Ara

Sünnetin Teşriî Durumu

Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker Hocamız ile Sünnetin Teşriî konusunda güzel bir röportaj gerçekleştirdik. İstifadelerinize sunuyoruz. Selâm ve duâ ile.  Röportaj: Yusuf Demirel – Ahmet Karaköse Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? Peygamberimiz’in (sav) hadislerinin, amellerinin, takrirlerinin, başka sahabilerin yaptığı şeylerin Peygamber tarafından onaylanmış olanlarının hepsinin ortak adı sünnet olmaktadır. Bu başlık, sünnetin bizim amelimize etkisi ve egemen olması anlamına gelir. Peygamberimiz’in (sav) sünneti bizim için hüküm kaynağı mıdır değil midir? Sünnetin teşriî (yasa koyan) yönü derken bu kastedilir. Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? Başta hemen söyleyelim ki bizim temel iki kaynağımız vardır: Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberimiz’in (sav) sünneti. Peygamberimiz’in sünnetine karşı bir harekât var ortalıkta ve bunun arka planında müsteşrikler/ oryantalistler bulunmaktadır. Peygamberimizin sünnetine karşı olmanın sebebi ve arkasında yatan arka plan İslâm’ı bozma fikridir. İslâm’ı bozmak isteyenler onun önceki ilâhî dinler gibi tahrif edilmesini arzu ederler. İslâm’ın tahrif edilmesini arzu edenler, devrede Peygamberimiz’in (sav) sünnetinin olmamasını şart görüler. Çünkü Peygamberimiz’in sünneti İslâm’ın tahrif edilmesine engel olmaktadır. Yâni Peygamberimiz’in getirdiği saf dîni bozmak isteyenler, sâdece Kur’ân üzerinde düşünerek Kur’ân’a yükledikleri İslâm dışı bir mânâya sünnet engel olduğu için onlara göre sünnet devrede olmamalı ki İslâm’a aykırı bir mânâyı Kur’ân’a yükleyerek, Kur’ân’a söyleterek, kendi düşündükleri uyduruk dîni ortaya koyabilsinler. Bu öyle bir proje ki ortaya İslâm adını taşıyan bir din koyacaklar ama bu dînin muhtevâsının İslâm’la ilgisi olmayacak. Nasıl ki Mûsevîlik ya da Îsevîlik bozulmuşsa ve bunların mevcut şekliyle Hz. Mûsâ’nın getirdiği veya Hz. Îsâ’nın getirdiği dinle alâkaları kalmamışsa, İslâm’ı da adı İslâm olan ama içeriği İslâm ile alâkasız bir din şekline çevirmek istiyorlar. İslâm’ın bu şekilde başka bir yapıya çevrilmesine engel olan unsur sünnet olduğundan bu insanlar Peygamberimiz’in sünnetine düşman olmaktadırlar. Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? Önceki ilâhî kitaplara baktığımızda ortada sahifeler yok, Tevrat yok, Zebur yok, İncil yok; tabii bunu bozan insanoğlu Kur’ân’ı da bu şekilde bozmayı hedefe koymuştur. Ancak Peygamberimiz’in (as) vahyin hemen arkasından Kur’ân’ı yazdırması ve bunun üzerinde titiz davranması, sahabenin de bu konuda titiz davranmaları ve O’nu ezberlemeleri; Hz. Ebubekir’in Kur’ân’ı hemen bir kitap hâline getirmesi, Hz. Osman’ın bunu çoğaltması ve hâfızların çok olması netîcesinde Kur’ân’ın sözleri değiştirilememiştir. Dolayısıyla hem insan hem cin şeytanları Kur’ân’ın lafzının değiştirilemeyeceğini kabûl etmiş veya onu değiştirebileceklerinden ümitlerini kesmişlerdir. “Peki ne yapalım?” diye düşünmüşler. “Kur’ân’ın lafzı aynen dursun ama mânâsını değiştirelim” diye düşünmüşler ve bunu karâra bağlamışlar. Kur’ân’ın mânâsını değiştirebilmek için de Kur’ân'ın mânâsının sınırlarını belli eden, ona doğru mânâ vermesini sağlayan sünnetin olmaması gerekir ki O’na kendi bozuk mânâlarını yükleyebilsinler. Yâni onlardan herhangi birisi Kur’ân'ın bir ayetine İslâm’a aykırı bir mânâyı yüklemek istediği zaman karşısına birkaç tâne hadis-i şerif dikiliyor ve ona diyor ki; “sen bu ayete bu mânâyı veremezsin, bu ayetin mânâsı şudur.” Böylece ayetin mânâsının sınırlarını belirliyor Peygamberimiz’in sünneti. Tabii ki bu durum o bozuk mânâyı vermek isteyen insanın hoşuna gitmiyor; dolayısıyla o, sünnete karşı çıkıyor, sünnetin olmaması gerektiğini söylüyor. Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? Kur’ân'ın mânâsı anlatılırken sünnetin dışlanması harekâtı belli ki şeytanlar tarafından hâlâ körükleniyor ve her an büyük bir gayretle bu iş yürütülmeye çalışılıyor. Şöyle de bir ifâdeler kullanıyorlar: “Kur’ân’daki İslâm”, “Gerçek İslâm”. Kur’ân’daki İslâm söylemi otomatik olarak Sünnetteki İslâm’ı dışlayan, reddeden yaldızlı cazib bir söylemdir. İnsanımız bu yaldızlara karşı uyanık olmalıdır. Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? Kur’ân’daki İslâm ifâdesini kullanarak şunu söylemek istiyorlar aslında: ‘Biz Kur’ân dışında bir kaynak kabûl etmeyiz, ne varsa Kur’ân’dakidir, sünnet bizi ilgilendirmez’. Ve bu ‘Kur’ân’daki İslâm’ ifâdesini de çokça söylediklerinden bu söz belli mercilerde neredeyse yer tutmuş vaziyettedir. Kur’ân’daki İslâm demekle bir de şunu îmâ etmeye veya şu algıyı meydana getirmeye çalışıyorlar: “Bizim söylediğimiz İslâm Kur’ân’a dayalı en gerçek İslâm’dır. Bizim dediğimize uymayan herhangi bir ifâde, inanç, hüküm İslâm’ın dışındadır.” Hâlbuki Kur’ân’daki İslâm demekle sünnetteki İslâm’ı dışlamış oluyorlar ve dolayısıyla İslâm’ın yüzde doksanını otomatik olarak silmiş oluyorlar. Çünkü İslâmî hükümler genel itibâriyle sünnet tarafından ortaya konmuştur. Kur’ân sâdece pek çoğunda işâretlerde bulunmuştur ya da şunu yapın demiştir; meselâ Kur’ân salât kelimesini kullanarak yetmiş seksen yerde ‘salât emrini yerine getirin’ diyor. Şimdi biz sünnete bakmadan salâtın ne olduğunu anlamaya çalışsak lügati açar bakarız; salât yalvarıp yakarmak demektir, duâ etmektir diye bir tarifle karşılaşırız. Dolayısıyla birisi çıkar der ki; “ben ömrümde bir iki dakikalığına duâ ettim mi salât emrini yerine getirmiş olurum”. Böylece dînin direği olan namaz ortadan kalkmış olur. Dînin direği ortadan kalktıktan sonra İslâm’ın geri kalan hükümlerinin de çok daha kolay kalkacağı belli olur. Dolayısıyla sünneti dışlamak aslında İslâmî hükümlerin, İslâmî inancın tümünü dışlamak anlamına geliyor. Onun içindir ki Peygamberimiz (sav) salât konusunda mealen “ben bu salâtı nasıl icrâ ediyorsam, bende nasıl gördüyseniz siz de salâtı öyle icrâ edin” demiştir. Aslında salât kelimesi doğrudan namaz anlamına gelmez, Peygamberimizin sünneti bize bu şekilde öğrettiği için biz namaz diyoruz. Dinin direği olan namaz bile ortadan kalktıktan sonra İslâm’ın geri tarafının o oranda ortadan kalkacağı şüphesizdir. Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? Aslında İslâm’ı bozmak isteyenler şöyle bir proje yapmışlar, diye düşünüyoruz: Merkezde Kur’ân var, onun etrâfını çevreleyen sünnet var, onun da etrafını çevreleyen icmâ ve müctehidlerin ictihadları var. İslâm’ı bozmak için doğrudan Kur’ân’dan başlamadılar. Önce İslâm âlimlerine düşmanlıkla işe başladılar ve meselâ dediler ki; “Mezhep imamları, halkı İslâm’a çağıracaklarına kendi mezheplerine çağırmışlar. Dolayısıyla kendi mezheplerini, görüşlerini İslâm’ın yerine koymuşlar ve İslâm dînini âdetâ arka plana atmışlar.” Bunu yaygın olarak söylediler ve söylüyorlar. Biz Müslümanlar âlimleri mâsum görmediğimizden yâni onlar da hatâ edebilirler diye bildiğimizden bu insanların İslâm âlimlerine çatmasına önce çok da değer vermedik. “E olabilir İmâm-ı Âzam da bir beşerdir hatâ edebilir; İmam Şâfiî ya da İmam Gazâlî hatâ etmiş olabilir” diye düşündük. Hâlbuki bu çevrenin hedefinde İslâm’ı bozmak vardı ve bu hedefin birinci basamağı da âlimleri gözden düşürmek ve onlara düşmanlıktı. Bunda da biraz muvaffak oldular. Bunu özellikle altını çizerek belirtiyorum, İslâm âlimlerine düşmanlık, İslâm’ı bozma harekâtının ilk basamağıdır ve her kim İslâm âlimlerine çatıp duruyorsa peşînen bilsin ki İslâm’ı bozmak isteyenlere ortam hazırlıyor demektir. Bunun farkındadır veya değildir ama bu ortamı hazırlıyordur. Üstelik İslâm âlimlerine düşmanlık fikri İngiliz misyonerlerinin fikridir. Onların hâtıratlarına baktığımız zaman bin yedi yüzlü yıllarda İngiltere hükûmetine verdikleri bir rapor var. Hâtıralarında diyorlar ki; Müslümanlardan şu, şu… fikirler kaldırılmadıkça biz başarılı olamayız. Yirmi yedi madde hâlinde bunu belirtmişlerdir. İngiltere hükûmetine tavsiye ettikleri şeylerden birisi İslâm Âlimlerine hürmet fikrini ortadan kaldırmak. Bin yedi yüzlü yıllardan bu yana bu harekâtın çok daha ciddî bir seviye kazandığını görüyoruz. Dolayısıyla İslâm Âlimlerine düşmanlık fikri yabancı bir fikirdir. Bizim yerli insanlarımızın bu fikri savunmaları da onların saflıklarından kaynaklanmaktadır ama bu durum onlara farkında olmadan destek çıkmaya da sebep olmaktadır. Birinci basamak budur, bizimkiler Müslüman olduklarını söyledikleri için bunu onların saflıklarına, gafletlerine veriyoruz. Ama bu fikri ortaya koyan insanlar hâindirler ve İslâm’ı bozmayı hedefe koymuşlardır. Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? İslâm’ı bozma harekâtının ikinci basamağı sünneti dışlamaktır. Sünnet dışlandığı takdirde çok ciddî bir mesâfe alacaklar ve karşılarında sâdece Kur’ân kalmış olacak demektir. Sünnet hakkında dediler ki efendim çok sonra kayda geçmiştir, içine uydurmalar karışmıştır, şudur, budur... Kur’ân hakkında ne söyleyecekler diye bekliyordum; öyle iki kelime söylediler ki ben hayret ettim ve bunu ancak cin şeytanları düşünmüş olabilir dedim. Cin şeytanları düşünmüştür ve insandan olan şeytanlara bildirmişlerdir diye düşündüm. O iki kelimeden birisi târihsellik diğeri mahallîlik yâni yerelliktir. Târihsellik derken de şunu kastediyorlar; Kur’ân indiği çağa âittir, kendi çağından sonraki çağlara bir hükmü yoktur. Kasıtları bu. Mahallîlik derken de kasıtları şu; Kur’an ya da İslâm indiği coğrafyaya âittir, kendi coğrafyasının dışındakileri etkilemez. Yâni İslâm Mekke Medine çevresi için geçerli, bu coğrafyalar dışında bir hükmü yoktur, kasıtları bu. Bu iki kelimeyi ortaya koydukları zaman aklıma merhum Mustafa Sabri Efendi’nin bir sözü geldi: Bir insan Kur’ân’ın târihselliğini veya yerelliğini kabûl ediyorsa bu insan en kestirme yoldan neûzu billah küfre girmiştir. Bir de şunu özellikle belirtelim, ‘Peygamberimiz’in sünneti beni ilgilendirmez’ şeklindeki inanç da insanı kâfir yapar. Dolayısıyla, müslüman olduğunu söyleyip de Peygamberimiz’in sünneti beni ilgilendirmez inancında olan insanlara küfre girdiklerini söylüyoruz ve bir an önce tevbe ve istiğfarla bu ciddî fitneden ve küfürden kendilerini kurtarmalarını hatırlatıyoruz. Kur’ân-ı Kerim’de Peygamberimize tâbi olmakla ilgili pek çok ayet-i kerîme vardır ve Peygamberimize tâbi olunmadığı zaman insanın ne doğru yolu bulacağı, ne kurtuluşa ereceği, ne Allah tarafından sevileceği ve ne de amellerinin bir kıymeti olacağı belirtilmektedir. Kur’ân’ı Kerim’de daha pek çok yerde Allah ve Resûlü ortaya bir hüküm koyduğu zaman mümin kadın ya da erkek için herhangi bir seçicilik hakkı olmadığı açıkça söylemektedir. Ahzab sûresi 36. ayete veya Hucurat sûresinin başına baktığımız zaman Allah ve Resûlünden öne geçmememiz bize emredilmektedir. Hattâ Hucurat 2. ayette Resûlullâh (a.s.)’ın yanında sesini yükselterek konuşmanın yasaklandığı, yüksek sesle konuşan kişinin bütün amelinin boşa çıkacağı belirtilmektedir. Peygamberimiz’in yanında yüksek sesle konuşmak amelleri sıfırladığına göre onun sünneti beni ilgilendirmez demek insanı çoktan İslâm’ın dışına çıkarır. Bununla ilgili çokça ayet-i kerîme var, bunları bir bir sayma imkânımız yok. Hattâ şunu da söyleyelim, ehli kitâbın dahi Peygamberimiz’e uymadıkları takdirde doğru yolu bulamayacakları ve âhirette kurtulamayacaklarını Kur’ân söylüyor. A’raf 157 ve 158. ayetler çok açık bir şekilde bunu söylüyor. Ahzab sûresi 21. Âyette de Peygamberimizin (a.s.) usvetun hasene, yâni çok güzel bir örnek olduğu ifade ediliyor. Peki Peygamberimiz'in Sünneti bizi ilgilendirmeyecekse O’nun bize çok güzel örnek olmasının ne mânâsı kalır? Peygamberimizin bizim için güzel bir örnek olması dolayısıyla bize, O’nun sünnetine tâbi olmamız emredilmektedir. Peygamberimiz’in sünneti tâ ashâbı kiramdan bu yana bütün İslâm âleminde etkili olmuştur ve onun bizi bağlayıcı olduğu kabûl edilmiştir. Sahabe toplumunda da böyle idi. Sahabe Peygamberimiz’in (sav) ciddi emirlerini değil, şakalarını bile ciddiye almış ve uygulamıştır. Meselâ hadiste bir numaralı sahabi Ebu Hureyre’dir. Kendinden 5374 hadis nakledilmiştir. Ebu Hureyre’nin adını müslümanlar pek bilmezler. Adı Abdurrahman’dır. Peygamberimiz (sav) şakadan Abdurrahman’a Ebu Hureyre dedi diye asıl adı unutuldu; Peygamberimiz’in şakası ciddîye alındı ve adı Ebu Hureyre oldu. Ebu Hureyre de bundan şeref duydu, içinde herhangi bir burukluk hissetmedi. Sahabe de bir burukluk hissetmedi, bunu şerefle kabûl ettiler. Peygamberimiz’in şakasını dahi ciddîye aldıklarına göre Peygamberimiz’in ciddî emirleri çoktan bizi bağlar, bizim için bir sınır çizer. Bunu özellikle hatırlatıyoruz. Kur’ân’ı anlarken, anlama çalışması yaparken sünnetin verdiği mânâ çerçevesinde mânâlandırma yapmak mecbûriyetimiz vardır. Peygamberimiz’in sünnetine aykırı bir mânâyı ayete yüklemek câiz değildir. Sünnetin dışlanması olayını zamânımızda en büyük fitne olarak kabûl ediyoruz ve müslümanların bu fitneye karşı uyanık olmalarını özelikle kendilerine hatırlatıyoruz. Genel olarak Sünnet nedir? Sünnetin Teşriî ne anlama gelir? İlginçtir ki İslâm’ı koruyan şey sâdece Kur’ân değil, Kur’ân’la birlikte sünnettir ve Sünnet olmasaydı İslâm bozulurdu. Kur’ân-ı Kerîm’de Hicr sûresi 9. Âyette “Zikri biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz” diye bir ayet-i kerîme var. Buradaki zikir sâdece Kur’ân değildir, Kur’ân’la birlikte sünnettir. Çünkü sünnet de vahiydir ve zikir vahyi ifâde eder. Zâten Kamer sûresinde Sâlih (a.s.)’dan bahseden ayet-i kerîmelerde “ona zikir atıldı” ifâdesi vardır. Halbuki Sâlih (a.s.)’a kitap verilmemiştir. Öyleyse bu zikir nedir, onun kitap dışında aldığı vahiydir. Yine Nisâ sûresi 113. Âyette Allah Teâlâ kitâbı da, hikmeti de indirdiğini söylüyor. Kitâbı anladık; hikmeti de indirdiğini söylüyor, hikmet nedir? Hikmet de Kur’ân dışındaki vahiydir, Sünnettir yani. Dolayısıyla Allah Teâlâ sâdece Kur’ân’ı koruyacağını söylemiyor, sünnet adındaki öbür vahyi de koruyacağını söylüyor. Ben şahsen Kur’ân nasıl korundu diye hayret etmiyorum, sünnet nasıl korundu diye hayret ediyorum. Bu bana daha ilginç geliyor. Ve bu ümmetin alimleri Peygamberimiz’in her hareketini kayda geçirmişler, Peygamberimiz dışında hiçbir insanın hayâtı bu kadar kayda geçirilmiş değildir. Allah Teâlâ bu ümmete bu alimler nimetini vererek sünnet diye ifâde ettiğimiz vahyi de korutmuştur. Tefsir çalışması yaparken ya da Kur’ân okumaları tavsiye ederken, hadislerden uzak bir Kur’ân anlama çalışmasını biz kesinlikle yanlış görüyoruz. Bir ayeti anlarken mutlaka o konuda Peygamberimiz’in hangi hadisleri vardır diye bakmak zorundayız. Bu noktada iki tane tefsir söyleyeceğim: Taberi Tefsiri veya İbn Kesir Tefsiri. Bunlar tefsir çalışmalarında mutlaka elimizin altında olmalıdır. Çünkü bu iki tefsir kitabı yoğunluklu olarak Peygamberimiz’in hadisleri ile tefsir yapmaktadır. Sonuç Olarak, Tekrar edelim ki; Peygamber Efendimiz’in sünnetini dışlamak İslâm’ı bozmak maksatlıdır. Biz Sünnete ne kadar sarılırsak Dinimizi o kadar korumuş oluruz. ALLAH, Dinini şüphesiz koruyacaktır. Biz arzu ediyoruz ki bu ulvi işe ALLAH bizi vesile kılsın. ALLAH yolunda ALLAH bizi ne kadar çalıştırırsa biz o oranda şeref kazanırız. Şerefi, izzeti bunda görürüz. Dua ve selam ile    

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak