Ara

Sevgisizlik / Elif E. Bayraktar

Sevgisizlik / Elif E. Bayraktar

Sevgisizliğin günümüzde tüm dünyâyı sardığı, insanların birbirlerine giderek yabancılaştığı çok açık bir gerçek. Küçük yerlerde, kasabalarda, köylerde daha dostâne, daha sıcak ortamlar hâlâ var. Ancak büyük kentlerin cadde ve sokaklarında insanlar göz göze gelmiyor, hattâ birbirlerinin yüzüne bakmıyor.

İnsanlar arasında sevgi ve muhabbet azaldı. Derin ve samîmî sevgi insanların ellerinden alındı âdetâ. Ki bu, insanın rûhunun alınmış olması gibi bir şey. Sevgi yitirildiğinde geriye ne kalır ki? Bu, insanın içinin boşalıp mânevî anlamda tükendiği anlamına geliyor. Halbuki her ortamda sevgi, hoşgörü, şefkat ve merhametin esas olması gerekiyor.


İnsanları geçimsiz yapan sevgisizliktir. İnsan sevildiğinden eminse, karşılaştığı davranışlara çok da sinirlenmiyor. Sudan sebeplerle çıkan tartışmalar, buluttan nem kapmalar, kapanmayan konular hep sevgisizlik ve ardından gelen güven eksikliğinden kaynaklanıyor.

Sevgiyi kaybettiğinde, insanın içinde korkunç bir boşluk meydana geliyor ve artık yitirilenlerin yerini sıkıntı, stres, korku, gerginlik, kuşku ve panik alıyor. Bu acıdan kurtulmak için de birçok insan aklı örten, bedenine ve rûhuna zarar veren maddeler kullanmaya başlıyor.

Hem ruhsal, hem bedensel, hem de maddî yönden çöken bu insanlar sürekli hatâ yapıyor, suç işliyor ve şeytanın bataklığa benzer karanlık sisteminde yaşıyorlar. Bu yüzden inanan insanların çok ciddî bir tavır sergilemesi gerekiyor. İnsanları güzel ahlâka dâvet etmek, Allah sevgisinin o kucaklayıcı sıcaklığına insanları yaklaştırmak, gerçek sevginin güzelliğini insanlara anlatmak lâzım. Her şeye Allah aşkı ile bakmak, her şeyi Allâh'ın tecellîsi olarak görmek dünyâdaki güzel ve mutlu hayat için esastır. İnsanlar ancak îmân ettiklerinde gerçek anlamda mutlu olur.

Îmân etmeyen kişi para, yiyecek, içecek, zenginlik, kısacası her şeye sâhip de olsa bir türlü mutlu olamıyor. Elde ettiği her şeyi bir gün yitirebileceği korkusu içinde huzursuz bir yaşam sürüyor. Ekonomik yönden çıkmaza girip batmak ve her şeyini kaybetmek, hastalanmak, çocukları için endîşelenmek gibi korkulardan bir türlü kendisini kurtaramıyor. Her gün yeni bir endîşe ve acı içinde yaşıyor.


Sonunda hayâtı âdetâ cehenneme dönüyor. Boğulacağı endîşesiyle, su içmekten dahi korkacak duruma geliyor, korkuları sayılacak olsa binlere ulaşıyor. Deprem korkusu, yangın korkusu, terör korkusu, hastalık korkusu. İnsan zayıf bir varlık ve bu kadar korkuyu kaldıramıyor. Böylece toplumda sağlıksız yaşayanların sayısı artıyor.

Halbuki insan Allâh'a güvenip dayandığında yâni tevekkül ettiğinde bereket, bolluk, huzur, mutluluk ve güzellikler içerisinde yaşıyor. Allâh'ın koruması altında olduğunu bilmek, Allâh'a îmânın önemli bir şartı. İnsan Allâh'a güvenmiyorsa zâten inanmıyor demektir.

İnkârcı felsefeler toplumda bencillik rûhunu, egoizmi yerleştirir. Bencil kişi, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”mantığındadır. Egoizm çok rahatsız edici, korkunç bir özellik. Bu karakterde insanların oluşturduğu bencil toplumlar sürekli kendi çıkarlarını gözetirler. Böyle bir toplumda hak, hukuk tanınmaz; sevgi, şefkat, merhamet ve saygı gibi duygular çok gereksiz görülür. 

İnsanlar Allâh'ın yarattığı her şeyde hayır görseler, merhametli olsalar, komşularına gülümseseler, selâm verseler, onları kendi âileleri gibi koruyup kollasalar, Peygamberimiz (sav)’in “komşusu açken tok olan bizden değildir” sözünü güzel bir ahlâk kuralı olarak hayatlarına uygulasalar bambaşka bir ortam olur.


İnsanın Allâh'a olan îmânı arttıkça, sevgi gücü de artar. Bu, kişinin sâdece çaba göstermesi sonucu elde edeceği bir şey değildir. Allâhu Teâlâ îmânında samîmî olan her kulunun kalbine bu duyguyu ilhâm eder. Mü'min ise, bu nîmeti elde edebilmek için samîmî olarak duâ eder, bunu Allah’tan sürekli ister. Allâh'a herkesten ve her şeyden çok daha derin bir aşk duymasına rağmen, bununla yetinmez; sürekli olarak Allâh'ı çok daha da fazla sevmek için yine O’na yalvarır. Allâh'a olan sevgisi arttıkça Allâh'ın yarattığı güzelliklere olan sevgisi de artar. Sonsuz güzellikleri sanatının içinde yaratanAllâh'ın Sânî ismi ile yarattığı güzellikleri sevmede bir sınır yoktur.


Samîmî inananlar, Allâh'ın verdiği en büyük nîmetlerden olan ’sevgi gücünü’ çok iyi kullanmaya ve Allah rızâsı için sevgiyi yaşama konusunda tüm engelleri kaldırmaya çaba gösterirler. Gerçek ve samîmî sevgi; Allâh'ın yalnızca samîmî inananlara verdiği en büyük nîmetlerden biridir. Allâh'ın hoşnutluğunu amaç edinmeyenler ve tavsiye ettiği güzel ahlâkı yaşamayanlar, gerçek sevgi gibi bir nîmete aslâ ulaşamayacaklardır. İnsanların birçoğu sevginin taklîdini yapar ve gerçek sevgiyi yaşıyormuş gibi görünmeye çalışır. Ancak sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya tek lâyık olan Rabbimiz, îmân etmeyenlere bu sevgiyi vermeyeceğini, yalnızca îmân edenler için bir sevgi kılacağını Kur'ân’da haber veriyor:


“Îmân edenler ve sâlih amellerde bulunanlar ise, Rahmân (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem, 96.)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak