Ara

Peygamberimiz (sav) ve Sevgi

Peygamberimiz (sav) ve Sevgi

Bugün İslâm toplumu içinde bilerek veya bilmeyerek bâzı kimseler tarafından kin, düşmanlık ve nifak tohumları ekilerek ferdler birbirlerinden koparılmakta, toplumun mânevî gücü yok edilmek istenmektedir. İçinde yaşadığımız toplumda birlik ve berâberliği, huzur ve mutluluğu devâm ettirebilmemiz için en çok muhtaç olduğumuz şey sevgidir. Yaşanan zor

 
   


lukları ancak birbirimizi severek, birbirimize yardımcı olarak, birbirimize güç vererek aşabiliriz.

Gâyesi “Yaratıcıyı yüceltme ve yaradılana şefkat etme” (Hâlikı Ta’zim ve Mahlûka Şefkat) ifâdesiyle özetlenecek olan dînimiz, toplum fertleri arasında sevgi bağlarının kurulması ve devâmı üzerinde önemle durmuş, Peygamberimiz (sav) bu sevgiyi aşılamak üzere müstesnâ tavsiyelerde bulunmuştur.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (sav), rahmet kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’i son derece canlı ve dinamik olarak hayâta taşımıştı. O’nun hayâtı Kur’ân’ın canlı tefsîri, en güzel yorumu ve mükemmel uygulaması idi.

Peygamberimiz’in (sav) mübârek sözleri sevgi ve şefkat doluydu. O’nun hadîs-i şerîfleri rahmet ve merhamet damlalarıydı. O, kesinlikle gönül incitmez, kalp kırmazdı. Ne hanımlarına, ne hizmetçilerine fiske bile vurmazdı. O’nun her davranışı hayat doluydu. O, ümmetini sonsuz bir sevgi ile kucaklayan bir peygamberdi. O, ümmeti için doğdu, ümmeti için yaşadı, ümmeti için Cenâb-ı Hakk’a yakarışta bulundu, ümmeti için sevgi gözyaşları döktü. Ümmetine duyduğu uçsuz bucaksız sevgi ile sanki ümmetine sevgi dersi veriyordu.

Bir gün Efendimiz (sav), Hz. İbrâhîm ve Hz. Îsâ aleyhimusselâm’ın ümmetleriyle ilgili duâlarını anlatan âyetleri1 okumuş, ellerini açmış, “Allâhümme Ümmetî, Allâhümme Ümmetî” (Allâhım! Ümmetimi bağışla! Allâhım! Ümmetimi bağışla!) diye duâ edip ağlamıştı. Bunun üzerine Cebrâîl (as) ona Cenâb-ı Hakk’ın “Biz ümmetin husûsunda Seni memnûn edeceğiz, Seni üzmeyeceğiz.” müjdesini getirmişti.2

Hattâ “Biz Senden önce hiçbir beşere sonsuza dek yaşama -imkânı- vermedik. Sen öleceksin de onlar ebedî mi kalacaklar?”3 meâlindeki âyet indirildiği zaman Efendimiz (sav) Cebrâîl (as)’a: Peki, o zaman ümmetimin başında kim kalacak?” (Fe-men li-ümmetî?) diye sormuştu.4

Burada ifâde edilen yüce sevgiye sevgiyle karşılık vermek, O’na lâyık ümmet olmaya çalışmak, O Yüce Peygamberin îman ve ubûdiyet anlayışını, O’nun hayat çizgisi olan sünnetini, O’nun ortaya koyduğu toplum düzenini, O’nun ahlâk sistemini yaşatmak görevimiz olmalıdır.

Yeni Bir Toplum Modeli: Sevgi Toplumu

Allah Rasûlü (sav), Allâh’ın Kitâbı’nı tebliğ etme yanında çok önemli bir görev de üstlenmişti. Bu görev, insanlığa “yepyeni örnek bir toplum modeli sunma” görevi idi. O, ideal bir toplum kurmakla görevlendirilmişti. Bu toplumu yapılandırmada gerçekten başarılı olmuş; Kur’ân’ın “en hayırlı ümmet”5 adını verdiği ve Peygamberimiz’in (sav) “insanların en hayırlıları” (hayru’n-nâs)6 diye takdîm ettiği sahâbe nesli, insanlık için müstesnâ bir toplum olmuştu.

Peygamberimiz’in (sav) kurduğu örnek toplum; sevgi, şefkat ve rahmet toplumu idi. Bu toplumda daha önce varolan, câhiliyye döneminden kalma kin, nefret, ihtiras, kıskançlık, intikam, kan dâvâsı, ırkçılık gibi hastalıklar O’nun mübârek sözleri ve örnek davranışlarıyla şifâ bulmuş, topluma tâze bir kan verilmişti. O’nun sık sık yaptığı “Allâh’ım! Kalplerimiz arasında sıcaklık (ülfet) meydana getir. Aramızda barışı temin eyle.”7 duâsı kabûl edilmişti.

Peygamberimiz’in (sav) kurduğu İslâm toplumu, AlIâh’a kulluk yanında Allâh’ın kullarına sevgi, şefkat ve merhamet etme temelleri üzerinde yükselmişti.

“Birbirlerini sevme, birbirlerine merhamet etme ve birbirlerine şefkat gösterme husûsunda mü’minler bir vücudun organları gibidirler. Vücut organlarından biri rahatsızlık duysa diğer organlar uykusuzlukta ve ateşli hastalıkta onun acısını paylaşırlar.”8

 

Bu hadîs-i şerîf, bir taraftan gerçek mü’minler arasındaki sevgi, merhamet ve şefkat irtibâtını haber vermekte, bir taraftan böyle bir ortam oluşturmayı bize bir görev olarak yüklemektedir.

Toplumda bu âhenk, kaynaşma, dayanışma ve yardımlaşma yoksa, gerçek mü’min olmamız mümkün değildir.

 

“Îman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek mü’min olamazsınız.”9

Mükemmel bir îmâna sâhip olabilmek için birbirimizi seveceğiz. Âilemizde sevgi ve şefkati hâkim kılacağız. Toplumda sevgi ve barış içerisinde huzur ve mutluluğu yaşayacağız. Zîrâ kin ve nefretle ulvî İslâm dâvâsını yayamayız. Ağır sitemler ve yıkıcı tenkitlerle gönül kazanamayız. Kin ve nefretle bir adım bile ilerleyemeyiz.

Bir noktayı da aydınlatmadan geçmeyelim: “Siz sevgiden-saygıdan söz ederken birileri acımaksızın zulüm ve haksızlıklara devâm ediyorlar. Bize sürekli kin ve nefret aşılıyorlar.” diyebilirsiniz.

Biz bu kin ve intikam çetelerinin oyununa gelmeyeceğiz, kin ve intikâma aynı üslupla karşılık vermeyeceğiz. İki Ömer’den birini kazanabilmek için, bizi öldürmeye gelen kişinin bizde dirilmesi için yolumuz duâ, ihlâs ve takvâdan; sevgi, şefkat ve merhametten geçmektedir.

Mazlumlara sevgi duyarak zâlimlere acıyalım. Haksızlık yapanların dünyâ ve âhirette içine düşecekleri acı ve fecî durumları düşünerek onların geleceği kazanmaları için yardımcı olalım. Ama zâlimlere karşı hiçbir zaman âciz, tepkisiz, kararsız ve tâvizkâr olmayalım. Islah olmaları için sözlü duâ yanında fiilî duâ yapalım. Gücümüz yetiyorsa elimizdeki bütün imkânlarla mazlumlara destek olalım. Haksızlık yapanları da –Allâh’ın izniyle– zulüm ve haksızlık bataklığından kurtarmaya çalışalım. Hastalık kanser bile olsa ümitsiz olmayalım. Allâh’ın izniyle şifâ bulması için elimizden gelen gayreti gösterelim.

Allâh’ın Sevgili Kulu Olabilmenin Yolu

Allâh’ın sevgili kulu olmak için Allâh’ın gösterdiği yolda yürümek, birbirimizi sevmek ve birbirimize saygı duymak zorundayız.

Bir hadîs-i kudsîde Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: “Benim sevgim şu kimselere vâcip oldu. (Ben şu kimseleri mutlaka severim):

  • Allah için birbirlerini sevenler,
  • Allah için bir araya gelip toplananlar,
  • Allah için birbirlerini ziyâret edenler,
  • Allah için birbirlerine cömertçe ikramda bulunanlar.10

Bu kudsî hadîse göre Allah rızâsı için birbirimizi seversek ve bir araya gelirsek; Allah rızâsı için Kur’ân, zikir, ilim toplantıları yaparsak; Allah rızâsı için birbirimizi ziyâret edersek; Allah rızâsı için birbirimize candan ve gönülden ikramda bulunursak Allah da bizi sevecek, bizden râzı olacak, sevdiği toplum olarak bize yardım edecek, dünyâ ve âhirette bize rahmetiyle muamele edecektir.

 

İşte toplum barışını temin edecek ulvî prensipler: Sevgi, birlik ve berâberlik, ziyâretleşme, hediyeleşme.

 

Târih boyunca biz bu güzel tavsiyelere uyarak gerçek anlamda bütün cihanda “gönül medeniyeti” te’sis etmiştik.

Günümüzde çeşitli sebeplerle toplum fertleri arasında zayıflayan sevgi ve kardeşlik bağlarını yeniden güçlendirmek zorundayız. Çıkarcılık, bencillik, kıskançlık ve bilgisizlik sebebiyle kopan bağları yeniden kurmalıyız.

Mü’min kardeşlerimiz bir yana, inançsız insanlara bile anlayışla yaklaşarak onları İslâm’a kazanmalıyız. Onların gönüllerinin İslâm’la yeşermesi için, onların da hidâyet nimetine kavuşabilmeleri için onlara karşı insanlık görevlerimizi yerine getirmeli, yaradandan ötürü yaradılanı sevmeliyiz. Hastanın değil mikrobun düşmanı olmalı, inançsız insana doktorun hastaya yaklaştığı gibi şefkat ve merhametle yaklaşmalıyız. Onların da hak yolu bulması için en güzel üslûbu, en nâzik ifâdeyi ve en iyi metodu kullanmalıyız.

Nebevî müjdelere göre; Allah için birbirlerini sevenler kıyâmet günü Arş’ın gölgesi altında gölgelenecek, nurdan minberler üzerinde insanlığa takdîm edilecekler, İlâhî ikrâma lâyık olacaklar, özel olarak ağırlanacaklar, onların bu yüce makâmına peygamberler ve şehitler bile hayranlık duyacaklardır:

“Allah için birbirlerini sevenler, kıyâmet günü nurdan minberler üzerinde olacak, peygamberler ve şehitler onlara imreneceklerdir.”11

Sevgiye Çağrı

Gelin kardeşlerim! Dargınlığı, kırgınlığı, soğukluğu bırakalım. Kin ve nefreti ortadan kaldıralım. Nefsimizdeki kıskançlığı ve bencilliği yok edelim. Sâdece kendi grubumuza, sâdece kendi cemaatimize, sâdece kendi arkadaş ve dost çevremize değil bütün mü'min kardeşlerimize sevgi besleyelim.

Gelin hep birlikte Peygamberimiz'in (sav) ifâdesiyle “kardeş” olalım. Kardeşçe yaşayalım. Basit sebeplerle birbirimizi kırmayalım. Basit çıkarlar uğruna lüzumsuz çekişmelerle, faydasız tartışmalarla birbirimizin gönlünü yıkmayalım.

Allah rızâsını ve sevgisini kazanmak istiyorsak Allâh’ın kullarını sevelim. Peygamberimiz’in (sav) şefâatine nâil olmak istiyorsak binâdaki tuğlaların birbirine destek olduğu gibi birbirimize destek olalım, birbirimize güç verelim, birbirimize yardımcı olalım.      

Gelin kardeşlerim! Birbirlerine hasım, birbirlerine düşmüş kabîleler iken Peygamberimiz'in (sav) sevgi ve rahmet dolu eşsiz eğitiminden geçerek birbirleriyle can-ciğer dost olan Ensar gibi, saâdet çağı Müslümanları gibi örnek sevgi toplumunu kuralım. Şefkat, merhamet ve hoşgörüyü yaygınlaştıralım.

İslâm büyükleri, Mevlânâ’lar, Yûnus’lar, Hacı Bektaş-i Velî'ler gibi engin hoşgörüyle affedici ve kucaklayıcı olalım. Gönüllerin sevgi ile dolması için fedâkâr ve vefâkâr olalım. Allâh’ın (cc) huzûruna birbirimizden dâvâcı, birbirimizden şikâyetçi olarak varmayalım.

Ana-babasını ihmâl edenler... Kardeşiyle dargın olanlar… Yakın akrabâlarıyla ilişkilerini donduranlar... Komşusuna kırgın olanlar... Arkadaşıyla arası soğuk olanlar... Din kardeşleriyle irtibâtını koparanlar... Gelin şu kırgınlıkları unutalım. Kırgın olduğumuz arkadaşa ilk selâm veren biz olalım. İlk ziyâret eden biz olalım. Bize gelmeyene gidelim. Haksızlığa uğrasak bile muhâtabımızı affedelim. Ona sevgiyle kucak açalım.

Bunun niçin mi yapalım? Sâdece ve sâdece Allâh’ın rızâsını kazanmak için... Allâh’ın sevgili kulu olmak için...

Cemaat liderlerinin, hocaefendilerin, gönül erbâbının, gönüllü sivil toplum kuruluşları yöneticilerinin, vakıf idârecilerinin, İlahiyat Fakülteleri’ndeki akademisyenlerin, Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinin ve diğer ilim erbâbının; bulundukları konum veya sâhip oldukları ilmî seviye açısından mânevî sorumlulukları herkesten fazla olan bu ön saftaki kişilerin sık sık bir araya gelmeleri; îman ve şuuru takviye edecek, insanımız arasında sevgi ve saygıyı artıracak projeler hakkında birbirleriyle fikir alışverişinde bulunmaları insanımız, ülkemiz ve Müslümanlar için ne kadar heyecan verici olur, ne kadar yararlı olur düşünebiliyor musunuz?

Rabbim kalbimizi Allah (cc) sevgisiyle, Peygamber sevgisiyle, Kur’ân sevgisiyle, Kâbe sevgisiyle, Mekke ve Medîne sevgisiyle, ilim ve âlim sevgisiyle, mü’min kardeşlerimizin sevgisiyle, insanlık sevgisiyle doldursun.

Rabbim bizleri sevgiden, şefkatten ve rahmetten mahrûm etmesin.

Dipnotlar:

[1] İbrâhîm: 14/36, Mâide; 5/118.

2 Müslim: İman 202.

3 Enbiyâ: 21/34.

4 Süyûtî, ed-Dürrü ’l-Mensûr: 4/318 (Îbnü’l-Münzir’den naklen).

5 Âl-i İmrân: 3/110.

6 Buhârî: Şehâdat 9; Müslim: Fedâilü’s-Sahâbe 210; Tirmizî: Fiten 45; İbn Mâce: Ahkâm 27.

7 Ebu Dâvûd: Salât 178.

8 Buhârî: Edeb 27; Müslim: Birr 66; Ahmed b. Hanbel, Müsrned: 4/270.

9 Müslim: İman 93; Ebu Dâvûd: Edeb 131; Tirmizî: Sıfetü’l-Kıyâme 54; İbn Mâce: Mukaddime 9.

10 Mâlik, Muvatta: Şiir 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/237.

11 Tirmizî: Zühd 53; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/237.

Temmuz 2018, sayfa no: 14-15-16-17-18

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak