Ara

Ruhun Sükûtunu Sağlayan İbâdet: Tefekkür / Fatma Beyza Zortul & Semiha Marufoğlu

Ruhun Sükûtunu Sağlayan İbâdet: Tefekkür / Fatma Beyza Zortul & Semiha Marufoğlu

‘Tefekkür kalbin lambasıdır. O gidince kalpte ışık kalmaz.’

Hakk Teālâ’nın azametini tefekkür, nurdur. O’nu düşünen kalp münevver, unutan ise karanlıktır. Çünkü zulmet ve nur aslâ bir araya gelmez. (Hikem-i Atâiyye,239)

Tefekkür maddeden mānâya, eserden müessire derin ve ulvî bir yolculuktur. Tohumların, tomurcukların içinden çiçeği; çekirdeklerin içinden meyveyi görmektir.

Tefekkür, ezelî ve ebedî nakkāşın nâdide bir nakışı olarak diğer nakışlarında da O’nu (cc) bulmaktır. Mü’min “Sübhânallâh” zikrini, Yaradanına dâir kendi iç sesiyle fikirleşirken dışarıdan sükûta bürünmüş hâlini, heyecânını, hayranlığını, hayretini diliyle ‘O noksan olan her şeyden münezzehtir.’ şeklinde izah eder.

Tefekkür kâinât kitâbından sayfa sayfa, harf harf O’nu okumaktır. Bu okuma okudukça seni kendinden geçirip kendine ulaştıran ve nihâyet kendini aştıran bir okumadır. Okumayı yeni öğrenen bir çocuk misâli okudukça, okumayı öğrendikçe dünyâyı, kendini anlamlandırdığın bir okuma. Tefekkürle zihinde yer bulan ifâdeler âyetlere örnek teşkîl edecek küçük mesajlardır. Görmek isteyen için yaratılanlar/anlatıcılar kucaklamaya hazır bir şekilde tālipli insana kavuşmayı bekler. Zihnin her dâim açıklamalar arayışında olmasını tebessümle karşılayan bir yardımsever haldir tefekkür. Her şey Yaradan’dan olduğu için her şey O’nda birleşiyor yāni kaynak aynı olduğu için hiçbir şey birbirinden bağımsız ve sebepsiz değildir. “Gökler ve yerde olana bakın!” (Yûnus 10/101). Herhangi bir sorun için çözüm aramada arayan için farklı çözümlemelerin varlığını kendi hayâtımızda tefekkür ederken tecrübe edebiliyoruz. Bizde yer edinen her bir fikir hayâtımızın resmini görmemizi kolaylaştıran bir yapboz parçasıdır.

Kâinat, bir bütün olarak fısıldar hakīkati insanın yüreğine, der ki: ‘Bak bendeki kusursuz sanata, düzene, intizâma.’ “Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk, 3-4) Sonra tekrar der ki: ‘Bak en güzel boyayla boyanmış çiçeğime, dalıma, yaprağıma.’ “Bu Allâh'ın boyasıdır! Allâh'ın boyasından daha güzel boyası olan kim vardır? Biz, yalnızca ona kulluk edenlerdeniz.” (Bakara, 138.) Semâ seslenir sana güneşiyle, ayıyla, yağmuruyla, kar tâneleriyle… Der ki, kurtar kendini esbâbın karanlık kucağından ve gör bendeki sınırsız kudretin nişânelerini! Denizler, okyanuslar dalga dalga anlatır sonsuzluk denizinden bir damla oluşlarını. Dağlar heybetiyle, haşmetiyle kâinât kitâbının Kâtibinin (cc) mürekkebi, o kitâbın en büyük âyeti Nûr-u Muhammedî (a.s.m)’ın Hirası olarak iz taşır Rahmân’ın azametinden. “Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, Allâh’ın korkusundan onu baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misâlleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz.” (Haşr, 59/21)

Tefekkür, insanın kendisindeki büyüklük zannını küçükteki büyüklüğü görerek yenmesi, yok etmesidir. Zîrâ tefekkür tekebbürü -yāni büyüklenmeyi, kibirlenmeyi- engeller. Tekebbürün yenilgiye sürükleyen büyüklük yanılgısı karşısında bir zaferdir tefekkür.

Bilgilerin kalıcılığını tefekkürle sağlayabiliyoruz. Soyut ifâdeleri, somut örneklerle bağlantılarını kurarak daha içe sinen, net hâle getirmek mümkün. Tefekkür, mahlûkat pencerelerinden esbâbın perdesinden sıyrılarak bakmak, baktıkça Sāni-i hakîm’in cemâline, azametine, haşmetine ve daha sayısız esmâsına şehâdet etmektir. “O’dur ki arzı uzattı, orada sâbit dağlar ve ırmaklar vâr etti. Orada bütün meyvelerden iki çift yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz bunda tefekkür eden (düşünen) bir toplum için âyetler vardır.” (er-Ra’d, 13/3)

İnsan; kusursuz, muntazam, musanna’ kâinat ve sonsuz güzelliklerin yegâne sāhibi karşısında aczi sınırsız olandır.  Bu āciz vaziyetini giderebilmek maksadıyla tefekkürle görevlendirilmiştir kendisine düşünme istidâdı bahşedilerek. “Ben gizli bir hazîne idim; bilinmek istedim, mahlûkātı yarattım.” (Acluni, Keşfü'l-Hafa, II/132) Büyük-küçük her mahlûk esmâ-i ilâhiyenin aksettiği bir ayna, yaradılışın farklı mûcizeleri. Kimi tefekkür kimi tezekkür vazîfesini îfâ etme telâşı ve kâinâtın zikir halkasına dâhil olma çabasıyla varlık olan, varlık bulan. İnsan, Sāni-i zülcelâl’in masnuat sergisinin en kıymetli parçası olarak gizli bir defînenin emânetçisidir. O hazîneyi bulmak, tanıttırmak vazîfesiyle vazîfelendirilmiştir.

Yaradanın sığdığı mü’min kalbi dünyâya sığar mı hiç?!

Mende sığar iki cihan men bu cihâna sığmazam…

Sık sık dünyâya ve dünyâlığa mâruz kalan bu kalp bu ruh nasıl nefes alıp da yaşayacak? Yaradanını düşünerek, O’na yaklaşmaya çalışarak, O’nu tanıyarak…

Hamdolsun Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a…

 Haziran 2022, sayfa no: 9-11

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak