Şehre Dâir
Şehir kelimesinin, etimolojik kökeni açısından bakıldığında, evvelâ Arapça kökeni itibâriyle “takvim ayı” anlamına geldiğini biliyoruz… Şehr-i Ramazan veya şehr-i siyâm tâbirine hepimiz âşinâyız. Eşhuru’l-hurum, haram aylar tâbiri de kültür dilimizde bir mânâya işâret eder. Buradan bakınca şehir, içinde zaman geçirilen mekân olarak anlamlandırılabilir mi? Evet, şehir, içinde yaşadığımız, hayâtımızı idâme ettirdiğimiz yerleşim yeri. Dilciler kelimenin Arapça kökü itibâriyle “yeni ay” anlamını ve “kılıç ve bıçak gibi nesneleri çekip kınından çıkarmak” mânâsını da kaydederler. Doğuş yeri… İnsanın ilmî ve fikrî açıdan doğduğu, yenilendiği yer. Diğer anlamıyla, insanın benliğini inşâ ederek tıpkı kılıç gibi ferdî kimliği ile ortaya çıktığı yer.
Arapça şehr kelimesinden dilimize geçen şöhret kelimesi ve bunun eski metinlerde kullanılan hâli olan şehir kelimesini de hatırlayalım… Kezâ meşhur ve şöhret-şiar kelimelerini de unutmayalım. Ahterî Kebîr Sözlüğü’ne bakacak olursak şehir kelimesini “vazıh ve meşhur nesne” anlamında kullanmışız. Bilinen, tanınan şey… Şöhret de aynı anlamda; zaman içinde tanınan, çokça bilinen anlamı içerir. Bugün şöhret kelimesini, “bir hususta adı halk arasında yayılma, herkesçe tanınıp bilinme, ün, nam” gibi anlamlarda kullanmaktayız. Meşhur ise, “şöhretli, ünlü, namlı” anlamlarını içerir. Şimdilerde pek kullanılmayan şöhret-şiar, şöhretli… Bu kısa izahı, şehir kelimesinin kökenini tahlil sadedinde zikretmenin yanında, şehir-insan ilişkisini temellendirmek bakımından yapıyoruz. Şunu tesbît ediyoruz: İnsan şehirde tanınır, şehirde şöhrete erer. Bu anlamda şehir, şöhrete kavuşturan yerin adıdır.
Bu kadar izahtan sonra şu gerçeği dikkatlerinize sunmak isterim: “İl, büyük belde veya kent” anlamında kullandığımız şehir kavramı, burada izahını yaptığımız Arapça şehr kelimesinden dilimize geçmemiştir. Fonetik açıdan, şin, he ve rı’dan ibâret olan bu kelime Arapça kökeniyle aynı seslere (harf) sâhip olmakla birlikte, bize Farsça’dan intikāl etmiştir. Farsça şehr, tam da bugün kullandığımız anlamda şehir kavramını ifâde eder; “şâhın kurduğu, inşâ ettiği ve hüküm sürdüğü kent” mânâsını içerir. Ama bāzı dilciler kelimenin asıl kökeninin Soğdca olduğunu; daha doğrusu Farsça’ya oradan intikāl ettiğini zikrederler.1 Kelimenin Farsça kökeninden, belediye anlamına şehr-emâneti kavramını ve belediye başkanı mânâsına da şehr-emîni tâbirini üretmişiz. Kezâ eski şiirimizde sevgiliyi veya kasîdelerde medhedilen kişiyi tavsîf ederken sıkça kullanılan şehr-ârâ tâbirini de burada hatırlayalım. Şehr-ârâ, “şehri süsleyen” anlamına gelir… Sevgili şehri süsler, şehre güzellik verir. Şehrin güzelleri, güzel mekânları, güzel suyu ve havası şehri yaşanılır kılar. Bu güzellikleri aktaran manzum eserlere de şehr-âşûb ve şehr-engîz adını vermişiz.
Hulâsa şehir, yöneticileri, kurumları, mîmârî yapısı, mekânları, havası, suyu ve insanlarıyla hayâtın merkezidir. Bu merkezi “bizim şehrimiz” hâline dönüştüren dil ve değerlerdir.
Değer ve İnsan
Eski Türkler, şehir kavramını il, yurt, balık ve ordu gibi kelimelerle karşılamaktaydılar.2 Hangi kelimeyi kullanırsak kullanalım, şehir insan ile vardır; insan ile var olacaktır… Aksi takdirde antik kent kavramının çağrıştırdığı anlamlar çerçevesinde târih koridorunda yerini alacaktır. Şehir insanla değer kazanır, insanla anlamını kemâle erdirir.
İnsan, şehrin sâkini olarak yeni bir isim kazanır “şehirli” olur… Böylece insan yeni bir tanıma, yeni bir kimliğe erişir. Şehirli olmak, şehrin târihiyle buluşmak ve biriktirdiği kültürle kendi kimliğini inşâ ederek var olmak demektir. Esâsen her ne kadar şehre nisbet etsek de bu târihi ve değerler manzûmesi olan bu kültürü şehre insan kazandırır. Şehrin kurucusundan başlamak üzere, hemen her döneminde şehre dokunan “insan” şehri kendi şehir yapar. Bu bakımdan şehir, değerler üreten bir yerleşim birimidir. Değer derken, ferdî hayattan başlayarak âile hayâtı ve sosyal hayâta, kültür ve örf kavramlarının ihâta ettiği mânevî mîrâsa, ahlâkî ilkelere, kullanılan dile, sanâyi ve ticâret ilişkisine ve en önemlisi geride kalan insanına değin geniş bir kavramlar manzûmesini burada hatırlıyoruz. “Geride kalan insan” tâbirinden ne anlıyoruz? Şunu anlıyoruz: Evet, her insan bir değerdir; ancak bu söz ile zamânı aşan ve târihte adından söz ettiren özel insanı kastediyoruz. Bu özel insan, zamânı ve hattâ içinde yetiştiği şehri aşmış; bāzan bilge, mütefekkir, velî, âlim, ârif gibi isimlerle anılırken bāzan da edib, sanatkâr, kâşif veya asker olarak anılmış, eserleri ve tesirleriyle dâimâ kuşakları etkilemiştir.
Anadolu şehirlerinin hangisine giderseniz gidin, orada “geride kalan özel insan”larla karşılaşacaksınız… Bu karşılaşma, bāzan kütüphane rafında sırlanmış bir kitapla, bāzan bir mîmârî yapıya nakşedilmiş kitâbeyle, bāzan bir menkıbe, efsâne, ağıt veya fıkrayla ve bāzan da bir türbe veya makamla olacaktır. Şehir târihini bu karşılaşmalarla size aktaracaktır. Bu aktarımda şunu yeniden tesbît edeceksiniz: İnsan şehri kurar, şehir de insanı inşâ / îmâr eder. Şehrin insanı inşâ ve îmârı, ilim, sanat ve irfânın tedrîs edildiği “muhît” içinde olacaktır. Muhît, en genel anlamıyla insanı mayalayan çevredir. Bu çevre bāzan bir kitapçı dükkânı, bāzan bir kıraathane, bāzan bir mektep veya medrese, bāzan bir tekke olur… Ama bizim kadîm şehirlerimizde bütün muhîtleri cem eden ulu câmiler, ortak bir ilim ve sanat dilinin, şehirli lisânının teşekkülünde derin rol oynamıştır. Her ne ise, şehir değerlerini muhît içinde üretir ve neşreder.
Dipnotlar:
1 Şehir kelimesinin etimolojik kökenine dâir güzel bir deneme okumak için bkz: Asım Gültekin, “Etimolojik Olarak Şehir Kelimesi”, Şehir Üzerine Düşünceler-I, (Ed. H. Taşçı-N. Nebati), İstanbul, 2014, 16-24.
2 İl kelimesine ilişkin bkz: Şinasi Tekin, İştikakçı’nın Köşesi, İstanbul, 2001, 103-119.
Ekim 2025, sayfa no: 26-27-28
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak