Peygamberimiz’in(sav) Kur’ân kıssalarını nasıl hayâtına uyarladığını şu birkaç örnekte görmemiz mümkündür:
Geçmiş dönemlerde yaşamış kavimlerin hayat hikâyelerini anlatan âyetleri Peygamberimizin, kendi dönemine uyarladığına dâir pek çok örnek vardır. Meselâ o, Mekke fethinde, Ka’be'nin etrâfında toplanan insanlara, “Bugün size ne yapmamı beklersiniz?” sorusunun ardından: “Bugün size Yûsuf'un kardeşlerine söylediğini söylerim” demiş ve “Bugün size kınama ve başa kakma yoktur.”1 âyetini okumuştur.
Yıllarca Peygamberimiz’e ve Müslümanlara düşmanlık eden, Peygamberimiz’in(sav) süt kardeşi Ebû Süfyan b. Hâris, nihâyet Müslüman olmak için Medîne yollarına düşer. Yolda Mekke fethi için yola çıkmış olan İslâm ordusu ile karşılaşır. Peygamberimiz’in huzûruna çıkar fakat O, ondan yüz çevirir. Müslümanlar da onunla ilgilenmezler. Sonunda Hz. Ali ona, Peygamber’in huzûruna çıkıp Yûsuf sûresinin 91. âyetini okumasını söyler. O Peygamberimiz’in huzurunda: “Vallâhi dediler, Allah seni bizden üstün kıldı. Doğrusu biz suç işlemiştik!” âyetini okuyunca Peygamberimiz, bir sonraki âyet olan “Bugün size kınama ve başa kakma yoktur” ile karşılık verir ve onu affeder.2
İfk olayında iftirâya uğrayan Hz. Âişe Peygamberimize ve ana-babasına şöyle demişti: “Vallâhi ben, kendim ve sizin için Hz. Ya’kûb’un oğulları ile olan misâlinden başka getirecek misâl bulamıyorum. Nitekim o zaman Ya’kûb şöyle demişti: Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Sizin şu söylediklerinize karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah’tır.”3
Ömrünün son anlarında hasta yatağında olan Peygamberimiz, yanındakilere “Ebûbekir’e söyleyin, namazı kıldırsın” buyurunca Hz. Âişe ve Hz. Hafsa annelerimiz, “O çok yufka yüreklidir, Ömer’e söyleyelim namazı o kıldırsın!” diye itirâz ettiklerinde Peygamberimiz: “(Aykırılıkta ve birbirinizle kafa kafaya vermede) sizin durumunuz, Yûsuf’un yanındaki saray kadınlarının durumu gibidir!” buyurarak onlara yine Yûsuf kıssasını hatırlatmıştı.
Görüldüğü üzere Peygamberimiz ve sevgili eşi, Yûsuf kıssasını hep gündemde tutmuşlar ve onu hayatlarına uyarlayarak okumuşlardır.
Kıssa Eğitiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Derste, vaazda, sohbette kıssa anlatımından faydalanmak anlatılanların zihinlerde kalıcı olmasını sağlar. Sürükleyici bir anlatımla dinleyicilerin daha dikkatli, daha ilgili olmasına katkıda bulunur. Dinleyicileri iyiye güzele motive eder, kötü ve çirkin olandan sakınmaya teşvîk eder. Sınavın gereği karşılaşılan zorluklara sabırla katlanma azmi kazandırır. Çekilemez gibi gözüken hayat, anlatılanlarla çekilebilir hâle gelir. Zîrâ târihte nice insan vâriyet-yokluk, sağlık-hastalık, barış-savaş gibi zorlu sınavlarla sınanmış ve sabır-kanâat-temkin ve tedbirli olmakla bunların üstesinden gelmesini bilmiştir. Dolayısıyla kıssayı dinleyen kişiler, karşılaştıkları olumlu yâhut olumsuz şeylerle ilk karşılaşanın kendileri olmadığını anlarlar.
Kıssa anlatımında dikkat edilmesi gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz:
Her şeyden önce yaşanmış ve yaşanılabilir kıssalar anlatılmalıdır. İslâm Târihi, bu özellik ve güzellikteki sayısız yaşanmış ve yaşanılabilir hikâyelerle dopdoludur. Hal böyleyken bunları görmezden gelmeyip uçuk, ütopik, yaşanılamaz, uydurma hikâyelerden uzak durulmalıdır. İslâm’a bid’at, hurâfe ve İsrailî rivâyetlerin girme yollarının başında kıssacıların anlattığı uydurma söz, abartılı hikâyeler gelmektedir.
Anlatılanlar İslâm’ın rûhuna ve selîm akla uygun olmalıdır. Akıl üstü anlatımlar, dinleyicilerde ulaşılamaz bir sonuç ortaya koyacak, biz böyle olamayız, bizim onlara ulaşmamız mümkün değildir düşüncesiyle anlatılanların dinleyiciye bir faydası olmayacaktır. Onun için anlatılanların muhâtapların hayâtında bir karşılığı olmalıdır. Anlatılanlar, dün yaşandığı gibi, bugün de yaşanılabilir şeyler olmalıdır.
Olağanüstü olarak Peygamberlerin elinde gerçekleşmiş olaylara mu’cize, Allah dostlarının elinde gerçekleşmiş olanlara ise kerâmet denir. Peygamberimizin hayâtında bunlar sayılı şeylerdir. Onun en büyük mu’cizesi Kur’ân-ı Kerîm’dir. Peygamberlerin elinde mu’cizenin gerçekleşmesi, inanmayanlara peygamberin peygamberliğini isbât etmek içindir. Mu’cizelerin evrensel mesajı Yüce Allâh’ın erişilmez kudretine dikkat çekmektir.
Allah dostları, Yüce Allâh’ın kendilerine sunduğu kerâmetlerinin izhâr edilmesini pek istemezler. Sehl et-Tüsterî, kerâmeti ağlayan çocukları susturmak için verilen afyona benzetmiş, Cüneyd-i Bağdâdî kerâmetin gönül ehli için bir perde olduğunu söylemiştir. Bir gecede maşrıktan mağribe giden, su üzerinde yürüyen, havada uçan bir zâttan bahsedenlere Bâyezîd-i Bistâmî, “Lânetli şeytan da bir gecede maşrıktan mağribe gider, balık da suda yüzer, leş yiyen kargalar da havada uçar” diyerek kerâmetlerin abartılmamasını istemiş, asıl kerâmetin mü’minin Allâh’ın emir ve yasakları karşısındaki itāat hâli olduğunu söylemiştir. Ebû Ali el-Cûzcânî, sûfîlere kerâmet sâhibi değil istikāmet sâhibi olmalarını tavsiye etmiş, istikāmetin kerâmetten daha üstün olduğunu belirtmiştir. Yahya b. Muaz er-Râzî de abdalın kerâmetten, âşıkların muhabbetten, âriflerin zikirden bahsettiklerini söyler, en aşağı hâlin kerâmet, en yüksek hâlin ise zikir olduğunu ifâde ederdi. Mu’cize gibi kerâmet de hârikulâde halleri ifâde eden bir terim olarak Kur’ân’da ve hadislerde geçmez. Bu kelimeler Hicrî II. yüzyıldan itibâren kullanılmaya başlamıştır. Peygamberlerin mu’cizeleri için Kur’ân’da âyet kelimesi kullanılır ki âyet Kur’ân cümlelerinin de adıdır. Kur’ân’da Hz. Mûsâ’nın annesine bebeğinin geri verilmesi, Hz. Meryem’e olağanüstü yiyeceklerin gelmesi gibi sâlihlerin hayâtında yaşanmış olağanüstü bāzı olaylar anlatılır.4
Evet, kıssa-menkıbe anlatımı önemli bir eğitim metodudur. Ancak bu metodun faydalı olması için dikkatli olmak ve gerekeni gerektiği gibi anlatmak son derece önemlidir. Anlatıdan sonra kıssadan alınacak mesajları günümüze uyarlayarak anlatmak ise en önemlisidir.
Dipnotlar
[1] Yûsuf 12/92.
2 İbn Sa’d, Tabakât, IV, 50.
3 Yûsuf 12/18.
4 Süleyman Uludağ, Kerâmet, DİA, XXV, 265-267.
Şubat 2025, sayfa no: 10-11-12
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak