Ara

Şehirler Sahipleriyle Anılır

Şehirler Sahipleriyle Anılır

Çay şekersiz, tatlı şırasız, çorba tuzsuz tatlanmaz. Hava ve suyuyla beldeler kıymet kazanır. Dağ madenle, tarla mahsülle, ülkenin akciğerleri mesâbesinde olan ormanla topraklar hayat bulur. Sayılanlar bitimli, sonlu değerlerdir. İnsana hizmet eden varlıklardır. İnsanın hizmetinde bulunduğu, bütün varlıkların kendisine boyun eğdiği Rabb-i Müteâl, öyle bir düzen kurmuş ki, ona paha biçilmez. “İşte bakın; ne mübârek, ne yücedir, yaratanların en güzeli, en iyisi olan Allah!”1 Vücûdumuzun yaratılmasında mükemmeliyet olduğu gibi, yaşamımızın düzen ve intizāmını, yüce kudret tāyin etmiştir. Maddî cihetinde, Cenâb-ı Hak, “Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever.”2 âyetiyle beyan buyurur. Dünya, ülke ve şehirlerin tadını tuzunu da şu şekilde haber verir: “O Allah ki, Kitap nedir îman nedir bilmeyen eğitimsiz bir topluma, kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitâbı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapkınlık içindeydiler.”3

Şehir ve kentlerimiz ehlüllâhın isimleriyle anılır. İstanbul Eyüb Sultan, Ankara Hacı Bayrâm-ı Velî, Konya Mevlânâ, Kayseri Seyid Burhâneddîn, meselâ Yahyalı denince Hacı Hasan Efendi gelir hatıra. Hakkâri deyince Tahayı Nehrî, Kars Ebül Hasan-ı Harakanî Kaddesallâhü esrârahüm hazarâtıyla anılır. Bulundukları şehirlere mühürlerini vurmuşlardır. Ahlâkī güzellikleri hayâta yansıtmışlardır. Kadıya gitmeden önce, meşâyih-i kirâma başvurmuşlardır. Suç oranı düşükse, gönül erlerinin payları bunda pek büyüktür.

Rektörlüğünü İmâm-ı Gazâlî’nin yaptığı Nizâmiye medreseleri. Konya İnce Minareli Medrese, Edirne’de Bâyezid Külliyesi, Erzurum’da Çifte Minareli Medreselerdeki eğitimlerle ilim ve fende çığır aşmışlardır. Ītikādî yanlışlıklar, amel ve muāmelatta halka yol göstermişlerdir.

Ülkenin savunmasında, güney cephesinde Vezir Hoca, Aydın cephesinde Denizli Müftüsü, Mevlevî Alayları, Hamidiye Alayları ve daha birçokları hizmet etmişlerdir. Bin yıllık târihi ayakta tutan, ordu medrese ve dergâh üçlüsüdür. Alay müftüleri, değerli insanlar hâlâ günümüzde anılırlar.

Devrimizde cihâda giderken, düğüne gidiyoruz diyen askerimiz hiç unutulur mu? Hasta yatağından doğrulup, sıhhat bulursam yine cephedeyim diyen mehmetçikler yaşıyor elhamdülillah. Kara Fatmaların, 93 harbinde nene hatunların vârisleri Zeliha ninelerin elleri duāda, dilleri zikirde, başları secdede yalvarıyor Allâh’a vatanımızın korunması için. Yalova'da yaşayan 100'ü aşkın yaşına rağmen çoraplar ören Zeliha nine gibi hatunlar belâ dâfiasıdır. “Eğer beli bükülmüş yaşlılar, takvâ sāhibi gençler, süt emen çocuklar, yayılan hayvanlar olmasaydı, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti”4 buyurulur hadîs-i şerifde.

Nâmusların korunması için haremlik selâmlığa ne kadar riāyet etmiştir ecdâdımız. Kirlenmemiş kanallardan sālih evladlar meydana gelsin diye, burunlarının ucunu bile nâmahreme göstermemişlerdir. Efendimiz (sav)’in hizmetiyle şereflenen Aişe annemiz, kadınlığa āit bir parçayı bile erkeklerin göreceği yere asmamıştır.

Huzur ve medeniyetin temelinde şu âyet-i celîle vardır: “Bir toplum kendi özündeki nitelikleri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu ister iyilik, ister kötülük yönünde olsun değiştirmez. O halde kötülüğü tercîh edenler, tercîh ettikleri yönde değişime uğramaya mahkûmdurlar. Zîrâ Allah, kendi yaptıkları şeyler nedeniyle bir toplumu cezâlandırmaya karar verdi mi, hiçbir şey bunun önüne geçemez ve hiç kimse onları Allâh’a karşı koruyamaz!”5

Kaynayan pınarlar, akan nehirler etrâfını yeşertip münbit bir hâle getirdiği gibi, mānevî dinamikler de aynı görevi yapmışlardır. Memleketimize gelen ziyâretçilerden biri, arabadan iner inmez başını cezbeyle sağa sola çevirerek mānevî haz duydu. Tahir hocamız, ilk gelişlerinde, dağları Kuds-i Şerif’in dağlarına benzetmişti. Sâmi Efendi Hazretleri, “her yerde gönlüm daraldı ama burada daralmadı” demiştir. Aşık Seyrânî, “Muhammed’in (sav) nûrunu Kavacık’ta gördüm” der. Cenâb-ı Hak bizi ıslâh eylesin.

Allâh’ın varlığını ve birliğini, Mûsâ aleyhisselâm milletine, Īsâ aleyhisselâm Romalılara, Muhammed Mustafâ (sav) bütün āleme tanıtmıştır. Tırnak kesiminden devlet idâresine kadar kurallar koymuştur. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Ebû Hureyre’ye (ra), “Tırnaklarını kes! Zîrâ uzayan tırnakların üzerinde şeytan oturuyor.”6 buyurdu. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Verdiği hükümlerde, āilesinin ve halkın yönetiminde adâletli davranan yöneticiler, kıyâmet gününde Allah Teālâ’nın yanında nurdan yüksek koltuklar üzerinde otururlar.”7

Dipnotlar:

1 Mü’minûn, 23/14.

2 Bakara, 2/195.

3 Cuma, 62/2.

4 Taberânî, el-Mu’cemül-evsat, VII/134.

5 Hûd, 11/113.

6 Ayr. Bkz. Müslim, taharet 56; Ebû Dâvûd, tahâret 29; Tirmizî, edep 74.

7 Müslim, İmâre, 18.

Nisan 2022, sayfa no: 4-5

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak