Ara

Şeker Yükleme Musîbeti ve Folik Asit Zırvası

Gebelik ve doğum her canlı için fıtrî bir hâdisedir. Müptelâsı hâline geldiğimiz Amerikan tıbbı bu fıtrî halleri de sömürü sisteminin içine dâhil ettiği için kadınlar ve çocuklar değişti. Eskiden gebe kalan kadınlar hayatlarına kaldıkları yerden devam ederlerdi. Doğum planlanmaz, vakti saati geldiğinde kendiliğinden yâhut bir ebenin yardımı ile gerçekleşirdi. Kimse çocuğunun cinsiyeti gibi bir cehâletin peşine düşmezdi. ‘Çocuk sağlıklı mı değil mi’ diye şeytânî bir duygu aklından bile geçmezdi ki doktora gidip kontrol yaptırsın. ‘Folik asit eksikliği’ diye bir şey falan da yoktu. Kimseye şeker yükleme diye bir zulüm yapılmazdı. Eski ebe ve hemşirelere maaşlarının dışında ne prim verilirdi ne de onlar buna tenezzül ederdi. Çünkü muhatapları bir anne ve yeni bir insan adayıydı. Hemen herkes bu bilinçle hareket ettiğinden güvensizlik, şükürsüzlük, özel gebelik ve doğum bütçesi gibi bid’atler henüz tezâhür etmemişti. Gebelik haberi alındığında anne-baba adayları abdest alır, iki rekât şükür namazı kılar ve Allâh’a doğacak evlatlarının hayırlı bir kimse olması için duâ eder, gözyaşı dökerlerdi. O zamanlar Facebook gibi bir istihbârat ajansı kurulmamıştı. Bu yüzden kimse burada “karım hâmile” gibi cümlelerle karısının gebelik, doğum ve bebek resimlerini paylaşma edepsizliğini de yapmazdı. Devir değişti. Kadınlar gebelikten öyle korkar hâle getirildiler ki sanki bu süreç kadın için zulüm ve işkence dönemi. Oysa Allah (cc)’nün verdiği bu çoğalma ve neslin idâme süreci kadın için bir rahmet. Gebelik başladığındaki bulantılar ve aşermeler tam bir mûcize. Aşerme bedendeki besin eksiklerini giderecek şeylere yöneliktir. O yiyecekleri yediğinde bebek daha sağlıklı olacak o yüzden. Bulantının meydana gelmesi gebeliğin habercisi olduğu kadar, bedende birikmiş olan toksik / zehirli maddelerin bedenden atılma faaliyetinin başladığını da gösterir. Günümüz tâbiriyle bedende bir detoks / arınma / temizlenme başlamış demektir. Bu sâyede bebek zehirli maddelere mâruz kalmayacak ve sıhhatli olacaktır. Amerikan tıbbının kölelerinin yaptığı ise bulantı önleyici kimyâsallar vererek arınmayı engellemek. Birbirini izleyen kimyâsal aşılar, kimyâsal ilaçlar, görüntüleme faaliyetleri, radyasyon, korkutucu sözler ve berâberinde gelen âile veya devleti soyucu faaliyetler. Sonra da bir bakmışsınız 100 bebekten 15’i engelli doğmuş. Artık bebeklerin yarısı hasta yâhut gelişimini tamamlamadan doğuyor. Erken doğumlar, böbrek yetmezliği, kalp yetersizliği, rahim veya beyin tümörü, organ eksiklikleri, zihinsel / aklî gerilikler, obezite, körlük, sağırlık, yapışık ikizlik diye devâm edip giden sıkıntılı haller. Bundan 50 yıl önce neredeyse bunların hiçbiri yaşanmıyordu. Her köyde bir, en fazla iki engelli çocuk olurdu ve bunlar köylerin, mahallelerin gülleriydi. Belâlara karşı paratonerlerdi onlar. Herkes sâhip çıkar korur kollardı. Anne babası ölse bile mahalleli / köylü kol kanat gererdi. Öncelikle ortada köy, mahalle ve mahalleli kalmadı. Köyler bile artık kozmopolit. Kimse kimsenin derdiyle ilgilenmiyor. Haksızlar mı, nasıl ilgilensinler? Herkesin âilesinde birileri ‘çocuğum olmuyor’ diye kapı kapı çâre arıyor, biri zihinsel ve/veya bedensel engelli. Kanser hastasının olmadığı / yakmadığı ocak kalmadı. Her evde birkaç diyabetli var artık. Cepler, çantalar ilaç dolu. Günde 5 ilaç içeni mi, 10 hatta 20 ilaç içenini mi ararsınız. Eskiden hekim bir ilaç yazdı mı o ilaç bitmeden derdiniz de söner giderdi. Şimdi ise verilen sözde ilaçlara ömür boyu mahkûmsunuz. Çok duymuşunuzdur “bu ilaçları ölene kadar içmek zorundaymışım, aksi halde…” denildiğini. Duymaya ne hâcet, bunu sizin kendinize söylemişlerdir. “Bu hastalığı tedâvi edemiyoruz” demiyorlar kimseye, ‘bu sözde ilacı alıp eğlen de biz işimize bakalım, köşemizi dönelim’ diyorlar. Tabii anlayana… Amerikan tıbbı karşısında büyülendiğimiz için deseler de anlamıyoruz. Hoş anladığımız dilden konuşan da yok zâten… Sıkıştıklarında diyorlar ki, ‘tıp öyle gelişti, öyle gelişti ki, eskiden insanlar doktor ve ilaç bulamıyor yollarda ölüyordu.’ Hiçbirimiz de çıkıp ‘behey gâfil, kedi köpek bile hastalandığında kırdan bayırdan şifa veren bitkiyi bulup yiyor da insan mı bilmiyordu bunu? Biliyordu bal gibi de, bize unutturdunuz hikmeti, şimdi bu zaafımızdan yararlanıp yalan söylüyorsunuz...’ demiyor. ‘İnsan sünnete uygun yaşasa hekime ne gerek var?’ diyenimiz de çıkmıyor. ‘Eskiden ilaç yoktu da insanlık 15 bin yıldır patır patır dökülüyor muydu? Osmanlının her yeri şifâhânelerle doluydu. Osmanlının 6 asrında doktora ihtiyaç duyan insan sayısı mı çok yoksa bizim bir ayımızdaki doktora mürâcaat sayımız mı?’ diye ne zaman soracağız? Bilirsiniz eskiden kimse şifâyı ne hekimden ne de ilaçtan beklerdi. Herkes Şâfî olanın Allah (cc) olduğunu bilir, ilaç ve hekimin şifâda araç olduğuna inanırdı. Şimdilerde bunlar unutulmakla kalmadı, şifâ verenin doktor veya kimyâsal ilaçlar olduğu şeklinde bir bâtıl inanç peydâ oldu. Dostlar, bu şirkten başka ne ola? Doktora gidiyorsunuz hemen aşı yapıyor, reçete yazıyor. Peki, doktora neden gittiniz? Bunu siz de bilmiyorsunuz, çünkü anneniz, babanız veya çevreniz size bunu dayatıyor. Ya da duyduklarınızı gerçek sanıp hemen koşuyorsunuz. Gâliba tıptan önce kadınlar bozuldu, babalar barbileşti. Son yıllarda “şeker yüklemesi” adı verilen bir musîbet dayatılıyor. Kâbus, felâket, âfet, bebekleri öldüren, diyabetli doğmasına sebep olan, gelişimlerini bozan bir ihânet. Ya folik asit zırvasına ne demeli? Doktorunuz dindar değil mi? Sakın dinden bîhaber bir dindar olmasın! Sorun bakayım, Meryem Sûresi’nin 23-26’ncı âyetlerinden haberi var mıymış: “Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. ‘Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!’ dedi. Bunun üzerine (Cebrâil) ağacın altından ona şöyle seslendi: "Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı. Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, sana tâze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun…" Niyeydi biliyor musunuz? Dünyanın en zengin besin kaynağı olan hurma, hem gebelikte besin ihtiyaçlarını karşılıyor; hem bebek ve anneyi besliyor; hem de doğumu kolaylaştırıyordu. Aynı zamanda bir folik asit (B9 vitamini) deposu. Doktorunuz bunu size neden söylemez biliyor musunuz? Çünkü bu onlara göre bilimsel değil ve onlara ezberletilen şeyler arasında bu bilgi zâten yok. Söylerse de kınayanların kınamasından korkar. Ona göre hurma ya iftâriyelik ya da Arap yiyeceği. Yazık ne kadar câhil bırakmışlar hepimizi, farkında mıyız? Netîce-i kelâma gerek var mı bilmiyorum. Ama sanki var gibi. Hâlâ “gebelikte doktora gitmeden nasıl olacak? Ama doktorum öyle demedi. Ya çocuk sakat doğarsa? Evde doğum zor olmaz mı? Hemen doğum yaptırmazsak, sezaryenle almazsak dediler… İyi de biz ne yapalım? Doktorum dedi ki, ‘bu çocuğu almamız lâzım aksi halde…’ Ya şöyle olursa, ya böyle olursa…” dediğinizi ben duyuyorum, siz duymuyor musunuz? El cevap: Siz kendinizi değiştirmedikçe, Allah (cc) sizi değiştirmez. Kemal Özer (Ekim 2016)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak