Hayat Düstûrumuz Kur’ân’da Yüce Yaratıcı’nın hakkına işâret edildikten hemen sonra ana-baba hakkı üzerinde durulmuştur. Çünkü Yüce Rabbimiz bizim yoktan var edicimiz; ana-babamız ise bizim dünyâya gelmemize vesîle olan kimselerdir. Hakîkî varlık sebebimiz Yüce Allah nasıl ki karşılıksız olarak bizleri var etmiş ve rızıklandırmışsa; ana-babalar da herhangi bir karşılık beklemeden çocuklarını dünyâya getirirler ve onları yetiştirirler.
Ana-baba, ebeveyn yâhud vâlideyn kelimelerinde birleştirilmiştir. Kur’ân’da her ikisi de kullanılmıştır. Şâyet anlatımda babalık öne çıkarılmak istenmişse ebeveyn, annelik öne çıkarılmak istenmişse vâlideyn kullanılmıştır. Zîrâ ilki baba anlamına gelen eb kelimesinden, ikincisi doğuran anlamına gelen vâlide kelimesinden türetilmiştir. Sözgelimi mîras paylaşımı, sorumluluk yükleme, harcamalar söz konusu edildiğinde ebeveyn kullanılmış; vasiyet, mağfiret ve duânın söz konusu edildiği yerlerde vâlideyn kullanılmıştır. Meselâ Hz. Yûsuf’un (as) anne-babasını tahtına oturtması anlatılırken ebeveyn, anne-babaya iyilik ihsân emredilirken vâlideyn kelimesi özellikle seçilmiştir.
Şimdi konuyla ilgili âyetleri okuyalım:
Allâh’a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.1
Rabbin, yalnız Kendisine tapmanızı ve ana-babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı ‘Of’ bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet et, de. İçinizde olanı en iyi Rabbiniz bilir. İyi kimselerseniz bilin ki O şüphesiz, Kendine dönüp yönelenleri bağışlar.2
Biz, insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer ana-baba, seni birşeyi körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itâat etme. Dönüşünüz Banadır. Yaptıklarınızı size bildiririm.3
Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, zorluktan zorluğa düşerek karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır. Ey insanoğlu! Anne ve baban seni, körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itâat etme. Dünyâ işlerinde onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz Bana'dır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm.4
Âyetlerde Yüce Allâh’ın kendisine şirk koşulmamasını emrettikten hemen sonra anne-baba hakkına riâyet edilmesini emretmesi son derece anlamlıdır. Yine O’nun kendisine şükür ile anne-babaya teşekkürü aynı fiil ile zikretmesi dikkat çekicidir (enişkür lî velivâlideyk). Bunlar bile anne-baba hakkının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya yeter.
Hadislerde Allah katında en değerli ameller arasında vaktinde kılınan namaz, anne-babaya iyilik, Allah yolunda cihad5 sayılmıştır. Yine hadislerde büyük günahlar sayılırken Allâh’a şirk koşma günâhından hemen sonra anne-babaya âsî olmak zikredilmiştir.
Anne-babanın maddî-manevî ihtiyaçlarını karşılamak, onlara saygı göstermek, onlarla iyi geçinmek, onların kusurlarını ve sırlarını örtmek, hayırlı işlerde onlara yardımcı olmak, hayatlarında ve vefatlarında onlara duâ etmek, Allâh’a isyânı emretmedikleri sürece onlara itâat etmek, yanıldıklarında onları uyarırken bile onları incitmemek, kalplerini kırmamak, özellikle ihtiyarlayıp bakıma muhtaç olduklarında onlara merhamet kanatlarını indirmek, onlardan şikâyet etmemek, sızlanmamak gibi şeyler anne-babaya yapılması gerekenlerin başında sayılmıştır.
Âlimlerimiz cihâda bile anne-babanın izniyle çıkılabileceğini söylemişlerdir. Yine onlar, kâfir olan anne-baba ile insânî ilişkiler bakımından iyi geçinilmesinin gerekli olduğunu belirtmişlerdir. Peygamberimiz (sav), Hanzala b. Ebî Âmir’e müşrik babasını öldürme izni vermemiştir. Bir müslümanın anne-babası kâfir olarak ölse, evlat olarak o onların cenâze işlerini görür. Zîrâ bu âyette istenen onlarla iyi geçin emrinin gereğidir.6 Benzer şekilde Efendimiz (as), başmünâfık İbn Übey b. Selul’un öldürülmesi için oğluna izin vermemiştir.7 Bir hadiste, kişinin anne-babasına sövmesi büyük günahlardan sayılmıştır. Bunun üzerine, kişi anne-babasına nasıl söver diye sorulduğunda Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: Bir kişi birinin anne-babasına söver, o da onun anne-babasına söver. Böylece kişi kendi anne-babasına sövmüş olur.8
Bize Hz. İbrâhîm (as)’dan hâtıra kalan, Peygamberimizin de çokça okuduğu bir Kur’ân duâsında şöyle deriz: Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla.9 Özellikle namazlarımızda bu duâyı yapanlar olarak; anne-babamızla iyi geçinerek, onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirerek duâmızla ters düşmemeye gayret etmeliyiz. Öyle ya bir insan namazda anne-babasına duâ eder de namaz dışında onlara kötülük ederse duâ etmesinin ne anlamı kalır!?
İslâm’da haklar karşılıklıdır. Anne-baba, çocuklarından sorumluluklarını yerine getirmelerini beklerken, kendileri de onlara karşı vazîfelerini yerine getirmelidirler. Anne-babanın çocuklarına güzel bir isim koyması, helâl rızıkla onları yetiştirmesi, Kur’ân öğretimi başta olmak üzere temel dînî bilgileri onlara öğretmesi, Allah ve Rasûlünün sevgisiyle yetiştirmesi, erkekse sünnet ettirmesi, evlilik çağına geldiğinde evlenmesine yardımcı olması, çocukları arasında adâletli muâmelede bulunması, onlara değer vermesi, gerektiğinde onların görüşlerini alması, her bakımdan onlara güzel örnek olması bu vazîfelerin başında gelir.
Hz. Ömer (ra) döneminde yaşanan şu hâdise bu konuda üzerinde durulması gereken bir örnektir:
Yaşlı bir adam Hz. Ömer’e gelerek oğlunun isyankârlığından şikâyette bulunur. Hz. Ömer (ra) huzûruna getirttiği delikanlıya bunun sebebini sorunca o şöyle cevap verir: Ey emir, anne-babanın evlâdı üzerinde hakkı var da çocuğun anne-baba üzerinde hakkı yok mudur?
Ömer (ra), “olmaz mı, elbette vardır” der.
Çocuk, “nedir onlar?” deyince Ömer şöyle cevap verir: Temiz bir hanımla evlenip ona sâliha bir anne vermesi, çocuğuna güzel bir isim koyması, ona Kur’ân eğitimi vermesi…
Bunun üzerine çocuk şöyle der: Efendim, babam bunların hiçbirini yerine getirmedi. Şöyle ki benim annem bir Mecûsi; bana anlamsız, çirkin bir isim koymuştur. Bana Kur’ân’dan da tek bir harf bile öğretmemiştir!
Bunun üzerine Ömer adama şöyle çıkışır: Be adam, bana oğlunun isyankâr oluşundan şikâyet ediyorsun, ama başta sen isyankâr davranmış, ona kötülük yapmışsın, şimdi de ondan iyilik bekliyorsun!10
Demek ki anne-babalar olarak önce sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz, sonra da evlatlarımızdan vazîfelerini yerine getirmelerini beklemeliyiz. Evlatlar olarak da dünyâya gelmemize vesîle olan anne-babamıza karşı yükümlüklerimizi yerine getirerek Rabbin rızâsının anne-baba rızâsında olduğunu unutmamalıyız. Burada her iki taraf da karşısındakini beklemeden üzerlerine düşeni yapmalıdırlar.
Dipnotlar:
1 Nisâ 36.
2 İsrâ 23-25.
3 Ankebût 8.
4 Lokman 14-15.
5 Buhârî, Edeb 1; Müslim, İman 137.
6 Bkz. Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, III, 155-156.
7 İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 429.
8 Müslim, İman 145; Kurtubî, el-Câmi’, X, 238.
9 İbrahim 41.
10 Semerkandî, Tenbîhü’l-Ğâfilîn, I, 139.
Mart 2019, sayfa no: 8-9-10
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak