Ara

Sevgi, Çıkar Gözetmeden Vermedir

Sevgi, Çıkar Gözetmeden Vermedir
Ebu Hüreyre (ra)'dan Rasûlullâh’ın (sav) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Adamın biri başka bir beldedeki bir din kardeşini ziyârete giderken Allah bu kimseyi gözetlemek için bir meleği görevlendirmişti. O kimse meleğin yanına varınca melek: - Nereye gidiyorsun, diye sordu. Adam da: - Şu köyde bir din kardeşim var, onu ziyârete gidiyorum, cevâbını verdi. Melek: - O kimseden bir menfaatin var da onu devâm ettirmeye mi gidiyorsun? dedi. Adam da: - Yok, hayır, ben onu sâdece Allah rızası için severim, onun için de ziyârete gidiyorum, deyince Melek: - Ben bu müjdeyi vermek için Allâh’ın sana gönderdiği elçisiyim, sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor, dedi. (Müslim, Birr 64, Riyazüssalihin’den, hadis no: 380). Sevgi, çıkar gözetmeden vermektir. Bu hadîs-i şeriften, sevginin bir verme işlemi olduğunu çıkarıyoruz. Din kardeşini ziyârete giden kişi, salt bu ziyâretiyle bir verme işlemini gerçekleştirmektedir. Bundan da bir karşılık beklememektedir. Demek ki, verme işini salt maddî değerlerle ilgili bir alana hasretmiyoruz; daha önemlisi, insanın kendisinden, bilgisinden, tecrübesinden, aklının ürünlerinden veya emeğinden veya hiç olmazsa bu hadiste görüldüğü gibi karşılık beklemeksizin ziyâret etmek sûretiyle vermesine bağlı olarak geniş bir alana teşmil ediyoruz. İslâm, Müslümanları cömert olmaya ve sürekli verme’ye çağırıyor. Verme eyleminin aynı zamanda bir emânet olarak verilmiş olan kendi nefsimizin hakkını gözetme sorumluluğunu içerdiğini de söyleyebiliriz. Şöyle ki: Bu durum, bencillikten bütünüyle farklı bir anlam taşıyor. Bencillik kendi nefsinin çıkarını ve sâdece bu çıkarı gözetme anlamını taşırken; nefsin hakkını verme ona da ihtiyâcı olan şeyi verme anlamını taşımaktadır. Onun hakkını gözetme demektir. Nitekim Saadet Asrı’nda, sürekli oruç tutmak isteyen veya kendini evlenmekten men eden veya ömür boyu geceleri namaz kılacağını söyleyen kişileri: “Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz? Dikkat edin, Allâh’a yemin olsun ki sizin Allah’tan en fazla korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bâzen oruç tutar bâzen tutmam; gece namaz da kılıyor, uyuyorum da; kadınlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir.” (Buhari, Nikâh 1, Müslim, Nikâh 5, Riyazüssalihin’den) diyerek bu edimlerinden/fiillerinden vazgeçirmiştir. Müslümanlar, öteki bütün insanların da adına olarak sevgiyle örülü bir dünyâ talebinde bulunuyor. Müslümanlar, sevgi dünyâsına tâlip oldular. Oluyorlar. Sevgi ediminin aynı zamanda paylaşmayı ve dayanışmayı öngördüğünü düşünüyorum. Bu paylaşma ve dayanışma edimi, çocuk esirgeme kurumları, huzur evleri gibi modern zamanların protez kurumları aracılığı ile değil fakat birebir ilişki kurma sûretiyle gerçekleştiriliyor. Sevgi, insan yalnızlığının telâfisi istikametinde de insana lütfedilmiş bir nimettir. Batı toplumlarında insan, yalnızlığını ya televizyon karşısında oyalanmakla veya sigara, içki gibi kendine zarar verecek alışkanlıklara sapma sûretiyle gidermeye çalışıyor. Kur’ân’da önerilen zikir süreci, bir başına bu durum, insanı yalnızlıktan uzaklaştırmaya yönelik bir disiplin olarak da düşünülebilir. Zikir, insanın kendi Ben’ini fark etmesi, kendi beni ile Allâh’ı bir ve bütün olarak düşünebilme çabasıdır. Bu hedefe varılabilmesi, insanın kendi irâdesini Allâh’ın irâdesi ile âhenkleştirilebilmesi dolayımından geçerek gerçekleştirilebilir veya daha iyi bir ifâde ile; gerçekleştirilmesi umulabilir. Hakkı verilebildiği takdirde bir başına zikir edimi, insanın aslâ yalnız bırakılmayacağının bir işâreti olarak algılanmalıdır. Öyle kabûl edebiliriz ki, Zikir, insanın kendi benini terk etmeyi denemesi ve bu süreç esnâsında kendini Allâh’ın varlığında yeniden bulması hâlidir. İnsanın kendi benini Allâh’a adamasıyla gerçek ve yüce anlamda sevgi ediminin imkân dâhiline girdiğini ileri sürebiliriz. Bu sevgi hasis ve kısır, bencil bir sevgi değildir; tersine özveri gerektiren ve son tahlilde sevgili’nin kul’u olunduğuna dâir bir idrâkin yolunu açan, verimli ve cömert bir sevgidir. İnsan, sevgi dolayımdan geçerek kendini kozmik evrenin bir parçası olarak görmeyi başarabilirse, Yûnus Emre’nin: “Yaratılmışı severiz, Yaradandan ötürü” mısrâında öngörülen kavrayışın yolunu açmasını da başarır.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak