Ara

Sevgi Bedel İster

Sevgi Bedel İster

Hayat bir sınav ve sınav bir elimiz yağda bir elimiz balda kazanılmaz. 

Ter akıtma, nefes tüketme, gayret, çaba, mücâdele ve zor süreçler gerektirir. Dünyâda mutlak anlamda bir rahatlığın olmadığı bilinmektedir. İnsanlar inançları, irâdeleri, temâyülleri, aktif veya pasif halleriyle bir hayat yaşar. Herkes kendi sınavını özel ve genel hâliyle yaşar. “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayâtı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk, 67/2)

İşte “Dünyâ hayâtını sürdürürken insanların karşılaştığı felâket ve musîbetlerin bir hikmeti, sebebi, sırrı var mıdır?” sorusu önem kazanmaktadır. Çünkü verilen nîmetler anlaşılır. Mü'min için de kâfir için de olmakta bu nîmetler. Yağmur yağınca, inanan inanmayan ayırımı yapmamaktadır. Güneş doğunca Müslümanı da Hinduyu da selâmlar. Yıldızlar, kendisine tapana da ona bakıp ilâhî kudreti hissedene de aydınlık verir. Bitkilerden yayılan râyihalar, dalları sarkıtan meyveler, saîd şakî fark etmez her insana nîmet olur.

Ya zorluk ve musîbetler?

Cenâb-ı Allah bu dünyâda her işini bir düzen, kānun, ilke, ölçü üzere yapmaktadır. Bununla berâber dilediği bu işlerini de bir hikmet üzere yapmaktadır. Ve inancı ne olursa olsun hiçbir insana gücünün üstünde, kaldıramayacağı bir yük vermemektedir. “Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yükümlülük vermez.” (Bakara, 2/286) 

Öyleyse bu dünyâda yaşanan sıkıntıları nasıl anlamalıyız?

Münkirlerin, hak ve hakîkat kör ve sağırlarının bu dünyâda uğradığı sıkıntılar, onlar için varacakları cehennem öncesi bir cezâ numûnesidir. Evet sâdece numûne…

Mü'minlerin bu dünyâda uğradığı sıkıntılar ise İlâhî rahmetin pek çok sebeplerini barındırır.

Günahlarının silinmesine, affına bir vesîle olmasıdır bunlardan biri. “Bir Müslümana herhangi bir musîbet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hattâ kendisine bir diken bile batarsa, mutlakā Allah bunları onun günahlarına kefâret yapar.” (Buhārî, Mardâ,1; Müslim, Bir, 5)

Allâh'ın bir ikrâmı olan musîbetler bir hayır vesîlesidir ayrıca. “Allah kime hayır dilerse, ona musîbet verir.” (Buhārî, Nesei, Muvatta, Müsned, Tirmizî, Zühd, 57) “Allah, bir kulu için hayır murâd ederse ona nefsinin ayıplarını (ve kusurlarını) gösterir.” 

Unutulmasın ki her musîbet ve olumsuzluk insanın kendi işledikleri yüzündendir. “Sana gelen kötülük kendindendir, günahların yüzündendir.” (Nisâ, 4/79)

En Çok Kimler Musîbete Uğrar?

Dünyâ yolculuğunda en çok musîbete mâruz kalanlar peygamberler ve dîni yaşama hassâsiyeti yerinde olan sâlih kullardır. Hz. Eyyûb hastalık, Hz. Ya'kûb evlat kaybı, Hz. Yûsuf köleleştirilme ve zindan, Hz. Mûsâ memleketinden kaçma, Hz. Muhammed çocuklarının vefâtı, öksüz ve yetim büyümesi, peygamberlik dâvâsı başlayınca akıl almaz durumları acı halleri yaşadılar, eziyet ve işkencelere mâruz kaldılar. Onlar güçlü inançları ve örnek yaşamları ile öne çıktılar. Başlarına gelen sıkıntı ve sabır oranında amel defterlerinin tertemiz olması, tüm hatâ ve günahların silinmesi en büyük umut ve sonuçtur… 

“İnsanların en çok musîbete uğrayanları evvelâ peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (velîler ve sâlihler) gelir. Kişi dînine göre belâ ve imtihanlara mâruz kalır. Eğer dîne bağlılığı varsa, belâsı daha da artar. Fakat dîninde gevşek yaşıyorsa ona göre musîbetlerle karşılaşır. Kişiye belâlar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.” (Tirmizî, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel, I/172, 174) “Erkek olsun, kadın olsun mü’min, Allâh'a günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisinden, çoluk çocuğundan, malından belâ eksik olmaz.” (Tirmizî, Zühd 57)

Âhiretteki makāmın yükselmesi, derecesinin artması için sıkıntılar yaşar mü'minler.

“Bir kul kendisi için (cennette) hazırlanmış olan makāma ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk çocuğuna bir belâ verir de bu belâya sabrı sebebiyle o makāma eriştirilir.” (Ahmed b. Hanbel, V/272)

Sevgi Bedel İster

Allah ve Resûlü’nü seven, sevdiğini söyleyen kişi, bāzı zorluklarla sınanır, temizlenir… Bildiği bilmediği, beklediği ve beklemediği, dayandığı veya isyân ettiği zorlu yaşamlarla denenir. Bu yola giren kişi bunu bilmelidir. 

Bu sebeple, Allâh'ı seven, Peygamber Efendimizin yolunda olduğunu düşünen mü'minler için meşakkatli yolculuk gelecek demektir. 

“Bir adam, Resûlullah aleyhisselâm’a gelerek:

“Ey Allâh'ın Resûlü! Ben seni gerçekten seviyorum.” dedi. Resûlullah:

“O söylediğin söze dikkat et.” buyurdu. Adam tekrar:

“Ben seni gerçekten seviyorum.” deyince Resûlullah (sav): 

“Söylediğin söze iyi dikkat et, ciddî misin?” buyurdu. Adam da:

“Vallâhi seni gerçekten seviyorum.” diyerek üçüncü sefer aynı sözü tekrâr etti. Bunun üzerine Resûlullah, şöyle buyurdu: “Eğer beni seviyorsan fakirliğe karşı bir kalkan hazırla. Çünkü fakirliğin beni seven kimseye gelmesi, selin durak yerine akması gibi hızlıdır.” (Tirmizî, Zühd, 36)

Allâh'ın sevdiği kullar, mü'minler her hâlükârda kazançlı olan kullardır. Müjdemizi de Efendimiz Aleyhisselâm vermektedir:

“Mü'minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sâdece mü'minde vardır: Sevinecek olsa şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64)

Sevgi bedel ister ama sonuçta kazanan da seven kişi olur.

Sahici sevinçler duāsıyla… 

Nisan 2024, sayfa no: 30-31

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak