Allah (cc) Kur'ân-ı Kerîm'de bize emirler vermekte ve bize bazı şeyleri yasaklamaktadır. Şunu yapın ya da şunu yapmayın demektedir. Ancak dikkatimizi çeken “kün” “كن “(ol), “kûnû” “كونوا” “olunuz” ya da “lâ tekün” “لاتكن” (olma), “lâ tekûnû” “لاتكونوا” (olmayınız) lafızlarıyla yaptığı emirlerdir. Biz bu makalemizde bu ifâdeleri içeren âyetler üzerinde duracağız. Rabbimizin bizim ne olmamızı ve ne olmamamızı murâd ettiğini dikkatlerinize arz edeceğiz. Başlıkların tertîbi ehem mühim sırasına göre tamâmen bize âittir. Önce “ne olmamamız gerekir” îkazlarını inceleyeceğiz.
- Müşriklerden Olmayın
Allâh'ın kulları üzerindeki hakkı O'nu bir olarak bilmeleri ve O'na ortak koşmamalarıdır. İşte bundan dolayı şirk, büyük günahların en büyüğü olarak kabûl edilmiştir. Bütün peygamberler şirkle mücâdele etmişler ve insanları tevhîde dâvet etmişlerdir. Allah bundan dolayı şirki affetmeyeceğini ve onun dışındaki günahları dilerse affedeceğini haber vermiştir.
Şirk koşanlara müşrik denir. Allah bizi şirkin her çeşidine karşı şiddetli bir şekilde uyarmaktadır. Sakın müşriklerden olmayın! Çünkü şirk îmânı boşa çıkaran en büyük virüstür. Allâh'ın Zât-ı Kibriyâ’sına acziyet isnâd etmek anlamına geldiği için gayretullâha dokunur. Bundan dolayı: “De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim! De ki: Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).”1 «Ve (bana) hanîf (Allâh'ın birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dîne çevir; sakın müşriklerden olma, diye (emredildi).»2 buyurarak emir vermektedir.
- Allâh'ın İndirdiği Kitâbını, Kur'ân’ı İnkâr Edenlerden Olmayın
“Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdîk edici olarak indirdiğime (Kur'ân'a) îmân edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız Benden (Benim azâbımdan) korkun.”3 Âyet-i Kerîme ehl-i kitâba hitâb etmekle berâber asıl mesajı Mekkeli müşriklere vermektedir. Onlar yâni ehl-i kitap Kur'ân’ın hak ve gerçek kitap olduğunu bildikleri halde inkâr ettiler. Siz onlar gibi olmayın, onu ilk inkâr edenlerden olmayın. Âyet-i kerîmenin bize bakan yönü ise, “dünyevîleşme kaygısıyla Allâh'ın ahkâmını sorgulayanların öncüleri olmayın” mesajıdır diyebiliriz. Zîrâ devâmındaki âyette, Allâh'ın âyetlerini az bir para karşılığı satmayın yâni değiştirmeyin4 uyarısı yapılmaktadır.
- Tefrîka (Bölücülük) Yapanlardan Olmayın
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.”5 “Geçmişte peygamberlerin getirdikleri kitaplara ve apaçık delillere rağmen insanlar, anlamsız ve faydasız tartışmalar yüzünden asıl görevlerini unutmuşlar ve kendilerine tevdi edilen emâneti koruyamamışlardır. İçine düştükleri ayrılık, toplumların bölünmesine ve parçalanmasına sebep olmuştur. Sonuçta insanlar hakkı ayakta tutamaz, iyilikleri tavsiye edemez, kötülükleri engelleyemez duruma gelmişlerdir. Fakirler, mazlumlar ve âcizler ezilmiş, güçlülerin, zenginlerin ve zâlimlerin haksızlıkları karşısında bir şey yapılamamıştır. Netîcede insanlar mutsuz olmuşlar, dünyâ onlar için bir zindan, hayat katlanılamaz bir işkence hâline gelmiştir. Bu yüzden Allah müslümanları uyarmakta, geçmiş milletlerin düştükleri hatâya düşmemelerini emretmektedir.”6
Burada bize düşen asıl ve öncelikli görev hakkı ayakta tutmaktır, bunun için emri bi'l-mâruf ve nehyi ani'l-münker görevini yerine getirmek gerekir. Bizi bu önemli vazîfeden alıkoyacak anlamsız tartışmalardan uzak durmak gerekir. Müslümanların bugünkü manzarası tam da olunmaması gereken bir hal arz etmektedir. Ümmet coğrafyası kan ağlarken Müslümanlar kendi aralarında basit, bireysel ve cemaatsel çatışmalarla vakit kaybetmektedirler. Ama Allah bizi bu duruma karşı uyarmaktadır: Sakın öncekilerin düştüğü bu hatâya düşmeyin, bölünüp parçalanmayın.
- Yalan Söyleyenlerden Olmayın
“İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.”7 Bu âyetin siyak ve sibâkında: Allâh'ın emirlerini bildikleri halde bilmezlikten gelenler gibi olmayın. O emirleri uygulamayarak o hâle düşmeyin. Duyduğunuz ve bildiğiniz emirlere itâat edin. Aksi hal sizi yalancılar durumuna ve işittiği halde işitmeyen, konuşabildiği halde konuşmayan ve akletmeyen hayvanların durumuna düşürür. Sakın böyle olmayın!
- Yeryüzünde Böbürlenerek Dolaşanlar Gibi Olmayın
“Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve (insanları) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar (kâfirler) gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.”8
Bedir Savaşı’ndan önce Şam’dan dönen ticâret kervânının reisi Ebu Süfyân, müslümanlardan gelmesi beklenen tehlikeyi atlatınca Kureyş ordusuna geri dönmeleri için haber gönderdi, fakat Ebu Cehil, «Andolsun ki, Bedir’e varıp da orada şaraplarımızı içmedikçe, câriyeler karşımızda çalgılar çalıp şarkı söylemedikçe ve yanımızda bulunan Arapları doyurmadıkça geri dönmeyeceğiz» dedi. Gerçi Bedir’e gelmekle bir yiğitlik gösterdiler ama zafer şarabı yerine ölüm kadehlerini yudumladılar; câriyeler şarkı söyleme yerine ağlaştılar; Arapların aç karnını doyuracak yerde, onlar için acıkmış cehennem çukurlarını doldurdular. İşte bu âyette Allah Teâlâ mü'minlere, onlar gibi olmamayı, takvâ sâhibi olmayı ve Allâh'a dayanıp güvenmeyi emretmektedir.
- Allâh'ın Âyetlerini Yalanlayanlardan Olmayın
Kâinat zerreden kürreye, en küçüğünden en büyüğüne kadar Allâh'ın âyetleriyle doludur. Bu âyetlerle Allâh'ın büyüklüğünü anlamamız gerektiği gibi O’nun peygamberleri aracılığıyla gönderdiği âyetlere de îmân etmemiz gerekir. Bu da Kur'ân-ı Kerîm ve ahkâmıdır. Allah, kitâbına karşı çıkan ve onu yalanlayanlar gibi olmayın diye bizi uyarmaktadır. Zîrâ onu yalanlatanlar hem dünyâda hem de âhirette zarar ederler. “Allâh'ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra ziyâna uğrayanlardan olursun.”9
- Verdiğiniz Sözleri Bozanlardan Olmayın
Durum ve şartlar ne olursa olsun bir Müslüman verdiği sözde durmalı ve yaptığı anlaşmaya bağlı kalmalıdır. Bir Müslümanın anlaşmasını bozması ve sözünde durmaması, örgüsünü ören ve sonra onu geri söken kadına benzetilmiştir. Ayrıca münâfıklık özelliği olarak zikredilmiştir. “Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah, bununla sizi imtihân etmektedir. Hakkında ihtilâfa düşmekte olduğunuz şeyi kıyâmet gününde mutlaka size açıklayacaktır.”10
- Allâh'a Karşı Gelenlerden Olmayın
“O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dîne, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allâh'ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” “Gönülden O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerinde ayrılığa düşüp -her bir grubun kendindekini beğendiği- fırkalara ayrılanlardan olmayın.”11
Âyetin “Allâh'ın yaratışında değişme olmaz” şeklinde tercüme edilen kısmını, “Allâh'ın yaratmasının yerine başka şey konamaz, alternatifi yoktur” şeklinde anlamak da mümkündür. Bu cümle ile ilgili başlıca yorumlar şöyle özetlenebilir: a) Allâh'ın esas yaratışı olan fıtratın gereği dışına çıkarak onu bozmaya, değiştirmeye kalkışmayın, çünkü onun yaratışına bedel bulunmaz, zâyî ettiğiniz bir kabiliyeti hiçbir sanat ve çabayla yerine koyamazsınız. b) Allâh'ın yarattığı fıtrata uygun olmayan bir din uydurmaya, ahkâm koymaya kalkışmayın. c) Allâh'ın yaratmasını başkalarına isnâd etmeye, başkalarını da yaratıcı yerine koyup şirk koşmaya yeltenmeyin, zîrâ Allâh'ın mülk ve egemenliği sizinkiler gibi değişikliğe uğratılamaz. d) Din, fıtratı değiştirmek için değil fıtrattaki genel selâmeti geliştirmek içindir (Elmalılı, VI, 3824-3825). e) Allah Teâlâ insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa kendisi onda bir değişiklik yapmaz (Şevkânî, IV, 257).
31. âyetin “Gönülden O’na yönelin” şeklinde çevrilen kısmı, durum bildiren bir yan cümle olduğu için “Gönülden O’na yönelmiş olarak” anlamına gelir; tefsirlerde bunun gramer açısından izahı yapılırken ya daha önce geçen“O doğru dîne yönel”cümlesine bağlanır ve öznenin Hz. Peygamber’le birlikte bütün mü'minler olduğu kabûl edilir veya “müşriklerden olmayın” cümlesinin delâletiyle “(yönelmiş) olun” şeklinde takdîr edilecek bir ana cümleye bağlanır. Yine âyetin bu kısmına, münîbîn kelimesinin kök anlamına göre “O’na dönün, tövbe edin; O’na itâati sürdürün” gibi mânâlar verilebilir (Şevkânî, IV, 258).
32. âyet, önceki âyetin son cümlesini açıklamaktadır; bu da, dîni ve fıtratın gereklerini olduğu gibi kabûllenmedikleri için onu bölen ve bu sebeple fırkalara ayrılanların da bir tür şirk içine düştüklerini göstermektedir. Bu tutumun şirk olarak nitelenmesi, söz konusu kişilerin kendi irâdelerini ve kişisel arzularını ilâhî irâde ve bildirime eşdeğer görüp dîne ve fıtrata kısmen uymaları ve işlerine gelmeyen kısmında başlarına buyruk olmayı tercîh etmeleri, üstelik kendi isteklerine taassup göstererek bağlandıkları için onları din mertebesine çıkarmalarıdır; böylece bu kimseler, şirkin hatıra ilk gelen mânâsına yaklaşmakta yâni başka varlıkları Allâh'a ortak koşma kapsamına girmiş olmaktadırlar. Tefsirlerde genellikle burada, değişik fırkalara ayrılan yahudi ve hristiyanların, hak din olan İslâm’ı terk edenlerin veya İslâm ümmeti içinde bid‘atlar geliştirenlerin ve bölünmeyi körükleyenlerin kastedildiği yorumu yapılmıştır. Bazı müfessirler ise (meselâ bk. Beyzâvî, V, 46) burada kişisel eğilim ve tercihlerine göre mâbud seçip ayrılık içine düşen müşriklerin kastedildiğini belirtmişlerdir. Her hâlükârda âyetin, dîni kitlelere hâkimiyet aracı olarak kullanıp tefrîka çıkaranlara ve böylece onu aslî hüviyeti dışına taşırmaya çalışanlara yönelik bir eleştiri içerdiği, aynı zamanda târihsel tecrübe ışığında müslümanlara yönelik önemli bir uyarı taşıdığı açıktır. Tabii ki bu, dînin sağlıklı biçimde anlaşılması için çaba harcamayı ifâde eden ictihad ve benzeri fikrî faaliyetlerdeki görüş farklılıklarının kınanması anlamına gelmez; zîrâ bu çerçevedeki faaliyetler bizzat Resûlullâh tarafından övülmüş ve teşvîk edilmiştir. Âyetin son cümlesine “Her fırka kendi görüşünden memnûniyet duymaktadır”şeklinde de mânâ verilebilir.12
- Allâh'ı Unutanlardan Olmayın
“Allâh'ı unutan ve bu yüzden Allâh'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.”13 Allâh'ın hukûkunu, emirlerini, O'na itâati ve O'nu anmayı unutanlara Allah kendini unutturur. Yâni onlara kendini bulmalarını, hidâyetini ve kendilerine fayda verecek, kendilerini ateşten koruyacak her şeyi unutturur. Onları ihmâl eder ve kim olduklarını unutturur. Böylece yoldan çıkarlar. Kısaca, Allâh'ı unutmak demek yoldan çıkmak demektir.
Devâm edecektir…
Dipnotlar:
1 En'am 6/14
2 Yûnus 10/105
3 Bakara 2/41
4 Ayrıca bkz. Bağavi Tefsîri ilgili âyetin tefsîri.
5 Âl-i İmran 3/105
6 Kur'ân Yolu Tefsîri, 1/ 649
7 Enfâl 8/21
8 Enfâl 8/47
9 Yûnus 10/95,
10 Nahl 16/92
11 Rûm 30/31
12 Kur'ân Yolu Tefsîri 4/ 312-316
13 Haşr 59/19
Mayıs 2024, sayfa no: 48-49-50-51
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak