Ara

Şehitlik ve İlgili Hükümler

Şehitlik ve İlgili Hükümler

Allah yolunda canını veren kimseye şehîd denir.

Arapça'da "şehîd" kelimesi "hazır bulunmak, mevcut olmak" anlamına gelen "şuhûd" kelimesinden veya "şâhit olmak, şâhitlik etmek" anlamına gelen "şehâdet" kelimesinden alınmıştır.

"Şehid" sözcüğünün anlamı konusunda şu ihtimaller söz konusudur:

1) Kendisinin cennetlik olduğuna şâhitlik edilen kimse.

2) Meleklerin kendisine ikramda bulunmak üzere yanında hazır bulunduğu kimse.

3) Hayatta olan, hazır bulunan, ölmemiş kimse.

4) Kendisini öldüren kimsenin kâfir / zâlim olduğuna şâhitlik eden kimse.

5) Canı ve kanı kendisi lehine şâhitlik eden kimse.1 

Şehitlere ölümleri ânında rahmet melekleri şâhit olurlar, onlar Cenâb-ı Allâh’ın huzûrunda diri olarak bulunup rızıklanırlar ve onların cennete gireceklerine dâir Allâh’ın vaadi vardır.

Şehit, Allah yolunda ve vatan uğrunda canını fedâ eden Müslüman kimsedir. Bununla berâber başka şekillerde ölenlerden de şehit olanlar vardır. Ayrıca bâzı şehitler vardır ki, onlara uygulanan hükümler diğer şehitlere uygulanmaz. Bunun için İslâm âlimleri şehitleri, kendilerine uygulanan dünyâ hükümleri ve Allah katındaki durumları itibâriyla üç kısma ayırmışlardır: 

  1. Dünyâ ve Âhiret Bakımından Şehit Olanlar
  1. Savaşta gayr-ı müslimlerle veya eşkıyâ ve yol kesicilerle yapılan çatışma sonunda öldürülmüş olanlar,
  2. Savaş alanında, üzerlerinde öldürülmüş olduklarına dâir belirti olduğu halde ölü bulunanlar,
  3. Kendisine haksız yere yapıldığı bilinen bir saldırı sonunda öldürülmüş olan ve bundan dolayı da vârislerine diyet olarak bir mal verilmesi gerekmeyen herhangi bir müslüman,
  4. Malını, canını ve ırzını korurken haksız yere öldürülmüş bulunan kimse. 

Nitekim Peygamberimiz (as): “Malını koruma uğrunda öldürülen şehittir. Canını koruma uğrunda öldürülen şehittir. Dînini koruma uğrunda öldürülen şehittir.” (Buhârî, mezâlim, 33; Müslim, Îman, 62) buyurmuştur.

İşte bunlar, hem dünyâ hükümleri itibâriyle hem de âhiret bakımından şehittirler. 

Bu durumdaki şehitler yıkanmaz, üzerlerindeki elbiseler çıkarılmaz, öylece namazları kılınarak gömülürler. 

  1. Âhiret Şehidi

Âhiret şehidi, düşmanla veya âsîler ve eşkıyâ ile savaşırken yaralandıktan sonra hemen ölmeyen; tedâvi olan, yemek yiyen su içen veya bir süre uyuyan veyâhud savaş alanında ölmeyip başka bir yere nakledildikten sonra ölenlerdir.

Bunlar, Allah katında şehittir ve şehit mükâfâtı alacaklardır. Ancak bunlara şehit cenâzeleri için uygulanan dünyâ hükümleri uygulanmaz. Bunlar diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazları kılınarak defnedilirler. Bir hatâ sonucu öldürülen müslüman da âhiret şehididir. 

Ayrıca boğularak, yanarak, bir yıkıntı altında kalarak ölenler ile âile ve çocuklarının geçimini sağlamak için helâl yoldan çalışıp kazanırken ölen kimseler ve ilim yolunda ölenler de âhiret şehidi sayılır. Nitekim Peygamberimiz Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Şehitler beştir: Vebâdan, ishalden ölenler, suda boğulanlar, duvar ve toprak altında kalıp ölenler ve Allah yolunda savaşıp ölenler.” (Buhârî, Ezân, 32; Müslim, İmâre, 51.) 

Şu halde bâzı hastalık ve musîbetlerden ölenler hükmen de olsa şehid sayıldığı gibi; malı/emeği, nâmusu, dîni ve canını emniyete alma uğrunda öldürülenler de şehiddir.2 

  1. Dünyâ Şehidi

İnanmadığı halde müslüman görünen ve müslümanların yanında savaşırken öldürülen kimseler dünyâ şehidi sayılır. Böyle bir kimse dünyâda uygulanacak hüküm bakımından şehit sayıldığı için yıkanmadan namazı kılınarak elbisesiyle gömülür. Ancak, inancı olmadığı ve yalnız dünyâ ile ilgili amaçlar için savaşarak öldürüldüğünden dolayı Allah katında şehit değildir. Bu kimselerle ilgili olarak kesin bilgi sâdece Allah katındadır. Dolayısıyla her ne kadar kendilerine Müslüman ve şehid muamelesi yapılsa da haklarındaki asıl hükmü âhirette verecek olan Allah Teâlâ’dır. 

ALLÂH’IN DÎNİ EN ÜSTÜN OLSUN DİYE SAVAŞIP ÖLENLER ŞEHİTTİR

Bir gün bir adam Allah Resûlü'ne (sav) gelerek şöyle sordu:

"Diyelim ki bir kimse ganîmet elde etmek için, başka bir kimse adı-sanı başkaları tarafından zikredilsin diye, bir başkası da ne kadar cesur olduğu bilinsin diye savaşıyor. Bunların hangisi Allah yolundadır?" 

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: "Kim, Allâh'ın kelimesi [dîni] en yüce olsun diye savaşıyorsa işte o Allah yolundadır." (Müslim, İmaret, 42; Buhârî, Cihad, 15)

Mü’minin her işinde olduğu gibi cihâdında ve savaşında da gâyesi Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanmak olmalıdır. Yüce Rabbimizin rızâsı O’nun dînine yardım etmek sûretiyle kazanılır. Nusreti dilediğine lütfeden Azamet sâhibi Mevlâmızın dînine yardım ise özünde O’nun kullarına ve özellikle de mazlumlara yardım etmekle sağlanır. Bu gerçeği Cenâb-ı Allah şöyle anlatır: 

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? Îmân edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytânın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytânın hîlesi zayıftır.” (Nisâ, 4/75-76).

Şu halde mü’minler Rabbimiz Teâlâ’nın bu emrinden uzak duramazlar. “Ey Rabbimiz, baskı, zulüm ve işkence ile bizi inim inim inleten bu zâlim idârecilerden bizi kurtar, özgürlüğümüze kavuştur, bize kendi katından insaflı idâreciler, koruyucular gönder!” diye yalvarıp yakaran, zâlim idâreler altında ezilen çâresiz erkeklerin, kadınların ve yavruların kurtarılması uğrunda savaşmak zorundadırlar ve bu da Allah yolunda savaşmak demektir. 

ŞEHÂDET ALLAH YOLUNDA CİHÂDIN; CANI VE MALI ALLAH UĞRUNDA FEDÂ ETMENİN BEDELİ OLARAK İHSÂN EDİLEN EN YÜCE PÂYEDİR

Allah (cc), îmân edenlerin amellerini zâyi etmez. Şehâdet, Allâh Teâlâ’nın mü’min kullarına ilâhî mevhibesidir ve cihâdın netîcesinde elde edilen, Peygamberlere, Sıddîklara ve Sâlihlere komşuluk makamıdır. 

Şehitlik, müslümanlara tahsis edilmiş üstün bir pâye, büyük bir mertebedir. Peygamberimiz (sav): “Kim şehit olmayı içtenlikle dilerse, Allah onu şehitlerin menziline ulaştırır. Bu kişi isterse yatağında ölmüş olsun.” buyuruyor. (Müslim, İmâre, 46) Îmansız olan kâfirler ise, hangi şartlarda olursa olsun, hattâ bâzı dünyevî gâyelerle Müslümanların saflarında çarpışıp ölseler bile aslâ şehit olamazlar. Zîrâ kâfirin bütün amelleri boşa çıkmıştır ve şehâdetin ön şartı Müslüman olmaktır. Şehâdetin Mevlâmız katında makbûl olması ise Allâh’ın dîninin yüce olmasını sağlama gâyesini taşımaya bağlıdır. 

Mü’min elbette şehit olmak ister. Çünkü Allah şehâdet mertebesine yükselene cenneti vaad etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: “Allah mü'minlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar; öldürürler ve ölürler. (Bu), Tevrât'ta, İncîl'de ve Kur'ân'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük bir kazançtır.” (Tevbe, 111.)

Başka bir âyette şöyle buyuruluyor: “Allah yolunda öldürülenleri (şehitleri) sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allâh’ın Iütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde Rabbleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duyurmaktadırlar.” (ÂI-i İmran, 169-170.)

Sevgili Peygamberimiz (as) şehitliğin derecesiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Hiçkimse cennete girdikten sonra -bütün dünyâ’ya sâhip olsa bile- tekrar dünyâ'ya dönmek istemez. Yalnız şehitler, kerâmet (ve erdikleri nimetler) sebebiyle dünyâ'ya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler.” (Buhârî, Cihad, 6; Müslim, İmâre, 29.)

Bizzat Peygamberimiz, bir defa değil birkaç defa şehit olmayı istemiş ve şöyle buyurmuştur: "Rûhumu kudret elinde tutan Allâh’a yemîn ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşta öldürülmemi arzu ederim." (Buhârî, Cihâd, 7; Müslim, İmâre, 28.) Şehâdet ve bu mertebeye erebilmenin ön şartı olan cihad aşkını kalplere nakşetmek için Resûl-i Ekrem bu arzusunu dile getirmiştir. Hattâ Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) sâdece şehitlerin Allah katında gördükleri nimetlerin güzelliği sebebiyle yeniden dirilmeyi, sonra yine savaşıp şehit olmayı ve bunun böyle devâm etmesini arzu edeceklerini bildirmiştir.

Allah dostları ve Hakk erenleri de kendi bağlılarına ölümü tefekkür ettirerek şehâdetin tâlimini yaptırırlar. İşte her anlarını Allâh’a kavuşma aşkıyla geçiren bu yüce gönüllü insanlar o gönüle dünyâ, makam, mal, kadın, şehvet, para, lüks ve binek sevgisini koymadıkları hattâ kendi benliklerini bile sildikleri için canlarını asıl sâhibine seve seve sunarlar. Allah yolunda kurbân olmayı o kadar isterler ki, bu arzuları gerçekleşmeyince “Bir kusûrumuz var ki kurbân olamadık” diye gözyaşı dökerler. 

VATAN ŞEHİTLERİMİZİN EMÂNETİDİR

Şehitlerimiz kanlarını akıtarak bu cennet vatanı bize emânet etmişlerdir ve bugün de yine o ecdâdın şerefli evlatları emânete sâhip çıkarak vatanlarını savunmaktadırlar. Vatanın bir karış toprağı bile zâlimlere, hâinlere, kâfirlere bırakılamaz. Mü’min için vatan tüm yeryüzüdür. Allâh’ın adını yeryüzü mescidine hâkim kılmak için kendi mevzimizi ve öz vatanımızı korumak şarttır. Malımızla, canımızla, emeğimizle, duâlarımızla, sözümüzle, kalemimizle Allâh’ın dâvâsını gütmek zorundayız. Şu anda da tam bir savaş hâlindeyiz. 15 Temmuz’da bu kahraman İslâm milleti Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap bütün unsurlarıyla tüm dünyâya kim olduğunu tekrar gösterdi ve yaklaşık bir aydır AFRİN HAREKÂTINDA da gösteriyor. Bu İslâm milletini birbirine bağlayan kardeşlik harcı îman, ezan, Allah ve Peygamber sevgisiyle karılmıştır. Oradaki kardeşlerimiz ve yavrularımız din uğruna, mukaddesat uğruna, nâmus ve bayrak uğruna mücâdele ediyor. Hepsinin gâyesi ve hedefi bir: Allah için vatan topraklarını korumak ve mazlumlara yardım etmek. Elbette ki bu uğurda ölenler de şehittir. Hem nasıl şehit olmasınlar? Allâh’ın emrine uyarak “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı insanlar” kurtulsun diye savaşa giden kimseler şehit olmaz mı? Elbette şehittir. Onların özlerinde sakladıklarını sâdece Allah bilir. Tabii ki insanın yapmış olduğu sâlih amellerin Allah (c.c) katında geçerli olmasının şartı; tüm eylemlerinin kâmil bir îmâna dayanmasıdır. Bunu da ancak Allah bilir. Onların şehit olmadıklarını söylemek İslâm neslinin gönlünden şehâdet sevgisini silmeye yönelik çirkin bir propagandadır ve üstü kapalı bir şekilde şehit yavrularımızın gönüllerindeki îmânı hiçe saymaktır. Onları bir hiç uğruna ölmüş gibi göstermek Müslümana yakışmayan hâince bir düşüncedir. 

Cihad, kâfirlerle savaşmak ve onlara karşı savunma yapmak için can, mal ve dil ile bütün gücü, tâkati ortaya koymak3, Allâh’ın dînini üstün kılmak ve insanlardan gelecek olan her türlü bozguncu eylemi ortadan kaldırmak için hak olan İslâm dînine dâvet etmek ve yerine göre fiilî müdahalede bulunmak4 olduğuna göre bu amaçlarla hareket edip savaş meydanlarında ölen herkes şehittir. Bizim 15 TEMMUZ’da canlarını veren ve AFRİN’de ya da başka bir yerde kanını döken kahraman büyüklerimiz, evlatlarımız ve kardeşlerimiz için hüsnü zannımız da böyledir. Bu şanlı şehitlerin canlarını vermeden önce yazdıklarını, söylediklerini, ana-babalarıyla konuşmalarını, elleri kınalı ve gözleri yaşlı hanımlarına, nişanlılarına gönderdikleri mesajlarını okuyanlar görürler ki hepsinin gâyesi bir: ALLAH İÇİN, VATAN İÇİN, DİN İÇİN, EZAN İÇİN ÇARPIŞMAK… VAR MI DAHA ÖTESİ? 

Hayâtında zâlime karşı kaşlarını bile çatmamış, Allah yolunda ayağına toz bulaştırmamış, bırakın kan dökmeyi terini bile akıtmamış kimselerin bunu anlaması çok zordur. Böyle düşünenler, “Cihâd etmeden ve cihâd etmeyi gönlünden bile geçirmeden ölen kimsenin münâfıklıktan bir şube üzere öleceğini”5 haber veren Sevgili Peygamberimiz (sav)’in bu tehdidini iyi okusunlar.

Cihâdı ve şehâdeti kasıtlı olarak sohbetlerden, kitaplardan, vaazlardan atmaya çalışanlar yanında şu anda yapılan mücâdeleyi ve savaşı bayağı gösterme, şehit olanları da boşuboşuna ölmüş sayma gayretinde olanlar, zihinlerden ve gönüllerden cihad ve şehâdet aşkını da silmek istemektedirler. Amaçları dînini, vatanını, nâmusunu, bayrağını, ezanını, mukaddesâtını ve milletini savunmayan kof bir nesil yetiştirmektir. Ancak onların hevesleri kursaklarında kalacaktır. Elhamdulillah bizim sarhoşumuz bile gözünü kırpmadan Allah için canını verecek bir şeref sâhibidir. 

Müslüman ecdâdımız cihâd edip şehidler vermeselerdi bugün üzerinde yaşayacağımız bir karış toprağımız; vatanımız olmazdı. Dînimiz, îmânımız korunmazdı. Nâmuslar ayaklar altında sürünür, pâyimâl olurdu. İnsanlık haysiyetimizi ve onurumuzu kaybederdik.

Onurumuzu, nâmusumuzu, haysiyetimizi borçlu olduğumuz şehitlerimizin ruhları şâd olsun. Mevlâmız bizi de onların kervânına katsın! Ülkemizi her türlü felâket ve musîbetlerden muhafaza buyursun. İslâm ümmetine kötü ve karanlık günler göstermesin. (Âmîn)

Dipnotlar:

[1] Bu anlamlar için bkz. İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtar, II, 247.

2 Nesaî, Tahrimu’d-Dem, c. VII, s. 116; Ebu Davud, Sünen, c. V, s. 129

3 Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c. II, s. 690-691.

4 el-Ganîmî, Lübab, III, 241.

5 Ebu Davud, Cihat, c. III, s. 22; Nesaî, Cihat, c. VI, s. 8 No: 2

Mart 2018, sayfa no: 8-9-10-11-12-13

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak