdesiyle sûreti insan içi hayvan kişilere hakīkat anlatılmaz:

Ol kişi kim sagır durur söyleme Hak sözin ana

Ger dirisen zâyi‘ olur nasîb yokdur sözden ana.

 

Ol kişi kim yol eridür garîb gönüller yâridür

Bir söz diyem tutarısa yigdür şeker baldan ana (Divan, II/55).

Sûret dervişlerine reddiyede bulunan Yûnus Emre, kapılarına samîmî olarak gelmek isteyenleri Hakk’tan istemektedir. Görünüşte sevenlerinden görünüp de gerçekte sahtekâr davrananları hemen aradan çıkaracaklarını, meclislerinde yapmacık davranmaya kimsenin haddi olamayacağını ne de güzel ifâde eder:

Bize muhib olanları Hak'dan dilerüz anları

Dönüp münkir olanları tîz çıkarurlar aradan (Divan, II/265).

Dış görünüşe önem verenleri, zāhire takılıp kalanları, sûret peşinde koşanları, şekilperest olup hakīkatten habersiz kalanları, içsel derinliğe eremeyenleri Yûnus Emre şu şekilde uyarmaktadır:

Dervîşlik didükleri hırkayıla tâc degül

Gönlin dervîş eyleyen hırkaya muhtâc degül

 

Hırkanun ne suçı var sen yolına varmazsan

Vargıl yolınca yüri er yolı kalmaç degül

 

Dirsin şeyhüm ‘ışkıla yalın ayak baş açuk

Er var dirlik dirilmiş yalın ayak aç degül

 

Turmış ma‘rifet söyler erene Yûnus Emrem

Yol eriyle yoldadur yolsuza yoldaş degül (Divan, II/223-224).

Gösterişe yeltenen, kendini el āleme tanıtmaya çalışan, şöhret edinmek adına kılıktan kılığa giren, dervişlik kisvesine bürünüp adamlıktan nasîbi olmayanların ne denli büyük tuzağın içinde olduklarını Yûnus Emre şu şekilde dile getirmektedir:

Sûfîyem halk içinde tesbîh elümden gitmez

Dilüm ma'rifet söyler gönlüm hîç kabûl itmez

 

Boynumda ‘icâzetüm riyâyıla tâ'atüm

Endîşem ayruk yirde gözüm yolı gözetmez

 

Söylerem ma‘rifeti sâlûslanuram katı

Miskînlige dönmege gönlümden kibir gitmez

 

Hoş dervîşem sabrum yok dilümde inkârum çok

Kulagumdan gireni hergiz içüm işitmez

 

‘Âlem çırâkdur sadır gönlüm bunı gözedür

N'ideyüm Hak korkusı hergiz içümden gitmez

 

Görenler elüm öper tâc u hırkama bakar

Şöyle sanurlar beni zerrece günâh itmez

 

Taşumda ‘ibâdetüm sohbetüm hoş tâ‘atüm

İç bâzâra gelicek bin yıllık ‘ayyâr itmez

 

Görenler velî sanur selâm virür utanur

Anca iş koyarıdum el irüben güç yitmez

 

Taşum dervîş içüm boş dilüm tatlu sözüm hoş

İllâ ben itdügümi dînin degşüren itmez

 

Yûnus eksükligüni Allâh'una ‘arz eyle

Anun keremi çokdur sen itdügün ol itmez (Divan, II/171-172).

Yûnus’un şiirlerinden aktardığımız tüm bu dizeler bize Müslüman olmanın güzelliğini anlatmaktadır. Müslüman olurken de dindarlığımızı sözde koymamamız gerekmektedir. İçimizin başka dışımızın başka olmaması gerekmektedir. Okuduğumuz âyetler bizi gaflet uykumuzdan uyandırabilmeli, gönlümüze tesir etmeli, gözlerimizi yaşartmalı, içimizi ısıtmalı ve bizi kendimize getirmeli. Okuduğumuz hadislerin şuuruna ve bilincine ermeliyiz. Hakk’ın dîvânına durduğumuzda sâdece kalıbımızla değil tüm benliğimiz ve varlığımızla Hakk’a yönelmeliyiz. Secdelerde ağlayabilmeli, zekât verirken içten davranmalı, hacda arınmanın şevkine ermeliyiz. Başkalarının bizleri nasıl gördüğüne değil nasıl olmamız gerektiğine dikkat etmeliyiz. İslâm’ın esaslarındaki hükümlerin şekli yanında rûhuna da bürünmeliyiz. Taklit düzeyindeki bir dindarlıktan çıkıp tahkīk düzeyindeki bir irfâna ermeliyiz. Sözlerimizde ve amellerimizde bir kalite olmalı. Davranışlarımızda anlam boyutu olmalı. Tutum ve tavırlarımızda gāye prensibi ön planda olmalı. Yûnus Emre gibi gönlümüzü derviş eylemeli, mahviyet ehli olmalı, Hakk’a âşinâ, Yaratana kurbân olmalı. El-ālem alışverişte görsün diye değil Hakk’ın pazarında can verip ilâhî rızā talep edilmeli. İnsanlık kisvesimize Müslümanlık rûhunu yerleştirmeli, sözlerimize anlam kalitesi katmalı, hal ve gidişatımıza bilinç ve şuur kazandırmalıyız.

Kaynakça

Tatcı, Mustafa, Yûnus Emre Yorumları İşitin Ey Yarenler, h Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2018

Yûnus Emre, Yûnus Emre Dîvânı, haz. Mustafa Tatcı, MEB Yayınları, İstanbul 1997.

Şubat 2022, sayfa no: 16-17-181-9

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak