Ara

Samîmiyet Kurtuluştur / Elif E. Bayraktar

Samîmiyet Kurtuluştur / Elif E. Bayraktar

“Eğer dilinle söylediğini kalbinle doğrulamıyorsan Hakk’a doğru bir adım bile ilerleyemezsin.”  

Samîmiyet, insanın gerçek düşüncelerini saklamadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan açıkça ortaya koymasıdır. Samîmî insan içinden geldiği gibidir, yapaylıktan uzaktır ve bu sebeple etrâfındaki kişileri de olumlu etkiler. 

Samîmî insan katıksızca Allâh'ın hoşnutluğunu amaçlar, yaptığı işlerde, söylediği sözlerde, ibâdetlerinde ve günlük hayâtında gönülden Allâh'a yönelir.

Dünyevî menfaat ve beklentisi olmaksızın, yalnızca Allah emrettiği için sâlih amellerde bulunur samîmî insan. Yapılan amel şâyet Rabbimizin rızâsı hedeflenerek yapılmışsa ‘sâlih amel’dir ve Allah Katında geçerlidir. Allah rızâsı gözetilmeden yapılan işler yalnızca ‘amel’dir. Ancak pek çok insan bu gerçeği göz ardı ederek ve yaptıklarını yeterli görerek yaşar. 

Allah kolayın en kolayını bize nîmet olarak vermiştir; samîmî olmayı. Ve gerçek anlamda samîmî inananlar kurtuluş bulacaklardır. Samîmî olan insana, Allah ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini zâten ilhâm edecektir. Rabbimiz sonsuz rahmetiyle imkânları insanların önüne getirir. 

İnsan tefekkür ederken de Allâh'ın verdiği o büyük nîmetleri; samîmiyetini ve vicdânını kullanır. Kâinattaki ve kendi bedenindeki nefes kesici tasarımlara sâhip sistemleri gördüğü ve üzerinde samîmiyetle düşündüğünde Allâh'a olan sevgisi ve O’na duyduğu saygı dolu korkusu daha da artar.

Kendisine ‘şahdamarından yakın’ olan Allah'tan içi titreyerek korku duyması, sâdece O'nun râzı olacağı davranışlar sergilemesi kişinin samîmiyetinin göstergesidir. Samîmiyet aslâ taklîd edilerek yaşanamaz. 

Kur'ân'a baktığımızda mü'minlerin hatâsız olmadıklarını, aksine hatâ yapan, ancak bunu fark ettikleri anda bağışlanma dileyen insanlar olduklarını görüyoruz. Allah’tan içi titreyerek korku duyan mü'min, güzel ahlâk özelliklerine ulaşmak için çaba gösterir. Bu sırada unutup yanılabilir ya da hatâ yapabilir. Ancak asıl önemli olan yapılan hatâdan samîmiyetle, bir daha tekrarlamamak üzere kararlılıkla vazgeçmektir. İnsanın hayâtını hatâ yapmadan yaşaması zâten imkânsızdır; dünyâ bir imtihan ve eğitim mekânıdır. Hatâ yaptığında Allâh'a karşı ne denli acz içinde olduğunu fark eden mü'min, bunun için şükreder, bağışlanma dileyerek tevbe eder ve Rabbine yönelir. Yüce Allah Kur'ân'da; pişmanlıkla, samîmî ve dürüst olarak tevbe eden kullarını bağışlayacağını: “...Hatâ olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebâl) yoktur. Ancak kalpleriniz kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab, 5.) âyetiyle vaad eder. 

Dinden uzak câhiliye toplumlarında hatâ yapan insan hatâsıyla özdeşleşir ve samîmiyetsizliğe itilir. Çünkü kendini ne kadar düzeltse de, toplumun kişiye bakış açısı pek değişmez. Bu yüzden yalanlarla ve düzmece yöntemlerle, kendisini insanların gözünde yüceltmek için uğraşır. İnsanların kendisi hakkındaki düşüncelerini çok önemser. Bu çaba insanın kendine yaptığı bir zulümdür. Bu zulümden kurtuluşun en temel şartı da Allâh'a karşı samîmî ve dürüst olmaktır. Çünkü din: "İnsanlar ne der?" endîşesini ortadan kaldırır ve mü'minleri samîmiyeti engelleyen davranışlardan uzaklaştırır. 

Toplumdaki küçük düşme, haksızlığa uğrama gibi kavramlar, şeytânın insana verdiği telkinlerdir. Mü'min için ise önemli olan insanların gözündeki değil, Allah (cc) katındaki değeri, yalnızca O’nun bağışlaması ve hoşnutluğudur. Samîmî olan kulların üzerinde şeytânın zorlayıcı gücü yoktur.

Ancak samîmî insan vicdanlı düşünerek ve Allâh'ın her an kendisini gördüğünün bilincinde olarak hareket eder. İnsanların düşünce ve isteklerine göre hareketlerini ayarlamaz, Rabbimizin rızâsına yönelir. İnsan zâten Kur'ân’a tâbi yaşıyor ise, Kur'ân'a göre hareket etmek samîmiyeti getirecektir.

Yüce Allâh'ın ‘gizlinin gizlisini’ bildiğini kavramak, insanın dürüstlükten ve samîmiyetten ayrılmamasını sağlayacaktır. Mü'min yaptığı her hatâdan sonra Allâh'a yönelir, çünkü dünyâda da, âhirette de ceza ve ödül yalnızca Allah’tandır. Hatâsını fark ettiği an onu telâfî edip, Allâh'ı râzı etmeye çalışması, kişinin samîmiyetin kanıtıdır. Bağışlaması bol olan Rabbimiz bir Kur'ân âyetinde: “Rabbiniz sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz sâlih olursanız, şüphesiz O da, (Kendisi'ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.” (İsrâ, 25.) buyurur. 

Allah, Kur'ân’ın ve Kendi derin sırlarını açarak, samîmî kullarının kavrayışlarını arttırır. Kalp gözü derinlemesine açılan insan da, -Allâh'ın dilemesiyle- çok güçlü bir îmâna kavuşacaktır.

Temmuz 2024, sayfa no: 6-7

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak