İslâm dîni aynı zamanda bir eğitim sistemi, toplumlar ve insanlar arası ilişkilerin temeli olan bir değerler ve davranışlar düzeni ortaya koymuştur. Gerek eğitim sistemi, gerekse davranış düzeni konusunda insanlık için en güzel örnek ise şüphesiz bu dînin peygamberi Hz. Muhammed (sav)’dir. Bundan dolayı O’nun bir eğitimci olarak yeni yetişen nesillere yaklaşımını, onlarla olan ilişkilerini doğru bir şekilde tespit etmek, onun tavır ve davranışlarının gerisinde yatan temel prensipleri kavramak ve çocuklarını bu doğrultuda yetiştirmek Müslüman toplumların en öncelikli görevi olmalıdır. Bu hususta Müslüman milletlerin en büyük avantajı, hayâtı bütün davranışlarıyla yaşayan ve örnek olan Hz. Muhammed (sav) gibi bir önderlerinin bulunmasıdır. Gerçekten de O’nun hayatı incelendiğinde dînî alanda olduğu gibi sosyal alana dönük uygulamalarıyla da özelde Müslümanlar, genelde de bütün insanlık için çağları aşan evrensel davranış örnekleri sunduğu görülecektir. Bu temel esasları aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:
1. Sevgi ve Şefkat
Hz. Muhammed (sav) iyi ve müşfik bir baba idi, çocuklarına içten bir sevgi besliyor, yeri geldikçe bu sevgisini açıkça gösteriyordu. Sahâbeden Enes b. Mâlik (ra) bu konuda şöyle der: “Âile bireylerine karşı Peygamber’den daha şefkatli olan hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrâhim’in Medîne’nin kenar mahallerinde oturan bir sütannesi vardı. Sütannenin kocası bir demirci idi. Berâberinde biz de olduğumuz halde Hz. Peygamber (sav) oraya giderdi. Varınca demircinin dumanla kaplı evine girer, çocuğu kucaklar, öper koklar ve bir müddet sonra dönerdi. Bunu yaptığı zaman da kendisi Arap Yarımadası’nın hemen tamamını kaplayan ve Bizans İmparatorluğu’nun güney sınırlarına uzanan Medîne devletinin tartışmasız yöneticisiydi”. (Müslim, Fedâil 63).
Hz. Fâtıma (r. anha) Peygamber Efendimiz’in (sav) en küçük ve kendisinden sonra yaşayan tek çocuğu idi. Sevgili Peygamberimiz onu çok severdi; onu görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Hz. Fâtıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı. (Müslim, Fedâil 98; Ebû Dâvûd, Edeb 143, 144; Tirmizî, Menâkıb 60). Yolculuğa çıkarken, sefere giderken âile fertlerinden en son Hz. Fâtıma ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşür, sonra eşlerinin yanına giderdi. ( Ebû Dâvûd, Tereccül 21).
Peygamber Efendimiz, Hz. Fâtıma’nın oğulları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i çok severdi ve onlarla sık sık oynardı. Hz. Ebû Hureyre’nin (ra) naklettiğine göre bir gün Peygamber Efendimiz’le dışarı çıkmışlardı. Hz. Fâtıma’nın evine geldiklerinde Sevgili Peygamberimiz Hz. Hasan’ı kastederek “Küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?” buyurmuş, Hz Hasan evden çıkıp gelince de onu kucaklayarak: “Ey Allâh’ım ben onu seviyorum, senin de onu ve onu sevenleri sevmeni niyâz ediyorum” buyurmuştur. (Buhârî, Menâkıb 27; Müslim, Fedâil 17). İlk Müslümanlardan Hz. Zeyd’in oğlu Üsâme de çocukluk dönemi anılarından birini anlatırken Peygamber Efendimizin kendisini bir dizine, Hasan’ı da diğer dizine oturtarak: “Ey Allâh’ım! Onlara merhamet etmeni niyâz ediyorum, çünkü ben onlara merhamet ediyorum” diye duâ ettiğini nakletmiştir. (Buhârî, Menâkıb 27; Müslim, Fedâil 17).
Peygamber Efendimiz, oğlu İbrâhim’i çok sevmiş ve yaşadığı sürece ona babalık şefkatini en derin örnekleriyle göstermişti. Yavrucak, yaklaşık 18 aylık olunca hastalandı. Hastalığı hızla ağırlaştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz, oğlunu kucağına almış ve son defa bağrına basıp öpmüş, gözyaşlarını tutamayarak “Allâh’ın takdiri karşısında elden ne gelir ey İbrâhim!” demişti. Nihâyet yavrucak, rûhunu teslim etmişti ki Sevgili Peygamberimiz gözleri yaşlı şöyle diyordu: “ Göz yaşarır, kâlp mahzûn olur. Biz Allâh’ın rızâsına uygun olmayan bir söz söylemeyiz. Ey İbrâhim, senin ölümün sebebiyle derin bir üzüntü içindeyiz… Bu, Allâh’ın bir emri olmasaydı, vâde dolmuş bulunmasaydı, sonra gelenler öncekilere kavuşmayacak olsaydı, senin ölümüne daha çok üzülürdük oğlum!” (Buhârî, Cenâiz 32).
Çocuklara karşı her zaman derin bir sevgi ve şefkat besleyen Sevgili Peygamberimiz’in (sav) çocukları kucağına alıp sevdiği ile ilgili pek çok rivâyet bulunmaktadır. Nitekim bir defâsında Rasûl-i Ekrem Efendimiz torunu Hasan’ı öperken yanında bulunan bedevî kabîle reislerinden Akra’ b. Hâbis “Siz çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim” der. Gerçekten de katı, acımasız ve sert mizaçlı olması sebebiyle, Peygamber Efendimizin çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkati tuhaf karşılayan o şahsa Sevgili Peygamberimiz: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” (Buhârî, Tevhid 2) cevâbını verir. Yine “Siz çocukları öper misiniz? Biz öpmeyiz” diyen başka bir şahsa: “Allah senin kâlbinden merhameti alıp çıkardıysa ben ne yapabilirim” der. (Buhârî, Edeb 18).
2. Çocuklara Değer Verme
Sevgili Peygamberimiz’in (sav) çocuklarla ilişkilerinde ve onları terbiye metodunda göze çarpan en belirgin özellik onlara değer vermek ve onların güvenini kazanmak olmuştur. Kendisi çocuklarla özel olarak ilgilenmiş, onları yetişkin birer insan gibi kabûl etmiş, çocuklarla her karşılaştığında onlara selâm vermiş, hâl hatırlarını sormuştur. (Buhârî, Edeb 81; Müslim, Selâm 15). Onlarla şakalaşmış (Buhârî, İlim 18; Tirmizî, Birr 57; Ebû Dâvûd, Edeb 92.), hasta olan çocuklara da özel olarak geçmiş olsun ziyâretlerinde bulunmuştur. (Buhârî Merda 9).
Medîne’ye dokuzuncu hicrî yılda Benî Temîm’den yetmiş-seksen kişilik bir topluluk gelmişti. Aralarında Amr b. Ehtem adında bir çocuk vardı. Topluluk onu eşyalarının başına nöbetçi olarak bırakmışlardı. Sevgili Peygamberimiz gelenlere birtakım hediyeler verdikten sonra içlerinde hediye almayan kimse olup olmadığını sordu. Bunun üzerine sâdece eşyalarının yanında bir çocuğun kaldığını, onun da kabîleleri arasında hediye verilecek bir konumda olmadığını söylediler. Ama Peygamber Efendimiz: “Olsun! O, heyetle birlikte gelmiştir. Hediye almaya hakkı vardır” buyurmuş, ardından da çocuğu getirtip hediyesini vermiş ve böylece onu da sevindirmiştir. (Vakıdî, Meğâzî, III, 979-980).
3. Çocuklar Arasında Ayrım Yapmama
Hz. Muhammed (sav) anne-babalara çocuklarına eşit davranmalarını sürekli tavsiye etmiş, böyle bir davranışın çocukların doğal hakkı olduğunu bildirmiş (Buhârî, Hibe 12-13; Müslim, Hibât 9-19) ve onlara, “Çocuklara eşit davranmanın, kendi üzerlerine düşen bir sorumluluk, çocukların ise hakkı olduğunu” hatırlatmıştır. (İbn Mâce, Ticaret 67).
Peygamber Efendimiz erkek olsun, kız olsun çocuklara eşit davranılması gerektiğini Müslümanlara öğretmiştir. İslâm öncesi Arap toplumunda uzun süredir yerleşmiş bulunan yanlış tutumları değiştirmek için kız çocuklarına özel ilgi göstermiş ve kız çocuklarıyla ilgilenmenin, onlara iyilik etmenin anne-babanın cennete girmelerine vesîle olacağını müjdelemiştir. (İbn Mâce, Edeb 3).
Hz. Âişe’nin (r. anha) nakline göreyse Peygamber Efendimiz (sav) kız çocuklarına değer veren, iyilik eden ve bu uğurda sıkıntı çeken anne-babalara cehennemden uzak kalacakları müjdesini vermiştir. Çünkü iyilik gören kız çocukları, anne-babaları ile cehennem arasında perde/engel olacaklardır. (Buhârî Edeb 18).
Sevgili Peygamberimiz (sav) kız çocuğu yetiştirenleri özellikle övmüştür: “Her kim erginlik çağına ulaşmalarına kadar iki kız çocuğunun bakımını, ihtiyaçlarının karşılanmasını, eğitimini ve yetiştirilmesini üzerine alır ve bunu yerine getirirse o kimse kıyâmet günü benimle şöyle olacaktır” dedikten sonra parmaklarını birbirine kavuşturmuştur. (Müslim, Birr 149). Böylece Peygamber Efendimiz verdiği müjdelerle âileleri kız çocuklarıyla ilgilenme husûsunda son derece özendirmiştir. Peygamber Efendimiz bu hususta “Bağış ve ihsanlarda çocuklarınızın arasını eşit tutun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kız çocuklarını üstün tutardım” buyurur. (Buhârî, Hibe 12).
4. Çocuk Haklarını Gözetme
Küçük ya da büyük, tüm insanların en temel hakkı yaşamaktır. Dünyâya gelen her çocuk yaşamalı, hayâtını sürdürebilmek için gerekli maddî ve mânevî imkânlara kavuşturulmalıdır. İslâm öncesi Arap toplumunda özellikle kız çocuklarının yaşama hakkı, anne-babaları tarafından acımasızca çiğneniyordu. Bu tutum Kur’ân-ı Kerîm’de şiddetle kınanarak reddedilmiş olup maddî ve sosyal endişelerle çocukların öldürülmesi bir beyinsizlik ve sapıklık olarak nitelendirilmiştir: “Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allâh’ın kendilerine verdiği rızkı Allâh’a iftirâ ederek haram sayanlar mutlaka ziyân etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir”. (En’âm 6/140). Çocukların öldürülmesi ayrıca hesâbı sorulması gereken büyük bir suç ve günahtır da: “Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır”. (İsrâ 17/31).
SONUÇ
Hayâtın bütün safhalarında olduğu gibi çocukların eğitim ve terbiyesinde de Hz. Peygamber’in (sav) metodu bize yol gösterici niteliktedir. Sevgili Peygamberimiz (sav), gerçekten çocukları çok severdi, onlara önem verirdi, yanlarına giderdi, aralarına girerdi. Selâm verirdi, şakalaşır ve hediyeler verirdi. Zaman zaman onları kucağına alır, mevsimin ilk meyvelerini onlara ikrâm eder; bunu uğur, bolluk ve bereket sebebi sayardı. Çocukları bineğinin terkisine alır, devesine bindirirdi. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz bir yolculuğa çıktığında çocuklar onun ardından yollara düşerler, onu uğurlarlar, dönüşünü özlemle beklerler ve onu sevinçle karşılarlardı.
Peygamber Efendimiz (sav), inanç, ibâdet ve ahlâk konularının çocuklara yumuşaklıkla anlatılmasını ister, katı ve kaba davranılmasını yasaklardı. Kendisi de bu konularda çok hoşgörülü davranırdı. Oruca ilk başlayan çocuklarla bizzat ilgilenir ve vaktin kolayca geçmesine yardımcı olurdu. Peygamber Efendimiz, câmide namaz kıldırırken çocuk ağlaması duyarsa namazı uzatmaz, kısa sûrelerle tamamlardı; böylece çocuk huzûra erer, annesi de rahatlardı. Efendimiz (sav) Hazretleri, savaşlarda çocukların öldürülmesini yasaklar, erginlik yaşına gelmemiş çocuklarla annelerinin birbirinden ayrılmasını doğru bulmazdı. Bu konularda genel olarak Müslümanları, özel olarak da komutanları ve askerleri uyarırdı.
Mesaj Bırak