Ara

Şehâdet

Şehâdet

İbni Ömer radıyallâhu anhümâ'dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allâh’ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namazı kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana emrolundu.”

Mukâtelede esas, yakmak yıkmak, aç susuz bırakmak, savunmasız insanları tâciz, sapan taşına karşı fosfor bombası ve hakîkî mermi kullanmak, hastaları taşıyan ambulansları ve tedâvî gören hastaların bulunduğu hastaneleri vurmak değildir. Her hususta örnek olan dînimiz, düşmana saldırıda şu esâsı uygulamak sûretiyle cihâna ders verir:

“Haram ayın karşılığı haram aydır; saldırmazlık kurallarına riâyet karşılıklıdır. Şu halde kim size saldırırsa, onun saldırısının dengiyle siz de ona saldırın. Allâh’ın hükmüne saygılı olun ve bilin ki Allah kendisine saygılı olanların yanındadır.” (Bakara, 194.)

 

Binlerce örnekten biri târihten: “105 yıl önce Çanakkale Savaşı’nda yaralı Anzak askerini kucaklayarak tedâvisinin yapılması için sipere taşıyan Türk askeri.”

Müslümanlara ancak kendilerine yapılan saldırı ve tecâvüz nisbetinde mukâbelede bulunmaya müsâade edilmekte, daha fazlası yasaklanmaktadır. Herhangi bir haksızlık yapma ve misliyle mukâbelede ölçüyü aşma konusunda onlara Allah’tan korkmaları öğütlenmekte ve Allâh’ın (cc) berâberliği lütfuna nâil olabilmek için gayret göstermek gerektiğine vurgu yapılmaktadır.

Allah Teâlâ kimlere yardım eder her hususta? İçte nefs ve şeytan, dışta din düşmanları.

 

“Yoksa sizin için kimdir o Rahmân'ın berisinde size yardım edecek ordunuz!? Kâfirler ise ancak bir gurur içindedirler.” (Mülk, 20.)

 

Bu âyeti, Rabbimiz şu İlâhî mesajla ne güzel beyan buyurur: “Ey îmân edenler! Allâh’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed, 7.)

 

Allah (cc) dünyâ hayâtını imtihân için takdîr ettiğinden, yardımını da kulun kendisine düşeni yerine getirmiş olmasına bağlamıştır. Kul iyiliğe doğru bir adım atarsa Allah Teâlâ yardım olarak daha süratli adım atar.

Allah Teâlâ Buyurur: “Kim bir hayır işlerse ona sevâbının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah işlerse bunun cezâsı misli kadardır veya affederim.”

“Kim bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir zira yaklaşırım. Kim bana bir zira yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim. Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın arz dolusu hatâ ile kavuşursa, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” (Müslim, Zikr 22, 26,)

Mevlâmız yardımını bir bedel karşılığı ihsân buyuruyor. “Evet, onlarla savaşın ki, böylelikle Allah, sizin ellerinizle onları cezâlandırıp perîşân etsin; onlara karşı size zafer ihsân etsin ve vaktiyle onlar tarafından işkenceye uğramış olan mü’min bir topluluğun yüreklerine su serpsin.” (Tevbe, 14.)

Bedir Savaşı’nda mü’minlere melekleriyle, Uhud’da tamâmen imhâ edilmekten korumakla ve diğer muharebelerde Rabbimiz yardım etti.

Selçuklu Sultânı Muhammed Alparslan, 26 Ağustos Cuma günü Malazgirt’te, atından inerek secdeye vardı. “Yâ Rabbi, sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Senin uğrunda cihâd ediyorum. Yâ Rabbi, niyetim hâlistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” diye duâ etti.

Osmanlı Sultânı Murâd-ı Hüdâvendigâr da Kosova Meydan Muharebesinde “Hepimiz biliriz ki, zafer ancak Allâhü Teâlâ’nın yardımıyla gerçekleşir. Küffâr ordusu bizden fazladır. Fakat Müslüman mücâhid, kâfirden şecaatlidir. Beylerim, paşalarım, hadi göreyim sizi. Bu gece asker evlatlarımı hoşça tutasınız. Onlara, Yüce Allâh’ımıza duâ etmelerini vasiyet edesiniz. Helâlleşesiniz. Ola ki, yarın çoğumuz Cennet’te buluşuruz” diye hitâb etti.

Çanakkale’de zafer, Allah Teâlâ’ya candan duâ ve yakarışlarla kazanıldı. Askerimiz bakın ne anlatıyor:

“Gönüllerimiz Allâh’a niyaz hâlindeydi. O’nun yardım ve istiânesine sığınmıştık. Kumandanlarımız da sürekli olarak bize «Salât-ı Nâriyye»yi okutturuyorlardı... Böylece ilâhî yardıma nâil olduk.”

Maraş harbinde, bir avuç mücâhid her şeyi göze alarak mevzilerini terk etmeyip şehâdete koştuğunda, Kıbrıs’ta Beşparmak dağlarında Allah Allah nâralarıyla semâyı inlettiklerinde, insan gücünün üstünde tankı bir askerin kaldırışında, Seyid Ali çavuş Çanakkale’de 215 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdiğinde, Maraş İstiklâl Harbi’nin kazanılmasında ilâhî rahmetin tecellîsi göz ardı edilemez.

Allâh’ın (cc) dostluğunu ve yardımını kazanmış olan kimse başkalarının yardımına muhtâc olmaz. O’nun yardımının tecellî ettiği yerde mağlûbiyet yoktur; yardımsız bıraktıkları ise iflâh olmazlar. Bu sebeple mü’minler sâdece O’na dayanmalı, O’na tevekkül etmeli ve O’ndan yardım istemelidirler. Allâh’ın bir kimseye veya bir millete yardım etmesi veya onları yardımsız bırakması şüphesiz ki sebeplere ve hikmetlere dayanmaktadır. Bu sebeple mü’minler Allâh’ın yardımına erişebilmek için O’nun rızâsına uygun hareket etmeli ve gazabına sebep olacak davranışlardan da sakınmalıdır. Ancak böyle yaptıkları takdirde yüce Allâh’ın yardımına lâyık olurlar.

“Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler yalnız Allâh’a güvensinler.” (Âl-i İmrân, 160.)

Şehâdetin Önemini Kavrayan Bir Milletiz

Âl-i İmrаn Sûresi, 169. Âyet: “Аllаh yolundа öldürülenleri sаkın ‘ölüler’ sаymаyın. Hаyır, onlаr Rаbbleri Kаtındа diridirler, rızıklаnmаktаdırlаr.”

Efendimiz (sav): “Her kim, bugün düşmаndаn yüz çevirmeyip sebât eder, şehit düşerse, Cenâb-ı Hаkk elbette onu cennete koyаcаktır. Bugün şehîd olаnlаrа Firdevs Cenneti hаzırdır. Hücûm ediniz, hаmle ediniz!”

Peygamberimiz (sav) buyurdulаr: “Ümmetime аğır gelmeyecek olsаydı, hiçbir seriyyeden geri kаlmаz, hepsine kаtılırdım. Аllаh yolundа şehit olmаk, sonrа diriltilip tekrаr şehit olmаk yine diriltilip tekrаr şehit olmаk isterdim.” (Buhârî, Îmаn, 26; Müslim, İmâre, 103, 107)

“Kan isteriz kana karşı, can isteriz cana karşı

Vereceğiz biz bu başı Hakk yolunda küfre karşı.”

Şehâdeti baş tâcı eden mücâhid bakın ne diyor? “Bu Bayram yokum annem elini öpmeye gelemem belki ama sen gel mezarıma şehîdini bırakma oralarda ben gelmesem de sen gel Anne sen gel.”

“Ölüp de ölmeyene, ölüm cana minnettir.

Ey hak için can veren, ölümün ne nîmettir.”

Necip Fazıl

Fırat Kalkanı, Afrin operasyonu ve İdlib’e giden askerimiz, şehâdeti düğün gecesi gibi gördüğü için başardı. Tankın üstünde, “bayrama gidiyoruz” diyordu şanlı askerimiz. Şehâdete uğurlanan oğluna baba şöyle sesleniyordu: “Ben vatana bir evlâdımı fedâ ettim ama milyonlarca evlâdım oldu. İstediğim odur ki hiçbir anne ve baba ağlamasın.”

Şehîd anası, şehîdini uğurlarken “Vatan için kendi fidanlarımızı verdik. Bu nedenle mutluyuz” diye seviniyordu.

   Nisan 2020, sayfa no: 4-7

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak