Ara

Sâhip Olmak Mı Lâyık Olmak Mı?

Sâhip Olmak Mı Lâyık Olmak Mı?

“Allah size, emânetleri mutlakâ ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”1 Âyet-i Kerîme’den de anlaşılacağı üzere Allah Teâlâ (cc) emânetlerin ehline yâni liyâkat sâhibi kimselere verilmesi husûsunun altını çizmektedir. Emânet/iş, liyâkat ehli kişilerde ihyâ ve inşâ meydana getirir. Ancak lâyık olmak yerine sâdece sâhip olayım düşüncesinde, potansiyelden mahrum kişilerde emânet hem zâyi olmakta hem de bir imhâ yaşamaktadır. Bu doğrultuda Sevgili Peygamberimiz (sav); “İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyâmeti bekle, kıyâmetin kopması pek yakındır.”2 buyurmaktadır. 

Toplumu temelinden sarsan sıkıntıların öncü sebeplerinden birisi de işler tahsis edilirken liyâkat esaslı bir duruş sergilemek yerine, iltimasa dayalı hareket etmektir. Liyâkatten yoksun kişilerin gayreti, talep ettiği mevki ve makâma sâhip olana kadardır. Bulunduğu konuma lâyık olma anlamında bir gayret sarf etmediği gibi yapılabilecek pek çok hayırlı işlere de tampon vazîfesi görmektedirler. Hâlbuki emânete sâhip olmak hayra motor şerre fren olmayı gerektirmektedir.

Bütün işlerde mümkün mertebe bilgili ve ihtisas sâhibi kişiler istihdâm edilmelidir. Bir kimse dindar ve fazîletli olabilir ama kendisine tevdi edilecek görev noktasında yetersizse o iş ona verilmemelidir. Bilgi ve tecrübesiyle yetkinliğini kanıtlamış liyâkat sâhibi kişiler, üstlenmiş oldukları işlerde daha âdil, daha tasarruflu ve hedefe daha kısa zamanda ulaşabilecek potansiyeli hâizdirler. Bu yönleriyle gerek devletin gerekse de halkın sâhip olduğu zenginlikleri çarçur etmezler. 

Sevgili Peygamberimiz (sav) Mekke’yi fethettikten sonra Kâbe anahtarını istediği herhangi birisine verebilme imkânı olmasına rağmen, anahtarı kendisinden aldığı Osman b. Talha’ya (ö. 42/662) geri vermiştir. Kaldı ki Osman b. Talha, hicretten önce Kâbe’nin kapısını açtığı bir günde Efendimiz’in (sav) Kâbe’ye girmesine izin vermemiştir.3 Efendimiz (sav), Kâbe anahtarını muhafaza etmeye istekli olan amcası Hz. Abbas’a (ra) (ö. 32/653) rağmen kayırmacı bir yaklaşım sergilememiş, liyâkati hasebiyle Osman b. Talha’ya görevi yeniden tevdi etmiştir. Bu olayla alâkalı yukarıda meâlini kaydettiğimiz Nisâ Sûresi 58. âyet nâzil olmuştur. Ayrıca bu âyet Kâbe içinde nâzil olan tek âyet olma özelliğine de sâhiptir.4

İşleri ehline vermek husûsunda Efendimiz’in (sav) ne kadar hassas olduğunu ortaya koyan bir başka örnek Ebû Zer el-Gifârî (ra) (ö. 32/653) örneğidir. Peygamberimiz’in (sav); “Şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebû Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur.”5 diye buyurduğu Ebû Zer el-Gifârî (ra) bir gün Peygamberimiz’e: “Yâ Rasûlallâh! Beni vâli tâyin eder misin?” demiş, Allâh Rasûlü (sav) ise şöyle karşılık vermiştir: “Ey Ebû Zer! Sen zayıf bir adamsın. İstediğin vazîfe ise büyük bir emânettir. Bu emâneti ehil olarak alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesnâ, aslında bu vazîfe kıyâmet gününde bir rezillik ve pişmanlıktır.”6 

Hülâsa; emânetin ehline verilmesi her çağda ve her zaman diliminde kargaşanın, adâletsizliğin, zulmün, isrâfın kol gezmemesi için çok büyük önem arz etmektedir. Aklıyla, ferâsetiyle, tecrübesiyle, yetkinliğiyle bir işe lâyık olmayan kişiler sâhip oldukları konumu amacı dışında kullanabilecekleri gibi insanlığa ve çevreye zarardan başka bir şey meydana getirmezler. Bu noktada yapılması gereken en önemli eylemlerden birisi de verilecek görevlere lâyık olabilecek kalifiye insan yetiştirmektir. Hâl-i hazırda yeteri kadar liyâkat ehli insanın bulunmaması ister istemez emânetin çapsız kişilerin eline geçmesine sebep olacaktır. İnsanlığa hizmet etmek için bir makâma tâlip olacak liyâkat sâhibi kişilerle sırf hürmete lâyık olmak, egosuna ego katmak maksadıyla göreve tâlip olanları birbirinden ayırmak hayâtî öneme sâhiptir. 

Dipnotlar:

1 Nisâ, 3/58.

2 Buhârî, İlim, 2.

3 ez-Zebîdî, Tecrid-i Sarih, ter. Kamil Miras, Sahîh-ı Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, TDV Yay., Ankara 1991, c. X, s. 312.

4 Suyutî, Abdurrahman b. Ebî Bekir b. Muhammed, Lübâbü’n-Nukûl fi Esbâbu’n-Nuzûl, Daru İhyai’l-

Ulum, Beyrut, ts, I/64.

5 Tirmizî, Menâkıb, 35.

6 Müslim, İmâre, 16.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak