Sıdk, sâdık, sıddîk, sadâkat, tasdîk, sadaka, tasadduk aynı kökten türeyen kavramlardır. Îman, kalple tasdîk ile başlar. Dolayısıyla tasdîk, kalbî bir fiildir. Bu kökten türeyen kelimelerin ifâde ettiği mânâlar, gönülle ilgilidir. Sıdk doğruluk, dürüstlük demektir. Sadâkat, dürüstlüğü şiâr edinmenin adıdır. Sâdık, doğru sözlü kişi demektir. Sıddîk ise doğru’dan başka bir şey söylemeyen, kendisinden hiç yalan sâdır olmayan kimse demektir. Sâdık, diliyle ve sözüyle dürüst olan kimsedir. Sıddîk ise, doğruluğu tüm organlarına ve fiillerine yansıyan kimse demektir. Sıddîk olanın içi dışı, özü sözü birdir. Onun için her sâdık olan sıddîk olmayabilir, ama her sıddîk olan aynı zamanda sâdıktır da.1 Sıddîk olabilmek için doğru sözlü olmak gerekir. Özü sözü bir olmak gerekir. Kalbiyle tasdîk ettiği şeylerin gereklerini söylemek ve bu doğrultuda hareket etmek lâzımdır. Doğrulukta herkese örnek olmak gerekir.
Aynı kökten gelen sadaka, kulun Rabbine ve kardeşlerine sadâkatinin göstergesi olarak yardım etmesidir. Sadaka vererek tasadduk eden kimse, sâhip olduğu malda yegâne söz sâhibinin Yüce Allah olduğunu kabûl eden ve bunu ispatlamak için O’nun emriyle veren kimsedir. O kişi aynı zamanda, kardeşim dediği ihtiyaç sâhibi kimselere yardım ederek bu sözünün eri olduğunu gösterir. Karı-kocanın birbirine sadâkatinin nişânesi olduğu için kadına verilen mehir için de sadâk2 kelimesi kullanılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de sıddîk kavramı Hz. İdrîs3, Hz. İbrâhîm4, Hz. Yûsuf5 ve Hz. Meryem6 için kullanılır. Bir âyette sıddîklar Allah ve Rasûlü’ne îmân edenler7 diye tanımlanır, bir âyette de Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği kişiler olarak peygamberler, şehitler ve sâlihler8 arasında anılır.
Allâh’a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte, onlara, Rabbleri katında nur ve ecir vardır.9
Kim Allâh’a ve Peygambere itâat ederse, işte onlar Allâh’ın nîmetine eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru olanlar, şehitler ve iyilerle berâberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!10
Sıddîklar, işin başında Peygamberlere tâbî olan, her konuda onlara itâat eden kimselerdir.11 Sıddîklardan olabilmek için sadâkatle berâber sadaka vermeyi de şiâr edinmiş olmak lâzımdır.12 Peygamberlerin yanında Hz. Meryem’e bu unvânın veriliş sebebi olarak şu açıklama yapılmıştır: O, melek kendisine çocuğu olacağı haberini getirdiğinde onu tasdîk etmiştir. Diğer insanlar meleğin getirdiği haberleri Peygamberden alarak tasdîk ederler. Hz. Meryem ise doğrudan melekten alarak tasdîk etmiştir. Onun için de sıddîka diye isimlendirilmiştir.13
Sâdıklar kavramı isealtmışa yakın âyette geçer. Âyetlerin bir kısmında Allah ve Rasûlüne hiç şüpheye düşmeden îmân eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihâd edenler,14 Allâh’ın ve Rasûlünün dînine yardım edenler15 olarak tanımlanırlar. Yine âyetlerin bir kısmında sâdıklar sabırlılar, gönülden Allâh’a boyun bükenler, Allah yolunda harcayanlar ve seher vakitlerinde istiğfâr edenler16; Müslüman, mü’min, itâatkâr, sabırlı, Allâh’a içten saygı duyan, sadaka veren, oruç tutan, nâmuslarını koruyan, Allâh’ı çokça anan, bunun netîcesinde Yüce Allâh’ın mağfiret ve büyük mükâfâtlarına nâil olan erkek ve kadınlar17 arasındaanılırlar. Aslında bütün bu özellikler birbirini tamamlayan, birbirini çağrıştıran meziyetlerdir. Pek çok âyette ise eğer doğru sözlü kimseler iseniz bunun gereğini yerine getirin şeklinde sadâkatin gereğini yerine getirmeye çağrı ve meydan okumalar yer alır.
İnsan, çalışıp çabalamakla peygamber olamaz. Ancak onları izlemekle onların yolunun yolcusu olabilir. Sıddîkıyet makâmı Peygamberimizden sonra en fazîletli insan sayılan Hz. Ebubekir’in makâmıdır. Müslüman, gayretiyle sıddîkıyet makâmının adamı olabilir. Hz. Ebubekir bu ünvânı, herkesin inkâr ettiği bir dönemde îmân ederek almıştır. Zîrâ o ilk mü’minlerdendir. Yine o, pek çok kişinini inanmakta tereddüt gösterdiği Mi’rac gibi konularda tereddütsüz inandığı için bu unvâna lâyık görülmüştür. O, Peygamberimizin en yakın ve sâdık arkadaşı olmuştur. O, Allah ve Rasûlüne sadâkatini ömrü boyunca sürdürmüş ve bu konuda insanlığa en güzel örnek olmuştur.
Bir unvânı da ‘hep doğru söyleyen ve hep doğrulanan’ anlamına es-Sâdıku’l-Masdûk olan Peygamberimiz, sıddîkıyet makâmına erişmenin yolunu bize şöyle târif eder:
Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk, hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de Cennet’e iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (dosdoğru kimse) diye kaydedilir.
Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûra) sürükler. Fücûr da Cehennem’e götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında kezzâb (çok yalancı kimse) diye yazılır.”18
Buraya kadar söylediklerimizi özetleyecek olursak sâdık ve sıddîklardan olabilmek için önce Allâh’a ve Rasûlüne îmân etmek gerekir. Ardından bu îmânın gereklerini yerine getirmek lâzımdır. Bu ise Yüce Allâh’a, O’nun Rasûlüne ve kullarına sadâkatle mümkündür. Nihâyet bu hâli her zaman, her yerde ve her şartta sürdürmek gerekir. Bu îtibarla bir kişi, insanlara karşı ne kadar doğru sözlü olursa olsun, ona sâdık ve sıddîk denmez. Çünkü bu kavramlar Kur’ân kavramlarıdır. Kur’ân ise bu rütbeleri kazanmak için Allah ve Rasûle inanmayı şart koşmuştur. Aynı şekilde arada sırada doğru söyledikleri halde îmanda şüpheye düşenler ve yalan söyleyenler bu unvanları hak edemezler.
Yazımızı Ziya Paşa’nın şu anlamlı sözüyle sonlandıralım:
İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.
Dipnotlar:
1 Mâverdî, En-Nüket, Yusuf 46.
2 Nisâ, 4.
3 Meryem, 56.
4 Meryem, 41.
5 Yûsuf, 46.
6 Mâide, 75.
7 Hadîd, 19.
8 Nisâ, 69.
9 Hadîd, 19.
10 Nisâ, 69.
11 Taberî, Câmiu’l-Beyân, Nisâ 69.
12 Mâverdî, En-Nüket, Nisâ 69.
13 Mâtürîdî, Te’vilât, Mâide 75.
14 Hucurât, 15.
15 Haşr, 8.
16 Âl-i İmran, 17.
17 Ahzâb, 35.
18 Buhârî, Edeb, 69.
Mayıs 2019, sayfa no: 6-7-8
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak