Ara

Piyale Paşa'dan Kasım Paşa'ya Ecdâdın İzinde

Piyale Paşa'dan Kasım Paşa'ya Ecdâdın İzinde

Kasımpaşa’da, Büyük Piyale Câmii Şerîfi'nden Kızılay Meydanı’na kadar uzanan bir yol vardır. Burası Zincirlikuyu Caddesidir. Cadde üzerinde câmi, çeşme, türbe ve hazireden oluşan pek çok târihî eser bulunuyor. Biraz iç kesimde kaldığı için özellikle bir işiniz yoksa buralardan haberdâr olmanız biraz zordur. 40 yılı aşkın süredir İstanbullu olmamıza, 25 yıldan fazla zamandır Beyoğlu'nda ikāmet etmemize rağmen biz dahi civardaki kültürel mîrâsımızdan yakın zamanda haberdâr olduk. Bu yazımızda, Piyalepaşa Câmii Şerîfi'nden Kasım Paşa Câmii Şerîfi'ne kadar olan bölümdeki ecdâd yâdigârı eserleri kısaca incelemeye ve aktarmaya çalışacağız. Bu iki selâtin câmimiz ve yakın çevresine dâir daha önceleri müstakil olarak birer yazı kaleme aldığımız için bu yazımızda onlardan bahsetmeyeceğiz. 

Piyâle Paşa Külliyesi'nden ayrılıp Zincirlikuyu Caddesi boyunca yürümeye başlıyoruz. Piyale Mektebi Sokağı ile Zincirlikuyu Caddesi’nin kesiştiği noktada Tersane Çavuşu Abdulkadir Ağa Çeşmesi bulunur. Çeşme “Kadri Çavuş Çeşmesi” olarak da tanınmaktadır. Tersâne Çavuşlarından Abdülkadir Ağa, ölen iki kızının rûhunu şâd etmek için bu çeşme ile yanında bugün mevcut olmayan mektebi hayrat olarak yaptırmış. Üç beyitlik kitâbenin târih beyti, “İstanbul Çeşmeleri” isimli eserden öğrendiğimize göre şöyledir: “Bir nidâ geldi görüp târîhini / Dedi bu çeşme-i âb-ı kevser” 1115/1703. Ahşap saçakları pelte pelte dökülen çeşmenin bir an evvel elden geçirilmesi gerekiyor.

Çeşmenin az ötesinde, Kaptanpaşa İmam Hatip ortaokulu karşısında, yolun solunda, metruk hâlde bulunan bir binânın önünde, yarıya kadar toprağa gömülü vaziyette, pencereli bir duvar gözümüze çarpar. Parmaklıklı pencerelerin üstünde ise usta elinden çıktığı hemen fark edilen bir yazı bütün ihtişâmıyla bizi karşılar. Muhittin Serin'in verdiği bilgilere göre yazının bulunduğu duvar Paşmakçı Ali Dede Tekkesi hazîresinin penceresi, üzerindeki yazı ise Karahisârî Ekolünün son temsilcisi olarak gösterilen ve Tophane Karabaş Mustafa Ağa Câmii Şerîfi Haziresi'nde medfun olan Demircikulu Yusuf Efendi'ye āit. Farkında olmadan önünden geçtiğimiz yazı aslında hat sanatı târihimiz açısından kıymetli bir örnek ve önemli bir hâtıradır. 

1007/1598 târihli, iki ayrı levhadan oluşan celî sülüs yazı, 193×24 cm. boyutlarındadır. Kitâbenin birinci bölümünde: “Eşhedü en lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît” yazılıdır. Kitâbenin ikinci bölümünde ise: “Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve sellim teslîmen” duā cümleleri yazılıdır.

Kaynaklarda bildirildiğine göre Tophane Kılıç Ali Paşa Câmii Şerîfi'nin iç ve dış mekânlarında taşa hakkedilmiş lâcivert çiniler üzerindeki bütün ketebesiz yazılar buradaki yazıyı yazan Demircikulu Yûsuf Efendi’ye āittir. Özellikle câmi harîmine girişi sağlayan taç kapı üzerinde piramidal biçimde yükselen ābidevî celî müsennâ kitâbe benzersizdir. Burada Zümer sûre-i celîlesi, 62. âyet-i kerîmesi yer alır. Altta dikdörtgen form içinde ise Haşr sûre-i celîlesi, 24. âyet-i kerîmesi celî sülüs hatla taşa hakkedilmiş, zemin ördekbaşı yeşile boyanmış, yazılara altın varak uygulanmıştır. 

Bu yazıyı kaleme almamıza vesîle olan perîşan vaziyetteki Paşmakçı Ali Dede Tekkesi Hazîresi'nden ayrılıp cadde boyunca yürümeye devâm ediyoruz. Gedik Abdi çıkmazını geçtiğimizde bizi burada Gedik Abdi Paşa Câmii Şerîfi karşılar. Mābed, Kaptan-ı Derya Gedik Abdullah Ağa tarafından 1623’de yaptırılmış. II. Abdülhamid Han döneminde esaslı bir tāmir geçiren mābed yakın zamanda restorasyona tâbi tutulmuş. Bânî Gedik Abdullah Ağa’nın baş ve ayak şâhideleri bulunan lahit formundaki kabri avludadır. Şâhidesinde şu ifâdeler yer alır: “Fâtiha / Sahibü-ül Hayrat Abdi Kapudan / Aleyhi'r-Rahmeti'l-Bârî ve'l-Ğufran.” Câminin önünde, köşe başında, câmi ile aynı zamanda yapılan bir de köşe çeşmesi vardır: Abdi Kaptan Çeşmesi. Haşimî tarafından yazıldığı anlaşılan kitâbesi ayna taşının üst tarafında muhafaza edilmiştir. Üzerinde şu ifâdeler yer alır: “Yapdı Hak yoluna bu çeşmei bir ehl-i kerem / O merd iki cihanda mekânı hâzin-i sübhan / Ehl-i diller dediler Hâşimiya târihin / Yapdı Abdi Kaptan çeşme kılub âb-ı revan” 1032/1623. Yakın zamanda restorasyona tâbi tutulan çeşmenin suyu maalesef akar vaziyette değildir.

Yolumuza devâm ediyoruz. Kutucu çıkmazını geçtiğimizde, Nalıncı Bayırı Sokağı’na varmadan Sirkeci Muslihiddin Câmii Şerîfi ile karşılaşıyoruz. Mabed, Zincirlikuyu Mescidi olarak da bilinir. 17. yüzyılda Sirkeci Muslihiddin Efendi tarafından yaptırılmıştır. Sirkeci Muslihiddin adındaki zâtın câminin yanında bulunan kuyudan kova ile su çektiği ve bu suyun sirke olduğu, bu sirkeyi satarak câmiyi yaptırdığı rivâyet edilir. Evliya Çelebi, İstanbul'da sirkesi meşhur olan yerler arasında Kasımpaşa'yı da zikreder. Ona göre Kasımpaşa, Tophane ve Üsküdar'ın sirkesi gāyet meşhurdur. Evliya Çelebi, devâmında Kasımpaşa mahalleleri arasında bir bölümün sirke yapımına ayrılmış Ketehorya'nın bağlarından söz ederek bu bağlarda sirkecibaşına mahsus bin dönüm misket üzümü bağının varlığını bizlere haber verir. Bu sebeple Sirkeci Muslihiddin Efendi'nin usta bir sirkeci, hattâ sirkecibaşı olması da muhtemeldir. Yakın zamâna kadar bu kuyu üzerinde zincirli bir kova asılı vaziyette imiş. Kuyu günümüzde kapalıdır. Piyale Paşa Câmii Şerîfi'nden Kızılay Meydanı’na uzanan Zincirlikuyu Caddesi, adını bu câmiden almış olmalı. Muslihiddin Efendi'nin ve yakınlarının kabri câmi mihrâbının önündeki hazirededir.

Cadde boyunca yürümeye devâm edip Nalıncı Bayırı Sokağı’na ulaşıyoruz. Sokaktan içeri girip bir miktar yürüyoruz. Değirmen Arkası Sokağı üzerinde, Nalıncı Yokuşu ile Paşa Yokuşunun kesiştiği noktada, zamânında meydan çeşmesi olarak yapılmış bir çeşme ile karşılaşıyoruz. 1780 yılında Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa tarafından inşâ ettirilmiş. Taş ve tuğla alaşımlı büyük bir haznesi var. Köşeleri kıvrımlı yuvarlak kemerli cephe nişinin üst kısmında, dikdörtgen çerçeveli bir pano içerisinde şâir Sâfî tarafından yazılmış kitâbe yer alır. Ömerü’l-Vasfî Efendi tarafından Celî sülüs hat ile yazılan kitâbe, dört satırda sekiz beyit olarak mermer üzerine hakk edilmiştir. Kitâbesinde şu ifâdeler yer alır: “Eyledi bu çeşmesârı müslimine yâdigâr / Kapudan Gazi Hasan Paşa vezir-nâmdâr / Nef-i sâri hayri câri itmeğe sa’y eyleyüp / Buldu zemzem gibi bir âb-ı latîf-i hoşgüvar / İçene sahhâ ve icrâ idene ecri cezîl / Sâhib-ül-hayri ide Hak devletinde ber-karar / Katre-veş nokta döküp târihini Sâfî didim: / “Çeşme-i mergub-ü ra’nâdır bu şehvâr-ı âb-dâr”

Çeşme cephesinin sağ tarafında, hazne duvarı üzerine monte edilmiş olan bir levhada: “Ber-müceb-ü vakfiye bu çeşmede saka gediği yoktur.” yazılıdır. Çeşmenin az ötesinde günümüzde Klasik Sanatlar Merkezi olarak faaliyet gösteren Uzun Piyale Paşa sıbyan mektebi, bunun önünde de farklı mezar taşı örneklerinin bulunduğu küçük ölçekli bir hazire yer alır. Mektebin bânîsi, Uzun Piyale Paşa da burada medfundur. 

Tekrardan Zincirlikuyu Caddesi’ne dönüp Kızılay Meydanı’na çıktığımızda burada bizi Sultan II. Abdülhamid Han tarafından 1906 yılında yaptırılan ve Hamidiye Çeşmesi olarak adlandırılan sütun çeşme selâmlar. Eskiden Hamidiye suyu ile beslenen mermer çeşme günümüzde Terkos suyu ile besleniyor. Buradaki sütun çeşmenin hemen karşısında ise Tersâne Emîni Ahmed Ağa Çeşmesi vardır. Çeşme, Lâle Devri uslûbundadır. Haznesi taş ve tuğla karışımı örülmüş dikdörtgen gövdeli, iki cepheli, yuvarlak kemerli bir meydan çeşmesidir. Meydana bakan cephesinde, niş kemerinin üzerinde tek parça mermer kitâbe bulunur. Şâir Sâlim tarafından yazılan beş mısrâlık kitâbe on adet kartuş içine hakkedilmiştir. Târih mısrâsı şöyledir: “Bu dil-cû çeşmeden mâ-ı zülâl iç nûş-ı cân olsun”

İstanbul'u keşfetmeye ömür, anlatmaya kelimeler kifâyet etmez. Bugünkü kısa sayılabilecek gezimizde buna bir defa daha yakından şâhit oluyoruz. Güzelliklerinden nasipdâr olmak için zuhurâta tâbi olarak şehrin içlerine, kalbine doğru zaman zaman seferler düzenlemek lâzım. İstanbul biraz da böyledir, sürprizlerle dolu, şaşırtan, her geçen gün kendini daha da sevdiren, gecesi başka, gündüzü başka bir güzel şehir. Bakalım önümüzdeki günlerde bize hangi kapılarını aralayıp, hangi efsunlu güzelliklerini gösterecek. Kim bilir?!.. 

Yararlanılan Kaynaklar

-Hâfız Hüseyin Ayvansarayî, Hadîkatü’l-Cevâmi, İstanbul, 1281.

-İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, İstanbul, 1943.

-Muhittin Serin, Demircikulu Yusuf Efendi, TDVİA, İstanbul, 2019.

-Mustafa Cambaz, www.mustafacambaz.com. Erişim Târihi:27.03.2022.

-Sennur Sezer-Adnan Özyalçıner, Öyküleriyle İstanbul Anıtları, İstanbul, 2010.

-Tahsin Öz, İstanbul Câmileri, Ankara, 1987.

-Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Yayını, İstanbul, 1994.

-www.suvakfi.org.tr. Erişim Târihi: 27.03.2022.

-www kulturenvanteri.com, Erişim Târihi: 27.03.2022.

Haziran 2022, sayfa no: 46-47-48-49

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak