Ara

Prof. Dr. Erol Güngör ve Özgün Düşünce Tasarımı

Prof. Dr. Erol Güngör ve Özgün Düşünce Tasarımı

Kimi münevverler vardır ki yaptıkları ile çağının ilerisinde tesirler bırakır. 24 Nisan 1983’te vefât eden Erol Güngör işte bu münevverlerden biridir. Güngör, 45 yıllık hayâtında durmaksızın tefekkür eden, makāleler kaleme alan, Tanzimat’tan bugüne milletimizin yaşadığı buhrâna çözümler arayan değerli bir ilim adamıydı. Fikirlerini sağlam temeller üzerine binâ etmesi ve muhâtabını iknâ gücü Güngör’ün belirgin yönlerindendi. Meselelere kalıplar üzerinden bakmayı reddeder, her boyutuyla araştırarak sağduyuya hitâb eden çözümlemelerini kimseden çekinmeden ifâde ederdi. Aradan geçen bunca zamâna rağmen Güngör’ün eserlerini yine yeniden okuyorsak Güngör’ün tahlillerinin günümüz için de geçerli olduğunu söylemeliyiz.

Örnek Kişilik

Sosyoloji okumalarıma başladığım lise yıllarında karşıma çıkan ilk isimlerden biri Erol Güngör’dü. Cemil Meriç’le birlikte karşılaştırmalı olarak okuduğum Güngör’ün eserleri pek çok kavramın kafamda oturmasında faydalı olmuştur. Güngör’ün eserlerini okurken kendisinden emin, savunduğu fikirlerin şuurunda bir insanla muhâtap olduğunuzu anlardınız. Geniş kültürü sâyesinde konuları batılıların ve doğuluların penceresinden görüp değerlendirirdi. Sosyal bilimlerin henüz emekleme safhasında olduğu o yıllarda Güngör kaba taklitten uzak özgün çalışmalarıyla çevresine örnek olmuştur. Fakülteden arkadaşı olan merhum Doğan Cüceloğlu bir söyleşisinde Güngör’ü şöyle anlatır: “Pek konuşmazdı. Ben kendimi onun yanında öğrenci gibi hissederdim. O muallim ben ortaokul öğrencisi gibiydik. Farkına varıyordum ki müthiş bir târihsel derinliği vardı. Özellikle toplum, kültür ve değerler konusunda. Ama hiçbir zaman bana bilgiçlik taslamazdı. Sâdece ben ısrâr eder sorarsam şöyle birkaç cümleyle söylerdi ve hakīkaten düşüncelerim o an derlenir toparlanırdı. Erol’la dört yıl sınıfa öğrenci olarak girip çıktık. Asistan olduktan sonra da iki yıl aynı odayı paylaştık. Hayat şimdi burada yaşanır. Bugünde ise geçmişten getirdiklerimiz var. Nasıl bir gelecek inşâ etmek istiyoruz? Şimdi buranın bir akış hâli içinde olduğunu ve önemli bir an olduğunu bilmemiz çok önemli. İşte Erol Güngör bunun bilincinde olan biriydi. Bu yüzden çok düşünür az konuşurdu. Bir de Erolcuğumun hayrân olduğum bir yönü de ben bir fikri 50 kelimeyle söylersem mübâlağa etmiyorum o 8-9 kelimeyle ifâde ederdi. ‘Bunu nasıl yapıyorsun?’ derdim. ‘Sen de ifâde edersin yazmaya devâm et’ derdi. Hâlâ oraya gelmiş değilim bambaşka bir özelliği vardı. Kimseye yaranmak, kimsenin gözüne girmek, kimseden aferin almak kaygısında değildi. Doğru bildiği yolda dümdüz giden biriydi. Kimseyle derdi yoktu."

Gemuhluoğlu’nun Altın Dokunuşu

1938 senesinde Kırşehir’de dünyâya gelen Güngör ilk eğitimini ailesinden ve özellikle Dedesi Ahî Evran Câmii imamı Hâfız Osman Efendi’den almıştır. İçinde büyüdüğü manevî ortam Güngör’ün düşüncesinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Ortaokul/lise yıllarında Osmanlı Türkçesi'ni ve Arapça'yı öğrenmiş; Türk-İslâm kültürünün ana kaynaklarını okumuştur. Ziya Gökalp, Nihal Atsız gibi milliyetçiliğin duayen isimlerini de bu dönemde okuduğu anlaşılıyor. Liseyi bitirip İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne başladığı yıl kendisini keşfeden Fethi Gemuhluoğlu’nun delâletiyle Prof. Dr. Mümtaz Turhan’la tanıştı ve aynı yıl Edebiyat fakültesine geçiş yaptı. Mezun olduğunda da Mümtaz Turhan’ın kurduğu Sosyal Psikoloji alanında çalışmak üzere asistan olarak göreve başladı. Turhan’ın en gözde talebesinin Güngör olduğu biliniyor. 2 yıl ABD’de sosyal psikoloji alanında çalıştı. Üniversitede verdiği dersler ve ilmî yayınları ile Türkiye’de sosyal psikoloji dalını önemli bir alan hâline getiren Erol Güngör Başbakanlık Planlama Teşkilâtı’nda, Millî Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın çeşitli komisyonlarında görev aldı. Erol Güngör eserlerinde birinci kaynaklara, tercümesi yapılmış eserlerde bile orijinal metinlere başvurmuştur. Yazılarının iknâ edici oluşunun sebeplerinin başında, ele aldığı her konuda metot olarak önce o fikri veya insanı anlamak, öncekilerle veya başka fikirlerle kıyaslamak, daha sonra da tahlil ve terkip etmek gibi açık ve güvenilir bir yol tutması gösterilebilir. Kendisinin taraftârı olduğu dünyâ görüşünün mensuplarını da eleştirmesi inandırıcılığını destekler. Bu sebeple sol aydınların yakından tākip ettiği ender isimlerden biri de Güngör’dür. 1971 yılında doçent, 1978 yılında profesör oldu. 1982 yılında Selçuk Üniversitesi’ne rektör tāyin edildi. Bu görevi sırasında geçirdiği kalp krizi netîcesinde 45 yaşında vefât etti.

Yakın arkadaşı Ali İhsan Yurt bir söyleşisinde yakın arkadaşını şu cümlelerle anlatmış: “Öğrencilik ve asistanlık yıllarında çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmış, memleket konularını duyarlı bir Türk milliyetçisi kimliğiyle dile getirmiş ve çözüm önerilerinde bulunmaya başlamıştır. Daha o yıllarda çok iyi Osmanlı Türkçesi biliyor, eski yazı ile süratli bir şekilde not tutmasıyla tanınıyordu. O yıllarda ve daha sonraları bir mektep hüviyetinde olan Marmara Kıraathanesi sohbetlerinin başlıca müdâvimlerindendi. Diriliş Dergisi'nde bir dizi çeviriler yapmış, Yeni İstanbul Gazetesi'nde çalışmıştır. Bu dönem yazılarında M. Kırşehirlioğlu, Buğra gibi müstear isimler kullanmıştır. Ziya Nur, Ali İhsan Yurt, Fethi Gemuhluoğlu gibi önemli sîmâlardan oluşan çevresi vardı. Ekrem Hakkı Ayverdi, Nurettin Topçu görüş alışverişinde bulunduğu kişiler arasındaydı. Yahya Efendi Dergâhı'nda Abdullah Hatây Efendi'nin Mesnevî derslerini dinlemiş, devamlı temasta olduğu Yüzbaşı Ziya Uygur’dan bilhassa Yahudiler ve Masonluk hakkında çok şey öğrenmiştir. Sohbetlerinden etkilendiği kişiler arasında Dündar Taşer’in önemli ve ayrıcalıklı bir yeri vardır. 1970’ten sonra en yakın olduğu kişi Osmanlı Arşivinin de müdâvimlerinden Mehmet Genç’tir. Hayat grafiği dâimâ çalışkanlığının bir sonucu olarak yükselişte olan Prof. Dr. Erol Güngör 1982 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü'ne atanır. Dürüst, çalışkan, girişken ve mütevâzı kişiliğiyle Konya halkı tarafından sayılmış ve çok sevilmiştir. Bu sâyede halkın vaktiyle istemediği hattâ varlığından haberdâr olmadığı üniversiteye gözlerini çevirmiş, böylece üniversite-halk kaynaşmasını gerçekleştirmiştir. Selçuk Üniversitesi Vakfının temellerini atmış, yeni fakülte ve yüksekokullar açmış, tam teşekküllü bir üniversite hastanesi kurmuştur. ‘Seri Halk Konferansları’ düzenlemiş, ‘Klasik Türk Müziği Konservatuarı’ kurmak için çeşitli teşebbüslerde bulunmuştur.”

Velûd Bir Kalem

Lise yıllarında yazmaya başlayan Güngör’ün üniversite yıllarında da değişik gazete ve dergilerde makāleleri yayımlandı. Kısa denebilecek hayâtına 12’si telif, 6’sı tercüme 18 eser sığdırdı. Yayınladığı bilimsel makālelerin sayısı 300’ün üzerindedir. Erol Güngör’ün yazıları Türk Yurdu, Hisar, Türk Birliği, Töre, Türk Edebiyatı, Türk Kültürü, Millî Eğitim ve Kültür, Millî Kültür, Konevî, Toprak ve Diriliş dergileri ile Millet, Her Gün, Yeni Düşünce, Yeni Sözcü, Yol, Ayrıntılı Haber, Yeni İstanbul ve Orta Doğu gazetelerinde yayınlandı. Sıradışı bir zekâya sāhip olan Güngör az ve öz konuşan, meseleleri çok yönlü değerlendirebilen bir isimdi. Bu bakımdan çağdaşı Ali Şeriati ile karşılaştıranlar olmuştur. Ziya Nur, Ali İhsan Yurt, Fethi Gemuhluoğlu, Ekrem Hakkı Ayverdi, Nurettin Topçu, Yahya Efendi Dergâhı’ndan Abdullah Hatây Efendi, Hilmi Ziya Ülken üniversite yıllarında yakın çevresini oluşturan isimlerdi. Sonraki yıllarda ise Mehmet Genç, Dündar Taşer, Ahmet Kabaklı, Sezai Karakoç gibi isimlerle ilişkisi oldu. Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce olmak üzere dört dil biliyordu. Ayrıca onu yakından tanıyanlar gayet iyi Türk Musikisi bildiğini, tambur çaldığını ve bir küçük dîvân oluşturacak kadar şiirleri bulunduğunu belirtmektedir. XX. yüzyılın ikinci yarısında İslâm’ı ve milliyetçiliği yeniden ele alıp değerlendirenler arasında önemli bir yeri bulunan Güngör, bir tarafıyla Ziya Gökalp ve Mehmet İzzet’le başlayıp Mümtaz Turhan’la devâm eden Türk sosyoloji mektebinin bir halkasını teşkil ederken diğer taraftan İslâm’ın ve milliyetçiliğin ilgiyle tākip edilen bir yorumcusu olmuştur.

Güngör kısa hayâtında farklı pek çok konuda kaynak niteliğinde eserler vermiştir. Çalışmalarının temel konularını Türk-İslâm Kültürü, modernleşme, din, eğitim, târih, dil, tasavvuf, milliyetçilik, ahlâk, misyonerlik, toplum, edebiyat, sosyal psikoloji olarak sıralayabiliriz. Kısacası ihtisas sahası olan sosyal psikoloji dalı ile yetinmemiş ve sosyal bilimlerin birbirini tamamlayan bir bütün olduğu gerçeğinden hareketle bir edebiyatçı kadar edebiyatçı, bir târihçi kadar târihçi, bir sosyolog kadar sosyoloji bilimine vâkıf olmanın gereğine inanmış ve kendisini bu doğrultuda yetiştirmiştir. Meselelere yaklaşımı Mehmed Akif’le benzeşmektedir. Güngör, Akif’in ufkunu daha da ileriye taşıyarak günümüz sosyal bilimlerinin eksenini tāyin eden işlere imzā atmıştır.

Erol Göngör’den Alıntılar

“Ahlâk her şeyden önce bir eğitim meselesidir.”

“Bütün filozoflar "iyi nedir" sorusuna karşı iyinin tārifini bulmaya kalkıştıkları için hatâya düşmüşlerdir çünkü "iyi" tārife gelen bir şey değildir, yāni kendinden başka bir şeyle tārif edilemeyip sâdece sezgi ile kavranabilir.”

"Bir şey haddini aşınca zıddına dönüşür."

"Sosyal olayları polis metotlarıyla anlamaya çalışanlar için suçlu bulmak zor değildir."

“Biz bir insanın davranışlarına bakarak, onlardan genel bir hüküm çıkarıyoruz ve o insan hakkında vardığımız bu genel hükme ‘şahsiyet’ diyoruz.”

“Bir dāvâ mahşere kalmışsa, kullara fuzûlî kadılık düşmez.”

"Ölmek üzere bulunan ihtiyar Kanuni Sultan Süleyman'ı bir yeni Nemçe seferinin eziyetlerine tahammül ettiren ve onu pâyitahtın rahat hayâtından alıp savaş meydanının çetinliklerine ve muhakkak bir ölüme götüren müthiş vazife aşkı başka kimde vardır?"

“Atalarımız ülkeler fethedip yağmacılık ile uğraştılar ha! Siz bütün bu yüksek aklınız ve ileri bilginizle 2 dönümlük bir yer fethedebilir misiniz?”

"Karşısına çıkan bütün kuvvetleri çığ gibi ezen ve müthiş bir süratle ilerleyen Batı medeniyeti bize sâdece yeni bir teknik ve zihniyet inkılâbı olarak değil, aynı zamanda memleketimizi parçalamaya çalışan ordular hâlinde girdi."

“Hristiyan Araplardan bahsedilebilir, ama Hristiyan bir Türk mantıken imkânsız bir şeydir. Bugün dahi, laik cumhuriyetin otuz beşinci yılında, Türkiye'deki bir gayrimüslime Türk vatandaşı denebilir, ama aslâ Türk denmez.”

“Üst üste yığılan kül tabakalarını aralayacak olursanız, Türk hayâtında İslâm'ın bir kor hâlinde yattığı görülür.”

“İlk defa Osmanoğulları devletin bütünlüğü prensibini her türlü endîşenin üzerinde tutarak, bu bütünlük uğruna evlâtlarını veya öz kardeşlerini dahi fedâ etmek cesâretini ve basîretini gösterdiler. Biz bugün devlet için bir uyuz kedimizi bile fedâ edemez hâle geldiğimizden, onların bu tavrını anlayamıyor ve işi bir saltanat hırsı ile izah etmeye çalıyoruz.”

 Eylül 2022, sayfa no: 56-59

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak