Ara

Şapka Takmayanı Mezardan Çıkartıp Asarlar… / Ahmet Anapalı

İnkılâp; kelime mânâsı ile, vâr olan bir yapının aksayan, işlemeyen ve tıkanan taraflarını düzeltip çağın ve zamânın ihtiyaçlarına göre tekrar dizayn etme faaliyeti ve çabasıdır. Devrim ise; vâr olan bir yapının aksayan veya aksamayan kısımları gözden geçirilmeden o yapının tamamının değiştirilmesi ve elden çıkartılmasıdır. İşte bu inkılâp-devrim paradoksu içinde, dünyâ üzerinde gelişmiş ne kadar ülke mevcutsa hepsinde mutlaka inkılaplar, devrimler ve ilerleme hareketleri yaşanmıştır. Meselâ Almanya’da 1920’li yılların başında yaşanan Eğitim alanındaki o müthiş devrim veya İtalya’da yaşanan Ağır Sanâyi İnkılâbı, Amerika’daki şehirleşme İnkılâbı, Fransa’da yüzyılın başında meydana gelen sosyal yapıdaki değişme hareketleri bu sosyal inkılâba ya da devrime örnek gösterilebilir.   Dünyâda bizim dışımızda bulunan bu ülkelerde böylesine mühim inkılâplar yaşanırken elbette Türkiye’de de inkılâp adı altında çok keskin ve sert devrimler yaşanıyordu. Hem de peşpeşe. Ama ilginç olan nokta; biz devrim ya da inkılâp kavramına diğer ülke insanlarının yüklediği mânâ ile bakmadık hiçbir zaman. Çünkü Avrupa’da yaşanan ve sosyal hayâtı müsbet mânâda etkileyen bu devrimlere karşılık bizde ilân edilen her devrim; ardından sıkı bir emirler zincirini, uymayanlara ise sonu meçhûl zindanlar yolunu açan kara bir kâbus misali üzerimize çöküyordu. İnsanlarımızın hayatlarını etkileyen bu devrimlerin ne olduğunu merak mı ediyorsunuz? O hâlde buyurun kısaca Türk devrim târihimiz:   25 Kasım 1925: Kıyâfet devrimi. “Şapka iktisası” kanunlaştı. Eskiden giyilen başlık türlerini bırakın giymeyi, hakkında yazı yazmak bile yasaklandı. Şapkanın dışında herhangi bir başlığı giymek şöyle dursun îmâ yolu ile övmek bile neticesi idâm olan bir sürecin başlangıcıydı.   30 Kasım 1925: Tekke, Zâviye ve türbeler kapatıldı.   26 Aralık 1925: Takvim ve Saat devrimi yapıldı. Hicrî ve Rûmî takvim kullanmak her şekliyle yasaklanıp, yerine Roma İmparatoru Sezar’ın emri ile hazırlanan ve ardından Papa Gregorius’un düzenlediği dolayısıyla onun adına nispetle “Gregoryan takvimi” adı verilen hıristiyan takvimine geçildi.   17 Şubat 1926: İsviçre Medenî Kanunu Türkçe’ye tercüme edilerek “Türk Medenî Kanunu” adı verildi.   1 Mart 1926: Antik Roma zamânında M.Ö. 451’de halkı sömürmekten başka bir iş bilmeyen Romalı asillerin oluşturduğu “Partici”lere karşı sömürülmeyi reddeden “Plep”lerin açtığı isyân bayrağı netîcesinde bu iki grup arasında orta yolun bulunması için hazırlanan ve târihî literatüre “12 Levha Kanunları” diye geçen kanunların 20. yüzyılın başlarında İtalyan Cezâ Kanunu adıyla İtalya’da kullanılan şekli Türkçe’ye çevrilerek “Türk Cezâ Kanunu” adı verildi.   Yine aynı târihte yâni 1 Mart 1926’da Türkiye’deki bütün orta dereceli okullardan din dersleri kaldırıldı.   28 Mayıs 1927: Binâlar üzerindeki târihî kitâbe ve tuğraların kazınması hakkında kanun çıkarıldı. Dünyâda görülmemiş bir târihî eser katliâmı başlatıldı. İstanbul Üniversitesi merkez binâsının örtülmüş olan tuğrası buna mühim bir örnektir.   10 Nisan 1928: Lâiklik kabûl edildi. Anayasadan “Devletin dîni, dîn-i İslâm’dır” ibâresi kaldırıldı. Milletvekili yeminlerinde “vallâhi” yerine, “Nâmusum üzerine” lafı getirildi.   24 Mayıs 1928: Rakam devrimi yapıldı.   3 Ekim1928: Harf devrimi yapıldı. Dünyâda ilk defa bir milletin yazısı değiştirilerek, okuma yazma oranı bir gecede “sıfıra” indirildi. İslâm harfleri atılıp Lâtin harfleri alındı.   1 Ocak 1929: Arapça harflerle dilekçe ve kitap yazılması yasaklandı.   1 Nisan 1931: Ölçü ve tartı devrimi yapıldı. Bin yıl boyunca kullanılan ölçüler atılıp, yerine Avrupa’da kullanılan ölçü ve tartı birimleri getirildi.   Bu devrimler, iktidârı ele geçiren zümrenin toplumu devlet eliyle yeniden şekillendirme projesinin bir ürünüydü. İktidar, halkın geçmişiyle olan tüm bağlarını koparıp yepyeni bir sayfa açmak istiyordu. Ancak bu sâyede halk nezdinde meşrûiyet kazanacağını düşünüyordu. Avrupa karşısında “yenilmişlik psikolojisi”, devrimleri uygulayan kadronun bilinçaltını motive eden en etkin unsurdu. Bu unsur, söz konusu kadronun kendine âit tüm değerlerden nefret etmesine yol açtı. Buna, batıya âit değerlere hayranlığı da eklemek gerek. İşte devrimler, bu psikolojik arka planla yapıldılar.   Devrimleri yapan kadro, kendine âit değerleri her gördüğünde “yenilgisini” hatırlıyordu. Bu onda öz değerlerine olan kini bir kat daha arttırıyordu. En sonunda bu süreç “kendinden nefret” noktasına varıp dayandı. Zâten devrimlere yönelik tepkiler karşısında devrimci kadronun uyguladığı şiddet ve kanlı uygulamalar, ancak böylesi bir psikoloji ile izah edilebilirdi.   Söylemeye gerek yok ki, bütün bu devrimler halka rağmen yapıldı. Sâdece bu ülkede değil, dünyânın neresinde olursa olsun, böylesi bir mühendislik projesi tepkiyle karşılanırdı. Tabiatıyla bu ülke insanı da, “tepeden adam etme” operasyonlarını tepkiyle karşıladı.   Öncelikle böyle bir uygulama sosyoloji biliminin bulgularına aykırıydı. Kanunla, yasayla, sopayla, kurşunla bir halk kendi kültüründen bir çırpıda koparılıp bir başka kültüre eklemlenemezdi. Yâni kendisi olmaktan çıkarılıp başkası yapılamazdı. Nitekim öyle de oldu. Anadolu insanı bu tepeden yürütülen mühendislik operasyonuna yer yer çok şiddetli tepkiler verdi.   Halkın bu tepkileri hemen her zaman sivil itaatsizlik adı verilen türden tepkilerdi. Fakat her seferinde bu tepkiler silah zoruyla bastırıldı. Devrimlere yönelik her sivil tepki, devrimciler tarafından bir “isyân” olarak telakkî edildi. Öyle telakkî edildiği için de şiddet yöntemiyle, kan dökerek bastırılma yoluna gidildi.   Sivil tepkilere karşı en kanlı eylem “kıyâfet devrimi” adı verilen şapka iktisası hakkındaki kanunun yürürlüğe girmesi ile başladı. Nitekim cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal 22 Ocak 1923’te Bursa’da;   “Kan ile yapılan inkılâplar daha muhkem (sağlam) olur, kansız inkılâp ebedîleştirilemez.” demiştir. Bunun yanısıra Harbiye marşında; “Kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti” mısraı yer bulmuştur. Yine aynı şekilde Şapka İnkılâbını tanıtmak için gittiği Kastamonu’da Mustafa Kemal, şapka giymek istemeyenleri kastederek; “Bu kadar yüksek ve önemli amaca ulaşabilmek için, gerekirse bâzı kurbanlar verilir.” demekten kendini almayacaktır.   Bu “yüksek ve önemli amaç”ın gerçekleşmesi, yurdun dört bir yanındaki onlarca insanın hayâtına mâl olmuştu. Bundan ayrı olarak Beyoğlu’nda hıristiyan nüfûsa şapka dikmekle geçimini temin eden yahudi ve hıristiyan şapkacılar da bir anda zengin olmuş, şapka devrimi en çok onlara yaramıştı. Şimdilerin Ünlü Vakko’sunun eski sâhipleri de şapka devriminin zengin ettiği gayr-i Müslimlerdendi. Çünkü o günlerin fiyatıyla bir şapka, bir aylık maaşa bedeldir.   Bu müthiş devrimden sonra ülkede başta tüm memurlar olmak üzere vatandaşlar şapka giymeye başladı, giymeyenler ise hapislere atılmaya veya asılmaya başlandı. Ülkede şapka ithalâtı yüzünden ciddî bir ekonomik kriz yaşandı. O dönemi yaşayan Rıza Nur şöyle söyler;   “Ekonomik olarak müthiş bir zarar. Milyonlarca lira dışarıya akıp gitti. Bundan da yahudiler yararlandılar. İtalya ve Fransa’da mevcut yeni ve eski şapkaları milyonla memlekete soktular. İki-üç Frank kıymeti olan bu şapkalar en aşağı on liraya (120 Frank) satıldı. Bunların çoğu zımpara kâğıdı ile temizlenmiş kullanılmış şapkalardı.”   Bir ülkenin vizyonunu bir anda genişleten bu müthiş şapka İnkılâbını protesto etmek için ülkede isyanlar, olaylar çıkmadı değil. Meselâ;   28 Kasım’da Sivas’ta çıkan ve “Şapka giymek istemiyoruz. Gâvur kılığına girmek istemiyoruz” nâralarıyla bağırarak vâlilik binâsına yürüyen halk asker tarafından durdurulmuş ve yürüyüşü tertip etme suçundan dolayı 2 hoca idâm ile cezalandırılmış, geri kalanlar ise çeşitli sürelerde hapse mahkûm edilmiştir.   Aynı tarihlerde Erzurum’da halk, çifte minâreli câmii meydanında şapka aleyhtarı bir eylem yapmış, bunun karşılığı olarak asker kalabalığa ateş etmiş ve 15 kişi vurularak öldürülmüş, biri kadın olmak üzere 13 kişi idâm edilmiş, 80 kişi tutuklanmıştır.   Erzincan’da yaşanan hâdise ise tam bir insanlık ayıbıdır. İstiklal Mahkemesi o târihlerde şapkaya karşı çıktığı için Mevlevî İbrahim Hakkı Efendi’yi gıyâbında idâma mahkûm eder. Fakat hocaefendiyi bulamadığı için bu idâmı gerçekleştiremez. Bir sabah namazı vakti İbrahim Efendi rûhunu Allâh’ına teslim eder. Çocukları babalarının ölüm haberini İstiklal Mahkemesine bildirir. Mahkeme tarafından köye bir müfreze gönderilir. Müfreze başındaki yetkili bu durumu kabûl etmez. “Olmaz. Bu adam kanuna karşı geldi, onu mutlakâ asmam lâzım” der. Bunun üzerine kabir açılır. Şâhitlerin huzûrunda kanuna muhalefet etmek suçundan ceset asılır sonra tekrar gömülür.   24 Kasım’da Kayseri’de, 27 Kasım’da Maraş’ta, 17 Aralık’ta Rize’de, 31 Aralık’ta Ankara’da, 2 Ocak’ta Çorum'da, 1 Şubat'ta Giresun’da halk eylemleri görülür. Sonuç yine aynıdır. “Bu yüksek ve önemli amaç” için binlerce kişi öldürülür, yüzlerce kişi asılır. Onbinlerce kişi hapse atılır. Bu arada bu şehitlerden biri de herkesin bildiği rahmetli İskilipli Atıf Hoca’dır. Başka söze ve başka misâle gerek var mı? Muhabbetle… Şapka İnkılâbı üzerine yurt gezisine çıkan Atatürk Şapka İnkılâbı yasasından 2 sene evvel yazdığı ve şapkayı batı taklitçiliği olarak gördüğü “Frenk Mukallidliği” isimli yazısından ötürü idâm edilen “İSKİLİPLİ ATIF HOCA” 1928 senesinde Samsun ve Sinop seyahatine çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın gezisini anlatan Cumhuriyet Gazetesi'nden ilginç bir başlık: "Sarık ve cüppe ile muvaffak olmanın imkânı yoktur. Artık medenî bir millet olduğumuzu cihâna ispât ettik"  10 Kasım’da Atatürk’ün cenâze merâsiminde bulunan ve batı tarzında şapka giyen devlet yetkilileri ve bürokratları. Atatürk 1925 yılında Kastamonu’da şapka inkılâbından sonra halka şapkayı tanıtırken Tunceli’de “Dersim”de zorla şapka giydirilen köylüler. 15 Aralık 1925’de Şapka takmadıkları için cezalandırılan Rizeliler Rize’de çıkan ayaklanma sonucu suçlu bulunup şehir meydanına asılan bir Rizeli. Şapkadan dolayı çıkan isyânı bastırmak için Rize'yi bombalayan Hamidiye Zırhlısı'nın kaptanı Recep Bey’e Rizeliler şöyle seslenmişti: “ATMA RECEP ATMA VERGİ DE VERECEĞUK, ŞAPKA DA GİYECEĞUK”

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak