Ara

Şeytânın Hilelerine Karşı Mü’minin Cennet’i Kazanma Stratejisi / Habib Öztürk

Kur’ân perspektifinden insanoğlunun yaratılış serüvenine baktığımızda şöyle bir manzarayla karşılaşırız: Allah Teâlâ insanı/Âdem’i (as) yaratmış, meleklerin ve cinlerin ona secde etmesini emretmiştir. Bütün melekler Âdem’e (as) secde etmiş fakat İblis/Şeytan ona secde etmekten kaçınmıştır.1 Kendisinin ateşten, Âdem’in (as) ise topraktan yaratıldığını, kendisinin ondan daha üstün bir varlık olduğunu söyleyerek2 kibirlenen Şeytan, isyankâr tavrı dolayısıyla Allâh’ın (cc) rahmetinden kovulmuş ve lâneti hak etmiştir.3 Yüce Allah’tan (cc) diriliş gününe dek mühlet isteyen Şeytan, ihlâslı kullar hâricindeki tüm insanları saptıracağını,4 onlara türlü hileler ve vesveselerle yaklaşıp onları hidâyetten uzaklaştıracağını söylemiştir. Allah (cc) da Şeytana uyanlarla berâber onu Cehennem’e atacağını, yalnız hâlis mü’minlerin kurtulacağını kerîm kitâbında bildirmiştir.5 Şeytan o günden bu yana insanla uğraşmakta ve onu hak yoldan uzak tutmak adına akla hayâle gelmeyen hainliklere/tuzaklara başvurmaktadır. Bu tablodan, yaratıldığı ilk günden beri insanoğlunun azılı bir düşmanla karşı karşıya kaldığı hakîkati anlaşılmaktadır. Düşmanı olan birisinin de birtakım savunma stratejilerine ihtiyâcı olacağı açıktır. İslâm’a göre böylesine çetin bir düşmana karşı çıkış ve çözüm yolu olarak Cennet’i hedefleyen bir yaşam tarzı takdim edilmiştir. Bu hedefe ulaşmanın yolu olarak kişiye, Yüce Yaratıcının emirlerine uyup yasaklarından kaçınma hassâsiyetiyle hayâtı anlamlı kılma vazîfesi verilmiştir. Bu hakîkat yaratılış gâyemizin dile getirildiği şu âyeti kerîmede ifâde edilmiştir: ‘Ben cinleri ve insanları sâdece bana ibâdet etmeleri için yarattım’6 İnsanın yeryüzü serüveninin gâyesi Allâh’a (cc) kul olmaktır. Hakkın râzı olacağı bir yaşam her insanın düstur edinmesi gereken bir hayat tarzı olmalıdır.   Şeytan, aveneleriyle/tâifesiyle berâber heran bizleri aldatmaya çalışmaktadır. Onun insanı aldatmak için kullandığı en önemli ve basit silahı ‘bir defâdan birşey olmaz’ düşüncesini insanın aklına sokmasıdır. Bu düşünce insanın kafasına yerleşince, onun günah işlemesi daha da kolay hâle gelmektedir. İçki, kumar, fâiz, hırsızlık, zinâ, aldatma, yalan, gıybet/dedikodu gibi yanlış eylemler bir defâ işlenmekle devâmı gelen günahlar/kötülüklerdir ki bu kötü eylemler ‘bir defa işlemekle bir şey olmaz’ düşüncesiyle hayâtımızda yer edinmektedir. Şeytan öyle inatçı bir varlıktır ki insanı ‘Allâh’ın (cc) affına ve merhametine güvendirerek’de günah işlemeye sevk eder. İnsanın aklına ‘Allâh’ın affı geniş, merhameti boldur, günah işlesen de tevbe edersin ve O seni affeder’ sözlerini fısıldayarak onu yavaş yavaş ateşin içine sürüklemektedir. Şeytânın ve onun destekçisi nefsinin isteklerine uyarak bu çağrıya uyan insanoğluna karşı şeytânın ikinci oyunu‘Allah (cc) günah işlemeyindediği halde günah işledin, ne yüzle af dileyeceksin?’ sözüyle insanı meşgul etmesidir. Bu sözler aklına gelen insan artık ümitsiz bir vaziyette o günahı işlemeye devâm ederek şeytanın tesir halkasına girmiş olmaktadır. Hâlbuki insan bu vesveselere kulak vermek yerine, kendisini Cennet ile müjdeleyip Cehennem ile uyaran Rabbinin buyruklarına tâbi olmalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in beyânına göre insanoğlu zayıf bir yaratılışa sahiptir.7 Bunun sonucu olarak günah işlemek/hatâ yapmak onun için kaçınılmaz bir durumdur. Peygamber Efendimiz (sav) ‘Bütün insanlar hatâlıdır; hatâlı insanların Allah katında en makbûl olanları tövbe edenleridir’8 buyurmak sûretiyle her ne kadar hatâya/günâha düşmüş olunursa olunsun tevbe ederek hayırlı insanlardan olmanın mümkün olduğunu bildirmiştir. Yüce Mevlâmız da hiçbir şekilde rahmetinden ümîdimizi kesmememiz gerektiğini gönüllerimize hatırlatmıştır.9Bu noktada mü’minin rotası şeytâna tâbi olmak ve onun yönlendirmelerine uymak yerine herşeyin sâhibi/mâliki, bizi bizden daha iyi bilen ve hatâlarımızla/günahlarımızla kendisine kul olmaya çalıştığımız Allâh’a (cc) yalvarıp yakarmak ve O ‘Tevvâb/Tevbeleri çok kabul eden’den af dilemek olmalıdır.   Kur’ân’ın ifâdesiyle Şeytan, içki ve kumar gibi insanın kanını emen, aklını gidererekonu yanlışa sürükleyen, insanlar arasında düşmanlıklar meydana getiren, insanı namazdan ve Allâh’ı(cc) anmaktan alıkoyan,10 insanın fıtratını bozan amellerle âdeta insana saldırmaktadır. İnsanın apaçık düşmanı olan şeytan11 her vesîleyle onu sırât-ı müstakîmden ayırmaya çalışmakta ve kendi tâifesine katmak için çaba harcamaktadır. Kur’ân’ın verdiği bilgiye göre Şeytaninsanları Cehennem’e dâvet etmekte,AllahTeâlâ ise mü’minleri selâm yurdu olan Cennetine çağırmaktadır.12 Şeytânın insanları şaşırtmak için çaba sarfettiğihakîkatini düşünürsek; bizlerin de Cennet’i haketmek adına birtakım dünyevî zevklerimizden vazgeçerek, nefsimizin isteklerine gem vurmak sûretiyle selâm yurduna varma yolunda bir gayret göstermemiz gerektiği sonucuna varmış oluruz. Yüce kitâbımızda gayretimizin değerini ifâde eden şu âyet-i kerîme bu noktada çok dikkat çekicidir: ‘Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.’13   Şeytan, zâlim idarecileri, kibirli zenginleri, hâin tüccarları, içki içenleri, kötü yerlerde teganni edenleri/şarkı söyleyenleri, fuhuş yapanları, yetim malı yiyenleri, cimrileri, yalan söyleyenleri, gıybet edenleri, koğuculuk edenleri, hırsızları, Allah’tan başkası üzerine yemin edenleri, namaza önem vermeyen ve onu geç kılanları, tûl-i emele (uzun dünyâ arzularına) sâhip olanları, hemen öfkelenip öfkesini yenemeyen kimseleri ‘dostlarım’ diye tanımlamaktadır. Onun için bu tip insanlar Cehennem’e kalkan trenin aranıp da bulunmayacak neferleri konumundadırlar. O böyle insanları bulduğu vakit onların eliyle yeryüzünde fesat çıkarmak ve insanları birbirine düşürmek istemektedir. Bu noktada, Şeytân’ın korktuğu insan tipleri olduğundan da bahsetmek isteriz. Yâni Şeytan’ın saldırılarda bulunamadığı, onlardan uzak durmaya gayret gösterdiği insanlardan. Bunlar, âdil sultanlar; tevâzû sâhibi olan, şükreden ve zekâtını veren zenginler; hâlinden şikâyetçi olmayan sabırlı, kanaatkâr ve ihtiyâcını bildirmeyen Müslüman fakirler; doğru sözlü tüccarlar; ihlas sâhibi olan, ilmiyle amel eden veşüpheli işlerden kaçan âlimler; İslâmı yaymaya çalışan mücâhitler; iyiliği emredip kötülükten sakındıranlar; insanlara karşı merhametli olanlar; tevbe-i nasuh ile tevbe edenler; haramdan kaçınanlar; takvâ ehli gençler; dâima abdestli bulunanlar; dâima hayır ve hasenatta bulunan cömertler; hayâ ve edep sâhibi güzel huylu insanlar;insanlara faydalı olan Müslümanlar; hafızlar ve namazı vaktinde kılan kimselerdir. Bize düşen, Şeytân’a karşı mücâdelemizde başarıya ulaşabilmek içingereken tedbirleri almış olarakadımlar atmaya gayret göstermektir.   Şeytan dünyânın mâsiyet ve kötülüklerini/çirkin işlerini insanoğluna süslü ve güzel göstermeye çalışır.14 Şeytânın bu oyunlarına karşı insanın son derece uyanık ve ferâset sâhibi olması gerekmektedir. Şeytânın tuzağına düşmemenin yolu onun her türlü hilesine karşı Allâh’a sığınmaktan geçmektedir. Her işe istiâze ve besmeleyle başlanmalı, her an abdestli bulunmaya gayret gösterilmeli ve şeytânın seveceği işleri yapmaktan uzak durulmalıdır. Günlük hayâtımızda Allah Teâlâ’nın hoş karşılamayacağı her şeyden içtinap etmek/kaçınmak, hâl ve hareketlerimizdeEfendimizin (sav) sünnetine uygun davranmak, Kur’ân ve Sünnet’i bütün amellerimize kaynak ve örnek teşkil edecek şekilde hayâtımıza yansıtmak, beşerî ilişkilerimizde itidalli davranmak, kul olmamızın gereklerini en iyi şekilde yerine getirmek, namazdan, oruçtan, zekâttan, her türlü ibâdetlerimizden ve inanç esaslarımızdan ödün vermeden hareket etmek Şeytân’ın bize zarar verememesi adına atabileceğimiz adımlardan bâzılarıdır.   Günümüzde toplumumuzun Kur’ân ve Sünnet çizgisinden yavaş yavaş uzaklaştığını üzülerek müşâhede etmekteyiz. Evlerimizde, işyerlerimizde ve sokaklarımızda Hz. Peygamber’in(sav) sünnetinden uzak kaldığımız, mâneviyâtımızdan tâvizler vermeye başladığımız ve ibâdetlerimizi tam anlamıyla rûhuna uygun olarak îfâ edemediğimiz, koskoca bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Önceleri hayâ edip izlemediğimiz/izlettirmediğimiz televizyon programları, İslâm’ın rûhuna aykırı olan veşehvet içeren diziler, günahları normalmiş gibi gösteren vear duygumuzu yok sayarak bizi âit olduğumuz değerlerden koparan her türlü yarışma, reklam ve filmler âdeta hayâtımızın olmazsa olmazları arasına girmiş durumdadır. Yine üzülerek ifâde etmek gerekir ki çocuklarımız, bize dînimizi öğreten, câhil bir toplumdan medenî bir devlet meydana getiren, bizlere şefkat ve merhamet duygularıyla yaklaşan Hz. Peygamber’i (sav) örnek almak yerine televizyon programları ve dizilerdeki başrol oyuncularını ‘rol model’ olarak benimsemektedirler. Bütün bunlar şeytânın emellerine ulaşması adına durmadan çalıştığını ve yaratılışımızı bozmak, bizi Cehennem’in yakıtı olmaya iknâ etmek husûsunda sürekli olarak uğraştığını ve adım adım hedefe doğru yol aldığını göstermektedir. Bu acı sahneler karşısında mü’min, bu sahnelerin seyircisi veya etkinliği olmayan figüranı olmak yerine mensubu olduğu dîne sımsıkı sarılmak sûretiyle bir an evvel İslâm’ın rûhuna vâkıf olmaya çalışmalıdır. Barıştan, esenlikten, iyilik ve güzellikten, selâmet ve hayırdan, güzel ahlaktan, yardımlaşma ve dayanışmadan bahsedebilmek için bunların hepsini yaşamak gerekmektedir. İslâm bize bunları emrederken şeytan elbette boş durmamakta ve bizi saptırmak adına elinden geleni yapmaktadır.Bu durum karşısında sergileyeceğimiz tavır, Kur’ân ve Sünnet’in çizgisinden ayrılmadan, menfaatlerimizi mü’min kardeşlerimizin menfaatlerinin üzerine çıkarmadan, kulluk vazîfemizin bilincinde, yardımlaşma ve dayanışmayı âlem-i İslâm’a yayarak, her düşenin elinden tutup, her vuranın elini tutarak ve Şeytân’ın kahkahalarına bir yenisini eklemesine engel olarak îmân etmiş olmanın verdiği sorumlulukları yerine getirmek olmalıdır. Rabbimizin râzı olduğu kullardan olmanın, bu inatçı ve mel’un düşmanı yenmenin yolu, kendi benliğimizde barındırdığımız ‘nefis’ belâsını ezmekten ve onu terbiye etmekten geçmektedir. Nefsini terbiye ve tezkiye eden kişi anlatmaya çalıştığımız bu savaşta doğru bir strateji izleyerek Şeytânı altetmiş ve Cennet’i haketmiş demektir: ‘Muhakkak ki nefsini temizleyen kurtuluşa ermiştir.’15   Dipnotlar: 1 Hicr 15/31. 2 Araf 7/12. 3 Sad 38/77, 78. 4 Sad 38/80- 83. 5 Sad 38/84, 85. 6 Zariyat 51/56. 7 Nisa 4/28. 8 Tirmizî, Kıyamet 50, (2501); İbn Mace, Zühd 30. 9 Zümer 39/53. 10 Maide 5/91. 11 Yusuf 12/5. 12 Yunus 10/25. 13 Necm 53/39. 14 Bkn. Ankebut 29/38. 15 Şems 91/9.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak