Dünya gibi, her insanın da bir ozon tabakası vardır. O da zamanla zehirli gazlardan etkilenip, incelir ya da delinir.
“Dünyanın ozon tabasını duymuştuk da her insanın ozon tabakası da nereden çıktı?” diye düşünmeye başladığınızı biliyorum.
İnsan küçük bir dünya ve dünya da büyük bir insan ise, dünyada olanın insanda da olması gerekmez mi? Dünya ozon tabakasız yaşayamayacağı gibi, insan da ozon tabakasız hayatını devam ettiremez. Çok rahatlıkla diyebilirim ki, evdeki basit ve hatta sebepsiz gibi görünen birçok gerilim ve kavganın asıl nedeni, eşlerden birinin veya her ikisinin ozon tabakasının hasar görmüş olmasındandır.
“Hocam, eşim her şeyden nem kapıyor, iki laf söyleyemiyorum, ya ağlar veya küser. Bırakın iki laf söylemeyi, bakışlarımdan bile anlam çıkarıp, hemen alınıyor ve kimi zaman bana bağırıyor veya beni aşağılıyor. En ufak bir yanlışıma tahammülü yok. Mutlaka bir cevap verme ihtiyacı hissediyor. Kimi zaman saldırganlaşıyor. Patlamaya hazır barut parçası gibi duruyor evde. Çocukların en ufak yanlışına yüksek sesle bağırarak müdahale ediyor. Öyle ki, çocuklarımız da agresif ve gergin olmaya başladı. Geçmişte yaşadıklarımızı bir bir gündeme taşımaktan âdeta keyif alıyor. ‘Falan kişi, şöyle yapmasa veya demese imiş böyle olmayacakmış, her şey onun yüzünde olmuş…’ ve hakeza...”
Yukarıdaki sözler ozon tabakası ya çok incelmiş veya delinmiş olan bir eşin çığlıklarıdır. En ufak bir şeyden alınır, kırılır ve incinirler. Yukarıdaki tanımlamanın içine siz veya eşiniz giriyorsa, diken üzerinde bir yaşamınız var demektir. Evde ne zaman ne olacağı belli değildir çünkü.
Peki neden bu hâle geliyor ve bu durumdan nasıl kurtulacağız veya bu durumda olan eşimize nasıl yardımcı olabileceğiz?
Coğrafya dersinde, ne işimize yarayacak dediğimiz bilgilerden biri, şimdi âdeta imdadımıza koşacak. Dünyanın etrafındaki ozon tabakasını anlamadan, kendi ozon tabakamızı anlamak da mümkün olmayacaktır. Onun için sizi biraz uzayda gezdirmek zorundayım.
Malum, dünyamızın etrafı atmosfer tabakası ile örülmüştür... Atmosfer tabakası katmanlardan oluşur. Mesela, dünyamızdan uzaya doğru çıkarsanız, on bin metreden sonra ozon tabakası başlar ve elli bin metreye kadar devam eder. On bin metre ile elli bin metre arasındaki tabaka ozon tabakasıdır kısacası.
Peki, ne işe yarar ozon tabakası?
Dünyanın tek enerji kaynağı olan güneş, bizi ve dünyamızı hem ısıtır hem de ışıtır, yani hem sobamız hem de lambamızdır. Şunca milyar senedir durmadan bu görevini yapmaktadır. Peki, güneşten gelen ışınların yüzde otuz üçünün zararlı olduğunu biliyor muydunuz? Dünya ile güneş bunca asırdır iyi geçiniyor ve kavga etmiyorlarsa, aralarında hiçbir sorun yoktur diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Her an yüzde altmış yedi kadar iyilik ve güzellik adına dünyaya elini uzatan güneş, yüzde otuz üç kadar da huysuzluğu, zararları oluyor dünyaya. Yani güneş ağzını açınca hep sevimli kelimeler çıkmıyor; çok kırıcı ve incitici ve hatta zehirleyici ifadeleri de az değildir dünyamıza. Ama ikisi de hiç kavga etmeden milyarlarca senedir dostluklarını devam ettiriyorlar.
Güneşten böyle bir şey beklemiyorduk, çok ayıp etmiş dünyamıza diyebilirsiniz. Ama dünya böyle düşünmüyor. “Güneşlik hâlidir, olabilir. Güneş şaşar, hiçbir güneş, yani yıldız hatasız olmaz.” diyerek, güneşle en ufak bir sorun yaşamıyor.
Yüzde otuz üç oranındaki ışınlar, ultraviyole veya mor ötesi dediğimiz radyasyonlardır. Öyle ki, dünyaya ulaşırsa bu ışınlar, ne bitki ne hayvan ne de insan kalır yeryüzünde. Kısacası darbe ağır bir darbedir, güneşten dünyaya. Öyle basit bir iki kırıcı cümle değil.
Peki Dünya Gezegeni, en güvendiği arkadaşından aldığı bu darbelere ne diyor ve nasıl bir yol izliyor?
Dünyanın yaptığı tek bir şey var: OZON tabakasını devreye sokmak.
Ne yapıyor ozon tabakası?
Ozon tabakası bir kalkan gibi ışınların karşısına geçer ve faydalı olan yüzde altmış yedilik kısma, “Buyurun, içeri girebilirsiniz.” diyerek, onları büyük bir hürmet ve saygı ile içeri alır.
Yüzde otuz üç oranındaki zararlı ışınlara gelince; dünyamız her saniye bu zararlı ışınlara maruz kaldığı hâlde, asla güneş ile bir kavga içine girmeyi düşünmüyor. Bırakın kavgayı, sitem ettiği bile duyulmamıştır.
Yaptığı şey çok basit. Ayıklayıcı davranmak. Faydalı ışınları içeri almak, diğerlerine nazikçe kapıyı kapatmak. “Kusura bakmayın sizi içeri alamayız, geri çevirmek zorundayım.” deyip, hiçbir kavga çıkarmadan, güneşe saldırmadan, nezaketle kapıyı kapatır dünyamız. İçeri girmeyen zararlı ışınlar, mecburen geri dönüp gidiyorlar, uzay boşluğuna dağılıp kayboluyorlar.
“Ne biçim güneşsin, durmadan bana zarar vermeye çalışıyorsun, yeter artık, sabır ve tahammülüm kalmadı, senden ayrılıyorum, mahkemeye gidiyorum, bu çileye şunca milyar senedir katlandım, canıma tak etti...” demiyor Dünyamız.
Zira biliyor ki, ayrılması durumunda her şey daha kötü olacak. Hayatı bitecektir. Korumakla yükümlü olduğu bütün bitkiler, hayvanlar ve insanlar ölecektir. Kısacası, “Biz güneşle tepişirsek, altımızdaki yavrularımız olan canlılar ezilecektir.” deyip, sorunu en makul bir şekilde, yani güneşle bir çatışmaya girmeden çözmeye çalışıyor dünyamız.
Dünyamız sorunları böyle çözerken, dünya üzerinde yaşayan biz akıllı varlıklar nasıl çözüyoruz acaba?
Eşimizden, dostlarımızdan gelen birkaç zarar yüzünden, hemen dostluğu bitirmeye mi çalışıyoruz. Hemen muhataba saldırıp, “Yahu sen ne biçim adamsın, senden böyle bir şey beklemiyordum, hayal kırıklığına uğrattın beni. Kusura bakmayın seninle yolumuza devam edemeyiz, bu iş burada biter.” mi diyoruz. Etrafınızda fazla dostunuz, candan arkadaşınız yoksa, boşanmayı tek yol olarak düşünüyorsanız, dünyayı örnek almanızı öneririm.
“İyi de hocam, ama dayanamıyorum. Her gün her gün kolay mı bu laflara tahammül etmek. Enerjim kalmadı. Bıçak gibi saplanıyor yüreğime!..” diyorsanız, ozon tabakanız ya çok incelmiş veya delinmiş durumdadır.
Evet, dünyanın etrafındaki ozon tabakası çok incelirse veya delinirse, dünyanın da yapacağı bir şey olmayacak, artık dayanamıyorum diyecek ve dünyanın sonu gelecektir. Ozon tabakasız hayat olmaz. Bizim de ozon tabakamız delinmişse, aile hayatı sağlıklı gitmez, bir noktadan sonra biter.
Peki ozon tabakamız nasıl delindi?
Efendim, dünyanın etrafındaki ozon tabakası durmadan incelmektedir. Bu incelme dışarıdan gelen saldırılar nedeni ile değil, içeride yapılan yanlışlar sonucu olmaktadır. Kullandığımız zararlı kimyasallar ozon tabakasına çok zarar vermektedir. Bizim de ozon tabakamız, yani tahammül gücümüz, sabrımız, direncimiz aile içinden gelen baskılar sonucu, çocukluğumuzdan itibaren incelmeye başlar.
Çocukluğunda sık sık şiddete maruz kalmışsanız, durmadan aşağılanmışsanız, hakaret üstüne hakaret yemiş, kıyaslanmış ve itilmişseniz, sizin ozon tabakanız gelen zararlı ışınları, yani sözleri durduramayacak ve kalbinize saplanacak demektir. Zira savunmasız kaldınız. Göz kapağı olmasa göze girecek en ufak toz bile sizi ciddi anlamda rahatsız edecektir.
Bir yaşındaki bebeğe iyilik niyeti ile “erken büyüsün, adam olsun” diye durmadan kavurma yedirirseniz, mide ve sindirim sistemi iflas eder. Bu çocuk büyüdüğünde, artık her şey ona dokunur. Zira mide delindi, tıpkı atmosfer tabakası gibi.
Küçüklüğünden itibaren sabrı delinen, tahammül gücü incelmiş olan çocuklar da ileride annelik babalık ve eşlik görevinin altında ezilip kalıyorlar.
Eşininiz her şeyden alınıyor diye, siz de üstüne üstüne giderseniz, daha da delinir ozon tabakası ve bir aşamadan sonra ailedeki herkes zehirlenmeye başlar. Yapılması gereken şey, sevgi ve şefkat ile sahip çıkmak, iltifat ve ilgi ile yeniden eşinizin ozon tabakasını onarıp sağlamlaştırmaktır. Bu süreçte bir uzmandan destek almanızı öneririm. Zira tek başına işin içinden çıkamayabilirsiniz.
Bu kişi kadın ise, ozon tabakası onarılmadan annelik yapamaz. Bir elinde terlik, diğer elinde çimdik ile çocukların canına okur. Zira ne çocukların sesine ne de yaramazlıklarına (hareketlilik) tahammülü yoktur bu insanın…
Bizim ozon tabakamız, bakış açımızdır. Zihnimize girecek olan düşüncelere karşı ayıklayıcı davranmaktır. Kırıcı veya zehirleyici sözün sahibini bulup onunla kavga değil, sözün kendisine kapıyı kapatmak ve yolumuza devam etmektir.
Eğer dünyamız, gelen zehirli ışınlarla bir süre muhatap olup, uzun uzun konuşmalara dalsaydı, “Bıktım sizden, bir daha sizi burada görmek istemiyorum.” diye ışınlarla ağız dalaşına girseydi, yine enerjisini kaybedecek ve bir gün farkında olmadan ışınların içeri girdiğini görecekti.
Aynen öyle de bizler de zararlı, çirkin ve kötü sözleri kafamızda evirip çevirirsek, eninde sonunda bizi zehirler. En iyisi mi, hemen kapıyı kapatıp işimize bakmak.
Evrenin Yaratıcısı sistemi böyle kurmuş. Bize düşen, kâinat kitabının mucizevi ayetlerini doğru okumak ve hayatımıza tatbik etmektir. Dünya üzerinde yaşarken, dünyaya tabi olalım. Zira Dünyaya yol gösteren, rota çizen evrenin hâkimi olan Allah’tır.
Kul ol, tabi ol, huzurla dol. Zira onun hazinesi boldur bol.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak