Ara

Sâhip Olduğumuz Şeylerin Hayrını Görmek: Bereket

Sâhip Olduğumuz Şeylerin Hayrını Görmek: Bereket

Bereket, bugün en fazla özlemini duyduğumuz önemli bir kavramdır. Aslında bereket, tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm olan Yüce Allah ile irtibatlı olmak, asıl bereket kaynağından nasiplenmektir. Yüce Rabbimiz bize kendisini tanıtırken şöyle buyurur: “Celâl ve ikram sâhibi Rabbinin ismi ne yüce ve ne mübârektir!”1 İşte bereket, O’nun ismiyle işe başlamak ve o işi O’nun ölçüleri doğrultusunda yapmanın sonucudur.

"Tebârake", arapça çekimi olmayan bir fiil olup yalnızca Allah için kullanılır. İki Kur’ân sûresi bu ifâde ile başlar ve bu ifâde toplam 9 âyette geçer. O'nun mübârek ismi ile bağlantılı olan her şey bereketli ve hayırlıdır. Bereketlenmiş anlamına gelen mübârek, Kur’ân’ın sıfatlarından biridir. "Sana indirdiğimiz bu Kitap mübârektir."2 Kur’ân, Ka’be’nin mübârek bir beyit olduğunu ve Mescid-i Aksâ’nın etrâfının mübârek kılındığını hatırlatır.3 Onun bu bereketi, hem maddî hem de mânevî bereketi kapsar. Zîrâ Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu yer fizikî olarak dünyânın en önemli, en stratejik, en münbit toprağıdır. Aynı zamanda o bölge pek çok peygamberin tevhid mücâdelesini gerçekleştirdiği mânen bereketli merkezlerdendir. Kur’ân’ın indiği/inmeye başladığı gece de mübârek gece olarak nitelenir. Çünkü Keremli Kitap Kur’ân’ın gelmesiyle, sayısız hikmet ve bereketler dünyâya inmiştir. 

Mü’minler olarak bizler, birbirimizi selâmlarken Yüce Rabbimizin selâm, rahmet ve bereketlerinin üzerimize olmasını söyleriz. Bu İslâm selâm cümlesinde, selâm ve rahmet kelimeleri tekil gelirken, bereket kelimesinin çoğul olarak berakât şeklinde gelmesi oldukça dikkat çekicidir. Namazda okuduğumuz ve Peygamberimizin mi’râc hâtırası olan tahıyyât duâsında da Peygamberimizi selâm, rahmet ve bereketle anarız. Esselâmü aleyke eyyühennebiyu ve rahmetüllâhi ve berakâtüh.

Bereket, bir şeyin hayırlı olması ve o şeyin hayrını görmektir. Bugün bizler dünkü insanlara göre çok şeye sâhibiz, ama çoğu zaman sâhip olduklarımızın hayrını/bereketini göremiyoruz. Yüce Rabbimizin bize sunduğu ömür/zaman nimetinin hayrını göremiyoruz. Bize bahşedilen bedenimizin/sağlığımızın hayrını göremiyoruz. Tükettiğimiz sayısız nimetin hayrını göremiyoruz. Çoluk çocuğumuzun hayrını göremiyoruz. Akraba, dost ve arkadaşlarımızın hayrını göremiyoruz. Mal mülkümüzün hayrını göremiyoruz. Amel ve îmânımızın hayrını göremiyoruz.  

Şöyle ki: Ömrün/zamânın bereketi, onun her ânının zamânın asıl sâhibi Yüce Allâh’ın ölçüleri doğrultusunda kullanılmasıyla gerçekleşir. Eskiler, Rabbin yolunda harcanmayan zamanlarını ömürlerinden saymazlar, ‘O’nun yolunda, O’nun rızâsını kazanma uğruna geçirilmeyen zamânı ömür mü sayarsın?’ derlerdi.

Bize sağlıklı olarak bahşedilen bedenimizin kıymetini hastalanınca, onları kaybedince anlıyoruz. Tükettiğimiz nimetler, onların asıl sâhibinin ölçüleri doğrultusunda kullanılırsa, bize O’nun rızâsını kazandırırsa bereketli olur. Aksi takdirde onlar, bizim için hesâbı zor verilen şeylere dönüşür. Çoluk çocuğumuz, bizim dünyâ ve âhiretimizi huzur yurdu cennete dönüştürebilirse işte o zaman onların hayrını ve bereketini görmüş oluruz. Mal mülkümüz için de durum böyledir. Îman ve amelimiz için de durum benzerdir. Îmanlı olduğunu söylediği halde bir kimsenin îmânı onu doğrudan cennete götürmüyorsa, işlenen sâlih ameller makbûl ve mûteber ameller olarak bizleri iki cihan saâdetine eriştirmiyorsa onların hayrını/bereketini görmemişiz demektir. Bir âyetinde Yüce Rabbimiz, îmânın hayrını görmekten bahsederek şöyle buyurur: Rabbinin bir takım mûcizeleri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya îmânıyla bir hayır kazanmamışsa, îmânı ona fayda vermez.4 Âyete göre îman, sâhibine hayır kazandırmalı, onu hayırlı kişi kılmalıdır. Kur’ân’ın istediği îman, hayra dönüşen, hayırlı amellerde kendini gösteren canlı bir îmândır. 

İnfâk Bereketi

Sürekli tüketim içerisinde olan insanın harcamalarının da anlamlı olması, onların hayırda kullanılmasıyla mümkündür. Hayır harcamalarının genel adı infâktır. İnfâk, mü’mini nifaktan koruyan ve münâfıklıktan farklı kılan en temel amellerdendir. Bu ise harcamaların Allah için, O’nun yolunda, hep hayırda yapılmasıyla mümkün olacaktır. Allah yolunda olmayan, Allah için yapılmayan harcamalarda hayır yoktur. Onun için dînimiz, kişinin çoluk çocuğuna helâl rızık sağlayıp onlara ikrâm etmesini, yarım hurma kadar bile olsa infâk yapmasını sadaka saymıştır. Kur’ân Yüce Allah yolunda olan harcamaların bereketleneceğini pek çok âyetinde bize haber vererek bizi infâka dâvet eder. O âyetlerden birinde şöyle buyrulur:

"Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tâne olmak üzere yedi başak veren tânenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allâh’ın lutfu geniştir, O her şeyi bilendir."5 Bu âyet Allah yolunda yapılan harcamaların aslâ boşa gitmeyeceğini, verilenlere karşılık kat kat fazlasının bize geri döneceğini bildiriyor. Bu geri dönüş, sâhip olduklarımızın bereketlenmesi şeklinde olabilir, dünyâ ve âhirette yeni nimetlere erme şeklinde olabilir. Bunun mâhiyetini ve kemmiyetini biz takdir edemeyiz. Bu hayır harcamalarından kazanacağımız sevap onların ne kadar içten, sevgi ile ve Yüce Rabbin rızâsı için yapılışına göre belirlenecektir. Ama biz şunu bilmeliyiz ki Allah için yapılan hiçbir harcama karşılıksız kalmayacaktır. Bu karşılık bâzen hemen bu dünyâda, bâzen de öteki dünyâda bize geri dönecektir. Onun için infâk kişinin kendine ve âhiretine yatırım yapmasıdır.

Âyette toprağa ekilen bir tâneden bahsedilmektedir. Bu hiçbir hayır amelinin küçük görülmemesinin gereğine işâret etmektedir. İnsan bir tek tânecikten ne olur dememeli, sâhip olduğu o küçücük şeyleri bile ekmeli. Hayrı küçük görmemeli, kimin için işlendiğine bakmalı. Bir hayır, şânı büyük olan Yüce Allah için yapılıyorsa değerlidir. Yüce Allah isterse o bir tek tânecikten her başağında yüz tâne olan yedi başaklı bir bitki bitirir. Yâni bir tâne, yediyüz kat artmış olur. O, dilerse bire yediyüz kat fazlasını verir. Elbette bu bire yediyüz kişinin ihlâs ve samîmiyetine göre artacak yâhud azalacaktır. Nitekim bundan sonraki âyetlerde, başa kakmadan, onur zedelemeden, gönül incitmeden infâka dikkat çekilir. Bir çiftçi en seçkin bir tohumu, en uygun bir toprağa eker, bakımını en güzel bir şekilde yapar ve içtenlikle Rabbine tevekkül ederse, mahsûlü bol olur. Tıpkı bunun gibi bir mü’min de helâl ve temizinden kazandığı bir malı, en fazla muhtaç olana, en lâyık olana, infâk ahlâkına uygun olarak, ihlâs ve samîmiyetle verirse o ölçüde ecir ve sevap kazanacaktır.

Bir başka Kur’ân âyetinde şöyle buyrulur: Allah fâizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir.6 Şimdi düşünelim, bir kimse şu kadar parasını şu kadar oranda fâize yatırsa, sonuçta onun parası miktar olarak artacaktır. Bir başka kimse de parasının bir kısmını sadaka olarak hayra verse, onun parası da miktar olarak azalacaktır. Ama âyetimiz farklı söylüyor. Fâizle elde edilenin eksileceğini, sadaka harcamasının da artacağını söylüyor. Âyete göre fâiz fakirleştirir, sadaka ise zenginleştirir.  

Demek ki artış yâhud eksilme sâdece miktarla ölçülebilen bir şey değildir. Sadakanın insana kazandıracağı iç huzur ve rahatlığının para ile ölçülmesi mümkün değildir. Onun için sadaka, hayâtı anlamlı hâle getirerek ömrü bereketlendirir. Sadakası verilen paranın kazanımları arasında, sâhibine iç huzur kazandırması yanında, kalan paranın alım gücünün yüksek olması, sâhibini görünen görünmeyen/bilinen bilinmeyen bir kısım belâlardan/zararlardan koruması, ona dost kazandırarak muhtemel düşmanlıklardan koruması, verilen paranın da verildiği kişinin pek çok işini görmesi, kardeşlikleri pekiştirerek güçlü toplumlar kazandırması, âhirette pek çok sevap kazandırması gibi pek çok şey sayılabilir. İşte bunların hepsi berekettir. 

Fâizle/haramla elde edilen paranın kayıpları ise sayılamayacak kadar çoktur. Fâizciye düşman kazandırması, bencillik, acımasızlık gibi hastalıklara düşürmesi, tefecileri şımarıklıkla kötülüklere düşürmesi, mağdurları suça itmesi, değerler aşınmasıyla toplumu zayıflatması, elde edilen malın alım gücünün düşmesi, görünen görünmeyen belâları getirmesi, sâhibine günah kazandırması gibi… Bunların hepsi de bereketsizliktir. 

Öyleyse berekete ermek için, bereket kaynağı Yüce Rabbimiz’le irtibatlı olmalı, O’nun ölçüleri doğrultusunda kazanmalı ve O’nun ölçüleri doğrultusunda harcamalıyız. Helâl ve hoş olanından kazanıp, helâl ve meşrû yollarda harcamalıyız. Unutmayalım ki bereket, dünyevî ve uhrevî hayır kazanımlarının hepsidir. Bereket bizim dünyâ ve âhirette huzûra ermemizi sağlayacak olan iksirdir. Bereket; zamânı, mekânı, bedeni, evlâd ü ıyâli, îmânı ve ameli, kısaca maddî-mânevî tüm hayâtı kuşatan kapsamlı bir kavramdır. Yüce Rabbimizin bereketleri hepimizin üzerine olsun! 

Dipnotlar

Rahman, 78.

Sâd, 29.

İsrâ, 1.

Enâm, 158.

Bakara, 261.

Bakara, 276.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak