Yaşamımızda karşı karşıya kaldığımız farklı olaylar ve bu olaylar karşısında almamız gereken çeşitli kararlar vardır. Aldığımız her yeni karar hayâtımızı olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi sebebiyle kritik bir önem arzeder. Atılacak her doğru adım ve alınacak her doğru karar hayâtımıza ivme kazandırır, bizi ulaşmak istediğimiz hedeflere yaklaştırır. Atılacak her yanlış adım ve alınacak her yanlış karar yaşam kalitemizi düşürür, savrulmalara yol açar. Gelecekte karşılaşacağımız yeni problemlere kaynak hazırlar. Gelişim, değişim ve girişim gibi öğeler insanoğlu için kaçınılmaz bir gerçektir. Her insan istese de istemese de yaşamında değişim ve gelişim süreçleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Hayâtın akışı bu yönde ilerlemektedir. Bu ilerleyişin her aşaması yeni kararları, alınacak her yeni karar ise yeni riskleri berâberinde getirmektedir. Burada risk alabilme ve yönetebilme yeteneği devreye girmektedir. Risk analizi hem bireysel düzeyde hem de kurumsal seviyede yapılması gereken bir değerlendirmedir. Karar alma aşamasında negatif ve pozitif sonuçlarla kaşılaşmamız doğru bir risk analizi ve değerlendirme yapılması ile doğrudan bağlantılıdır. Doğru risk analizi ve değerlendirme yapabilme yeteneği ise bireysel gelişim ve tecrübe ile ilişkilendirilebilir. Gelişim, değişim ve girişim süreçlerinde doğru kararlar güncel şartların bilimsel değerlendirmesi ve tecrübenin biraraya getirilmesi ile elde edilir. Kişinin güncel şartlar dâhilinde bilimsel değerlendirme yapabilmesi ve tecrübe kazanabilmesi, zaman ve sabır gerektiren bir süreçtir. Bireysel gelişimin olmazsa olmaz gerekliliklerindendir. Her attığımız adımın ve çıktığımız basamağın olgunlaşma ve hazmedebilme süreci berâberinde başarıyı getirir. Bu sürecin sonunda elde edilen her kazanım yaşamda ayaklarımızı yere daha sağlam basmamızı sağlar. Olumsuzlukları lehine çevirebilme yeteneği gelişir. Riskleri yerinde ve zamânında görüp değerlendirme imkânı yakalanır. Riski analizi; aldığımız risk sonucu karşılaştığımız kâr ve zarar ile elimizdeki kaynakların oranı olarak tanımlanabilir. Risk yönetebilme yeteneği burada devreye girmektedir. Kaynakların doğru ve yerinde kullanımı stratejik seviyede önem kazanır. Attığımız her adımın ve aldığımız her karârın meydana getireceği artı ve eksi sonuçları önceden görüp elimizdeki kaynak ve imkânları bu sonuçlara göre yönetebilmek, stratejik düzeyde ve farkındalık seviyesinde uygulanan risk yönetimidir. İster bireysel, ister kurumsal, isterse de devletlerarası politikalar olsun uygulama aynıdır. Her girişim, gelişim ve değişim sürecinde aldığımız kararlar ve bu kararların getirdiği uygulamalar berâberinde ortaya çıkan risklerin; kaynaklar ve imkânlar karşısındaki getiri ve götürüsünün hesap edilmesi sonucu şekil alır ve olgunlaşır. Böylece her yeni girişim sonucu ortaya çıkan risklerin getireceği olumsuzlukların, kaynakları tamâmen tüketmesinin önüne geçilebilir. Yeni adımların atılabilmesine imkân sağlar. Ayrıca her yaşanılan olumsuzluk, önümüze çıkacak fırsatları daha iyi görüp değerlendirme, engelleri daha bilinçli bir düzeyde aşabilme tecrübesi kazandırır. Risk sürecin ilerleyişine bağlı olarak az, orta ve üst düzey risk seviyesi olarak çeşitlendirilebilir. Burada asıl belirleyici olan elimizdeki kaynak kapasitesidir. Kaynaklarımız ve imkânlarımız ne kadar az ya da çoksa risk seviyesi o kadar yükselir veya azalır. Risk oranı ve girişim kapasitesi karşılaştırılarak risk planlaması devreye sokulur. Bu planlama sonucu sürdürülebilir risk seviyesinin yakalanması gerekir. Sürdürülebilir risk eldeki kaynakları tamâmıyla yok etmeyen, yeni girişim süreçlerine imkân tanıyan risk düzeyi olarak tanımlanabilir. Peki ülkemiz açısından risk değerlendirmesi ve analizi hangi aşamadadır? Bu konuyu incelediğimizde uluslararası standartlardan çok uzak olduğunu görmekteyiz. Batılı devletlerin 50 ilâ 100 yıllık çalışmalarının planlanmış ve programlanmış olduğu gözlemlenirken; bizdeki bugüne kadarki uygulamalar günlük politikaların ötesine geçememiştir. Ancak içinde bulunduğumuz bu yeni dönemde farklı uygulamalar ve planlamalar yapılarak 2023 ve 2071 yılları belirlenmiş, programlanmış bir hedef olarak milletimize sunulmuştur. Bu durum bizi ülkemiz adına ümitvar kılmaktadır. Fakat bireysel ve kurumsal düzeyde ele alındığında orta ve uzun vâdede risk yönetimi ile ilgili bir planlama ve programlamayla karşılaşmak çok zordur. Toplumumuzda ne yazık ki hâkim olan mâcerâcı yaklaşımlar, yapılan girişimleri sonuçsuz bırakmaktadır. Eldeki imkânlara ve alınan risklere bakılmaksızın, sâdece hareket olsun tarzında yapılan girişimler hem kaynak hem zaman isrâfına yol açmaktadır. Altyapıdan, bilgi ve tecrübeden uzak olan bu yaklaşımlar kişileri demoralize etmekte, ekonomik kayıpların yanında moral motivasyon kayıplarına sebep olmaktadır. Bu da toplumumuzun mücâdeleci rûhuna zarar verebilmekte, üretim ve gelişim süreçlerini sekteye uğratabilmektedir. Ülkemiz adına uygulanması gereken, risk analizi ve yönetiminin devletin her kurumu ve vatandaşı için uygulanabilir standart bir program hâlinde sunulabilmesidir. Geçmiş tecrübeler ve güncel şartlar ele alınarak her kurumun ve her vatandaşın ulaşabileceği bilgi havuzu oluşturulabilir. Böylece kurumların ve bireylerin yapacakları yeni girişimlerin ekonomik, sosyal ve teknik düzeydeki gerekliliklerinin neler olduğu, risk düzeyleri ile eldeki kaynakların ve imkânların karşılaştırmalı bir değerlendirilmesinin yapılması imkânı sağlanır. Alınan riskler sonucu meydana gelen maddî ve mânevî kayıplar en aza indirilir.
Cüneyt Gencer
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak