Ara

Rahmet

Rahmet

İslâm dîni evrensel bir dindir. Tüm insanlık için mânevî bir terbiyedir. Sünnet, evrensel sevgiyi yaşamak demektir, çünkü tüm evrene rahmet olarak gönderilen o Zât’tan evrenselliği mîrâs olarak alırız. Kur’ân-ı Kerîm evrensel bir kitaptır. İslâm dîni sâdece Arap coğrafyasıyla sınırlı değildir. Rabbimiz, Rabbü’l-müslimîn (müslümanların Rabbi) değil, Rabbü’l-âlemîn (âlemlerin Rabbi)'dir. Peygamber Efendimiz (sav) de Rahmeten li’l-müslimîn (müslümanlara rahmet) değil Rahmeten li’l-âlemîn (âlemlere rahmet)'dir. 

Erhamü’r-Râhimîn olan Rabb’imizin sıfatları arasında mükemmel bir denge vardır. Kâinâtın rûhu, Saltanat-ı İlâhiyye ve O’nun merhametiyle dengelenmiştir. Bu saltanat, “Rahmân” isminin çekirdeğidir. Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm olan Rabb’imiz bir hadîs-i kudsî’de: “Benim rahmetim gazabımı örter” buyurmaktadır. O’nun sonsuz rahmeti mevcûdâtı kapsar. Hazreti Muhammed (sav)’in âlemlere rahmet olarak gönderilmesinin sebeb-i hikmeti de budur. 

Allah Teālâ’nın rahmeti olmasa hiçbir şeyin bizim sâyemizde olmayacağının farkına varmalıyız. Erhamü’r-Râhimîn olan Rabbimiz Kur’ân-ı mûcizü’l-Beyân’da şöyle buyurmaktadır: 

“Eğer Yüce Allâh’ın lütfu, ihsânı, sonsuz rahmeti olmasaydı, ebediyen hiçbiriniz mânevî kir ve pisliklerden temizlenemez, günahlarınızdan arınamazdınız. Ancak Yüce Allah, dilediğini mânevî olarak temizler ve günah bataklığının kirlerinden onu arındırır.” (Nûr, 24/21) 

“Eğer Allâh’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı çoğunuz şeytānın peşine takılırdınız, çok azınız kurtulabilirdi ('çok azınız' ifâdesi de Allâh’ın seçkin, has kulları içindir).” (Nisâ, 4/83) 

Allah Teālâ rahmetinin %1’ini dünyâ üzerinde yaşayan tüm insanlığa ayırdı ve % 99’unu âhirete sakladı. Yaratılan ilk insandan mahşere kadar yaşamış ve yaşayacak olan tüm insanlar bu %1’lik rahmetle besleniyorlar. Allah dostları ve Allâh’a yakın olan kullar Allâh’ın rahmetine âşık oluyorlar ve ondan bir parça da kendilerinde olsun istiyorlar. 

Rahmânî nefesin bir parçasıyız. Tüm mevcûdât O’nun, Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm’ın Rahmânî nefesiyle hareket eder. Cümle yaratılmışlar her an Rab'lerine ibâdet hâlindedirler. Cümle mevcûdat ilâhî ilimle dolup taşmaktadır. Her şey varlığın birliğini kutlar. Kur’ân-ı Kerîm’de buyruluyor:

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allâh’ı tesbîh ederler. O’nu hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz onların tesbîhlerini iyi anlamazsınız.” (İsrâ,17/44) 

“Göklerde ve yerde bulunanlar her şeyi O’ndan isterler. O her an yeni bir tasarruftadır.” (Rahmân, 29).

Muhyiddîn İbn Arabî Hazretleri şöyle buyurmuştur: “Allah Teālâ’nın yarattığı her şey O’nun şefkat dâiresindedir.” 

Yaratılışında, insana nefha-i Rahmânî üfürülmüştür. Allah Teālâ’nın yaratma fiili insana bu nefesi üflemesiyle zāhir olmuş, insanlara bu rahmet nefesiyle hayat verilmiştir. Yaratılmışların hepsi bu nefesle dopdoludur ve bu nefes bütün kâinatta vardır. İbnü’l-Arabî Hazretleri buyurur ki: “Felekler, O’nun nefesiyle deverân ederler.” O’nun rahmeti bütün kâinâtın her bir zerresindedir. Allah Azze ve Celle, “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır” buyuruyor. 

Yaratılış ânında Allah, Âdem’e (as) kendi Rahmâniyet nefesiyle ruh üfledi. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifâde buyurulmaktadır: “Onu şekillendirdiğimde ve rûhumdan üflediğimde…” İşte tam o anda insanın özü, yāni esas tabiatı zāhir oldu. Rahmâniyet nefesi ve ilâhî sıfatların kendisine lütfedilmesiyle Âdem, halîfe yāni Hakk’ın yeryüzündeki temsilcisi oldu.

Kur’ân’da; “Ve biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (El-Enbiyâ, 21/107) “O, mü'minlere karşı sonsuz rahmet sâhibidir” (el-Ahzâb, 33/43) buyurulmuştur. 

Peygamber Efendimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm bütün âlemlere rahmettir. Bütün lütf u ihsânın menbaı O’dur. Bütün mahlûkât O’nun rahmet denizinin muhâtabıdır. Bütün insanlığa rahmet olarak gönderilmiş olan Allâh’ın Habîb’i, en saf aşk ve merhametin cisimleşmiş hâlidir. Kâinâtın fahri aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm, insanların birbirleri için yaşamasının en yüce sevgi ve şefkat örneği olmuştur. Dünyevî varlığımızı büyük merhameti ve cömertliğiyle aydınlatmıştır.  

Rahmeten li’l-âlemîn olan Peygamberimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm; “Şâyet Allah bana merhametiyle muamele etmezse ben bile O’nun cezâlandırmasından kurtulamam!” “Ben dahi Rabbimin rahmeti olmasa cehennemden kurtulamam” buyururdu. Böylece Allâh’ın rahmetine kendi amelleriyle nâil olamayacağını i’lân ediyordu. 

Ayrıca Allah Resûlü Efendimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm; “Birlikte rahmet, ayrılıkta ise azap vardır.” îkâzında bulunmuştur. Hissedilen şey, ancak birbirimiz sâyesinde hissedilir. Mü’min olmanın sırrında kardeşlik vardır. Muhammed ümmeti, tevhîde inananlardır. Tevhîd nûru sâyesinde kardeşlik yaşanır. 

Allah Resûlü aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm'ın bir hadîs-i şerîfi de şöyledir: “Allah katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir duā yoktur: Allâh’ım ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!”

Mi'râc'a ulaştığında ise Efendimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm niyazda bulunur:

“Allâh’ım, sana babam, anam için duā etmiyor, fakat ümmetimi kurtar diye yalvarıyorum.” Allah (cc) cevâben şöyle buyurur: “Yâ Muhammed! Ben Allâh’ım, Latîfim, sen nebîsin, şerîfsin, ümmetin zaîftir. Latîf ile şerîf arasında zaîf nasıl gözetilmez? Yâ Muhammed! Sen “Ümmetim ümmetim” diye çağırıyorsun! Ben “Rahmetim Rahmetim” diye nidâ ediyorum. “Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.” 

“Yâ Muhammed sağına bak!” Hazret-i Peygamber sağ tarafına baktığında çok dalgalı büyük bir deniz görür. Denizin içinde bir ada, adanın içinde bir ağaç, ağacın üstünde bir kuş, kuşun gagasında da az bir toprak, çamur tânesi görür ve: “Evet yâ İlâhî” der.

Allah Teālâ şöyle buyurur: “Yâ Muhammed! Bu büyük deniz, benim Rahmet deryâmdır. Şu küçük ada, dünyâdır. Üzerindeki ağaç dünyânın yeşilliği, nîmetidir. Ağacın üstündeki kuş, insanlardır. Kuşun gagasındaki bir damla çamur, insanların ma'siyeti, günâhıdır. Bu bir damla çamur, mümkün müdür ki Benim bu büyük Rahmet denizimi bulandırsın? Eğer Rahmet deryâsı bir dalgalanacak olursa o küçük zerre yok olur gider. Sen Şefîu'l-müznibîn yāni günahkâr ümmetin şefâatçisisin. Ben ''Erhamurrâhimîn'', “merhamet edenlerin en merhametlisi.”

Uyanık bir gönül her zaman bir aşk ve rahmet ümîdi taşır. Allah Teālâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de buyurduğu gibi: “O kimseler ki îmân ettiler, yurtlarını terk ettiler ve Allah yolunda mücâhede eylediler, işte onlar ilâhî rahmetten ümitlidirler.” (Bakara, 218.) 

Rahmet ümîdi taşıyan bir kul, bütün kulların mücevheri Muhammed Mustafâ aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm’a karşı dayanılmaz bir câzibe hisseder, O’nun rahmetine sığınmak ister, O’nun “Ümmetim” çağrısına icâbet etmek ister. Rahmet ümîdi taşıyan bir kul her hâliyle Peygamber Efendimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm’ın sünnetine sarılır. 

Evrensel bir sevgiyi yaşar, çünkü tüm evrene rahmet olarak gönderilen O Zât’tan evrenselliği mîrâs olarak alır. O’nun aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm evrensel rahmet hazînelerine boyanmalıyız. O’nun kulluğunun parlak şerefine mazhar olmalıyız. Çünkü O, aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm, Allâh’ın (cc) dili ve aynasıdır. 

Kur’ân-ı Kerîm’deki her bir emir, ilâhî rahmetten neşet etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm bir rahmet kitabıdır. Kur’ân ilhamdır, hakîkate olan ihtiyâcı artıran, mi’râca ve kurbiyet cennetine çağıran bir münâdîdir. Kur’ân, aşkın idrâkine kendisinde erebileceğimiz ilâhî rahmet kitabıdır. 

Allah Teālâ Kur’ân’da şöyle buyurmaktadır: “Artık Benim sözlerime kulak veren ve içindeki güzellikleri yaşayan kullarımı müjdele! Onlar ki, Allah tarafından hidâyete erdirilmişlerdir. Onlar idrak sâhibi insanlardır!” (Zümer, 17-18) 

Muhyiddîn İbnü'l Arabî, Cenâb-ı Rabbü'l-Âlemîn’in sonsuz Rahmet sırrını şöyle açıklamaktadır: 

O (cc) Kur'ân'ı da sizin için bir rahmet olarak göndermiştir. Zîrâ bu konuda da: “Ey İnsanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerde olana (hastalıklara) bir şifâ, mü'minler için de bir hidâyet ve rahmet (olan Kur’ân) gelmiştir” buyurmuştur. (Yûnus, 10/57) 

Rasûlullah (sav)'i de sizin için bir rahmet olarak göndermiştir. Zîrâ O bu konuda da: “Ve biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (el-Enbiyâ, 21/107) buyurmuştur. 

Bolluk ve refah durumunda da sizin için O’nun bir rahmeti vardır ki bunu: “De ki: Allâh’ın lütfu ve rahmetiyle, işte bununla sevinin sevinecekseniz.” (Yûnus, 10/58) âyetiyle beyân etmiştir. Darlık ve zorlukta da sizin için O'nun bir rahmeti vardır. Bu hususta: “O, insanlar ümitsizliğe kapıldıktan sonra yağmuru indiren ve böylece rahmetini her yere yayandır.” (eş-Şûrâ, 42/28) buyurmaktadır. 

O; “O, mü'minlere karşı sonsuz rahmet sâhibidir.” (el-Ahzâb, 33/43) âyetinde buyurduğu üzere îmân hâlinde de; “Allâh’ın sizin üzerinize olan lütfu ve rahmeti olmasaydı çok azınız hâriç kesinlikle şeytāna tâbi olurdunuz.” (en-Nisâ, 4/83) âyetinde görüldüğü üzere isyan hâlinde de sizin için rahmeti olandır. 

İhsan hâlinizde de O’nun sizin için bir rahmeti vardır. Nitekim O: “Şüphesiz Allâh’ın rahmeti, O’nu görüyormuşçasına ibâdet edenlere yakındır.” (el-A’râf, 7/56) diye buyurur. 

Kötülük ve günah hâlinde de O'nun sizin için bir rahmeti vardır. Bu konuda da O: “De ki: Ey nefisleri aleyhine aşırıya giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin.” (ez-Zumer, 24/56) buyurmuştur. Namaz kılma hâlinde de O'nun sizin için bir rahmeti vardır: “Namazı kılınız, zekâtı veriniz ve Rasûl'e itāat ediniz ki size rahmet edilsin.” (en-Nûr, 24/56) buyrulmuştur. 

Rahmân ve Rahîm arasındaki fark hakkında Gazâlî Hazretleri’nin kıymetli yorumları:

Kulun güç yetiremeyip sâdece Allâh’a āit bir rahmet olma mânâsında Rahmân isminin şu farklı mânâları içerdiğini söyler: “Birincisi, yoktan var edilmektir. İkincisi, îmâna giden hidâyet yollarının açılarak mutluluk sebeplerinin bahşedilmesidir. Âhiret saâdeti ise bu rahmet tecellîlerinin üçüncüsüdür. Son olarak da Allâh’ın cemâlini seyredebilme nimeti, Rahmân isminin içerdiği rahmet çeşidine örnek olarak zikredilir.

Rahîm isminden kulun hissesine düşmesi gereken feyiz de gücü yettiği kadar muhtaç olanların sıkıntılarını gidermeye çalışmaktır. Kişi kendi çevresinde ve memleketinde ihtiyaç sâhibi olanların dertlerine dermân olmak için elindeki tüm imkânları seferber etmelidir. Ya servet ve nüfûzunu kullanarak veyâhut da birilerinin yardımına aracı olarak bunu yapmaya gayret etmelidir.” 

Muhyiddîn Arabî Hazretleri bu hususda: “‘er-Rahmân’ şartsız merhamet. Şu sözüne dayanmaktadır: “Benim Rahmetim herşeyi kaplamıştır.” ‘er-Rahîm’. Bu merhamet Rabbimiz tarafından Kendisine has kılınmıştır ve Cenâb-ı Hakk’ın İlâhî nimetlerini hak eden saf kullarına yönelik olarak gösterdiği rahmettir.” 

Allâh’ın -Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm- ilâhî lütuflarına ve O’na arzu duyma devletine mazhar olmak için O’nun rahmetine muhtâcız. Anlayabilmek için, görebilmek için, çalışabilecek kadar güçlü ve sağlıklı olmak için O’nun Erhamü’r-Râhimîn olan rahmetine ihtiyâcımız var. Bize aşk, irfan, lütuflar, ilhamlar ihsân edilmesi için rahmete ihtiyâcımız var. Hz. Mevlânâ: “Allâh’ın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir. Varlık sermâyesi elde edilsin diye rahmeti, kahrından ileridir, üstündür. Sonra bunun özrü olarak tekrar lütfeder, “Yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti” der. Ey nohut, belâlara düş, kayna, piş de ne varlığın kalsın, ne sen kal!” “Bunların hepsini söyledik ama Allâh’ın inâyetleri olmadıkça hiçiz, hiç! Melek bile olsa defteri kapkaradır.”  

Yalnızca ilâhî rahmet hazînesiyle ilâhî rahmet sarayına girebiliriz. Rahmet, ahlâkın sonucudur, Rabbimize samîmiyetle teslîm oluşun bir netîcesidir. Allâh’ın rahmeti sâdece benliğinden geçerek kazanılabilir. Kalp aynasını cilâladıktan sonra rahmet ortaya çıkar. 

İlâhî rahmet ve merhamet iyileştirir, insanın kalbini yumuşatır ve kalp gözünü uyandırır. İlâhî merhamet insanı bütün yönleriyle eğitir ve onu, “Allah onlardan, onlar da Allah’dan râzı.” (Beyyine, 8.) hâline ulaştırır.

Kasım 2025, sayfa no: 32-33-34-35

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak