Ara

Sünnetullâh’a Uygun Yaşamak

Sünnetullâh’a Uygun Yaşamak

İnsanın yaratılışında din vardır. Dinsiz millet düşünülemez. Herkesin tâkib ettiği bir kural vardır. Bize biçilen kaftan İslâm’dır. İlk babamız Âdem (as)’dan bu zamana kadar gelen dînin adıdır  İslâm. Diğer doktrinler huzur getirmemiştir. “Yaratan yarattığını bilmez mi?” gerçeği; kim neyi yapıp kurmuşsa O (cc)  onu en iyi bilendir. Bir yapıtla yapan aynı değildir. Yapıt, yapan ustanın eseridir. Hâlikımız (cc) kâinâtın Hâlikıdır. Kulunun her ihtiyâcını karşılayan Kur’ân-ı Kerîm’i ve onun mübelliği, tebliğcisi Peygamberimiz’i (sav) bize örnek olarak göndermiştir. Yaşantısı, sözleri ve sükûtu İlâhî hüküm giyen Efendimiz (sav) her hususta numûnedir bize.

Fıtratımıza, yaratılışımıza uygun olan İslâm, her ihtiyâcımızı karşılar. Bilimsel izah edilen her şeyin aslı İslâm’dadır. Trahom göz hastalığına, günde bir kez olsun yüzleri yıkamayı önerirler. Aleyhissalât ü Vesselâm Efendimiz “gözlerinize abdest suyundan içiriniz” buyurur. Gazablanan kimseye “abdest alınız” emr-i Muhammedîsi (sav), enerjinin en yüksek olduğu mahalli teskin eder su ile. Yemeklerin sıcak yenmemesini tavsiye eden dînimiz, midede kanser hastalığının oluşmasını önler. Namaz taatindeki incelikler hep sıhhattir. Rükûda bel ve sırt eklemleri rahatlar. Secdede, beyne az giden kan, rahatlıkla ulaşır. Günlük yürüyüş yapanlara bakınca, hemen hatırımıza geliyor. Peygamberimiz (sav) mescide uzaktan gelmenin, akraba ve hasta ziyâretleri, tebliğ ve dâvet yapmanın, cenâzelere iştirâkin, Allah Teâlâ yolunda cihâdın, ihtiyaç içerisinde olanların sıkıntısını gidermenin ecir ve mükâfâtını haber veriyor. Sayılan görevleri yapan kişi, günde en az iki saat yürür. Spor olarak târif buyurdukları atıcılık, binicilik ve yüzücülük günümüzde en mûteber bedeni eğitim türüdür. Kendilerinin güreş ve koşu müsâbakası yaptığı İslâm târihinde mevcuttur.

Diyet uzmanlarına gidenlere, Server-i Âlem (sav)’den gelen tavsiyeler şunlardır: “Acıkmadan yemeyin. Yemeye arzulu iken kalkın.” Yemede ve giymede yaptığı tavsiyeler, günün vebâsı olan kanserden korur insanı. İki Cihan Güneşi (sav) giyimlerin bol olmasını öğütler. Dar giyimli kadınların, günümüzde kanser rahatsızlığına yakalandığını söyler uzmanlar. Birçok hastalıkların sebebi olan dişler hakkında şöyle buyurur:  "Azı dişlerin arasında kalan yemek kı­rıntıları dişleri zayıflatır." 

Şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyor. Doğusu da batısı da, bitsin bu sıkıntılar diyor. Mahkemelerin boş kaldığı, ezilenlerin kalmadığı cemiyetin tuttuğu yolu izleyelim. İçtiği pınardan kanalım. Mesud ve bahtiyâr olalım. Ayırımcılığın körüklendiği günümüzde “takvâ”, Allah Teâlâ korkusunu, belirleyici vasıf olarak kabûl edelim. Üstünlüğü fizikî şartlarda değil, İlâhî korkuda arayalım. Çerkezi lazı, acemi arabı, kürdü türkü derin bir nefes alsın. Kılavuzumuzu Nebî, sıddîk, şehîd ve sâlih olanlardan seçip, kargaların peşinden gitmeyelim.

Mehdimizi gerçek Mehdilerden seçip, karların üstünde de olsak, O’na tâbi olalım. Üşenip tembelliğe gitmeden, kolumuz da kopsa, sancağı burcuna dikelim. Felaha götüren bu şemsiyenin altında toplanalım. Yaşımızın gençliğini Fatih Sultan Mehmed’in (ra) azmiyle donatalım. Aleyhissalât ü Vesselâm’ın övgüsüne, sünnet-i seniyye’sine riâyetle mazhâr olalım. Gece rüyâmızda, gündüz hülyâmızda olsun. Âhirette bağrını açarak kucaklasın bizleri.

Hoca Ahmed Yesevi (ks) gibi hayâtımızı Resûlüllâh’ın (sav) yaşantısına uyarlayalım. Yolumuz İslâm, kuralımız Kur’an ve Sünnet olsun. Sanki farz gibi moda tâkib ediliyor. Modayı tâkib ettiğimiz kadar asıl modeli örnek alalım. Derviş takılan erkek ve hanımlar bile, kişinin üstüne başına bakıyor. Uygunsuzsa, alay ediyor. Aişe (r.anha) annemiz “ Resûlüllâh’ın (as) dürülüp bükülen elbisesi yoktu” der. İkramlarda bir eksiklik olsa, yine hafife almalar başlıyor. Aişe annemiz (r.anha), “ne zaman karnım doysa ağlarım. Çünkü Aleyhissalât ü Vesselâm Efendimiz, arpa ekmeğiyle karnını doyurmadan bu âlemden göçüp gitti” der. Devir değişti demeyelim. Üstâzımızın şâiri Elvan âşık der ki, “devir aynı devir, Elvan değişti.” Bizim modelimiz Resûlüllâh’ın (sav) sünnetidir.

Ne kadar uyarsak Aleyhissalât ü Vesselâm Efendimiz’e,  o kadar Kur’ân-ı Azîmüşşân’a uymuş oluruz. “Kim o peygambere itaat ederse muhakkak Allâh’a itaat etmişdir.” (Nisâ, 80.) Sünnet-i Seniyye ile Kitâb-ı Kerîm’in nûruna nâil oluruz. Onun sünneti Kur’ân’dan bağımsız bir kaynak değildir. Kur’ân’ın tefsiri, tebyini, izahı, açılımı olarak ele alınmıştır. "Şunu iyi biliniz ki bana Kur'ân-ı Kerîm ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltuğuna kurulan tok bir adamın size: 'Sâdece şu Kur'ân lâzımdır, onda bulduğunuz helâli helâl, haramı da haram kabûl ediniz yeter.' diyeceği günler yakındır..." (Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10)

Molla Câmi aşkla yazdığı şiirinde şöyle seslenmektedir:

Bahçe tarafına gitmiştim, bütün gülleri açılmış gördüm,

Gülistan cânibinden bana, Muhammed'in kokusu geldi.

Ve'ş-şems O'nun yüzünü Ve'l-leyl O'nun saçlarını vasfeder,

Bütün Kur'ân'ın sûrelerinden bana, Muhammed'in kokusu geldi.

 

Kur’ân ve sünnet birbirini tamamlar.  Bâzıları Hz. Peygamber'e (sav) gelerek, "Ya Rasûlallâh! Biz, gerçekten Allâh'ı seviyoruz," dediler. Bunun üzerine: "De ki: Eğer siz Allâh'ı seviyor (ve sevdiğinizi iddia edi­yor)sanız; hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin."  (Ali İmran, 31.) âyeti nâzil oldu.  Hasan el-Basrî: "Onların Allâh'ı sevmelerinin alâmeti, Rasûlullâh'ın (sav) sünnetine uymaları oldu" der. Allah Teâlâ buyurdu ki: "Andolsun ki, sizden Allâh'a ve âhiret gününe kavuşmayı arzulayanlar ve Allâh'ı çok zikredenler için Rasûlullah'ta (tâkip edeceğiniz) pek güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 21.) "Onlar ki, yanlarında bulunan Tevrat ve İncil'de ismini yazılı buldukları ümmî peygambere ve Rasûle tâbi olurlar. O (Rasûl), ken­dilerine iyiliği emrediyor, onları fenâlıklardan alıkoyuyor; onlara, (nefislerine) haram ettikleri temiz şeyleri helâl kılıyor, murdar şeyleri de haram kılıyor, onların ağır yüklerini, üzerlerindeki bağları indiri­yor. Onlar, O'na îmân ederler, kendisine ta'zim ve yardım ederler, onunla gönderilen nûr'a (Kur'ân'a) uyarlar. İşte bunlar, kurtuluşa eren kimselerdir." (A’raf, 157.)

İmam Şafiî (ra),

1- Rasûlullâh'ın (as) emrine ittibâ ve hükmüne  teslim olmak vâcibdir.

2- Hiçbir hâlde, Allâh'ın Kitâbı ve Rasûlü'nün sünnetinden baş­ka herhangi bir söz bağlayıcı değildir. İki kaynak dışındaki sözler, onlara tâbidir, buyurur.

 

Ocak, 2015

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak