Ara

Sünnet-i Seniyye’de Îman ve Küfür Halleri

Sünnet-i Seniyye’de Îman ve Küfür Halleri

Kelime-i tevhîdi söyleyen mü’mindir. Bu söz bir kurtuluş vesîlesidir.

Allâh’ın (cc) varlığına ve birliğine, O’ndan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammed’in Allâh’ın kulu ve elçisi olduğuna, öldükten sonra dirilmeye ve kadere inanmak, îmânın gereklerindendir. (Tirmizî)

Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucu tutmak, hacca gitmek, İslâm’ın beş esâsındandır. (Buhârî, Müslim, Neseî, Tirmizî-K.S./213) 

Kelime-i tevhidle îmânı yenilemek gerekir. (Müsned) 

Lâilâhe illallâh, Muhammeden Abduhu ve Resûluhu: Allah’tan başka ilâh yoktur, Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem Allâh’ın kulu ve peygamberidir. Allah birdir, ortağı yoktur, Îsâ (as) Allâh’ın kulu ve elçisidir, Meryem’e ilkâ ettiği kelimesi ve rûhudur, cennet ve cehennem haktır diyen (ve bunun gereklerini yerine getiren) bir insan cennetliktir. Bu inançta olan, cennetin sekiz kapısından hangisinden isterse oradan girer. (Buhârî, Müslim, Tirmizî-K.S. 2/197)

Kelime-i tevhid veya kelime-i şehâdeti sâdece diliyle söyleyen bir insan tekfir edilmez. Ona bir zarar verilmez, öldürülmez, Müslüman gibi muameleye tâbi tutulur. Kişi menfaat veya korkudan dolayı söylese bile durum değişmez. Kalplerde olanı Allah (cc) bilir. Bir savaşta, öldürülmek üzereyken kelime-i tevhid getirmesine rağmen, bunu, ölümden kurtulmak için söylediğini düşünen ve son darbeyi indiren Usame (ra)’a, Resûlullah (sav) şiddetli tepki göstermiştir. (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, K.S.-569, 571, 4275) Ancak sâlih amelde bulunmadığı için âhiretteki hesâbı çetin olur. 

Efendimiz (as) gençlere önce îmânı anlatır, kavratır, sonra Kur’ân’ı öğretirdi. (İbn-i Mâce, K.S.-5997) 

Kâmil îmânın; kalben bilip tasdîk etme, dil ile söyleyip ikrâr etme, beden uzuvlarıyla da amel etme olduğunu buyurmuştur. (İbn-i Mâce, K.S.-5999) 

Resûlullah (sav), bir insanın bile hidâyetine vesîle olmayı çok büyük bir nimet olarak görürdü. “Vallâhi, senin vesîlenle bir tek kişiye hidâyet verilmesi, senin için kıymetli develerden oluşan deve sürülerinden (başka bir rivâyette dünyâ ve içindekilerden) daha hayırlıdır.” (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, K.S.-4119) 

Münâfık olduğu bilinse bile, Müslümanlar arasında bulunan kişi, kelime-i şehâdeti söyleyip, camiye geldiği müddetçe tekfir edilemez. (Muvatta-K.S. 2/260) O kişi canını ve malını güvence altına almış olur. Hesâbı ise Allâh’a âittir. (Müslim- K.S. 2/261)

Kalbinde zerre kadar îmân olan kimse en sonunda cehennemden çıkıp, cennete girer. (Tirmizî-K.S.-2/200) Kula düşen, Allâh’a ibâdet edip, O’na (cc) ortak koşmamaktır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise, kendisine ortak koşmayanlara azâb etmemesidir. (Buhârî, Müslim, Tirmizî) 

Zinâ yapmak, içki içmek, hırsızlık yapmak gibi günahlar, cennete girmeye engel değildir. (Buhârî, Müslim) Ancak, kişi de kâmil bir mü’min olarak zinâ etmez, hırsızlık yapmaz, içki içmez, yağmacılık yapmaz. (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, İbn-i Mâce-106) 

Îmân etmeyen bir kişinin yaptığı infâkın, âhirette bir karşılığı yoktur. (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce) Mü’min, yaptığı bir iyilikten haz alır, yaptığı bir kötülükten ise üzüntü duyar. (Taberani) O; sürekli hayır ve rahmet vesîlesidir. Bu yönüyle yaprağını hiç dökmeyen (meyve veren) hurma ağacı gibidir. (Buhârî, Müslim-K.S. 2/320) 

Mü’min, mütemâdiyen belâ ve sıkıntılara mâruz kalır. (Buhârî, Müslim-K.S. 2/320) Bu, onun için bir rahmet, bağışlanma ve günahlara kefâret vesîlesidir. 

Mü’min, Allah ve Resûlü’nü herşeyden çok sever. İnsanları sâdece Allah için sever. İslâm'dan başka bir inanç ve fikre kapılmayı, ateşe atılmaktan daha fazla korkunç ve kerih görür. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî) 

Îmânın belirtilerinden dört tânesi:

Darlık zamânında da Allah (cc) yolunda infâk etmek.

Herkese selâmı yaymak.

Herkese karşı insaf (ve adâleti) gözetmek. (Bezzar, Taberani)

Kendisi için istediğini, din kardeşi için de sevip istemek. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî) 

İnsanlar kendilerini, îman ve İslâm şerefine ermiş olanların elinden ve dilinden emin, can ve mallarını güvence içinde hissederler. (Tirmizî, Neseî; İman) 

İnsanları herhangi bir günâhı sebebiyle tekfir etmemek, bir hareketinden dolayı İslâm'dan çıkmış gibi göstermemek, kıyâmete kadar cihâd etmek îmânın aslındandır. (Ebu Davud) 

Her doğan kişi fıtrat (îmân ve İslâm) üzere doğar. (Buhârî, Müslim)

Tevhid dîni olan İslâm; fıtrata uygundur ve kolaylık dînidir. (Müsned) 

İçiyle dışıyla Müslüman olan bir kimsenin yaptığı her bir hayır için on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir. Günâhı ise sâdece bir misliyle yazılır. (Buhârî, Müslim-K.S. 2/203)

Sonradan İslâm’a sokulmuş, aslı İslâm’dan olmadığı halde İslâm’a âitmiş gibi gösterilen her türlü türedi uygulamalar İslâm dışıdır. Bunlara uymak sapıklıktır, ateşe götürür. (Tirmizî, Ebu Davud)

Yeni Müslüman olan kişi, tıraş olur, gusül abdesti alır, sünnet olur. (İbni Mace, Neseî, Tirmizî, Ebu Davut-842, K.S.-3817, Taberani- 845) 

Allah Resûlü Müslüman olan bir kişiye, îmândan sonra, ilk olarak namazı ve şu duâyı yapmasını öğretirdi: “Allâh’ım, beni bağışla ve esirge. Beni doğrult, bana âfiyet ver ve beni rızıklandır.” (Müslim-9473, Taberani-993)

Yeni Müslüman olan bir kimsenin geçmişe dönük olarak ibâdetleri yapması gerekmez. Hattâ Ramazan ayının ortasında Müslüman olan bir kimse o ayın geçmiş günlerini kazâ etmez. (Taberâni-2902) 

Bir mü’minin kalbinden îmâna aykırı şeylerin geçmesi, îmânına zarar vermez. İnancını pekiştirirse ilâhî bir nimet, şüpheye düşerse şeytânın hîlesine teslîmiyet olur. (Müslim, Ebu Davud-K.S. 2/253) 

Resûlullah’a (sav) gelerek, İslâm öncesi yaptığı hayır ve hasenâtın âkıbetini soran bir sahabiye O (sav) şu cevâbı vermiştir: “İyiliklerin hebâ olmayacak. Onlarla birlikte Müslüman oldun. Sen eskiden yapmış olduğun hayırların sevâbını kazanarak Müslüman oldun. (Buhârî, Müsiim-8253,8254) Resûlullah (sav), Allâh’ın (cc) emirlerini işiten bir kimsenin, Semi’nâ ve ata’nâ: İşittik ve itâat ettik.demesi gerektiğini buyurmuştur. (Müslim, K.S.-510) 

Resûlullah (sav), bu dünyâda iyilik yapan mü’minin hem bu dünyâda hem de âhirette karşılığını göreceğini, kâfirlerin ise sâdece bu dünyâda karşılığını alacağını bildirmiştir. (Müslim, K.S.-553)

Allah Resûlü (sav), bir kimsenin Müslüman bir kardeşine, “kâfir, yahudi” gibi isimlerle seslenmesini yasaklardı. (Tirmizî, K.S.-1623) 

Bir mü’minin ümitsizliğe düşmesini aslâ kabûllenmezdi. Vefât etmek üzere olan bir genci ziyâret ederek, kendisini nasıl hissettiğini sormuştu. Gencin; ‘Allah’tan ümîdim var, ancak günahlarımdan korkuyorum.” demesi üzerine şöyle buyurmuştur: Bu durumda olan kulun kalbinde ümit ve korku birleşti mi, Allah onun ümîd ettiği şeyi mutlakâ verir. Korktuğu şeyden de onu emin kılar.” (Tirmizî, İbn-i Mâce, K.S.-1679) 

Resûlullah (sav), kulun; hayrıyla şerriyle kadere inanmasını, bize gelecek şeyi kimsenin engelleyemeyeceğine ve bize ulaşmayacak bir şeyin de kimse tarafından kazandırılamayacağına inanmasını şart görürdü. (Timizi, K.S.-4829)

Hiç kimse sonunun ne olacağı hakkında kesin bir yargıda bulunamaz. İyi ameller işlediği halde sonu kötü olabilir veya kötü ameller işlediği halde son devresi iyi olabilir. (Müslim, K.S.-4838) Bu yüzden her an Rabbiyle birlikte olmalı, îmânını korumaya çalışmalıdır.

Herhangi bir işten sonra keşke şöyle yapsaydım veya yapmasaydım denmemelidir. (Müslim, K.S.-4841) Kişi, bir işin olması veya olmaması için elinden gelen çabayı gösterecek, sonra Allâh’a tevekkül edecektir. 

En muttakî sahabiler bile nifaktan korkar, bundan emîn olmazlardı. (Buhârî, K.S.-5768) 

Şu dört özelliğin münâfıklara has davranışlar olduğunu belirterek, mü’minleri bunlardan kaçındırırdı: Emânete hıyânet etmek, konuşunca yalan söylemek, söz verince sözünde durmamak, düşmanlıkta haddi aşmak. (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Neseî, Tirmizî, K.S.-5765) 

Efendimiz (sav)'den...

“Kim Rabb olarak Allâh’ı, din olarak İslâm’ı, Resûl olarak Muhammed’i seçtim derse, cennet ona vâcip olur.” (Ebu Davud-K.S. 2/200) 

“Muhammed’in nefsini kudret eliyle tutan Allâh’a yemîn ederim ki, bu ümmetten her kim -Yahudi olsun, Hristiyan olsun- Beni işitir, sonra da bana gönderilene inanmadan ölecek olursa, mutlakâ cehennem ehlinden olacaktır.” (Müslim-K.S. 2/209) 

“Allâh’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” (Müslim-K.S. 2/236) 

“Îmân yetmiş küsur şubedir. Bu şûbelerden en üstünü ‘Lâilâhe illallâh’ sözüdür. En aşağı mertebede olanı ise, yolda bulunan rahatsız edici bir şeyi kenara çıkarmaktır.” (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-K.S. 2/239) 

“Sizden birisi beni babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe îmân etmiş sayılmaz.” (Buhârî, Müslim, Neseî-K.S. 2/248) 

“Eğer kâfir, Allah katındaki rahmetlerden haberdâr olsa, aslâ cennetten ümîdini kesmez. Eğer mü’min, Allah katındaki azâbın tümünden haberdâr olsa, kesinlikle cehennemden emîn olamaz.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî-8293) 

“Bu din garip başladı, tekrar garipliğe dönecektir. Gariplere ne mutlu. O garipler ki benden sonra insanların sünnetimden bozdukları şeyleri ıslâh edecekler.” (Tirmizî, K.S-4622)

Eylül 2018, sayfa no: 39-40-41-42

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak