Hayat düstûrumuz Kur’ân-ı Kerîm, bizim dünyâ hayâtımızı tanzîm eder ve bize dünyâ ve âhirette şerefli bir hayat va’deder. Kur’ân’ın aydınlığında müslümanca bir hayat yaşayanlar hem dünyâda azîz olurlar hem de âhirette. Hem dünyâda izzete ererler, hem de âhirette cennete nâil olurlar. Nitekim bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
"Kur'ân'ın sâhibine kıyâmette şöyle denir: Oku (ikra') ve yüksel/terakkî et! Dünyâda tertîl ettiğin gibi tertîl et. Şüphesiz senin makâmın (dünyâda) en son okuduğun (tekraü) âyetin yanındadır."1
Hadiste okuma ile ilgili iki kavram kullanılmıştır. Kırâat ve tertîl. Bu kavramlar; Kur’ân’ı gereği gibi ağır ağır, mânâsını sindire sindire okuyup gereği ile amel etmeyi ifâde eder. Hadis, Kur’ân’ın sâhibini cennete götüreceğini ve orada yüksek makamlara taşıyacağını bize haber verir. Zîrâ Kur’ân’ın sâhibi olan kimse, onu devamlı okuyan ve onunla amel eden kimsedir. Bir kimse Kur’ân’ın ne kadar âyetini okur ve o âyetlerin gereğini yerine getirirse cennetteki derecesi de o kadar yüksek olacaktır. Kur’ân ahkâmını bütünüyle yerine getiren kimsenin makâmı en yüce makam olacaktır.
Peki Kur’ân sâhibini nasıl yükseltip cennetin âlî makamlarına taşıyacak, onu da Kur’ân’dan öğrenelim. Rabbimiz buyurur:
"İzzet isteyen kimse bilsin ki, izzet, bütünüyle Allâh’ındır. O'na güzel sözler yükselir, o sözleri de yararlı iş yükseltir."2 Âyette şu cümleler dikkatimizi çekmektedir:
Güzel-hoş sözler yalnızca O'na yükselir. O sözleri de yararlı iş yükseltir. Âyetteki güzel sözden kasıt tevhîd sözüdür. Buna göre âyeti şu dört şekilde anlamak mümkündür:
a- Sâlih ameli tevhîd yükseltir. Tevhîd sözü eyleme vurulur, eğer söz eylemle uyuşursa kabûl edilir; uyuşmazsa reddedilir.
b- Sâlih ameli, hoş-güzel söz yükseltir. Buna göre tevhîde dayanmayan herhangi bir eylemin hiçbir değeri ve anlamı yoktur.
c- Sâlih ameli Yüce Allah yükseltir ve kabûl eder.3
d- Sâlih amel, sâhibini yükseltir.4
Birbirini tamamlayan bu anlayışların hepsinde îman-amel, inanç-eylem, bilgi-eylem, teori-pratik bütünlüğüne dikkat çekilmekte, îman ve bilginin ancak eyleme dönüşmesiyle bir anlam ifâde ettiği, tüm bu sayılanların birlikte insana değer kazandırıp onu yücelttiği, Allah katında üstün ve değerli kıldığı vurgulanmaktadır.
Güzel-hoş söz; kelime-i tevhîd, tesbîh, tahmîd, tekbir, duâ, istiğfar ve diğer zikirlerin hepsini kapsar. Çünkü âyette 'el-Kelimü't-Tayyib' (Güzel sözler) ifâdesi çoğul olarak kullanılmıştır. Nitekim bir âyette şöyle buyurulur: "Allâh’ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl misâl verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misâl gösteriyor. Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer."5 Bir görüşe göre, âyette söz konusu edilen ağaç kişidir. O ya mü’mindir, ya da kâfirdir. Mü’min, kökü sağlam, sürekli meyve veren bir ağaç gibidir. O ağacın meyveleri mesâbesinde olan sâlih amelleri, sürekli semâya yükselir. Kâfir de yerden koparılıp atılan bir ağaç gibidir. Kuru ve ölü bir ağaç. Ne gölgesinden istifâde edilir ne de meyvesinden. Ondan ne güzel bir söz sâdır olur, ne de sâlih bir davranış. O çürümeye mahkûm olmuş bir kütüktür.6
Bir başka âyette de kelimetü’t-takvâ/takvâ sözüne dikkat çekilir: Allah, peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir.7 Âyette geçen takvâ sözünden maksat lâ ilâhe illallâh sözü, ihlâs, her şeyi Allâh’ın adıyla yapma/besmele ve Allâh’ın emirlerine semi’nâ ve eta’nâ/başım gözüm üstüne demedir.8 O söz, Yüce Allâh’ın her zaman yüceltilmesini istediği kelimetüllahtır. Elbette Allâh’ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sâhibidir.9
Tüm güzel ve hoş sözlerin Allâh’ın yüce katına yükselip makbûl ve geçerli olabilmesi ise, bunları doğrulayacak sâlih amellerle birlikte yapılmasına bağlıdır. Sâlih amel olmazsa ne kelime-i tevhîdin, ne tesbîhin, ne tahmîdin, ne duânın, ne istiğfârın ne de bir başka güzel sözün bir anlamı kalır. Çünkü güzel sözleri Allah katında anlamlı ve geçerli kılan, sâlih ameldir, onun gereği gibi yaşanmasıdır. İzzet de ancak bununla elde edilebilir. Yoksa tembellik, miskinlik, şeytanlık ve kötülüklerle izzete erişilmez.10
Güzel-hoş söz söylenir ve sâlih amellerle desteklenirse sâhibini yükseltir ve Allâh’a yaklaştırır. Kur'ân’a göre sâlih söz ile sâlih amel arasında çok sıkı bir ilişki vardır. İşlenen bir amel sâlih bir niyete, sağlam bir inanca dayanmıyorsa makbûl değildir. Sâlih amelle doğrulanmayan hiçbir akîdenin de Allah katında bir geçerliliği olmaz. Diliyle tevhîdi söylediği halde, eylemleriyle Allâh’a başkaldıran kimselerin dilleriyle söylediklerinin bir anlamı yoktur. Tevhîdi söylemeyenlerin yaptıkları eylemlerde de bir hayır yoktur. Amel îmânın bir parçası değilse de, amel îmânın altyapısıdır, göstergesidir, meyvesidir. Nitekim Yüce Rabbimiz, yaptıkları iyi işleri tevhîd üzerine binâ etmeyenlerin tüm yaptıklarının boşa gittiğini açıkça beyân etmiştir:
"Onların dünyâ hayâtında, çalışmaları boşa gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. Bunlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden eylemleri boşa gitmiştir. Kıyâmet günü Biz onlara değer vermeyeceğiz."11
Güzel-hoş sözler yalnızca O'na yükselir. Âyette vurgulanan bir başka husus da şudur: Tevhîd sözü sâdece Allâh’a yükselir, başka bir merciye değil. Bu yüzden güzel-hoş sözler sâdece O'nun için, O'nun rızâ ve hoşnutluğunu kazanmak için söylenmeli. Sâlih ameller de yalnızca Allah için yapılmalı, bir başkası için değil.
Âyette yalın olarak 'sözler' denilmemiş, 'güzel-hoş sözler' buyurulmuştur. Buna göre, söylenen her söz Allâh’a yükselmez, O'nun tarafından kabûl görmez. Ancak güzel-hoş sözler O'na yükselir ve kabûl görür. Çirkin-bâtıl sözler ise, sâhibi için bir yük ve vebâldir. Onun aşağılara batmasına sebeptir. Tıpkı denize düşmüş birinin sürekli ağırlıklarını artırıp denizin dibine doğru batması gibi.
Âyette güzel sözün yükselmesi için, maddî şeylerin yükselmesi için kullanılan suud kökü; sâlih amellerin yükseltilmesi için de raf' kökü kullanılmıştır. Demek ki söz ve niyetlerin Allah katına yükselmesi ile davranışların yükselmesi arasında fark vardır. Buna göre söz ve niyetler eyleme dönüşerek mücessem bir kalıba girdikten sonra Allâh’a yükselecek ve sâhibini Allah katında terfi' ettirecektir…
Evet, İslâm terakkî dînidir. O, sâhibini hem dünyâda yüceliklere taşır, hem de âhirette. Önemli olan onun o mânevî asansörüne binmek, onun kopmayan ipine sımsıkı sarılmaktır.
Dipnotlar:
1 Tirmizî, Sevâbü'l-Kur'ân 18; Ebû Davûd, Vitr 20, Ahmed, II, 192, 471.
2 Fâtır, 10.
3 İbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, VI, 478.
4 Kurtubî, el-Câmi', XIV, 331.
5 İbrâhîm, 24-26.
6 İbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, IV, 358-361.
7 Fetih, 26.
8 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyûn, Fetih 48/26.
9 Tevbe, 40.
10 Elmalılı, Hak Dini, VI, 3980.
11 Kehf, 104-195.
Şubat 2018, sayfa no: 18-19-20-21
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak