Ara

O (sav)'nun Risâleti Bütün Âleme İdi

Peygamber Efendimiz (sav)'in rûhî hayatını anlatabilmek, ancak 0(sav)'nunla münâsebet kuran ehlullah ile irtibata, onların gösterdikleri yoldan yürümeye, işaret buyurdukları sınıfları geçmeye; nefsî, rûhî ve sırrî mertebeleri kat etmeye bağlıdır. Her sınıfın, her mesleğin, her kuruluş ve birimin kendine göre gözetmiş olduğu kuralları vardır. Cenab-ı Hakk'a kulluğun, Habibullah (sav)'a ümmet olmanın şartlarını, ehl-i hakikat şu şekilde haber verir: 1- Azalarımızla yapacağımız zâhiri vazifelere, İslam 2- Nefsimize muhalefetle kalb alemimizde oluşturduğumuz mertebeye iman, 3- Hakîkat sırlarına ermeye de ihsan makamı derler. İslâm makamı; günahlardan arınmak suretiyle (tevbe), zâhiren Allah Teâlâ'nın emirlerine uyup nehyettiklerinden kaçmak, bâtınen; ihlas ve niyetin güzelliği ile (takva), nefsi edeble, kalbi zikirle, sırrı da Mevlâ'ya yakınlıkla istikâmet üzere kılarak temin edilir. İman makamına; gösterişten uzaklaşıp (riya) ibadetlerde samîmi olmakla erişirilir. Yine iman ancak, Allah Teâlâ ile kul arasındaki sırra, ihlâsa nailiyyet halinde; kalpte kir, inançta şüphe ve amelde de kusur bulunmaması şartıyla, sıdka kavuşarak elde edilir. Nefsin mertebelerini aşmak ve gönül huzuruna ermek yakalanan mutmainne sıfatı ise imânın kemâline işarettir. İhsan makamı da, Allah Teâlâ'dan korkup, O'ndan ümitvar olarak, Hak Teâlâ'nın her an bizi gözetlediğini bilerek (murâkabe), Hak Teâlâ'yı hak ile görme (müşâhede), İslâm'ı takva boyutunda yaşama suretiyle marifete ererek elde edilir. Kur'ân-ı Kerîm'le tesbit buyurulan bu makamlar ne zaman elde edilirse, işte o zaman Fahr-i Kâinât (sav)'ın bâtınî hayatı müşahede edilir. Yoksa münkirlerin akıbetine düşülür. "Onları Sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler." (A'raf, 7/198) Efendimiz (sav)'in sırr-ı mânevî ile erişilecek olan hayatından, güneşten bir zerre, deryadan bir damla mesabesinde de olsa bazı hususiyetlerini nakledelim: Üzerine sinek konmaz; beşer olsa bile, gölgesi yere düşmezdi. Ahlâk-ı Muhammedîleri Kur'andı. Nefsine eza edenleri bağışlar, gül yüzüne karşı hakaret edenleri affeder, dine saldıranları bağışlamazdı. Risâleti bir kavme mahsus değil, bütün âleme şamil idi. Hak Teâlâ'dan getirdiği esaslarla herkes mesut ve bahtiyar olmuştu. Köle ve cariyeler haklarına kavuşmuş, kadınlar hasır parçası gibi değersiz olmaktan kurtulmuştu. Tavsiye ve nasihatleri Kur'ân'a uygundu. Her ne söylese, nasıl hareket etse, huzurunda işlenen bir davranışa sükut da buyursa, o davranışlar İlâhî hüküm giyerdi. Kur'ân'ın bir canlısı olarak, hem insanlara, hem de cinlere gönderilmişti. Umûma rahmet oluşundan, kâfir bile hesabının tez görülmemesiyle istifade etmiştir. O (sav)'nu örnek alan; ashabı da, etbâı da, evliyası, asfiyâsı da rahmet unsuru olmuştur. Bulundukları her yere Asr-ı Saadet neşesi getirmişlerdir. İnsanlar iman etmeyecek diye üzüntüsünden, Kendi canına kıyacak kadar merhametli, ümmetine düşkün ve inananlara canlarından daha sevimli idi. Gece-gündüz Dîn-i Mübîn'i tebliğ için gayret etmiş, kâfirin bile hidayetini istemiştir. Mel'un Ebû Cehl'in kapısını defalarca çalmıştır. Şimdi yine Kur'an-ı Kerîm'le, Hadîs-i Şerîf'leriyle, ulemâ ve sulehâ ile herkesin gönül kapısını çalmaktadır. Peygamberliğinin öncesinde ve sonrasında her türlü câhili kirlerden arınmış, nûr-i İlâhî, seçilmiş olmasıyla Muhammed Mustafa'dır O (sav). Hem sözleri, hem de mânâsıyla mu'ciz bir Kitâb-ı Kerîm'e sahip Nebiy-yi zîşandır O (sav). İki cihânın şâhı Efendimiz (sav), önünden gördüğü gibi arkasındakileri de görür, mübarek dillerinden ancak hak söz çıkar, getirilen salât ü selâmları duyar, yeşil seccadesinin üstünde oturarak, ârifân-ı İlâhîye teveccüh buyurur. Server-i Âlem (sav), mübarek kadem-i şerifleri şişinceye kadar namaz kılar, "Rabbimin indinde yedirilip içiriliyorum." diyerek, iftar etmeksizin peşi peşine oruç tutardı. İlâhî isim ve sıfatları tefekkürle, azap ve müjdesini düşünerek, zerrenin bile Hak Teâlâ'nın azametine delil olduğunu bilerek Mevlâ'yı zikrederdi. Dünyada bir garib ve yolcu gibi yaşamasıyla, açlıktan midesine taş bağlamasıyla, gecenin başında uyuyup sonunda uyumamasıyla, Kur'ân-ı Kerîm okunurken ağlamasıyla, ağır yük çeken hayvanlara ve ümmetine şefkatinden dolayı gözlerinden yaşların boşanmasıyla müstesna bir zâhid idi O (sav). Cenâb-ı Hak, cümlemizi şefaatlerine mazhar kılsın...

Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak