Ara

Saadet ve Huzur Salihlerindir

Saadet ve Huzur Salihlerindir

En güzel biçimde yaratılan insanın değeri etinde, kanında ve kemiğinde sadece fiziki yönünde değil ruhunda, kalbinde ve imanındadır. İnancın ibadet ve ahlakını Peygamberimiz (sav)'in istediği şekilde tanzim edenlerin üstünlüğü, cisimde değil manevi yönünde aranmalıdır. Rabbimiz, kullarının suret ve mallarına bakmaz, kalb ve amellerine bakar. İslamî düşünceden uzak kişiler itibarı mal ve güzellikte aramaktadırlar. Fiziken çirkin bir koca cismen çok güzel hanımından şikayet edince kadının: "Bülbül ile hemdem olmuş bir gurabı na seza Yine gurab feryad eder acaibi bundadır." Kocanın da; "Hüsnü gibi hulki de gerektir yârine Yoksa çok suret yaparlar kilise duvarına." dediği rivayet olunur. Cahiliye döneminde müşrikler:"Öksüz, yetim, pek o kadar malı da yoktur, Muhammed (sav) nasıl peygamber olur? Taif'ten Mekke'ye kadar mülkü olan şahıs peygamber olmalıydı." der. İslam'da insanın tek değer ölçüsü "Takva"dır. İki cihan serverinin emrine uymayı, kendisini görmeye tercih eden, örtünecek elbise bulamadığı için bir çukur kazıp içinde taatlerini yapan muttaki kul Veysel Karani (ks)'yi kastederek Peygamber Efendimiz (sav), Yemen cihetine dönerek, "Bana Rabbani bir kul geliyor."buyurmuşlardır. "İman edeceğiz, ama Rasulullah'ın yanında bizim dengimiz kimseler olsa; fakir, yoksul Bilaller, Ammarlar olmasa." diyen müşriklere karşı Efendimiz (sav), Cihadda sancağı ilim ve takva cihetiyle en üstün olan ashaba, definde de önceliği vererek manevi değerleri tercih buyururlardı. "İş ehlinin gayrına verildiği zaman kıyameti bekleyin." buyrulur. Din hakkında dinle pek ilgisi olmayan fakat zengin biri, 60 milyona hitap eder, onlara dinini öğretmeye kalkarsa toplum birtakım hurafelere inanır, Kur'ân ve sünnette müracaatı terk edip bence ve senceler üretirler. Liyakati olmadığı halde tevarüsle şeyhlik yapmaya kalkışılırsa, halk istikameti terk edip kerâmet meraklısı olur. Geçmişlerinin ruhlarına bir Fatiha okumayı çağ dışı kabul edip midesini düşünerek devlet adamlığı haysiyetini kaybedenler zuhur ederse, millet ahlaken bozulur, sadece nefsini düşünür. Dünyanın dört bir yanında inancının hakim olmasını isteyen mü'minler bile, kardeşlerine yardım etmek şöyle dursun duâ bile edemez, hatırlamaz, dert edinip, ders alamaz. Bu dertlerden kurtuluşu Peygamberimiz (sav) iki zümrenin salahına (düzelmesine) bağlar; ümera ve ulema. Dertlerden kurtulmak için merkezden muhite doğru bir çalışma yapalım. Başta nefsimizi ve ehlimizi, yakıtı taş ve insanlardan oluşan ateşten kurtarmak için Allah'ın kitabına, Resul'ünün (sav) sünnetine sımsıkı yapışalım. Evimizin, ailemizin, hayatımızın her safhasında söz sahibi Kur'ân-ı Kerim olsun. Yaşantısını İslamî edebe uygun hale getiren toplum perişan olmaz. (Rad / 11). Mevlamız saadet ve huzuru salih kimselere vaad ettiğine dair iki ayeti celileyi mealen veriyoruz: "Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir. Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl "güç ve iktidar sahibi" kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir." (Nur Suresi 55) "Andolsun biz zikir (Levh-i Mahfuz veya Tevrat) den sonra Zebur'da da;"Hiç şüphesiz Arz'a salih varisçi olacaktır." diye yazdık." (Enbiya / 105)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak