Ara

Sâhib-i Maārif Bir Sûfî-Şâir: Âşık Paşa

Sâhib-i Maārif Bir Sûfî-Şâir: Âşık Paşa

Senün ışkun gerek bana niderem mâli vü câhı

Zire kim ışk ile buldular bulanlar dahî sen şâhı

Âşık Paşa 

Kendi dönemi içerisinde Yûnus Emre şiirine, bu şiirdeki dil ve tasavvuf anlayışına en yakın isim kimdir sorusunun akla gelebilecek cevâbı Âşık Paşa’dır şeklinde olmalıdır. Bu sebeple Yûnus Emre’nin çağdaşı sûfî şâirlerin en önemlisi olarak Âşık Paşa’yı görmekteyiz. İki isim arasındaki bu yakınlığı anlamak için önce Âşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi’nin kaleme aldığı “Menâkıbü’l-kudsiyye fî menâsıbi’l-ünsiyye”de verdiği bilgiler çerçevesinde biyografisine kısaca bakalım:

“Asıl adı Ali olan Âşık Paşa, 1272’de Kırşehir’de dünyâya geldi. Mutasavvıf bir aileye mensuptur. Çocukluğu III. Gıyâseddin Keyhusrev (1266-1284), gençlik yılları Sultan II. Mesud (1284-1296, 1302-1310) ve III. Alâeddin Keykubad (1298-1302) zamanlarında geçmiş ve Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında yaşamıştır. Şiirlerinde Âşık mahlasını kullandı. Önce Süleyman-ı Kırşehrî’den, daha sonra İlyas Paşa’nın halîfelerinden Şeyh Osman’dan ders aldı. Bir süre Anadolu Vâlisi Timurtaş Paşa’nın vezîri oldu. Bāzı siyâsî olaylara karıştığı için Mısır’a gitti. Kırşehir’e dönüşünde hastalandı ve orada 3 Kasım 1332’de vefât etti. Türbesi Kırşehir’dedir.

Onu önemli kılan bir özelliği de devrin sosyal, dînî ve siyâsî olayları içinde olmasıdır. Enver Behnan Şapolya onun bu özelliğini “Devrin siyâsî şahsiyetleri yanında âlim ve şeyhleri ile temas kurdu. Osman Gâzî’nin istiklâlini ilânı sırasındaki törende de bulundu. Kırşehir’in Osmanlı topraklarına katılmasında büyük rol oynadı. Burada açtığı zâviyede ilim neşrine çalışarak halkı aydınlattı. Kırşehir beyi tâyin edildi.” 

Tasavvufî Şahsiyeti

Âşık Paşa da Yûnus Emre gibi bir mutasavvıftır. Baba İlyâs-ı Horasânî’ye nisbet edilen sûfî ekolün içinden doğan Vefâiyye tarîkatına mensuptur. Küçük yaştan itibâren adı geçen tarîkat çevresinde, bu çevreye mensup mühim şahsiyetlerden iyi bir tasavvuf terbiyesi aldığı, oğlu Elvan Çelebi’nin yazdıklarından anlaşılmaktadır. Tasavvufî kimliği ve Kırşehir’de yaşıyor olmasından dolayı Hacı Bektâş-ı Velî, Ahî Evran gibi isimlerle münâsebet kurmuş olması da ihtimal dâhilindedir. Şiirlerinde Yûnus Emre kadar Mevlânâ etkisi de görülen Âşık Paşa’nın Mevlânâ ve Sultan Veled’den ve onların eserlerinden haberdâr olması onun Mevlevîler’le de ilişkisi olacağını göstermektedir. Onun da özellikle “Garipnâme” adlı eseri dikkate alındığında tıpkı Mevlânâ ve Yûnus Emre gibi vahdet-i vücûd mektebine bağlı Sünnî bir mutasavvıf olduğu söylenilmelidir. Bunun da en önemli kanıtı eserlerinde âyet ve hadislere ve Sünnî tasavvufî kaynaklara bağlı bir tasavvuf anlayışını dile getirmesidir. Bütün bu özelliklerinden dolayı Latifî tezkiresinde ondan, velîlerden “âşık, ârif ve tarîkat yolunda sâhib-i maarif” biri olduğu şeklinde bahsedilir. Mehmet Kaplan’ın önemle işâret ettiği gibi o da eserleriyle tıpkı Yûnus Emre gibi Osmanlı devletinin fikrî ve metafizik temelini hazırlayan bir isimdir.

Eserleri

Âşık Paşa’nın en meşhûr eseri “Dîvân-ı Âşık”, “Dîvân-ı Âşık Paşa”, “Maârifnâme” ve “Gencnâme” gibi adlarla da anılan ama en çok “Garipnâme” olarak bilinen 12 bin beyitlik mesnevîsidir. Eser dînî, tasavvufî ve öğretici mâhiyette olup halkı eğitmek maksadıyla yazılmıştır. Âşık Paşa’nın gazeller de kaleme aldığı görülmektedir. Devrine göre aruz veznini en iyi şekilde kullanan bir şâirdir. 

Bir fikir vermesi açısından Garipnâme’den bir bölüm alalım: “İmdi bir gör âhiretle dünyâyı/Cân göziyle okıgıl bu ma‘nâyı/Gör bu ma‘nîde neler gizlü-durur/Anı bu sûret gözi kanda görür/İki evdür dünyâ ile ahret/Âhiretdür menzilümüz âkibet/Bu iki ev birbirisinden ucâb/Birisi görnü-durur biri hicâb/Kimsene kim gözi kaldı dünyâda/Hak dîdârından bular kaldı yâda/Kimsene kim ahrete kıldı nazar/Hak dîdârın göriser şeksüz ol er/Dünyâda her ne yaparsan yıkıla/Âhiretçün yapdugun bâkī kala/Kovma dünyâ dilegin utanasın/Âhiret evinde oda yanasın/Dünyâyı görüp yakın aldanmagıl/Âhiret senden ırakdur sanmagıl”

Âşık Paşa’nın hece ölçüsüyle yazılmış şiirleri de vardır. Şu ilâhisi tam anlamıyla hem dil hem mânâ bakımından Yûnus Emre’yi andırır: “Benden mi bana bu elem/Aşktan mı yoksa derd ü gam/Bunca belâ cevr ü sitem/Bilsem nedendir nedendir/Candan olursa ger nihan/Olmaya tende zerre can/Buluben bu sözü iyan/Bilsem nedendir nedendir/Âşık’ta bu hayret nedir/Ma’şukta şevket nedir/Derviş buna hikmet nedir/Bilsem nedendir nedendir” 

Âşık Paşa’nın diğer eserleri ise “Fakrnâme”, “Vasf-ı Hal” “Kimyâ Risâlesi”, “Risâle fî beyâni’s-Semâ” adlarını taşır. Şiirlerine başka şiir mecmū’larında da rastlanır. Fakat Âşık Paşa denildiğinde akla en çok “Garipnâme” geldiğini bir kez daha belirtmiş olalım.

Türkçe Hassâsiyeti

Âşık Paşa, Türkçe’nin yeni yeni edebiyat dili olmaya başladığı yıllarda eserler vermiştir. O, bunun gerekçesini “Türk diline kimsene bakmaz-ıdı/Türklere hergiz gönül akmaz-ıdı/Türk dahı bilmez-idi ol dilleri/İnce yolı ol ulu menzilleri/Bu Garîb-nâme anın geldi dile/Kim bu dil ehli dahı ma‘ni bile/.....Tâ ki mahrûm kalmaya Türkler dakı/Türk dilinde anlayalar ol Hak’ı” şeklinde açıklar. Bu yüzden Âşık Paşa’da Türkçe sevgisi önemli bir yer tutar. Arapça ve Farsça’ya karşı Türk dilinin güçlü bir savunucusu olarak Anadolu’da Türk tasavvuf edebiyatının en eski ve tesir dâiresi çok geniş olmuş isimlerinden biri hâline gelmiştir. 

Yûnus Emre İle Münâsebeti

Her şeyden önce ikisi de aynı çağın insanıdır. Âşık Paşa 1272’de doğduğuna göre 1240’da doğan Yûnus Emre’den yaşça küçüktür. Bu bakımdan, yaşadıkları coğrafyanın Orta Anadolu olması sebebiyle bir görüşme/tanışma olayı olmuş mudur bunu bilmiyoruz. Lâkin birbirlerinin yazdıklarından haberli oldukları, şiirlerinin müşterek tarafları dikkate alındığında mümkün görünmektedir. Ama daha da önemlisi Âşık Paşa’nın şiirde ustası olan Yûnus Emre’den bir hayli etkilendiği gerçeğidir. Öyle ki kimi araştırmacılar tarafından şiirleri birbirlerine karıştırılmış, Yûnus’un kimi şiirleri Âşık Paşa’ya onunkiler de Yûnus Emre’ye āit gösterilmiştir. Gölpınarlı, “Âşık Paşa'nın Şiirleri” adlı makālesinde, bāzı şiirlerinin Âşık Paşa’ya āit olmadığını, Yûnus’un bāzı şiirlerinin ona mâl edildiğini ifâde eder. Bu karışıklıkta Yûnus Emre’nin de Âşık mahlası kullanmasının etkili olduğu görülmektedir. Ama dikkatli bir bakış iki şâir arasındaki farkı görmekte gecikmez. İkisinde de Türkçe hassâsiyeti olmakla birlikte Yûnus Emre’de vecd ve coşkunluk daha fazladır. Âşık Paşa’da ise zâhidâne söyleyişler ağır basmaktadır. Bu yüzden bütünü itibâriyle mukāyese edildiğinde bütün ortak/benzer noktalara rağmen, Yûnus Emre’nin şiir gücünün daha yüksek olduğu muhakkaktır. Yâni bu noktada etkileyen Yûnus Emre etkilenen Âşık Paşa olmuştur. Bu durum elbette Âşık Paşa’nın değerini azaltmaz. O da Yûnus Emre ve Gülşehrî ile birlikte Anadolu’daki Türkçe tasavvufî şiirin en önemli temsilcisidir.

Kaynakça

Âşık Paşa, Garipnâme, Hz. Kemal Yavuz, İstanbul 2000

Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, 1. cilt, İstanbul 1972

Abdülbâki Gölpınarlı, Âşık Paşa’nın Şiirleri, Türkiyat Mecmuası, c.V, İstanbul 1936

Mehmet Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 3. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1976

Okuyucu, Cihan (2006). “Âşık Paşa'nın Yûnus Emre ve Başkaları ile Karışan Şiirleri”, Kültür Dergisi, S.4 s.s.34-39

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak