Ara

Rahmet-i İlâhiyye Resûlullah'dan Zuhûra Gelmiştir

Rahmet-i İlâhiyye Resûlullah'dan Zuhûra Gelmiştir

Muzaffer Ozak Efendi Hazretleri şöyle buyurmuşlardır: “Cenâb-ı Hakk'ın Rahmet sıfatı, Resûl-i Ekrem Efendimiz'den zuhûra gelmiştir, yāni Rahmet-i İlâhiyye, Resûlullah ile görünür ve bilinir olmuştur. Resûlullah, serâpâ (baştan ayağa) rahmetdir. Nitekim Kur`ân-ı Kerîm'de: "Biz seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik."

 

Cenâb-ı Rabbü'l-Âlemîn’in rahmeti her dâim üzerimizdedir. Bir an bile kesilse hiç bir âlem yaşanabilecek bir halde kalmaz. Nasıl ki Allâh'ın rahmetine her an muhtaçsak, bu ilâhî rahmetin kaynağı olan Efendimiz aleyhissalâtü ves-selâm’a olan dâimî muhabbetin kalbimizde olmasına da muhtâcızdır.

 

Erham-ür-Râhimîn olan Rabbimizin’ın sıfatları arasında mükemmel bir denge vardır. Kâinâtın rûhu, Saltanat-ı İlâhiyye ve O’nun merhametiyle dengelenmiştir. Bu saltanat, “Rahmân” isminin çekirdeğidir. Zü’l Celâl ve’l İkrâm olan Rabb’imiz bir hadîs-i kudsî aracılığı ile “Benim rahmetim gazabımı örter.” buyurmaktadır. O’nun sonsuz rahmeti mevcûdâtı kapsar. Hazret-i Muhammed’in aleyh-is-salât-ü-vesselâm âlemlere rahmet olarak gönderilmesinin sebeb u hikmeti de budur. 

 

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamber Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm; “Şâyet Allah bana merhametiyle muamele etmezse ben bile O’nun cezâlandırmasından kurtulamam” buyururdu. Allâh'ın rahmetine kendi amelleriyle nâil olamayacağını ilân ediyor. Hazreti Mevlânâ bu hususta: “Bunların hepsini söyledik ama Allâh'ın inâyetleri olmadıkça Allah yolunda hiçiz, hiç! Allâh'ın ve Allah erlerinin inâyetleri olmazsa... Melek bile olsa defteri kapkaradır.” 

 

Allah Teâlâ’nın rahmeti dışında hiçbir şeyin bizim sâyemizde olmayacağının farkına varmalıyız. Kur’ân-ı mûcizü’l-Beyân’da şöyle buyurmaktadır: “Eğer Yüce Allâh'ın lütfu, ihsânı, sonsuz rahmeti olmasaydı, ebediyyen hiçbiriniz mânevî kir ve pisliklerden temizlenemez, günahlarınızdan arınamazdınız. Ancak Yüce Allah, dilediğini mânevî olarak temizler ve günah bataklığının kirlerinden onu arındırır.” (Nûr, 21.) “Eğer Allâh'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı çoğunuz şeytanın peşine takılırdınız, çok azınız kurtulabilirdi ("çok azınız" ifâdesi de Allâh'ın seçkin, has kulları içindir).” (Nisâ, 83.)

 

Allah Teâlâ rahmetinin % 1’ini dünyâ üzerinde yaşayan tüm insanlığa ayırdı ve % 99’unu âhirete sakladı. Yaratılan ilk insandan mahşere kadar yaşamış ve yaşayacak olan tüm insanlar bu % 1’lik rahmetle besleniyorlar. Allah dostları ve Allâh'a yakın olan kullar Allâh'ın rahmetine âşık olur ve ondan bir parça da kendilerinde olsun isterler. Hz. Mevlânâ buyurmaktadır: “Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce baba yüzlerce ana doğar, yokluğa dalıp mahvolur. O babaların, o anaların hilmi, şefkati, bizim hilm ve şefkat denizimizin köpüğüdür. Köpük gider gelir ama deniz bâkîdir dedi. Hayır, ne dedim? O inciye karşı bu sedef, köpük değil, köpüğünün köpüğüdür.” “Kalp gözü, sürmesiyle göreceğini gördü; nur ve rahmet, tâ yedinci kat semâya kadar. Sahi, o göz için yedi semâ da nedir? Bir merdivenin yedi basamağı gibidir.”

 

O’nun, Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm olan Allâh'ın ilâhî lütuflarına ve O’na arzu duyma mevkiine mazhar olmak için O’nun rahmetine muhtâcız.

 

Yalnızca ilâhî rahmet hazînesiyle ilâhî rahmet sarayına girebiliriz. Rahmet, ahlâkın sonucudur. Rahmet, Rabbimize samîmiyetle teslîm oluşun bir netîcesidir. Allâh'ın rahmeti sâdece benliğinden geçerek kazanılabilir. Kalp aynasını cilâladıktan sonra rahmet ortaya çıkar. En değerli tevâzu hasletini benimsediğimizde rahmet tecellî eder. Mücâdele edebilecek ve çalışabilecek kadar güçlü ve sağlıklı olmak için onun rahmetine ihtiyâcımız var. Bize aşk, irfan, sağlık ve çeşitli lütuflar ihsân edilmesi için rahmete ihtiyâcımız var. İlâhî rahmet ve merhamet iyileştirir, insanın kalbini yumuşatır ve kalp gözünü uyandırır. İlâhî merhamet insanın bütününü eğitir. İnsanı, “Allah onlardan, onlar da Allah’dan râzı” (Beyyine Sûresi,8) hâline götürür.

 

Hakîkî âbid bilir ki zahmette de rahmet vardır. Zîrâ Resûlullah Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm; "Amellerin en fazîletlisi en meşakkatli olanıdır." buyurmuşlardır. Hayâtımızda zorluklar, ızdıraplar, imtihanlar olmazsa güzellik, nur, muhabbet ve berekete vâsıl olamayız. İmtihanıyla yüzleşmeyen bir mü'min Rabb-ül-âlemîn tarafından mükâfatlandırılmayacaktır. Allâh'ın rahmet, lütuf, ihsan ve merhametine erişemeyecektir. Hazreti Mevlânâ bu hususta: “Allâh'ın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir. Varlık sermâyesi elde edilsin diye rahmeti, kahrından ileridir, üstündür. Sonra bunun özrü olarak tekrar lütuf eder, ‘Yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti’ der. Ey nohut, belâlara düş, kayna, piş de ne varlığın kalsın, ne sen kal!” 

 

Mü'minlerin başına gelebilecek en kötü şey Allâh'ın rahmetinden mahrum kalmaktır. Uyanık bir gönül her zaman bir aşk ve rahmet ümîdi‚ Emelu’r-Rahme’ taşır. Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de buyurduğu gibi: “O kimseler ki, îmân ettiler, yurtlarını terk ettiler ve Allah yolunda mücâhede eylediler, işte onlar ilâhî rahmetten ümitlidirler.” (Bakara, 218.)

 

Rahmet ümîdi taşıyan bir kul bütün kulların mücevheri Muhammed Mustafâ aleyhis-salât ü ves-selâm'a karşı dayanılmaz bir câzibe hisseder, O’na muhabbet etmek ister, O’nun rahmetine sığınmak ister, O’nun ebedî cemâli’nin nûru ile kendini beslemek ister, O’nun “Ümmetim” çağrısına icâbet etmek ister. Ve böylece O’na olan hasretinin daha çok arttığını hisseder ve aşkla şevkle Habîb-i Hudâ aleyhis-salât ü ves-selâm’ı tâkip etmeye başlar, çünkü O, yaşayan Kur’ân’dır. Rahmet ümîdi taşıyan bir kul her hâliyle Peygamber Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm'ın sünnetine sarılır. Evrensel bir sevgiyi yaşar, çünkü tüm evrene rahmet olarak gönderilen O Zât’tan evrenselliği mîras olarak alır.

 

Muhammed Mustafâ Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm mi'râc'a ulaştığında Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Yâ Muhammed! Bütün mahlûkâtı senin için yarattım. Seni de Kendim için yarattım. Hepsi de benim rızâmı talep etmektedirler. Ben ise senin râzı olmanı dilerim. Hepsi Ben’den istemektedirler. Yāni tâlibdirler, sen ise benim matlûbumsun! İste, verile!" Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm şöyle buyurur: “Allâh'ım, sana babam, anam için dua etmiyor, fakat ümmetimi kurtar diye yalvarıyorum.” Allah Celle Celâluhu şöyle buyurur: “Yâ Muhammed! Ben Allâh'ım, Latîfim, sen nebîsin, şerîfsin, ümmetin zaiftir. Latif ile şerif arasında zaif nasıl gözetilmez? Yâ Muhammed! Sen ''Ümmetim ümmetim'' diye çağırıyorsun! Ben ''Rahmetim Rahmetim'' diye nidâ ediyorum. ''Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.''

 

Allah Teâlâ, Fahr-i kâinat Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm'a şöyle buyurur: “Yâ Muhammed sağına bak!” Hazreti Peygamber sağ tarafına baktığında çok dalgalı büyük bir deniz görür. Denizin içinde bir ada, adanın içinde bir ağaç, ağacın üstünde bir kuş, kuşun gagasında az bir toprak, çamur dânesi görür ve: “Evet yâ İlâhî” der. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yâ Muhammed! Bu büyük deniz, benim Rahmet deryâmdır. Şu küçük ada, dünyâdır. Üzerindeki ağaç dünyânın yeşilliği nimetidir. Ağacın üstündeki kuş, insanlardır. Kuşun gagasındaki bir damla çamur, insanların ma'siyeti, günahıdır. Bu bir damla çamur, mümkün müdür ki, benim bu büyük Rahmet denizimi bulandırsın? Eğer Rahmet deryâsı bir dalgalanacak olursa o küçük zerre yok olur, gider. Sen Şefiu'l-müznibîn yāni günahkâr ümmetin şefâatçisisin. Ben ''Erhamurrâhimîn'', merhamet edenlerin en merhametlisi.”

 

Muhyiddîn İbnü'l Arabî Rabbü'l-Âlemîn’in sonsuz Rahmet sırrını şöyle açıklamaktadır:

“O Kur'ân'ı da sizin için bir rahmet olarak göndermiştir. Zîrâ bu konuda da: 

“Ey İnsanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerde olan (hastalıklar)a bir şifâ, mü'minler için de bir hidâyet ve rahmet (olan Kur'ân) gelmiştir.” buyurmuştur. (Yûnus, 57.)

 

Rasûlullâh'ı da -sallallâhu aleyhi vesellem- sizin için bir rahmet olarak göndermiştir. Zîrâ O bu konuda da: “Ve Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (el-Enbiyâ, 107.) diye buyurmuştur. 

 

Bolluk, refah durumda da sizin için O'nun bir rahmeti vardır ki bunu: “De ki: Allâh'ın lütfu ve rahmetiyle, işte bununla sevinin sevinecekseniz.” (Yûnus, 58.) âyetiyle beyân etmiştir. 

 

Darlık ve zorlukta da sizin için O'nun bir rahmeti vardır. Bu hususta: “O, insanlar ümitsizliğe kapıldıktan sonra yağmuru indiren ve böylece rahmetini her yere yayandır.” (eş-Şûrâ, 28.) buyurmaktadır. 

 

O, “O mü'minlere karşı sonsuz rahmet sâhibidir.” (el-Ahzâb, 43.) âyetinde buyurduğu üzere îman hâlinde de “Allâh'ın sizin üzerinize olan lütfu ve rahmeti olmasaydı çok azınız hâriç kesinlikle şeytana tâbi olurdunuz.” (en-Nisâ, 83.) âyetinde görüldüğü üzere isyan hâlinde de sizin için rahmeti olandır. 

 

İhsan hâlinizde de O'nun sizin için bir rahmeti vardır. Nitekim O: “Şüphesiz Allâh'ın rahmeti O'nu görüyormuşçasına ibâdet edenlere yakındır.” (el-A’râf, 56.) diye buyurur. 

 

Kötülük ve günah hâlinde de O'nun sizin için bir rahmeti vardır. Bu konuda da O: “De ki: Ey nefisleri aleyhine aşırıya giden kullarım! Allâh'ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin.” (ez-Zumer, 56.) buyurmuştur. 

 

Namaz kılma hâlinde de O'nun sizin için bir rahmeti vardır: “Namazı kılınız, zekâtı veriniz ve Rasûl'e itaat ediniz ki size rahmet edilsin.” (en-Nûr, 56.) buyurulmuştur.

 

Habîb-i Edîb-i Zîşan Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuştur: “Allah katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir dua yoktur: Allâh'ım ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!”

 

Tevhîd-i ilâhîye îmân edip Muhammed ümmetinden bir ferd olduğumuzun şuuruna ulaşmalıyız. Bütünün bir parçası, nefes-i Rahmân'ın bir parçası olduğumuz bilincine erişmeliyiz.

 

Teslîmiyet, itaat, ibâdet ve hizmet sevgisi olmadan ehl-i sünneti hakkıyla tâkip etmiş olamayız. Sünnet olmadan şifâ bulamayız. Şifâ olmadan Resûlullah Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm'ın muhabbeti doğmaz. O’na aleyh-is-salât-ü-vesselâm muhabbet duymadan rahmet yağmaz. Rahmet olmadan Allah Teâlâ’nın kurbiyet, dostluk, samîmiyet kapıları açılmaz. Yāni ehl-i sünneti yerine getirebilmek Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm'ın rahmetine sığınmak demektir çünkü O aleyh-is-salât-ü-vesselâm, Allâh'ın huzûrundaki sırdır.

“Ben dahi Rabbimin rahmeti olmasa cehennemden kurtulamam.” meâlinde hadîs-i şerif buyuran Zâtı aleyh-is-salât-ü-vesselâm tefekkür etmeliyiz. O’nun evrensel rahmet hazînelerine boyanmalıyız. O’nun kulluğunun parlak şerefine mazhar olmalıyız. O'nun güzellik feleklerini içimize çekmeliyiz, çünkü O aleyh-is-salât-ü-vesselâm, Allâh'ın dili ve aynasıdır.

 

Biz en şereflisi, fahr-i kâinât Hz. Muhammed’i aleyh-is-salât-ü-vesselâm anlamak ve sevmek mecbûriyetindeyiz çünkü onun bize olan sevdâsı benzersizdir. O en seçkin insandır, varlık sebebidir, ama o kulluğu tercîh etmiştir. Kulluğa giden ana yol Peygamber Efendimiz'e benzemekten geçer.

 

İki cihan güneşi Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm'a olan aşk, O’na giden yolun rehberidir. Civâr-ı huzûrunun anahtarı ona benzemeye çalışmakla elde edilir.

 

Fahr-i Kâinat Efendimizin nûruyla ancak kendimizi, ailemizi, dünyevîliklerimizi ve sevdiklerimizi fedâ ederek nurlanabiliriz. O’nun aleyh-is-salât-ü-vesselâm sonsuz cemâlinde nefsi eritip yok etmek kişiyi Muhammedî aşk deryâsına garkeder.

 

Es-selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühü ale’y cemi’ül âbid el mü'minin…

Kasım 2022, sayfa no: 30-31-32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak