Ara

Rasim Özdenören’in Mîrâsı

Rasim Özdenören’in Mîrâsı

Bizim neslin en çok okuduğu ve etkilendiği eserlerden biri de Rasim Özdenören’in kaleme aldığı “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” isimli eserdi. “Müslüman, çağın gözüyle İslâm'a bakmaz, İslâm'ın gözüyle çağa bakar”şeklinde özetlenebilecek bu küçük fakat derin eser hâlen etkisini sürdürüyor. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen bir eser tesirinden bir şey kaybetmemişse o eseri kaleme alan ismin ileri görüşlü bir ârif olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Rasim Özdenören’in üzerinde durduğu en önemli husus bir insanın bildikleriyle amel ettiği ölçüde Müslüman olabileceğidir. Dolayısıyla onun düşüncesinde fikir ile birlikte eylem de zarûret hâlini alır. Aslında bu Nebevî yolun yeni bir yorumudur. Ona göre bugünün Müslümanları, en çok da İslâmî bilince sâhip olmaya muhtaçtır. Çünkü şuur olmadan dîni yaşamak ne o kişide ne de çevresinde bir değişime yol açacaktır. Bunun için her Müslümanın inandığı dîni bilmesi, onun emirlerine riāyet etmesi kısacası İslâm’ı bir yaşam biçimi hâline getirmesi bir zorunluluktur. 

"Toplum, kendine āit olmayan bir fikrin kurbânı ve kölesi olduğunun farkında değildir." diyen Rasim Özdenören ağabeyimiz 23 Temmuz 2022’de âhirete irtihâl eyledi. Tüm ömrünü bu milletin, bu toprakların ve ümmetin selâmetini düşünmekle geçirdi. Sâkin görünümünün aksine, “Yedi Güzel Adam” olarak anılan ekibin içinde en duyarlı ve kararlı isimdi. Kanâatimce temkinli olması onun bu duyarlı/kararlı yönünü perdeliyordu. 

Rasim Özdenören’in bu temkinli hâli berâberinde ilkeli, mükemmeliyetçi bir şahsiyeti de getirmiştir. “Mavera”nın yayına hazırlandığı dönemdeki görüşleri bu anlamda önemlidir. Dergilerin veya hareketin tek bir isim etrâfında şekillenmesine karşıydı. “Şûrâ” anlayışının ümmetin alışkanlığı hâline gelmesini istiyordu. Tüm bu görüşleri “Mavera”nın yayın ilkelerini belirlemiştir. Üstad Necip Fazıl’a yazılan MSP mektubunun da arkasında Rasim Özdenören vardı. Bu mektuptan dolayı Üstâdın kırgınlığı uzun süre devâm etmiştir. 

Özdenören, batı karşıtlığı konusunda düşünceleriyle, önerileriyle somut bir duruş sergileme gayreti içerisinde olmuştur. “Ama”sız, “fakat”sız bu duruşun arkasında derin bir birikim ve özgüven yatıyordu. Şu cümleler bunun göstergesidir: “Bugün çoğu Müslüman kendi târihini, hattâ dînini bile batının tuttuğu aynadan seyrediyor. Batının tuttuğu aynanın her şeyi ‘nesnel’ olarak yansıtacağı husûsundaki kör inanç, Müslümanları bu aynaya bakıp da kendini ‘Barbar’ olarak gören, böylece Müslüman olduğundan utanç duyan insanlar hâline getirmiştir.”

Rasim ağabeyin anlayışı, fertlerin üzerinde kolektif bir İslâmî şuur gerektiği şeklinde özetlenebilir. Bu sebeple de herhangi bir şahsın öne çıktığı yerde marjinalleşmenin de kaçınılmaz olacağı düşüncesindeydi. Son zamanlara kadar konferans veya imza günlerine tenezzül etmemesi bunun netîcesidir. Son zamanlarındaki konferansları da, çevresindekilerin zorlamasıyla ortaya çıkmış istisnâî durumlar olarak değerlendirilmelidir.

Rasim Özdenören’in “gelenek” konusundaki yaklaşımı kitaplarının nüvesini oluşturur. Bu geleneğin özü İslâm’dır. Şu cümleler Özdenören’in hassâsiyetini özetler: “İslâm, Allâh'ın kendinden râzı olduğu bir din olarak indirilmiştir. Müslümansa ona râzı olmayı baştan kabûl etmiş kimsedir. Bu kabûle yanaşmayan, zâten Müslüman değildir ve bu bakımdan kimsenin onlara bir sözü olamaz. Ama kendisine Müslümanım diyen kimsenin, başkasına şirin görünme adına dinde yakıştırmalara girişmesi, farkında olmadan kendisinin Müslümanlığını reddetmeye varabilir. Dînin herhangi bir hükmünü değiştirmeye kalkışmak, onu bütünüyle iptâl etmekle birdir.”

1970’lerden itibâren eserlerini yayımlamaya başlayan Rasim Özdenören’in dergi ve yayınevi tecrübeleri de İslâmcı câmianın yönelimlerinde etkili olmuştur. 1980’lerde artan İslâmî yayınları bu çerçevede ele alabiliriz. Özdenören’in hikâyeleri gibi deneme kitapları da bu dönemin en çok okunan eserleri arasında yer almıştır. İki kez resmî görevinden istifâ ederek yayıncılık alanına giren Rasim Özdenören için “sessiz ama derinden akan bir ırmak” tanımlaması yapılabilir. 

1980’lerde yayımladığı “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” ile “Müslümanca Yaşamak” isimli eserleri sonraki kuşakların temel kaynaklarından olmuştur. “An, Müslüman için şimdi varım ve yaşıyorum, bir an sonra ölürüm ve yok olabilirim bilinciyle müterâdif bir kabûldür. Bu yüzden an bir haz ve lezzet aracı olarak kullanılmaz, kul olma bilincinin yüklenildiği bir fırsat olarak değerlendirilir.” ile “Müslüman, İslâm yalnız kendi şahsıyla ve yalnız kendi yaşayışıyla kāimmiş, yeryüzünde kalan son Müslüman birey kendisiymiş gibi bir bilinci öne almak zorundadır.” cümleleri bu iki eserin temel konusunu oluşturur. Rasim ağabeyin yazdığı bu dönemlerin 70’ler ve 80’ler olduğunu göz önüne aldığımızda ateşten gömleği giydiğini söyleyebiliriz. Nitekim cunta yönetimleri özellikle de “İslâmcı” olarak anılan isimleri yargı ve hapis yoluyla sindirmeyi alışkanlık hâline getirmişti. 

Rasim ağabey hem tevâzusuyla, hem duruşuyla hem de eserleriyle kendisinden sonra gelen kuşaklara örnek olmuştur. Şahısların, İslâmî harekete sunduğu katkı ölçüsünde değerli olduğuna yönelik vurgusu bugünlerde en çok ihtiyâcımız olan bir gerçeklik hâline geldi. Elliyi aşkın esere imza atan Rasim ağabeyin her geçen gün daha fazla okunacağını ve anlaşılacağını umuyorum. 

Rûhu şâd, mekânı cennet olsun.

Temmuz 2025, sayfa no: 48-49-50 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak