Ara

Peygamber Efendimiz’in (sav) Konuşması

Allah Resûlü, tüm konuşmalarına, sohbet ve hutbelerine başlamadan önce Allâh’a hamd ve senâ ederdi. (Buhari, Müslim-K.S. 2/348) O “Cevâmiül Kelîm” idi. Yani, az sözle çok derin ve hikmetli anlamlar içeren cümleler kurar, konuşmalar yapardı. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei-8357) Tane tane konuşurdu. Acele konuşmaz, anlaşılmaz kelimeler kullanmazdı. Öyle ki dinleyen, kelimelerini sayılabileceğini zannederdi. (Buhari, Müslim, Tirmizi-8396, K.S.-5545) Konuşmalarının başında, sonunda veya uygun bir yerinde dikkati çekmek, anlaşılmasını sağlamak, uyarıda bulunmak ya da bir meselenin önemini belirtmek amacıyla bazı sözleri üç defa tekrar ederdi. (Müslim, Tirmizi-K.S.2/304, Buhari Müslim, Tirmizi-9045,8399, K.S-5546) Sözleri gayet açık ve anlaşılır idi. Hangi kapasitede olursa olsun, onu dinleyen herkes söylediklerini anlardı. (Ebu Davud-8400) Ancak bazen insanların dikkatini çekecek ve pek bilinmeyen kavramlar da kullanırdı. Bir defasında; “Allah, sarhoş edici şeyler içenlere tînetu’l-hibâl içirecektir.” der. Ashab, merak ederek bunun ne olduğunu sorunca da şu cevabı verir: “Cehennemliklerin vücutlarından çıkan pis terdir.”(Müslim, Nesei, K.S.-2270) Lüzumsuz ve gereksiz konuşmazdı. İnsanlar bıkmasın, usanmasın diye az-öz ve ölçülü konuşurdu. Sessizliği uzun olurdu. Söze başlarken de bitirirken de dudakları ile konuşurdu. Sözlerinde ne bir fazlalık ne de bir eksiklik olurdu. Sözleriyle kimseyi incitmez, küçümsemezdi. “Kişinin malayani (boş) şeyleri terk etmesi, onun Müslümanlığının güzelliğindendir.” (Muvatta, Tirmizi, İbn-i Mâce, K.S.-4553) Lüzumsuz soru sormaz ve sorulmasından da hoşnut olmazdı. Önceki ümmetlerin helâk oluş sebeplerinden birinin de çok soru sormaları olduğunu beyân etmiştir. “Size bir şeyi yasakladım mı, ‘niçin, neden?’ diye sormayın. Bir şey emrettiğim zaman da onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei, K.S.-2231) Allah Resûlü’ne (sav) yönelik sorular yeni dinî emir ve yasaklar getireceğinden, ümmetine olan şefkatinden dolayı böyle bir olayın yaşanmasını istemezdi. Sorduğu soru neticesinde bir yasağın gelmesine vesile olan Müslümanın bir cürüm işlemiş olacağını(Buhari, Müslim, Ebu Davud, K.S.-2232), kişinin Allâh’ı kimin yarattığını soracak ölçüde ileri gidileceğini (Buhari, Müslim, Ebu Davud, K.S.2233), insanların şerlisinin, âlimleri sınamak, yanıltmak amacıyla zararlı konulardan soru soranlar olduğunu (Rezin, K.S.-2235) haber vermiştir. İnsanları birbirine sevdirecek, birbiriyle kaynaştıracak şeyler konuşurdu. Onları ürkütmez, kaçırmazdı. (Taberâni-8425) İleri gelen kimselerle de sade vatandaşlarla da eşit konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. Onlara seviyelerine göre konuşur, muamele eder, dindeki faziletine göre önem verirdi. Ashâb-ı Kiram, onu büyük bir dikkat ve huşu içinde dinlerdi. O konuştuğu zaman, yanındakiler, sanki başında bir kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi. Ancak o sustuğu zaman konuşurlardı. Yanında söz düellosu yapmazlardı. Resûlullâh’ın (sav) susması bile bir dersti. O’nun sükûtu, hilim (Yumuşak huyluluk), hayâ, takdir ve tefekkür idi. (Taberâni-8425) Resûlullah (sav) konuşurken, sanki vahiy bekler gibi, zaman zaman gözlerini semâya dikerdi. (Ebu Davud-8401, K.S.-5547) Jest ve mimiklerini kullanırdı. Hazırcevap ve adaletli idi. Hz. Aişe ile Safiye arasında bir münakaşa olmuş, Aişe (r.anhâ), “Ey Yahudi kızı!” diye çıkışmıştı. Buna çok üzülen Hz. Safiye gelip durumu Peygamber Efendimiz’e (sav) şikâyet edince, ona şöyle dedi: “Sen de Aişe’ye; ‘Siz benden nasıl hayırlı olabilirsiniz ki? Benim kocam peygamber, Babam Harun Peygamber, amcam da Musa Peygamberdir.’ deseydin ya?!..” Bu cevap üzerine Safiye (ra), sevindi. (Tirmizi-8987) Uhud Savaşı sonrası Ebu Süfyan ile yapılan söz düellosunda, Ebu Süfyan’ın; “Güne gün. Bedir’e karşılık Uhud. Eşit olduk.’ demesi üzerine şöyle denmesini buyurmuştu: “Hayır eşitlik yok! Sizin ölüleriniz Cehennemde, bizim ölülerimiz ise Cennettedir.” (Buhari, Ebu Davud, 4247) İnsanların konuşma esnasında saygı ifâdelerine dikkat etmesini, Allah ve Resûlü’nden bahsederken ifâdelerini anlaşılır biçimde seçmesini isterdi. Kurtuluşa ermenin bir yolunun da dili tutmak olduğunu ifâde etmiştir. (Tirmizi-9690) Bir meseleyi anlattıktan sonra bazen dinleyenleri şahit tutarak sorardı: “Duydunuz mu, tebliğ ettim mi ?“(Buhari, Müslim, Ebu Davud- K.S. 2/31 1) Bir konuşma yapacağı zaman, karşısındaki toplulukla yüz yüze gelmek ve konuşmanın tesirini oluşturmak için, yüksekçe bir yere çıkardı. Devesinin üzerinde de hitap ederdi. (Müslim, Ebu Davud, Nesei-3401, Ebu Davud, Nesei-3460) Hacda konuşurken, şehadet ve orta parmağını kulağına koymuştu. (Nesei-3624) Sesini uzaktakilere duyurmak için, bazı sahabeler, sözlerini tekrar ediyordu. (Ebu Davud-3628) Meclisinde hatalı cümle kuran kimseleri uyarır, doğrusunu belirtirdi. (Müslim, Ebu Davud, Nesei-4101, K.S.-5930) Kavramları yerli yerinde kullanır, şirk, günah ve cahiliye dönemini çağrıştıran kavramlar yerine, daha uygun kelimeleri seçmemizi isterdi. Üzüm için, şarabı hatırlatan bir kelime olan “Kerm” yerine, “İneb” denmesini emrederdi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Muvatta, K.S.-5938) Konuşmalarında, toplumun, insanların bozulduğunu, helâk olduğunu söyleyenleri hoş karşılamazdı. (Müslim, Muvatta, Ebu Davud, K.S.-5932) İnsanların tevhide aykırı, yanlış anlaşılabilecek sözlerle seslenmesini, konuşmasını uygun görmezdi. Resûlullah (sav), bir mecliste veya bir meselenin sunumunda, öncelikle büyüklere söz hakkı verir, sonra küçükleri dinlerdi. (Buhari, Müslim, Ebu Davut, Nesei, Tirmizi-5260) Karşılaştığı, tanıştığı insanlara, misafirlerine isimlerini sorar, tanışırdı. (Ebu Davud-8157) Bir şey anlattığı veya dinlediği zaman, şaşkınlık veren bir durum olunca “Sübhanallah!” derdi. (Buhari, Müslim-7460) Üç kişi iken, iki kişinin kendi aralarında gizli konuşmalarını yasaklamıştı. (Buhari, Müslim, Muvatta-7780) İnsanların çirkin sözler söylemelerini, ne dediğini bilmez tarzda konuşmalarını asla hoş görmezdi. (Tirmizi-7855) Resûlullah (sav), insanların gerektikçe ve edeb üzere konuşmasını, açık saçık ve lüzumsuz konuşmayı terk etmesini isterdi. (Tirmizi-7861) Efendimiz (sav), ne söylemişse yerine getirir, yapmadığı bir şeyi insanlardan istemez, yapın demezdi. Etkili konuşup insanlara nasihat eden ama kendileri bu kurallara uymayanların, cehennemde dudaklarının ateşten makaslarla kesileceğini bildirmiştir. (Buhari, Müslim-7907) Allah Resûlü (sav), insanlar gülsün diye yalan yanlış konuşanları, komiklik yaparak yalan söyleyenleri ciddi olarak uyarırdı. (Ebu Davud, Tirmizi-7936, K.S.-5204) Bazı sözlerin çok büyüleyici olduğunu (Ebu Davud-9720 ve Tirmizi, KS.2304) belirterek, bu tür etkili ama haksız olan sözlere karşı dikkatli olunması, aldanılmamasını hatırlatırdı. Yanına gelen ve etkili konuşan bir bedeviyi dinledikten sonra şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bazı konuşmalarda büyüleyici güç vardır.” (Ebu Davud-8179, Buhari, Muvatta, Tirmizi, K.S.-5920) İnsanlara bilmedikleri, bilmeleri gerekmeyen şeyleri, kavrayamayacak durumda olanlara anlatmanın yanlış olduğunu belirtirdi. “İnsanlara bilmediklerini anlatmayın. Hikmeti, ehli olmayana anlatmayın. Bu durumda haksızlık yapmış olursunuz. Ehil olandan esirgemeyin, bu defa onlara haksızlık etmiş olursunuz.” (Ebu Davud-9720) Bir kişinin, her duyduğunu söylemesini hoş görmezdi. (Müslim, Nesei-7938) İnsanlara dille tecavüzde bulunan, rahatsızlık veren kişiye, âhirette muhakkak cezasının verileceğini hatırlatırdı. (Tirmizi, Ebu Davud-8266) İnsanların ya hayır konuşmasını ya da susmasını emretmiştir. “Kim Allâh’a ve âhiret gününe îmân ediyorsa ya hayır konuşsun ya sussun.” (Buhari, Müslim, Ebu Davut, Nesei, Tirmizi, Ibn-i Mâce-8308, K.s.-s910) Biriyle konuşacağı zaman bütün vücuduyla dönerdi. (Tirmizi-8375) Resûlullah (sav), güzel ve doğru söz söylemeyi bir sadaka olarak belirtmiştir. (Buhari, Müslim-8252) “Yarım hurma ile bile olsa kendinizi cehennemden koruyun. Yarım hurma bulamayan bari hoş ve güzel söz söylesin.” (Buhari-8451, K.S.-192) Kişinin söylediği sözlerin kendisini Cennete veya Cehenneme götüreceğini, bu yüzden çok dikkatli olmamızı isterdi. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Muvatta-9711) Allah Resûlü (sav), kişinin, korkusundan dolayı bildiğini söylemekten kaçınmamasını emretmişti. (Tirmizi-7992) Allah Resûlü (sav) ashabıyla şakalaşırdı. Ancak o şaka ile bile olsa, asla yanlış bir şey söylemez, hep doğruyu konuşurdu. (Tirmizi-8213) Konuşma veya müzakereyi tartışmaya çevirmezdi. “Bir topluluk, içinde bulunduğu hidayetten ancak tartışma sebebiyle sapıtır.” (Tirmizi-8121) Efendimiz (sav), haklı bile olsa, kişinin insanlarla münakaşa yapmasını terk etmesini isterdi. (Ebu Davud, K.S.-5921) Sözü ve özü bir olan Peygamberdi. Büyük konuşmazdı. Konuşması ayrıştırıcı değil, birleştiriciydi. Miraç gecesi bu konuda kendisine ilginç manzaralar sunulmuştu. Dudakları demir makaslarla doğranan tekrar eski haline gelince yine doğranan insanlar gösterildi. Bunların fitne çıkaran hatipler olduğu belirtildi. Küçük bir delikten çıkan ama tekrar aynı deliğe girmek isteyip de başaramayan bir öküz gösterildi. Bunun da büyük söz söyleyip, sözünü geri al(a)mayanlar olduğu ifâde edildi. (Bezzar-8446) Sözleriyle insanların dedikodusunu yapanların da, bakırdan tırnaklarla, yüzlerini ve göğüslerini parçalayarak cezalandırılacağını haber vermişti. (Ebu Davud, K.S.-4323) İnsanların kalbini çelmek için konuşma sanatınıöğrenen kimsenin ibâdetlerinin tehlikede olacağını hatırlatırdı. (Ebu Davud-9712, K.S.-5918) İnsanları etkilemek için edebiyat parçalayarak konuşanın ilahi buğza nail olacağını uyarırdı. (Tirmizi, K.S.-5917)Herhangi bir konuda konuşan kişi delilli konuşmalıdır. “Kişinin delilsiz konuşması ne kadar kötüdür.”(Ebu Davud-9717) Bir arkadaşını bir konuda kınayan kişi, aynı duruma düşmeden ruhunu teslim etmez. (Tirmizi-9718) Resûlullah (sav), haklı da olsa haksız da olsa bir kişinin konuşmayı kesmesini, tartışmamasını istemiş, böyle yapanların cennette büyük makamlara ulaşacağını müjdelemiştir. (Tirmizi, Ebu Davud, ibn-i Mâce, K.S.-1157) “Kardeşinle münakaşa etme! Zira münakaşanın hikmeti anlaşılmaz, sıkıntısı eksik olmaz. Tutmayacağın bir vaatte de bulunma!”(Rezin, K.S.-1162) Ashabına özellikle dini konularda, kader gibi kavranması zor meselelerde tartışmasını yasaklamıştır. (Tirmizi, İbn-i Mâce, 1160) Resulullah (sav), insanlar arasında söz taşıyan kimseleri tehdit etmiş, onların cennete girmeyeceğini bildirmiştir. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, K.S.-4328) Bu ifade onların cezalarının ağır olacağını ifade etmektedir. Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden bir kimsenin ya hayır konuşmasını veya susması gerektiğini ifade ederdi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, K.s.-3418)   Efendimiz(sav)’den… “İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde mevki yönünden bana en çok yakın olanınız, ahlâkça en güzel olanınızdır. En nefret ettiklerim ve kıyamet gününde benden en uzak olanlarınız ise gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır.”(Tirmizi-7856) “Âdemoğlu sabaha erişince, organların hepsi dili susturup şöyle derler: ‘Hakkımızda Allah’tan kork! Çünkü biz seninle beraberiz. Doğru olursan biz de doğru oluruz, eğri olursan biz de eğri oluruz.” (Tirmizi-9708, K.S.-5908) “Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz şudur: ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîkeleh. Lehul mülkü vehuve a’la kulli şey’in kadir: Allah’tan başka ilâh yoktur. O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. 0 her şeye kadirdir.”(Muvatta, Tirmizi, K.S.-1863) “Kim âlim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek için ilim öğrenirse, Allah o kimseyi Cehenneme atar.” (Tirmizi, K.S.-2003) “Kelamda ileri gidenler helak oldular. Kelamda ileri gidenler helak oldular. Kelamda ileri gidenler helak oldular.” (Müslim, Ebu Davud, K.S.-5919)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak