Ara

Neye Kulluk Ediyorsunuz? / Elif E. Bayraktar

Neye Kulluk Ediyorsunuz? / Elif E. Bayraktar

“Hani (İbrâhîm), babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.” (Şuarâ, 70)

 

İnsan, Allâh'ın yarattıkları arasında şuura sâhip olan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen bir varlıktır. Yüce Allâh'ın varlık delillerini, Allâh'ın üstün/sonsuz gücünü, evrendeki hâkimiyetini ve dünya hayatının gerçek yüzünü kavrayabilecek yetenekte yaratılmış. Hayatın ve ölümün yaratılma sebebini, "O, davranış ve eylem bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk, 2.) ayetiyle Kur'ân bize haber veriyor.

İman ettim diyen her insan dünyada kendisi için belirlenmiş olan hayatı süresince imtihan olur. Allâh'a olan bağlılığı, kararlılığı ve sabrı özel olarak yaratılan olaylarla sınanırken imanını ispat etmeye çalışır.

Allâh'a kulluk, hayatı Allah korkusu ve O’nun hoşnutluğu üzere inşâ etmektir ve "Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allâh'ındır." (En'am, 162) âyetiyle dikkat çekildiği üzere insan hayâtının tamamını kapsar. Vicdanlı ve samimi bir insanın yapması gereken; yaratılış amacını düşünmesi, ayetle emredildiği üzere hayatını Rabbimizin bildirdiği şekilde ve O’nun sınırlarını koruyarak geçirmeye çalışmasıdır.

Allâh'ın akıl vererek nimetlendirdiği insanın; ölümü, yapayalnız Allah huzurunda sorgulanacağını, cennet ve cehennemi unutarak yalnızca dünyevi çıkarlar peşinde olması hata olur. Kur'ân, yaratılışın asıl amacının oyun ve oyalanma olmadığına dikkat çekiyor:

“Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.” (Enbiyâ, 16-17)

Ancak insanın apaçık düşmanı şeytan var, insana imanı yaşamayı zor ve sıkıntılı gösteren... Merhametlilerin merhametlisi Allah samimi kullarına imanı sevdirir ve onları karanlıklardan Kendi dosdoğru, aydınlık yoluna iletir. Dolayısıyla sinsi karakterli şeytanın, Allâh'a kullukta samimi çaba içinde olan mü'minleri verdiği telkinlerle kandırması, yaşadıkları aydınlıktan kendi bataklığına çekmesi zordur.

“…Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş olanlardır.” (Hucurât, 7.)

Dini yaşamak kolaydır; Allah kolaylaştırır. Gerçek sıkıntı ve eziyet, “…Kim Allâh'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (Hac, 31.) ayetiyle bildirildiği üzere, şirktedir. Sahte ilahlarını terk ederek Allâh'a yönelen bir insan boşlukta sürüklenmekten kurtulur, tek gerçek ilah olan Allâh'a sığınarak, yalnız O’na kulluk ederek huzur ve güven içinde yaşar. Şirkin karanlıklarından –Allâh'ın dilemesiyle- nura çıkar.

Oysa onlar, dini yalnızca O'na hâlis kılan hanîfler (Allâh'ı birleyenler) olarak sâdece Allâh'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine, 5.)

Şirk, yalnız birtakım eşya ya da putlara tapmakla sınırlı değil. Allah'tan başka varlıklardan yardım beklemek, onların hoşnutluğunu aramak ve Allah dışında başka bir varlığın rızâsını Allah rızâsına tercih etmek, kimi şey’leri Allah’tan önde tutmak, bunların tümü, Allâh'a şirk koşma anlamındadır. İnsanın kendisini bu durumdan uzak/müstağnî görmesi büyük hata olur.

Hırsla dünyevi hedeflere yönelen insanın, şuurunda olmadığı bir başka gerçek daha var. Dünya hayatında kulluk ettiği onlarca putu bırakıp yalnızca Allâh'a kulluk etmediği sürece o, asla gerçek huzuru bulamaz. Çünkü insanın nefsi sınır tanımaz ve bitmek tükenmek bilmez tutkulara sâhip. Bencil tutkularının tatmini için yaşayan kişi her şeye sâhip olsa da nefsi asla tatmin olmaz. Sâhip olduğu her şey daha da tatminsiz olmasına yol açar; hepsinin daha iyisi ve daha kusursuzu var çünkü. Sürekli bir başka tutkunun peşinde koşan kişinin, her yeni elde ettiği şey de kibrini ve büyüklenmesini artırır. Bu kadar azgınlaşan birinin huzur içinde mutlu bir yaşamı elbette ki olmayacaktır.

İnsanların dünyada özlemini duydukları huzur, mutluluk ve nimetler içinde yaşayabilmelerinin tek yolu, yalnızca Allâh'a kulluk etme bilincini/sorumluluğunu taşımalarıdır. Bu gerçek unutulduğunda ise ahlâkî çöküntü, insan ilişkilerindeki yozlaşma, çıkar ve beklentilere dayalı ilişkiler, güçlünün zayıfı ezmesi, acımasızlık, zâlimlik, sahtekârlık ve düşmanlığa hayat sahası açılır. Allâh'ın buyruklarının terk edilip, insanların kendi hevâlarına uymaları, insanlığı ciddî dejenerasyona sürükler.

"Eğer hak, onların hevâ (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar." (Mü'minûn, 71.)

Hayatlarını Allâh'ın hoşnutluğunu kazanmak doğrultusunda sürdüren insanlar, dünyayı bencil tutkularını gerçekleştirebilecekleri bir mekân olarak görmezler. Nefislerini tatmin etme gibi bir hırs içinde olmaz, nefsine lokma vermez, Allâh'a gereği gibi kulluk etme konusunda samimi istek taşırlar. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür ederler. Allâh'ın, gizlinin gizlisini bildiğinin ve yaptıklarından haberi olduğunun farkındadırlar ve bu sebeple davranışlarının her zaman Kur'ân ahlâkına uygun olmasına titizlik gösterirler.

"Ben, yalnızca Allâh'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O'na dâvet ederim ve son dönüşüm O'nadır." (Ra'd, 36.)

 Eylül 2022, sayfa no: 6-8

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak