Ara

Peygamberlik ve Hükümdarlık / Prof. Dr. İsmail Yiğit

Peygamberlik ve Hükümdarlık / Prof. Dr. İsmail Yiğit

PEYGAMBERLİK VE HÜKÜMDARLIKTA BABASINA VÂRİS OLMASI Davud (as), tahtını ilmi, hikmeti ve dâvâları çözme konusundaki kabiliyetiyle temayüz eden küçük oğlu Süleyman’a vasiyet etmişti. Süleyman’ın (as), babasının vârisi oluşu, insanlar arasında hak ve adâletle hükmetmek için onun yerine geçip, peygamberlik, hâkimiyet ve siyâsette yerini tutmaktır. Dolayısıyla sadece peygamberlik ve hükümdarlık hususundadır; dolayısıyla babasının mal ve mülküyle alâkalı değildir. Hz. Süleyman, İsrailoğulları peygamberlerinin büyüklerinden biridir ve ona da babası gibi peygamberlikle beraber hükümdarlık verilmiştir. Ayrıca duâsının kabul edilmesiyle ona verilen hükümranlığın ne önce ne de sonra, hiç bir hükümdara verilmediği kabul edilmektedir.   Süleyman (as), 16 âyette ismen zikredilmiş, onun kıssası, Enbiyâ, Neml, Sebe ve Sâd surelerinde, çeşitli yönleriyle anlatılmıştır.1 Ona da hidayet verildiği, yaptığı iyilikler dolayısıyla mükâfatlandırıldığı ve peygamberlik görevi verilerek ona da vahiy gönderildiği bildirilmektedir (Sâd sûresi, 38/26; Nisa sûresi, 4/163). Süleyman (as), peygamberlik görevi yanında, babasından miras olarak devraldığı hükümdarlık vazifesini de M.Ö.965-926 yılları arasında 40 yıl devam ettirmiştir. Babasının başlattığı Mescid-i Aksâ’nın yarım kalan inşaatını da büyük para harcayarak yedi sene içinde tamamlamıştır. Onun ülkesi, o dönemde İsrailoğulları’na vaat edilen topraklar olan Filistin, Ürdün ve Suriye’yi içine alıyor, bir taraftan Fırat’a diğer taraftan Mısır sınırlarına uzanıyordu.   KENDİSİNE VERİLEN MÛCİZELER Kimsenin Ulaşamayacağı Bir Hükümdarlık, Rüzgârın Emrine Verilmesi. Hz. Süleyman, Allah’tan kendisine eşsiz bir saltanat vermesini istemiş ve bu duası kabul edilmiştir. Bu konuda şöyle buyurulmaktadır: “Süleyman, ‘Rabbim! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümrânlık ver; Sen şüphesiz, dâima bağışta bulunansın!’ dedi. Bunun üzerine biz de, rüzgârı onun emrine vermiştik. Rüzgâr, onun emriyle, istediği yere kolayca eser giderdi.” (Sâd sûresi, 38/35-36).   Allah Teâlâ, hiçbir hükümdara vermediği veya vermeyeceği eşsiz bir saltanatı ona lütfetmiş, bu saltanatı beşer üstü güçlerle, yani mucizelerle desteklemişti. Ona lutfettiği mûcizelerden biri, rüzgârı onun emrine vermesiydi. Rüzgâr Hz. Süleyman’ın istediği yönde esiyor, onu ve kalabalık ordusunu istediği yere taşıyordu. Kur’ân-ı Kerîm’de, bu rüzgârın, bir günde, kervan yolculuğuyla bir aylık bir mesafeye gidip-döndüğü bildirilmiştir. Kur’ân’da mahiyeti açıklanmayan bu yolculukla ilgili bir takım tahminler yapılmıştır; ancak bunlar çeşitli yorumlardan ibarettir.

 

Bakır Madeninin Su Gibi Akıtılması. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Süleyman’ın emrine verilen rüzgârdan bahsedilen ve bu rüzgâr sâyesinde bir günde bir aylık mesâfeye gidip geri döndüğü bildirilen üçüncü yerde, onun için ayrıca bakır madeninin de su gibi akıtıldığına işaret edilmektedir (Sebe sûresi, 34/12).   Bu bakır madeni sayesinde Süleyman (as), bina inşâatı ve gemi yapımı hususunda da ileri bir seviyede bulunuyordu. Çıkarılan bakır ve demir madenlerini eritmek ve işlemek için yaptırdığı fırın, bu madenlerin kullanıldığı diğer alanlarda olduğu gibi gemi yapımında da önem taşıyordu. Onun ticaret gemileri, bir taraftan Kızıldeniz üzerinden Yemen’e ve oradan doğu ve güney ülkelerine gidip geliyor, diğer taraftan da Akdeniz’de Batı ülkelerine seferler düzenliyorlardı. Süleyman’ın (as) bu maden fırını, yapılan arkeolojik araştırmalar tarafından da tespit edilmiştir.2   Kuşların ve Diğer Canlıların Dilinin Öğretilmesi.Allah Teâlâ’nın Süleyman’a (as) bahşettiği mûcizelerden biri de, ona kuşların, hayvanların ve böceklerin dilini öğretmesidir (Neml sûresi, 27/16). Onun karıncaların dilini bildiğine dair Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan en önemli olay, ordusuyla birlikte bir vâdiye indiği sırada gerçekleşmiştir.Buna göre,Süleyman (as) ordusuyla karıncaların bol olduğu bir vâdiye yaklaştığı sırada, karıncalardan birinin, diğerlerine, Hz. Süleyman’ın ordusuyla vâdiye girmek üzere olduğunu, onun ve askerlerinin farkına varmadan kendilerini çiğneyebileceklerini hatırlatarak, onlara yuvalarına girmelerini söylediğini duymuştu. Karıncanın bu sözlerinden çok memnun oldu ve kendisine lûtfettiği peygamberlik, hükümdarlık, hayvanların konuşmalarını anlama kabiliyeti ve diğer nimetlerinden dolayı Cenâb-ı Hakk’a şükretti. İyi işler yapması hususunda kendisine yardım etmesini ve rahmetiyle sâlih kulları arasına katmasını istedi (Neml sûresi,27/17-19). Hz. Süleyman’ın Hüdhüd kuşuyla konuşmasını ise, Sebe’ Melikesi’yle ilişkilerinden bahsederken aktaracağız.   Cinlerin Kendisine İtâat Etmesi. Bir grup cin Hz. Süleyman’ın (as) hizmetine verilmişti. Allah Teâlâ, bu cinleri gözetim altında tutuyor, hizmette kusur ettikleri takdirde derhal cezaya çarptırıyordu. Sanatın sırlarını çok iyi bilen bu cinler, Hz. Süleyman için sağlam kale ve binalar, binaları süsleyen ağaç ve çiçek resimleri, büyük kazan ve tencereler yaparlardı. Bu tencerelerde pişirilen yemekler binlerce kişiye ikram edilirdi. Hz. Süleyman da babası gibi, bu nimetleri veren Allâh’a şükrünü hem sözle, hem fiille îfa eder, bu nimetleri Allâh’ın rızasına uygun şekilde muhtaçlar için sarf ederdi. Allah Teâlâ, böyle oldukları halde, yine de Dâvud (as) ailesini verdiği nimetlere karşı hakkıyla şükretmeye çağırmış, onlara buna muvaffak olanların az olduğunu hatırlatmıştır (Sebe sûresi, 34/12-13).   Şeytanların Boyun Eğmesi. Allah Teâlâ, şeytanlardan bir kısmını da Hz. Süleyman’ın (as) hizmetine vermişti. Onlardan bâzıları, onun için evler ve köşkler, kaleler ve surlar inşâ ediyorlardı. Bir kısmı ise, denizden kıymetli taşlar ve inciler çıkarmak için dalgıçlık yaparlardı. Bu şeytanlar da Allâh’ın gözetimi altında bulunuyor, bozgunculuk yapmaya kalkanlar şiddetle cezalandırılıyordu (Sâd sûresi, 38/37-40).     HZ. SÜLEYMAN’IN ATLARI Hz. Süleyman (as), atları çok severdi, iyi cins atlar besler, bakımlarıyla bizzat ilgilenirdi. Kur’ân-ı Kerîm’de anlatıldığına göre, bir akşamüstü, iyi cins atları onun önüne getirilmişti. Bu sırada, Rabbinin rızâsını kazanmak ve O’nun adını yüceltmek için yaptığı savaşlardaki hizmetleri dolayısıyla bu atları çok sevdiğini söyledi. Koşuşan atlar gözden kaybolunca geri getirilmelerini istedi. Getirilen atların boyunlarını ve ayaklarını okşamaya başladı. Onların tımarıyla bizzat kendisi meşgul oldu (Sâd sûresi, 38/30-33).   ORDUSU-SEBE MELİKESİ İLE İLİŞKİLER Hz. Süleyman’ın (as) ordusu, insanlar cinler ve kuşlardan meydana geliyordu. O, askerlerinin eğitimiyle yakından ilgilenir, birliklerini bizzat teftiş ederdi. Bir defasında, kuşlardan meydana gelen birliklerini teftiş ettiğinde, Hüdhüd/Çavuş kuşunun bulunmadığını gördü. Geçerli bir mazereti yoksa onu şiddetle cezalandıracağını veya keseceğini söyledi. Az sonra gelen Hüdhüd, kendisine Sebe Melîkesi’nin köşkü, ülkesinin refahı ve halkının dini durumu hakkında bilgi getirdiğini söyleyince, özrünü geçerli buldu ve ardından bir mektup yazıp onu bahsettiği kraliçeye götürmesini istedi.   Hüdhüd, götürdüğü mektubu Sebe Melîkesi’nin önüne atmıştı. Melike kim tarafından getirildiği belli olmayan ve “Rahman ve Rahim olan Allâh’ın ismiyle” ibâresiyle başlayan bu mektubu okuyunca hayrete düştü. Mektubu gönderen hükümdar, kendisine egemenliğini kabul ederek derhal huzuruna gelmesini emrediyordu. Önemli meseleleri devlet adamlarıyla görüşüp karara bağlayan Kraliçe, devlet ricalini toplantıya çağırıp durumu onlarla görüştü. Onlar, güçlü kuvvetli, savaşa hazır bir durumda olduklarını bildirerek, bu konuda karar sahibinin kendisi olduğunu ve vereceği her karara uyacaklarını söylediler. Kraliçe, yapılacak bir savaşın ülkeyi tahrip edeceğini, başta ülke eşrafı olmak üzere bütün halkı hor ve hakir bir duruma düşüreceğini hatırlattıktan sonra, mektubu gönderen hükümdara kıymetli hediyeler sunarak bu işi barış yoluyla halletmek niyetinde olduğunu ve alacağı cevaba göre hareket edeceğini açıkladı.   Süleyman (as), Sebe Melîkesi’nin hediyelerini getiren elçilere, getirdikleri mal ve eşyalara ihtiyacı olmadığını, kendisi için Allâh’ın verdiği peygamberlik ve diğer nimetlerin daha hayırlı olduğunu ve başkasının malına ihtiyaç bırakmadığını söyledi. Hediyeleri iâde ederek, kraliçe ve halkından Müslüman olmalarını veya idaresine boyun eğmelerini istediğini söyledi. Bu iki tekliften birini kabul etmedikleri takdirde, güç yetiremeyecekleri ordularla ülkelerine saldıracağını ve halkını oradan sürüp çıkaracağını açıkladı.   Geri dönen elçilerini dinleyince, Hz. Süleyman’ın sıradan bir hükümdar olmadığını anlayan ve onun peygamberliğine de ilgi duyan Sebe Kraliçesi, ona güç yetiremeyeceğini bildiğinden, meseleyi yine barış yoluyla çözmeyi düşündü. Kudüs’e gidip onunla bizzat görüşmeye ve onun dini hakkında doğrudan bilgi almaya karar verdi. Bu maksatla yola çıktı. Öbür tarafta onun başkentine yaklaştığını öğrenen Süleyman (as), Allâh’ın peygamberine nasıl olağanüstü imkânlar lûtfettiğini kraliçeye göstermek istedi. Bu sırada Hz. Süleyman’ın emri üzerine maiyetinden ilim sahibi biri (bir melek veya bir insan) göz açıp kapamadan kraliçenin tahtını onun önüne getirdi. Hz. Süleyman bunun Allâh’ın bir lûtfu olduğunu, nimetlerine şükür hususunda kendisini denemek istediğini söyledi. Şükrün sadece sahibine fayda verdiğini, yoksa Allâh’ın kimsenin şükrüne muhtaç olmadığını ilâve etti. Hizmetçilerine kendi tahtını tanıyıp tanıyamayacağı hususunda sınamak için kraliçenin tahtını biraz değiştirmelerini emretti.   Kraliçeyi huzuruna kabul eden Süleyman (as), ona sarayındaki tahtının görüşmelerin yapıldığı salondaki tahta benzeyip-benzemediği sordu. Tahta dikkatli bir şekilde bakan kraliçe, büyük bir hayret içinde, “Tıpkı benim tahtım, onun aynısı!” diye cevap verdi. Ardından bunun ancak bir peygamber tarafından gösterilebilecek bir mûcize olduğuna inandığını hissettiren bir tavırla, “Biz, bunu, yani senin bir peygamber olduğunu, önceden anlamış ve Müslüman olmuştuk.” dedi.   Kraliçe köşke girdiğinde, şeffaf billûr zemini görünce orada su olduğunu sanmış ve hemen eteğini toplamıştı. Süleyman (as), orada su olmadığını; ancak zeminin billûrdan yapıldığı için öyle göründüğünü söyleyince gerçeği anladı. Hz. Süleyman’a verilen nimetleri düşünerek, o güne kadar Müslüman olmamakla nefsine zulmettiğini, artık iman ederek mü’min olduğunu tekrarladı (Bu görüşmeler için bkz. Neml sûresi, 27/20-44).   SÜLEYMAN (AS) KISSASINDAN BAZI DERSLER İmtihanda Başarının Sırrı. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Süleyman’ın (as), tahtının üzerine bir ceset bırakılarak imtihân edildiği, onun bu imtihanın ardından tövbe ile önceki haline döndüğü ve Allah’tan kendisini bağışlamasını ve kendisine daha sonra hiç kimseye vermeyeceği bir saltanat vermesini istediği bildirilmektedir. Ancak onun tâbi tutulduğu bu imtihanın mâhiyeti hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır (Sâd sûresi, 38/34-35). Mevdûdî, Kur’ân-ı Kerîm’de anlaşılması en zor olan konunun bu konu olduğunu söylemiştir.3   Hz. Süleyman’ın Vefatı/Gaybı Sadece Allah Bilir. Süleyman (as), asâsına dayanmış bir vaziyette bulunduğu bir sırada ruhunu teslim etmiş ve bir süre olduğu halde kalmıştı. Bu sırada yanında hizmetinde bulunan cinler, onun vefat ettiğinin farkında değillerdi. Onun öldüğünü ancak ağaç kurtlarının kemirdiği asâsının kırılıp vücudunun yere düşmesiyle anlayabilmişlerdi. Dolayısıyla onun bu halde ölümü, gaybı bildiğini iddia eden cinleri ve bu iddiaya inanan insanları yalanlayan kesin bir delil olmuştu. Çünkü cinler, gaybı bilselerdi, onun öldüğünü asâsının kırılmasından önce anlarlar, ilgili âyette işaret edildiği gibi, o sırada yapmakta oldukları sıkıntı verici işlerine devam etmezlerdi (Sebe sûresi, 34/14). Bu olay, cinlerin gaybı bildiğine inanan Arabistan müşriklerine de bir cevap teşkil ediyordu.   İsrâiloğulları’nın Hz. Süleyman’ın Peygamberliğini İnkârı. Bilindiği gibi İslâm’dan önceki ilâhî dinler, aradan uzun bir zaman geçmesinin ardından insanlar tarafından tahrif edilmiş ve bu tahrif peygamberlik inançlarını da bozmuştur. Bu tahrifat Yahudilik ve Hıristiyanlık için de geçerlidir. Nitekim Yahudiler, bazı peygamberlere ağır iftiralar atmış, Hıristiyanlar ise peygamberler arasında ayırımcılık yapmıştır. Yine Ehl-i Kitâb olarak her iki grup da Hz. Süleyman’ı bir kral olarak kabul etmiştir.   Hz. Süleyman’ın vefatından bir müddet sonra, âlimlik taslayan câhiller yüzünden, İsrailoğulları arasında, Hz. Süleyman’ın elinde tezâhür eden mûcizelere sihir ve büyü gözüyle bakılmaya başlanmıştı. Yahudiler bu yıllardan itibaren onun peygamber değil bir sihirbaz olduğunu kabul ettiler, cinleri, şeytanları ve rüzgârı, sihir yapmak suretiyle emrinde kullandığına ve hükümdarlığını büyü ile elde ettiğine inandılar. Daha sonra Hıristiyanlar da onlara uyarak Hz. Süleyman’ı sadece bir Kral olarak kabul etmişlerdir.   Nitekim İslâmiyet’in ilk yıllarında Yahudiler, Peygamberimiz’in (s.a.v.) Hz. Süleyman’ı peygamber kabul etmesine itiraz etmişlerdi de, onlara hak ettikleri cevabı, doğrudan Allah Teâlâ vermişti: “Şeytanların Süleyman’ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı; ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kâfir oldular...” (Bakara sûresi, 2/102).   Hz. Süleyman’ın Duasında Müslümanlara Yönelik Müjde. Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Süleyman’ın Mescid-i Aksâ’nın inşââtını bitirince, yaptığı bir duâda Allah Teâlâ’dan kendisine şu üç şeyi vermesini istediğini bildirmiştir:   1) Allâh’ın hükmüne uygun hüküm verme kabiliyeti, 2) Kendisinden önce veya sonra hiç kimseye nasip olmayacak mülk ve saltanat, 3) Yaptırdığı mescidine (Mescid-i Aksâ) ibâdet niyetiyle girecek herkesin, oradan bütün günahlarından arınmış olarak, anasından doğduğu gündeki gibi tertemiz olarak çıkması.   Rasülullah (sav), bu sözlerinin ardından Hz. Süleyman’a ilk iki dileğinin verildiğini hatırlatmış ve ‘Ücüncü dileğinin bize (Muhammed ümmetine) verilmesini umarız.’ buyurmuştur.4 Bu hadis, aynı zamanda Mescid-i Aksâ’nın Müslümanlar nezdindeki değer ve önemini gösteren hadislerden biridir.   Hakkıyla Şükreden Bir kul. Süleyman (as) eşsiz bir saltanata sahip olsa da, Allah Teâlâ’ya hakkıyla şükreden “şekûr” kullarından biri idi. Şu âyetteki duâyı dilinden düşürmezdi: “Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nîmete şükürde, hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni de sâlih kullarının arasına koy!”(Neml sûresi, 27/19).   Not: Süleyman (as) hakkında daha geniş bilgi için bkz.İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi (Kayıhan Yayınevi, İstanbul 2005), s. 514-532;Ömer Faruk Harman,”Süleyman”, DİA, ,XXXVIII, 56-60.     Dipnotlar: 1 Hz. Süleyman (as)’ın isminin geçtiği âyetler şunlardır: Bakara sûresi, 2/102; Nisâ sûresi, 4/167; En’am sûresi, 6/84; Enbiyâ sûresi, 21/78, 79, 81; Neml sûresi, 2715, 16, 17, 18, 20, 36, 44; Sebe’ sûresi, 3412; Sâd sûresi, 38/30, 34. 2 Mevdûdî, Tefhim, III, 323. 3 Tefhim, V, 74-76. 4 İbn Mâce, İkâme, 196; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 176.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak