Yüce Rabbimiz Haşr sûresinde bizlere şu hatırlatmada bulunuyor: “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun! Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun! Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr, 18.)
Yüce Rabbimiz bu âyet-i kerîmede bizlerden üç önemli konuda dikkatli olmamızı istiyor:
- “Takvâ sâhibi olmamız.” Yâni Allâh’ın emirleri karşısında kulluk şuuru içinde saygılı olmamız, o emirleri yerine getirme konusunda hassâsiyet göstermemiz isteniyor.
- Bizi Takvâ sâhibi olmaya sevkedecek şeyin “yarına ne hazırladığımıza bakmamız” olduğu bildiriliyor ve dâimâ murâkabe ve muhâsebe içinde olmamız, kendimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi, sözlerimizi, davranışlarımızı, amellerimizi kontrol etmemiz isteniyor.
- Yukarıdaki iki konunun bizim irâdemize bırakıldığı, bu konularda hassâsiyet içinde olup olmamamızın bizim seçimimize âit olduğu ve âhirette o seçimimize göre karşılık göreceğimizi ifâde bâbında “yüce Rabbimizin yaptıklarımızdan haberdâr” olduğu bizlere hatırlatılıyor.
Bu üç hatırlatmayı anlamaya çalışalım:
Takvâ Sâhibi Olmak
Takvâ Kur’ân-ı Kerîm’de 285 yerde geçmektedir. Mü’min olmanın yegâne ölçüsüdür. Çünkü:
Takvâ, gönül dünyamızı, kalbimizi Allâh’ın rızâsına uygun olmayan her türlü duygu-düşünce ve davranıştan arındırmak demektir.
Takvâ, rûhânî yeteneklerimizi geliştirmek için Allâh’ın emirlerine sarılmaktır.
Takvâ, dâimâ ihlâs ve samîmiyet içinde olarak ashen-i takvîm şuuruna ermek demektir.
Takvâ sâhibi olmak demek ilâhî rızâya ulaşma gayreti içinde olmak demektir.
Takvâ sâhibi olmak, kurtuluşa ermek demektir.
Bütün Peygamberler bulundukları toplumu îmâna dâvet ederken aynı anda takvâya da çağırmışlardır:
“Kardeşleri Nûh, onlara: ‘Allâh’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itâat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Âlemlerin Rabbine âittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itâat edin’ dedi.” (Şuarâ, 106-110.)
“Kardeşleri Hûd, onlara: "Allâh’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itâat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Âlemlerin Rabbine âittir…” (Şuarâ, 124-127)
“Kardeşleri Sâlih onlara: “Allâh’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itâat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Âlemlerin Rabbine âittir.” (Şuarâ, 142-145.)
“Kardeşleri Lût, onlara: “Allâh’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itâat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Âlemlerin Rabbine âittir.” (Şuarâ, 161-164.)
“Şuayb onlara: “Allâh’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itâat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Âlemlerin Rabbine âittir.” (Şuarâ, 177-180.)
Yüce Rabbimiz Kur’an’da bizleri takvâ sâhibi olmaya teşvîk ediyor ve şöyle hitâb ediyor:
“… Allah’tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Bakara, 189.)
“… Allah’tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle berâberdir.” (Bakara, 194.)
“… O (Kur’ân), müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” (Bakara, 2.)
“… Kendinize yol azığı hazırlayınız! Şüphe yok ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ben’den ittikâ ediniz ey akıl sâhipleri!” (Bakara, 197.)
“Allâh’a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.” (Bakara, 281.)
Peygamberimiz (sav) hep ümmetini takvâ sâhibi olmaya çağırmış, kendileri duâlarında Allah (cc)’dan takvâ sâhibi kılmasını temenni etmiştir.
Bir gün yanına bir sahâbî gelerek:
“ – Yâ Rasûlallâh! Yolculuğa çıkıyorum, benim için duâ ediverin!” diye ricâda bulunmuştu. Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz:
“ – Allah sana takvâ nasîb eylesin!” buyurdu. (Tirmizî, Da’vat, 44, ha.3444)
Rasûlullah (sav), Muaz bin Cebel’i Yemen’e vâli olarak gönderirken ona şöyle buyurup nasihatta bulunmuştu: “…İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allâh’a karşı takvâ sâhibi olan müttakîlerdir.” (Ahmed, V, 235; Heysemî, IX, 22)
Efendimiz (sav) duâlarında takvâ sâhibi olma konusunda niyazda bulunurdu: “Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın.” (Müslim, Zikir, 73)
“Allâh’ım! Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.” (Müslim, Zikir, 72)
Murâkabe Üzere Bulunmak
Murâkabe, kalbi kötülüklerden korumak için nefsi kontrol altında bulundurma; kişinin dâimâ Rabbinin her halini bildiğini bilmesi halidir. İnsanın her an Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda olduğu bilincinde olmasıdır. Murâkabe, Allâh’ı görüyormuş gibi ibâdet etme alışkanlığı kazanmaktır.
Kur’ân’da bu husus şöyle hatırlatılır:
“Allah herşeyi gözetmektedir.” (Ahzâb, 52.)
“Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16.)
“… Nerede olursanız olun, Allah sizinle berâberdir…” (Hadid, 4.)
“Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizin bilincinde olun. Adına birbirinizden (haklarınızı) talep ettiğiniz Allâh’ın ve akrabâlık bağlarının bilincinde de olun; çünkü Allah, sizi çok iyi tâkip edendir.” (Nisâ, 4/1; Mâide, 5/117; Ahzâb, 33/52.)
Allâh’ın güzel isimlerinden olan şu isimler, murâkabe konusunun önemini bize tekrar tekrar hatırlatmaktadır:
el-Âlim, el-Alîm, Allâmu’l-Ğuyûb ve el-A’lem: Bilen
el-Hâfiz, el-Hafîz: Muhâfaza eden, koruyan
el-Basîr: Gören
es-Semî’: İşiten
el-Habîr: Haberdâr olan
eş-Şehîd: Tanık olan
el-Vekîl: Gözetici, koruyucu
el-Kayyûm-el-Kâim: Hıfzeden, gözetleyen
el-Latîf: İşlerin inceliklerini bilen
el-Muhît: Her şeyi kuşatan, çok iyi bilen
el-Hakîm: Üstün bir ilimle bilen
el-Karîb: Çok yakın
el-Müheymin: Gözetleyip koruyan
el-Mukît: Gözetleyici, koruyan
Murâkabe insanı ihsâna ulaştırır, ihsan ise has mukarreblerin ruh mîrâcıdır. Tevbe murâkabe sonucu gerçekleşir. İdeal insan olmak ancak murâkabe ehli olmakla mümkün olur.
Hz. Peygamber’in “ihsânı”, “Allâh’a O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir” şeklinde târif etmesi (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 1-7) murâkabe üzere olmanın önemine işâret etmektedir.
Allah (cc) Her Şeyi Bilir
Hiçbir mü’minin bu konuda aslâ şüphesi yoktur. Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok âyette bu husus açıkça zikredilmektedir.
De ki: Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, gaybı ancak Allah bilir.” (Neml, 65.)
“Ben size ‘Ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim’ demedim mi?” (Bakara, 33.)
Allâh’ın izni olmadan huzûrunda şefâat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. (Bakara, 225.)
Bu ve benzeri âyetleri dikkate alan bir mü’min bütün tutum ve davranışlarında Allâh’a kul olma, âhiret mutluluğuna erme konusunda gerekli hassâsiyeti gösterecek, “müslüman dâimâ hüsnü hâl üzeredir” sözünün hakkını vererek “Allâh’ın râzı olduğu kulları arasına katılma” çabasını gösterecektir. Kısaca âhirette kurtuluşun yolu Allâh’a (cc) ve O’nun mutlak güç ve kudret sâhibi, hayyu’l-kayyum olduğuna yakînen inanmak bunun için de murâkabe-muhâsebede, tevbe-istiğfarda bulunarak takvâ üzere yaşamaya gayret etmekten geçmektedir.
Allah bütün mü’minlerin yardımcısı olsun.
Kasım 2019, safya no: 16-17-18-19
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak