Ara

Süleyman Çelebi ve Vesîlet'ün-Necât

Süleyman Çelebi ve Vesîlet'ün-Necât

“Ger dilersiz bulasız oddan Necât

Aşk ile derd ile eydün es-salât”

Süleyman Çelebi

 

Yûnus Emre sonrası dönemde Anadolu’da çok geniş kitleleri etkileyen, sâde Türkçe ile yazılmış şiirlerin en önemli ismi Süleyman Çelebi oldu. Öyle ki onu bu özelliğinden dolayı “Yûnus’tan sonraki Yûnus” olarak bilindi, tanındı ve sevildi. Tabii bu durum Yûnus gibi ilâhi tarzında şiir söylemesinden değil onunla aynı muhtevâda bir eser ortaya koymasından ve etki gücündendir. Her ikisinde de müşterek tema Allah ve peygamber sevgisidir. Şimdi bu büyük ismi kısa biyografisiyle daha yakından tanıyalım.

 

Süleyman Çelebi de Yûnus gibi hayâtı meçhul eseri meşhur şahsiyetlerdendir. Hayâtı hakkında bildiklerimiz şöyle özetlenebilir: 1351’de Bursa’da doğdu. Medrese eğitimi gördü. İrfânî eğitimi Bursa’nın kutbu Emir Sultan dergâhında gerçekleşti. Yıldırım Bâyezid döneminde Dîvân-ı Hümâyun İmamlığı yaptı. Ulu Câmi'nin ibâdete açılmasının ardından bu câmiye baş imam olarak atandı. Bilinen tek eseri altmış yaşında yazdığı ve halk arasında Mevlid olarak bilinen “Vesîlet’ün-Necât” adlı eseridir. 1422’de Bursa’da vefât etti. Kabri de bu şehirdedir.

Hayat hikâyesini bu şekilde özetleyebileceğimiz Süleyman Çelebi’yi yaşadığı zamandan bugünlere getiren ise yazdığı Mevlid’dir. Mesnevî tarzında yazılan bu eser, Osmanlı döneminde yazılan Türkçe dînî-tasavvufî klasik eserlerin en meşhûrudur. Denilebilir ki Türk İslâm coğrafyasında Kur'ân-ı Kerîm’den sonra en çok okunan eserdir. Şöhretini ise hem konusuna hem de diline borçludur.

Neden Yazıldı?

Mevlid’in kendisi kadar yazılma hikâyesi de ilgi çekicidir. Anlatılanlara göre bu eser, Ulu Câmi'de bir vâizin Peygamberimizle ilgili bir âyeti yanlış yorumlaması, onlar arasında bir fark olmadığını söylemesi üzerine meydana gelen bir tartışma üzerine yazılmıştır. Süleyman Çelebi, Hz. Peygamber’in (sav) üstünlüğünü ortaya koymak amacıyla yazdığı bu eserle bu konudaki itikadî sapmaların önüne geçmiştir. Zîrâ eser, bütün yönleriyle Hz. Peygamber’i konu alan ve onun üstün vasıflarını dile getiren, peygamberler arasındaki konumunu ele alan bir eserdir. Hz. Peygamber etrâfında oluşma ihtimâli beliren yanlış algılar bu eserle tashîh edilmiştir. Söylenilenler Kur'ân ve hadislerdeki Allah ve peygambere dâir bilgi ve algılarla örtüşmektedir.

Birlik Mesajı

Mevlid’i önemli kılan bir husus daha vardır. Bu eser, Osmanlı'nın Ankara savaşı sonrası ortaya çıkan dağılma, çözülme devri sayılan Fetret devrinde yazılmıştır. Bu devirde şehzâdeler arasında taht mücâdelesi başlamış, devlet yok olma ile yüz yüze gelmiş, sonunda Çelebi Mehmet’in mücâdelesiyle devletin yeniden derlenip toparlanması sağlanmıştır. Onun sağladığı siyâsî birliğin dînî, fikrî anlamda da sağlanması ise Süleyman Çelebi'nin eseriyle olmuştur. Bu yüzden onu fetret sürecinde dînî, millî, fikrî birliği sağlayan mânevî bir öncü olarak görmek gerekir.

Burada şu soru akla gelebilir. Bir eser bütün bunları nasıl yapabilmiştir? Şimdi de bu konuya açıklık getirelim. Mevlid’in asıl konusu Hz. Peygamber'dir. Ama giriş kısmında yer alan Tevhîd bölümü dikkate alındığında eseri kelime-i tevhîdin bir yorumu olarak görebiliriz. Tevhîdin birlik mânâsı taşıdığı düşünüldüğünde söylenecek olan şudur: Süleyman Çelebi eserinde, birliğin Allah ve Rasûlü etrâfında gerçekleşebileceği tezini işlemiştir. Hz. Peygamber (sav) anlatımının öne çıkması ise yaşamış bir örnek olarak hakikatin onun üzerinden daha kolay anlatılacağı düşüncesidir. Bu sebeple manzum bir siyer-i nebî özelliği de taşıyan bu eser, Nûr-u Muhammedî anlayışı çerçevesinde bu nûrun ve âlemin yaratılışı konularından sonra Hz. Peygamber'i doğumundan vefâtına, mûcizelerinden mücâdelesine kadar bütün yönleriyle anlatır. Bu anlatımda üzerinde en çok durduğu konu ise Hz. Peygamber'in yaşama biçimi ve ahlâkıdır. Bu yönüyle onun Müslümanlar tarafından örnek alınmasını asıl konu olarak ele almıştır.

Bir Gelenek Oluşturdu

Şimdi de eserin diğer husûsiyetlerine bakalım. Mevlid, kendinden önce bu tür eserler bulunmakla birlikte bu tür denildiğinde akla gelen ilk eser olarak bir gelenek oluşturmuş ve böylece edebiyatımız da mevlid türünde pek çok esere sâhip olmuştur. Yine bu eser, Hz. Peygamber'in daha sağlığında iken yazılmaya başlanan Naat, hilye, şemâil, miraçnâme gibi eserleri muhtevâsında taşıyan bir esere dönüşmüştür.

Eserin bir önemli husûsiyeti ise dili ve üslûbudur. Eser, Türkçe'yi bir din dili hâline getirmiştir. Böylece eseri okuyanlar ve dinleyenler Allah ve peygamber sevgisini, İslâm inanç ibâdet ve ahlâk ilkelerini, bu eser sâyesinde kendi ana dilleriyle öğrenme imkânı bulmuşlardır. Ama bu eser, didaktik vasfına rağmen daha çok lirik bir eser olarak karşımıza çıkar. Bu yönüyle daha çok duygulara hitâb ederek duygu eğitimini sağlamıştır. Bu durumun tesirli oluşunun en önemli sebebi ise bizzat şâirin dâimî anlatımıdır. Eser bu özellikleriyle Anadolu dışında da benimsenmiş ve Balkanlar ve Türk coğrafyasında da ilgi görmüş hattâ kimi başka dillere de tercüme edilmiştir.

Mevlid; bu yönüyle çok sevilip benimsendiği için doğumdan ölüme, düğünden asker uğurlamasına kadar hayâtın her alanında okunan bir eser olmuştur. Onun okunma biçiminde mûsikî imkânlarından yararlanıldığı için icrâsı da belli ritüellerle gerçekleşmiş, insanlar mevlidin birleştirici gücüyle önemli bir fonksiyon üstlenmiştir. Yine Osmanlılar döneminde Mevlid okunması devlet törenine de dönüştüğü için devlet millet kaynaşmasını, toplumsal paylaşım ve yardımlaşmayı da sağlamıştır.

Nûr-u Muhammedî

Mevlid’in bir başka özelliği ise dili yalın olmasına rağmen sehl-i mümtenî anlatımı dolayısıyla daha derin anlamlarının ortaya çıkması için şerhlere de konu olmasıdır. Bu şerhler sâyesinde eserin tasavvufî derinliği ve zenginliği de daha anlaşılır hâle gelmiştir. Bu anlatımda anahtar kavram Nûr-ı Muhammedî kavramıdır. Tasavvufta çok önemli görülen bu anlayışa göre ilk yaratılan bu nurdur. Bu nur Hz. Âdem’den başlayarak bütün peygamberlere geçtikten sonra Hz. Peygamber'in doğumuyla asıl sâhibine ulaşmıştır. Bu anlayışın söylemek istediği konu, yaratılan her şeyin Hz. Peygamberin hürmetine yaratılmış olduğu konusudur. Bu yönüyle o en efdal olandır. Kendisine şefâat izni verilendir. İşte Vesîlet’ün-Necat, “kurtuluş vesîlesi” taşıyan anlamıyla şu mesajı vermektedir: Dünyâda ve âhirette felâha ermek isterseniz Hz. Peygamber'i sevin, onun ümmeti nasıl olması gerekiyorsa öyle hareket edin. Buyruklarını yerine getirin, yasakladıklarından kaçının. Bu durum hemen her bahrin sonunda tekrarlanan “Ger dilersiz bulasız oddan necât/Işk ile derdile eydün es-salât” beytiyle vurgulanır. Ateşten kurtulmak isteyen Hz. Peygamber'e salevat getirsin ve Onun yolunda yürüyün demektir bu.. Buradaki ateşi, hem fetret devrindeki fitne ateşi hem de âhiretteki cehennem ateşi olarak anlamak gerekir. Ama burada eserin başında yâni Tevhîd bahrinde geçen “Allah adın zikredelim evvelâ/Vâcip oldur cümle işte her kula” beytiyle ve devâmındaki beyitlerle birlikte düşünmek gerekir. Tekrar belirtmek gerekirse bu durum Kelime-i Tevhîd’in Türkçe anlatımıdır.

Müstesnâ Bir Eser

Son söz olarak şunları söyleyelim. Mevlid, hem dînî tasavvufî hem ahlâkî konulu bir eserdir. Bütün bunlar Hz. Peygamber'in merkez şahsiyet olarak ele alınması şeklinde anlatılmıştır. Gerek konusunun böyle olması gerekse bu konunun halkın anlayacağı bir dille yâni Türkçe anlatılması ve eserin samîmiyeti muhâtaplarında karşılık bulmuş, bu yönüyle geniş kitlelerle buluşan bir eser olmuştur. 

Kaynakça

Necla Pekolcay-Süleyman Çelebi ve Mevlid, İstanbul 1970

Faruk Kadri Timurtaş, Mevlid, İstanbul 1970

Mehmet Kanar, Mevlid, Dil İçi Çeviri, İstanbul 2017

Ali Fuat Bilkan, Mevlid, Değerden Ritüele, 2019

Aralık 2022, sayfa no: 46-47-48

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak