Ara

Ömrünü “Bizim Yûnus”a Adayan İsim: Mustafa Özçelik

Ömrünü “Bizim Yûnus”a Adayan İsim: Mustafa Özçelik

Yûnus Emre, dilimizin ve edebiyatımızın ana kaynaklarının başında gelir. Bu sebeple de hemen her dönem halk arasında bir ozan ve âşık sıfatıyla dillerden/gönüllerden eksik olmamıştır. Her biri atasözü hâline gelen mısrâları halkın gündelik dilinde sağlam bir yer edinmiştir. Son yüz yıldır bu ilgi ve alâka daha akademik bir düzeyde ele alınmaya başlandı. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarından itibâren yapılan Yûnus Emre çalışmaları farklı amaçlara mâtuf olarak gerçekleştirildi. Yeni alfabe ve dilde sâdeleştirme çalışmalarının bu yönelişi tetiklediğine şüphe yok. Henüz Milli edebiyat döneminde başlayan bu ilgi 1950’li yıllarda zirveye çıkmıştır. Gelin görün ki farklı isimler tarafından hazırlanan çalışmalar daha çok parçalı yapısı sebebiyle Yûnus’u eksik tanımlayan, bir düşüncenin yedeğinde konumlandıran veya tamâmen dışlayan bir manzara ortaya çıkardı. Bu durumdan rahatsızlık duyan kimi şâir ve yazarlar Yûnus’a dâir yazılar ve kitaplar neşrederek bu yanılgıları düzeltmeyi, Bizim Yûnus’u olduğu hâliyle tanıtmayı amaçlayan çalışmalara imzâ attılar. Mehmed Fuad Köprülü, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Abdulbaki Gölpınarlı, Nurettin Topçu, Faruk Kadri Timurtaş bu isimlerden birkaçıdır. Son 20 yılda Yûnus Emre üzerine yoğun çalışmalarıyla dikkat çeken isimler ise Mustafa Tatcı ve Mustafa Özçelik’tir. 

Mustafa Özçelik Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde doğmuştur. Üzerinde yaşadığı bu toprakların bir diğer misâfiri de Yûnus Emre’dir. Özçelik’in doğduğu ilçe eski ismiyle Sarıköy yeni ismiyle Yûnus Emre olan köye kuş uçuşu 40 km mesâfededir. Dolayısıyla Mustafa Özçelik pek çok bakımdan Yûnus Emre ile aynı havayı soluyan, aynı dili konuşan, aynı buğday başaklarını harmanlayan, aynı suyu içen bir Yûnus âşığıdır. O’nu diğer Yûnus Emre araştırmacılarından ayıran en önemli yönü de budur. Çünkü Mustafa Özçelik yaptığı çalışmalarda Yûnus Emre’nin hâlet-i rûhiyesini, hissiyâtını, çilesini, düşüncesini, aşkını ve samîmiyetini en derinden yaşamaya çalışarak ve kendisini Yûnus’un yerine koyarak eserlerini kaleme almaya çalışmıştır. Bu sebeple olsa gerek Özçelik’in Yûnus Emre üzerine yaptığı çalışmalarda daha çok duygu, aşk ve bağlılık temrinleri dikkat çeker. Kısa, öz ve herkesin anlayabileceği tesbitlerdir bunlar. Kendisini Yûnus Emre ile aynîleştirdiği ve sürekli Yûnus ile halleştiği süreç lise yıllarında başlamıştır. İlk yazısı henüz lise öğrencisiyken Eskişehir Sakarya Gazetesi'nin 19-24 Haziran 1972 târihli nüshalarında beş bölüm olarak yayımlanan "Yûnus Emre'nin Türk Edebiyatı'ndaki Yeri" başlıklı yazısıdır. Bu durum Özçelik’in hem şâir hem de yazar olarak doğduğu toprakların en önemli değeri olan Yûnus’a olan vefâ borcunun da bir göstergesidir. Çünkü Yûnus sâdece ülkemizin değil tüm coğrafyamızın ve hattâ dünyânın önde gelen gönül erlerinden biridir. Elli yıla yakın bir süredir Yûnus Emre üzerine yaptığı çalışmaların temel heyecânı Yûnus’u anlamak ve O’nun yolundan gitmek kararlılığıdır. Her nefeste Yûnus’u hissetmek, şiirlerindeki derin mânâyı teneffüs etmek, ayağını bastığı topraklarda tefekküre dalmak her anlamda Özçelik’in yaşamına, hayâta bakışına, îmânına ve şiirine damgasını vurmuştur. Her insanın hayâtında olduğu gibi dalganın yükseldiği zamanlarda Yûnus’un gönlüne tutunarak sükûnet bulmuştur. Kimi dönüm noktalarında verdiği kararlarda da Yûnus’un doğrudan etkisi vardır. İşte bu durum Özçelik’in hayâtında Yûnus’u sâdece bir araştırma öznesi değil daha çok bir mürşit, bir yol gösterici ve bir gönül dostu olarak kabûllenmesine vesîle olmuştur. Özçelik’in Yûnus üzerine yaptığı çalışmaları diğerlerinden ayıran önemli bir yönü de budur. Hüsâmettin Çelebi misâli Yûnus’u her okuyuşunda yeni ufuklar keşfeden ve bunu gönül kalemiyle bizlere ulaştıran bir dertli dolaptır Mustafa Özçelik.

1970’lerde başlayan ve 80’li yıllarda zirveye çıkan Yûnus Emre’yi hümanist bir kimlik olarak tanımlama çabalarına en net karşı çıkanlardan biri de Mustafa Özçelik’tir. O’na göre Yûnus Emre’yi bu şekilde parçalı şekilde değerlendirmek bir yanılgıdır. Bu sebeple de Yûnus’u tüm yönleriyle ele almak elzemdir. Yûnus için hümanist/insancıl tanımlaması yapılacaksa da bu ancak ve ancak Kur’ân’ın çerçevesini çizdiği varlık anlayışına dayalı olarak yapılabilir. Yûnus’un tevhîd inancından tâviz vermeyen vahdet-i vücutçu yaklaşımı sâdece tasavvufî bir neşve olarak değil aynı zamanda dönemin öne çıkan tasavvufî İslâm anlayışının bir yorumu olarak değerlendirilmelidir. İbn Arabî ve Hallac’ın dönemi dediğimiz o yıllar bugünün şartlarıyla değerlendirildiğinde anakronik yorumlara sebebiyet vermektedir. Yûnus’un temel mesajı TEK olana işâret etmek ve tüm varlığın O’na yönelmesini teşvîk etmektir. Yûnus’un tüm deyişleri de bunun farklı söyleyişlerinden ibârettir. Yûnus bu sâyede Türkçe’nin halk dili hâline gelmesine, ortak bir kavram haritası oluşmasına, milletin ortak endişelerde ve neşelerde birleşmesine vesîle olmuştur. Temel olarak bunu amaçlamamış olsa da dönemin karışık yapısında Türk Milletine tutunacak bir dal uzatmış; hem rûhen hem bedenen hem de dil olarak bugün hâlen Anadolu’da yaşayan milletin birliğini gerçekleştirmiştir. Mustafa Özçelik’in yaptığı çalışmalar Yûnus’un bu farklı yönlerini de kapsayacak şekilde tasarlanmıştır. Yûnus’un sâdece ilâhiyat alanında değil aynı zamanda tasavvuf, sosyoloji, psikoloji, antropoloji, târih, edebiyat, lingüistik, felsefe, hermenötik gibi pek çok alanda da araştırılması ve anlaşılması gerektiğini vurgular. Özçelik’in ifâdeleriyle söyleyecek olursak: “Yûnus Emre, şeyhi Tabduk Emre’nin kendisine verdiği isimle ‘Bizim Yûnus’ Türkçe’yi bir medeniyet ve şiir diline çeviren, İslâm’ı bu dille bütün bir Anadolu coğrafyasına en geniş zenginliği ve güzelliği ile yansıtan bir ulu şâirdir. 13. asrın karanlığında îman ve gönül coğrafyamızı aydınlatan en parlak yıldızlardan biridir. Yûnus bir yıkım asrında yaşadı. Doğudan gelen Moğollar ve Batıdan gelen Haçlılar bir anlamda aynı gâyede birleştiler ve Selçuklu’nun kurduğu o muhteşem insan ve cemiyet yapısını çökerttiler. Ama ilâhî lütuf imdâda yetişti ve bu çağ aynı zamanda bir inşâ asrı oldu. Peşpeşe öncüler, önderler, mânevî mîmarlar ortaya çıktı. Hacı Bektaş, Mevlânâ, Yûnus Emre, Nasreddin Hoca gibi isimler her biri kendi tarzlarıyla bu inşâ faaliyetinin mîmarları oldular. Yûnus Emre, kaynağı hak ve halk sevgisine dayalı anlayışıyla bu karanlık çağın ortamında bunalan, umûdunu yitiren, kavga ve entrikalar yüzünden birlik ve dirliği kaybolan insanlara yeni bir ışık oldu. Onların hakîkat ikliminde birlik ve dirlik düzenlerini kurmalarında bir öncü görevi yaptı. Hakîkati çok yalın bir dille ve evrensel bir anlayışla insanlara tebliğ etti. Çağımızın görüntüsü de o zamankinden çok farklı değil. Dünyâda fitne ve inkâr ateşleri yine yanıyor. İnsanlık sevgiye, barışa, kardeşliğe son derece muhtaç bir durumda… Zâten Yûnus ve Mevlânâ gibi sevgi önderlerinin bütün dünyâda bu denli ilgi uyandırması bu yüzdendir. Ama burada önemli olan bu isimleri insanlığın idrâkine sahih portreleriyle sunmaktır. Yûnus, şiirimizden mûsikîmize; tiyatromuzdan sinemamıza her sahanın önemli bir ilham kaynağı olarak ele alınmalıdır. Yine Yûnus’la ilgili her seviyedeki okura hitâp edebilecek yayınlar yapılmalıdır. Yediden yetmişe herkesin okuyabildiği kitaplarla Yûnus, yeniden birleştirici bir isim, ortak kabûl gören bir isme dönüşebilir. Yûnus’un eseri ortadadır ve tanıtmaktan çok tanımaya; anlatmaktan çok anlamaya ihtiyâcımız vardır. Çünkü o; hem meşhur hem de sahih portresi tam olarak ortaya konulmadığı için meçhul bir şâirdir. Meşhurluğunu meçhullüğünü açığa çıkararak anlamlı hâle getirebiliriz. Yine Yûnus hakkındaki çalışmalar, farklı dillere çevrilerek farklı kültür coğrafyalarının onunla tanışması son derece elzem bir meseledir. Biz teknik ve bilim alanında dünyâya çok fazla bir söz söyleyemez ve katkı yapamayız. Ama onlarda olmayan bir değer/değerler bizde var. Biz, bu değerlerle insanlığın da umûdu olabiliriz. Dünyâyı yeniden barış ve esenlik yurduna çevirebiliriz. Bu bizim sâdece dileğimiz değil mecbûriyetimizdir. Kısacası Yûnus Emre, Anadolu’da gerçekleştirdiğimiz medeniyetin kurucu ismidir. Yûnus’u tanıdığımızda, din ve dil olarak özetleyeceğimiz iki varoluş sebebimizi anlama imkânı bulmaktayız. O, hepimizin birleşebileceği bir isimdir, ortak değerdir.” 

Mustafa Özçelik’in Yûnus Üzerine Yazdığı Eserler

Mustafa Özçelik’in 1972 yılında henüz lise öğrencisiyken yazdığı ilk makalenin ardından ilk şiirleri de 1975 yılından itibâren dergilerde görülmeye başlanır. Mavera dergisinde Cahit Zarifoğlu ile yaptığı mektuplaşmalar Özçelik’in hem şiirinde hem de gönül dünyâsında Yûnusca bir derdin izlerini derinleştirmiştir. Üslup olarak kendisini Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’a daha yakın görse de şiirin sesinde ve rûhunda Yûnus’un etkisini görebiliriz. Özçelik’in bu alanda ilk yayınlandığı eser tesbit edebildiğimiz kadarıyla 1984 yılında yayınladığı Yunus Emre Biyografisi’dir. Yûnus Emre’yi daha çok İslâmî bir temelde ele alan bu çalışma önceki birçok çalışmaya da bir zeyl bir şerh olarak düşünülebilir. Bu eserin daha kapsamlı hâli 1991 yılında Yunus Emre ismiyle yayınlanmıştır. Daha sonra sırasıyla Yunus Emre Divanı'ndan Seçmeler(1997), Bizim Yunus(2007), Nasihatler Kitabı(2013), Dilimiz Yunus Söyler/Yunus Emre’ye Adanmış Şiirler(2012), Yunus Emre'nin Dostları(2014), Yunus Emre Menkıbeleri(2016) isimli çalışmaları yayınlanmıştır. Özçelik’in yayına hazırladığı Yunus Emre’nin Şehirleri, Yunus Emre Şiir Değerlendirmeleri gibi pek çok çalışması da bulunmaktadır. Pek çok kurum ve kuruluş tarafından eserlerinin farklı isimlerle basıldığını da eklememiz gerekiyor. Mustafa Özçelik tüm bu çalışmalarından dolayı Eskişehir Sanat Derneği Yunus Emre Araştırma ödüllerini (2008) almıştır.

Yayınladığı bu eserler arasında özellikle Yunus Emre’nin Dostları ve Yunus Emre Menkıbeleri alanında ilk sayılabilecek çalışmalardandır. Yunus Emre’nin Dostları isimli çalışması bu alanda çalışan aydınlardan en çok öne çıkanların Yûnus Emre ile buluşma hikâyelerini anlatıyor. M. Fuat Köprülü’den Sezai Karakoç’a, Rıza Tevfik’ten Mehmet Kaplan’a, Burhan Toprak’tan Nezihe Araz’a çok sayıda ilim erbâbı, şâir ve yazarın Yûnus’u keşfetme, anlama ve ardından onu anlatma hikâyeleri bu kitabın asıl konusunu oluşturuyor. Yûnus’un Batılı şarkiyatçılar üzerinde de çok etkili olduğu bilinmektedir. Bu yüzden kitapta Yûnus sevdâlısı iki şarkiyatçı isme “Annemaria Schimmel” ve “Anna Masala”ya da yer verilmiştir. Yunus Emre Menkıbeleri isimli çalışma Yûnus’un dâhil olduğu menkıbeleri ele alıyor. Halk, pek çok büyük şahsiyet gibi Yûnus etrâfında da menkıbeler oluşturmuştur. Menkıbeler, son derece önemli metinlerdir. Bu metinler, konu olarak alınan kişiye halkın bakış tarzını yansıtırlar. Ama dilleri sembolik olduğu için onları dış anlamlarıyla ele almak eksik bir tutum olur. Mecâzın hakîkatine ulaşmak gerekir. Menkıbeler, üstü örtülü gerçeklerdir. Üzerlerindeki perde aralandığında ortaya hakîkatin kendisi çıkar büyük ölçüde… Üstelik her çağda yeniden üretilerek ve yeniden yorumlanarak öznesi durumundaki kişileri her dem diri ve tâze tutarlar. Târih kitaplarının sayfaları arasında unutulan nice büyük insan, menkıbelerde bu anlamda yaşamaya devâm ederler. Yûnus menkıbeleri, onun bir anlamda biyografisidir. Bunları dikkatle incelediğimizde Yûnus Emre’nin hayat seyrine ilişkin hemen bütün bilgilere ulaşmak mümkündür. Ben de öyle yaptım ve onlardan hareketle oluşturdum kitabımı… Çünkü Yûnus konusunda bilhassa son yüzyılda çok değişik isimlendirmeler ve yaklaşımlar söz konusu olmuştur. Yûnus, aydınların, bilim adamlarının çalışmalarıyla hayâtı büyük ölçüde aydınlatılmış bir insandır ama bu durum bir kafa karışıklığına da yol açmıştır. Halkın anlatımında ise böyle bir karmaşa ve tutarsızlık yoktur. Dilimiz Yunus Söyler/Yunus Emre’ye Adanmış Şiirler isimli çalışma ise divan edebiyatından günümüz modern Türk edebiyatına kadar Yûnus Emre’ye ithâf edilmiş şiirleri, Yûnus’u konu alan mısrâları ve şâirleri ele alıyor. Kısacası Mustafa Özçelik dinmeyen bir heyecanla şehir şehir, kasaba kasaba dolaşarak Yûnus Emre’yi anlatıyor; Yûnus üzerine yeni çalışmalar kaleme alıyor. Çünkü “Bizim Yûnus” diyorsak bunun hakkını da vermeliyiz. Mustafa Özçelik doğduğu toprakların bir zenginliği olan ve milletimizin mihenk taşı kabûl edilen Yûnus’u bir vefâ duygusuyla, bir şâir sorumluluğuyla milletimize yine yeniden tanıtmaya devâm ediyor.

Ocak 2024, sayfa no: 40-41-42-43

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak