Peygamber Efendimiz’in (sav)
İbâdet Dünyâsından Sünnet ve Tavsiyeler
Mehmet Nezir Gül
İbâdetlerde Ölçülü Olmak
Allah Resûlü; “Amellerin en güzeli, az da olsa devamlı olanıdır.” buyururdu. (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Neseî-1358, 2248, K.S.-2512)
Hiçbir insan kendi ameliyle cennete giremez. Ancak Allâh’ın rahmet ve mağfiretiyle bunu elde eder. (Buhârî, Müslim, Müsned, Muvatta, Ebû Dâvud, Neseî-K.S. 2/356)
Allah Resûlü (sav), yapılan ibâdetlerde niyetin esas olduğunu ifâde ederdi. Kişi namaz kılıp oruç da tutsa, cihad yapıp şehit de olsa, niyet Allah rızâsı değilse ecir yerine cezâ alır. (Buhârî, Müslim, Ebu Davut, Tirmizî, İbn-i Mâce-7922)
“İnnemel a’mâlu binniyyât: Ameller niyetler göredir. Herkese niyet ettiği şey(in karşılığı) vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah ve Resûlü’ne ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’nedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyâlığa veya nikâhlayacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.” (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Neseî, Tirmizî, K.S.-5751)
Allah Rasûlü ibâdetlerini belli bir düzen içinde sürekli olarak yapardı. Bir insanın bir gün çok ibâdet yapıp, diğer gün hiç ibâdet yapmamasını hoş karşılamazdı. (Buhârî; Siyam, Müslim, Ebû Dâvud, Müsned)
İbâdetlerde ölçülü olunmalı, aşırıya kaçılmamalıdır. Hiç ara vermeden, peş peşe oruç tutulmamalıdır. Geceleyin uyumayarak, sürekli ibâdet yapmak aykırı bir harekettir.
Hanımın hakkını, bedeninin ve çocuklarının hakkını ihmâl ederek evlenmeyi, evliyse, onlara gereken ilgiyi göstermemeyi Resûlullâh (sav) yasaklamıştır. (Buhârî, Müslim, Müsned)
Bir insan evliyse, hanımıyla ilgilenmelidir. Onun maddî, mânevî, cinsel ihtiyaçlarını görmelidir. (Buhârî, Müslim, Müsned)
“Şu ibâdetleri yapacağım.” diyerek gücünü aşan sözler söyleyen ve bu amaçla yemîn eden kişi, yemînini bozmalıdır. Bu durumda olan bâzı Müslümanlara Allah Rasûlü (sav) şu âyeti hatırlatmıştır: “Allah sizleri rastgele yeminlerinizden dolayı değil, kalplerinizin akdettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar.” (Bakara, 225.)
Efendimiz (as), ibâdetlerle ilgili olup, halkın bilmesi ve uygulaması gereken durumlarda genel duyuru yapar, çevreye haberciler gönderirdi. (Buhârî, Müslim-2990)
Kim iyilik veya kötülükte çığır açar öncülük yaparsa, onu işleyenlerin hayır ve şerrine ortak olur. (Müslim, Neseî-2800)
Bütün bir geceyi ibâdetle geçirmeyi alışkanlık hâline getirmemek gerekir. (Buhârî, Müslim, Neseî, Muvatta-K.S. 2/362) “Amellerinizde orta yolu ve doğruyu bulmaya çalışın.” (Müslim, Tirmizî, K.S. -579)
Resûlullah (sav), nefsini öldürmek, aşağılamak maksadıyla insanın kendisine hayvanlara yapılan bâzı uygulamaları yapmasını yasaklamıştır. Efendimiz (sav), bir adamın Kâbe’yi, başında yular veya ona benzer bir şey takılmış halde tavâf ettiğini görmüştü. Hemen o yuları tutup kopardı. (Buhârî, Ebû Dâvud, Neseî, K.S.-1388)
Allah Resûlü (sav), bir sene sonra için bile yapılması düşünülen işler için “İnşâallah” (Allâh’ın izin ve dilemesiyle) ifâdesini kullanmayı gerekli görürdü. (Taberânî-7063)
Eğer bir kimse inşâallah demeyi unutursa, hatırladığı zaman söylemelidir. (Taberânî-7064)
“Elhamdülillah” ile başlamayan her işin, sözün sonu kesiktir, başarısızlığa götürür. (Ebû Dâvud, İbn-i Mâce-1891, 1892)
Din kolaylıktır. Ancak insanlar dîni zorlaştırmak ister ve Allâh’ın emretmediği şeylerle kendini yükümlü kılarsa, yenik düşer. (Buhârî, Neseî-K.S. 2/356)
Resûlullah (sav), dînî konularda kolaylaştırmış, zorlaştırmamış; müjdelemiş, nefret ettirmemiştir. (Buhârî, Müslim, Müsned)
Kişi dinç ve zinde olduğu zamanlar namaz kılmalı, ibâdet yapmalıdır. Zorlama yollarla ibâdete devâm etmeye çalışmamalıdır. Hz. Zeynep’in nâfile namaz kılarken tutunduğu ipi görünce Allah Resûlü, buna engel olmuştur. (Buhârî, Müslim, Neseî, Ebû Dâvud-K-S. 2/361)
Kendimizi fazla zorlayarak, eski dönemlerde olduğu gibi, ruhbanca bir hayat yaşamak Allah Resûlü’nün uygulamasında yoktur. (Taberânî)
Ancak Efendimiz (as), bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı kılmayı düşünmeyi, arzu etmeyi ve beklemeyi büyük bir bekleyiş olarak nitelendirirdi. “Size Allâh'ın kendisiyle günahları yok ettiği, dereceleri yükselttiği şeyi haber vereyim mi? Bu, hoşa gitmeyen durumlara rağmen abdesti tam almak, mescidlere çok adım atmak, namazdan sonra ikinci namazı intizâr edip beklemektir, işte ribat budur. İşte ribat budur. İşte ribat budur.” (K.S.-c.8 s.219)
Mekke’nin fethi için bir Ramazan günü yola çıkan Allah Resûlü, orucunu bozmuş, ashâbın göreceği şekilde suyunu içmiştir. Ancak buna uymayıp orucuna devâm edenlere âit bilgi kendisine gelince kızmıştır: “Onlar (bana) âsî olanlardır.” (Müslim, Tirmizî-3035)
Bir Müslümanın yaptığı nâfile ibâdet, başkalarına aslâ yük olmamalıdır. Allah Resulü (sav), dînin emirlerini yerine getirme konusunda ölçülü olmaya her zaman dikkat eder, böyle davrananları da tebrîk ederdi. Resûlullah (sav), İbn-i Abbas’tan şeytan taşlamak için taş toplamasını ister. O da gidip büyük olmayan taşlardan getirir. Taşları Resûlullâh’ın (sav) avucuna koyarken, Efendimiz (as) şöyle buyurur:
“İşte tam bunlar gibi, dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dindeki aşırılıkları helâk etmiştir. (Neseî, K.S.-4455) Bu rivâyette, İbn-i Abbas’ın sembolik anlama uygun küçük taşlar getirmesini takdîr etmiş, büyük taş getirmenin hikmete aykırı ve bir ölçüsüzlük olacağını belirtmek istemiştir. Hacda şeytan taşlamaya gidince, eline ne geçse atan, şemsiye, ayakkabı, şişe fırlatan hacılarımıza ithâf olunur.
Resûlullah (sav), dînî konularda bilmeden zorlaştırıcı fetvâlar vermeyi şiddetle yasaklamıştır. Yaralı bir Müslümanın ihtilâm olması üzerine gusül abdesti alması yönünde fetvâ verildikten sonra, o zatın vefât etmesi ile ilgili şunları söylemiştir: “Onu öldürmüşler, Allah onların canını alsın. Mâdem bilmiyorlar, niçin sormuyorlar? Bilgisizliğin şifâsı sormaktır. Ona teyemmüm yeterliydi. Yarasına bir bez sarılmalı ve üzerinden meshedilmeli, sonra da bedeninin geri kalan kısmı yıkanmalıydı.” (Ebû Dâvud, İbn-i Mâce, K.S.-3728)
Hz. Ömer de cüzzamlı bir kadının Kâbe’yi tavâf ettiğini görünce uyarmıştı: “Ey kadın, insanlara eziyet verme. Sen evinde otursan daha hayırlı olurdu!” Kadın da tavsiyesine uyarak evine çekildi. Hz. Ömer’in vefâtından sonra, kadına gelip, “Artık Kâbe’ye gelebilirsin, Ömer vefât etti!” deyince de şu muazzam cevâbı almışlardı: “Vallâhi, kendisi sağ iken sözünü dinlediğim bir adama, ölünce isyân edecek kimse değilim!” (Muvatta, K.S.-1389)
İbâdette Peygamberi Geçmek (!)
Allah Resûlü’nün evine gelen misâfirler merâk edip sordular: “Acaba Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm, bilinen ibâdetlerinin dışında ne gibi ibâdetler yapıyor?”
Mü’minlerin anneleri gelenlere cevapları verdiler. Geceyi nasıl geçirdiğini, uykusunu, zikrini, ibâdetini anlattılar. Fakat gelenler, anlatılanları azımsadılar ve şu kanâate vardılar:
“O Allah Resûlü’dür. O’nun yaptığı bu ibâdetlerden çok daha fazlasını bizim yapmamız gerekir. Çünkü O’nun geçmiş ve gelecek tüm günahları bağışlanmıştır.”
Birisi karârını açıkladı: “Ben geceleri hiç uyumayacağım. Bütün bir geceyi ibâdetle geçireceğim.”
Diğeri de konuştu: “Ben de hiç ara vermeden sürekli oruç tutacağım.”
Sonuncusu da fikrini söyledi: “Ben de hiç evlenmeyeceğim, hayâtım boyunca nefsânî istek ve arzulardan hep uzak duracağım.”
Kararlarını verdiler ve uygulamaya geçtiler.
Ancak bu üç sahabinin haberi Efendimiz’e (as) ulaştı. Derhal onları çağırttı ve sordu:
“Bu sözleri siz mi söylediniz?”
“Evet yâ Resûlallah! Biz söyledik."
Bu cevâbı alan Allah Resûlü (sav) açık ve net konuştu:
“Ben hepinizin Allah’tan en çok korkanınızım. Lâkin ben bâzen nâfile oruç tutarım bâzen de tutmam. Geceleyin namazımı da kılarım uyurum da. Ve ben hanımlarla da evlenirim (onlarla birlikte olurum.) …Allah’tan korkun! Bedenin de, âilenin de, misâfirin de sizin üzerinizde hakkı vardır.
Kim benim sünnetimden (bu uygulamamdan yüz çevirirse) benden değildir.” (Buhârî, Müslim, Neseî-K.S. 2/345)
Görüldüğü gibi Efendimiz’in (as) yolu bellidir.
O hiçbir zaman aşırılığa meyletmemişti.
Hiçbir konuda, ibâdette bile.
Bu durumu mantık açısından değerlendirirsek, ibâdette bir sınırlama getirmemesi gerekirdi Peygamber Efendimiz’in. Ancak O; insan fıtratına en uygun olanı, en mûtedil olanı bize sunmuş oldu.
O devirde olduğu gibi, günümüzde de bâzıları “Peygamber Efendimiz, Allâh’ın rahmetine mazhar olmuştur. Günahları bağışlanmıştır. Biz ise çok günahkârız, dolayısıyla daha çok ibâdet etmeliyiz.” diyerek, hayâtı hem kendilerine hem de âilelerine çekilmez kılmaktadırlar.
Deyim yerindeyse Peygamber’in (as) ibâdetlerini azımsamaktadırlar. Yukarıdaki olay, bu düşüncelerin yersiz birer anlayış olduğunu, âdetâ bir kuru softalık olduğunu ifâde etmektedir.
Şu rivâyet de çok önemlidir:
Âişe (ra) anlatıyor:
Allah Resûlü (sav) bir şey yaptı. Sonra da o yaptığı işe ruhsat (izin) verdi. Buna rağmen cemâat çekinip onu yapmadı. Peygamber Efendimiz bunu duyunca hemen hutbeye çıktı ve şunları söyledi:
“Bu kişilere ne oluyor ki yaptığım bir şeyden çekiniyorlar? Vallâhi ben Allâh’ı onlardan daha iyi bilirim, Allah’tan, onlardan daha çok korkarım.” (Buhârî; Edep, Müslim; Fedâil)
Allah bize ölçülü olmayı emreder.
Peygamber (as) bize dengeli olmayı emreder.
Selef-i sâlihîn de bizlere aynı ilkeleri tavsiye eder.
Hiç kimse kendisini daha çok dindar, Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm’dan daha takvâlı göstermeye kalkışmamalı ve Allâh’ın dînini yaşanması zor ve imkânsız bir hâle getirmemelidir.
Efendimiz (sav)’den…
“Ey insanlar! Gücünüzün yeteceği işleri yapınız. Siz duâ/ibâdet etmekten usanmadıkça, Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allâh'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olandır.” (Buhârî, Müslim, Neseî, Ebû Dâvud, Muvatta-K.S. 2/356)
“Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhârî, Müslim-K.S. 2/359)
“Amellerin en hayırlısı orta ve îtidâl üzere olanıdır.” (Rezin-K.S.2/368)
“Dinde sakın aşırı gitmeyin. Çünkü sizden öncekiler, dinde aşırılık yüzünden helâk olmuşlardır.” (Neseî-3486)
“Îtidâl (orta yol üzere olmak), teennî (temkinli davranmak), hal ve gidişi iyi olmak, peygamberliğin yirmi dört cüzünden bir bölümdür.” (Muvatta, Ebû Dâvud, K.S.-5841) Bu vasıflara sâhip olan kişi, peygamber özelliklerinden bâzılarına sâhip olmuş demektir.
Haziran 2019, sayfa no: 30-31-32-33
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak