Ara

Nesillerin Savaşında Değişen Sosyolojik İklim

Nesillerin Savaşında Değişen Sosyolojik İklim

Birbirlerini tâkip eden nesillerin mücâdelesinde sosyolojik iklim ve zemin değişebilir. Bunun sonucunda gâlip mağlup, mağlup da gâlip olur. Nitekim İsrail’i kuran nesil ile bugünkü nesil fedâkârlık noktasında birbirlerine benzemiyor. Dayanıklılık ve metânet konusunda da öyle. Yeni İsrail nesli gevşemiş durumda ve savaştan kaçıyor. Genel karakter olarak Yahudiler hayâta tutkun olmaları sebebiyle cephede pek sebat göstermezler. Hattâ Hazreti Mûsâ’ya “Sen ve Rabbin gidin, onlara karşı birlikte savaşın, işte biz burada oturuyoruz.” (Mâide, 25.) demişlerdir. Başka bir âyet de aynı durumu teyit eder: “Onlar toplu olarak sizinle savaşmazlar, ancak müstahkem şehirlerde yâhut surların ardında sizinle savaşmak isterler.” Düşmanla eşit şartlarda değil kendi şartlarında karşılaşmak ve savaşmak isterler. Dünyevîleşme hâlinde bu zaman zaman Müslümanlarda da görülür. Gevşerler. Buna da Yahudileşme temâyülü denmektedir. Dünyevîleşme bir Yahudi temâyülüdür. Dünyevîleşme savaştan kaçmanın temel sebepleri arasındadır. Peygamber (sav) hadîsiyle, dünyâ yeşildir ve tatlıdır. İnsan kolay kolay ondan kopmak, vazgeçmek istemez. Bu gevşeme Benî İsrâîl’e de ârız olmuştur. Nitekim Benî İsrail’in dünyevîleşmesi ve bunun sonucu savaşta sebâtını kaybetmesi ve gevşemesi de böyledir. İbni Haldun sosyolojik değişim yasalarında konfora yâni dünyâya batmaya temâs eder. Dünyâya battıkça ölüm korkusu ağır basar. Bakara Sûresi'nin ilgili âyetleri de bunu çok veciz bir biçimde ortaya koyar. Tâlût, Câlût ordusuyla karşılaşmaya giderken kavmine ve ordusuna nehirle imtihân olacaklarını söyler. Bu nehir Ürdün nehri olmalıdır. Burası, Tâlût ve Dâvûd’dan asırlar sonrası İslâm ordusunun da aşarak İsrail’e ulaşacağı Ürdün nehrinden başkası değildir. Rubicon Nehrini geçme deyimine paralel olarak Ürdün Nehrini geçme tâbiri de kullanılabilir. İbrânîler ifâdesi de nehri geçenler anlamındadır. 

Müfessirlerin öncüsü İbni Abbas, Katâde ve Süddi bahse konu bu nehrin Ürdün Nehri olduğunu teyit ediyorlar. Tâlût’un ordusu bu nehirle imtihân oluyor. Tâlût, ordusunun imtihanı kazanması için onlara tembihte bulunuyor ve sıkı tâlimat veriyor. Nehirden sâdece avuçlayarak su içebileceklerini ve doya doya içmemeleri gerektiğini ihtâr ediyor. Karşıda bekleyen Câlût ordusuyla baş edebilmek için belki de terli bir halde su içmemeleri ve midelerini doldurmamaları gerekiyor. Bununla birlikte ordunun tamâmı müsâade sınırına uymuyor ve yasak sınırını deliyor. Bu halde nehrin karşı yakasına geçtiklerinde Câlût ve ordusuna karşı tâkatlarının kesildiğini fark ediyor ve söylüyorlar. Savaşmak için kral isteyen Benî İsrail hem Tâlût’a karşı geliyor hem de savaşma azmini kaybediyor. Zîrâ ‘mafuvvun anh’ tâbir edilen müsâmaha sınırını ve miktârını aşıyorlar. Nehirden ve yasak sudan doya doya ve kana kana içiyorlar. Avucun ötesinde etek dolusu su içiyorlar ve yere çakılıyorlar. Kur’ân bu hâli başka bir yerde ‘issakaltüm ile’l ard’ şeklinde tasvir ediyor. Yâni 'yere çakılıp kaldınız' diyor. Tevbe 38’inci âyette bu tablo aynen şöyle ifâde ediliyor: “Ey îmân edenler! Ne oldunuz ki, size ‘Allah yolunda sefere çıkın’ denilince, yere çakılıp kaldınız…” Yere çakıp kalmanın temel sebebi dünyevîleşmedir. Tâlût ordusunda bunu sembolize eden eylem ise yasak sudan içmektir. 

Sosyolojik değişimin iki yönü var. Eksi ve artı. Hazret-i Peygamber (sav) “Bir aylık yoldan korkuyla muzaffer kılındım” (nüsirtu bi’rru’bi mesirete şehrin) buyurmuşlardır. Hazret-i Ömer (ra) zaferlerin hikmeti sorulduğunda bunun açılımını şöyle yapmıştır: Biz savaşa çıkarken iki puan önde çıkarız. Kendimizden emîniz. Psikolojik faktör bizden yanadır. Düşmanımız da aynı kanâattedir. O da bizim zafer kazanacağımızı bilir.

Lâkin mânevî ve iç hastalıklar sebebiyle bu tablo zamanla tersyüz olur. Hazret-i Peygamber (sav) bu inişli çıkışlı sürecin inişli olanını ‘vehen’ ile izah etmiştir. Sevbân radiyallâhu anh'dan: (Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: “Yemek yiyenlerin büyük tabağa üşüştükleri gibi insanların size karşı birleşip üşüşmeleri yakındır. ... Sizin kalplerinize de vehen atacaktır.” buyurdu. “Vehen nedir, ey Allâh'ın Resûlü?” diye sorduklarında şöyle buyurdu: “Dünyâ sevgisi ve ölüm korkusu.” (Ebû Dâvûd) 

Burada vehen’in yâni gevşemenin açılımında dünyâ sevgisi ve ölüm korkusuna temâs edilmektedir. Dünyevîleşme hastalığı düşman karşısında sökülme ve tutunamama sebebidir. Bu durumda olan topluluklar düşman karşısında çil yavrusu gibi dağılırlar. Nitekim de öyle olmuştur. Moğollar döneminde korku silahı düşmanın eline geçmiştir. Müslümanlar lehlerinde olan bu silahı düşmanlarına kaptırmışlardır. Tarihçilerin kaydettiği gibi tek başına bir Moğol çerisi bile kalabalık bir Müslüman topluluğunu önüne katarak boğazlamak üzere istediği istikamete sürüklemiştir.

Bu hususta öncü ve model nesil sahabe neslidir. Zîrâ dünyâya metelik vermemiş ve ölümün peşinden koşmuşlardır. Efsanevî sahabe nesli gitmiş ve yerlerine gelenler âdetâ dünyâya meyletmişler hattâ batmışlardır. Meryem sûresi 59. âyeti sosyolojik zeminde bu nesillerin değişimine ayna tutar: “Arkalarından gelen sonraki nesil, salâtı zâyî ettiler ve şehvetlerine uydular. Yakında kötülükleri kendilerini bulacaktır.”

Bu sebeple de mânevî dirilme sahabe neslini anlamak ve yollarını izlemekle, tâkip etmekle mümkündür. Onlar, örnek ve model nesildir. Bu sebeple de Tebliğ Cemaati Lideri Muhammed İlyas Kandehlevî Hindistan’da mânevî îmârı ve dirilmeyi sahabe tarzına geri dönmekte bulmuştur. Onların dünyâya metelik vermeyen hallerini iktibâs etmeyi esas almıştır. Sahabe nesli serdengeçti bir nesildi. Âhir zaman diliminde küresel kuşatma ve Ahzab kuşatması karşısında Müslümanların tek çıkar ve kurtuluş yolu, sahabe hayâtını izlemek, anlamak anlatmak, yaşamak ve yaşatmaktır. Âhir zamanda cihad arzusu yeniden alevlenecektir. Hazret-i Ebubekir (ra) döneminde ilk İslâm toplumunun girdikleri savaşlarda kullandıkları parolalardan birisi de ‘emit emit’ parolasıdır. Bu “öldür, öldür” komutudur. Bu sahabeler arasında parola olmuş ve bu parola etrâfında buluşmuşlardır. Âhir zaman dilimindeki gelişmelerden birisi de taşın ve ağacın dile gelmesi ve Müslüman arkasında gizlenen Yahudi’yi öldürmeye çağırmasıdır.

“Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek: 'Ey Allah (cc) kulu! Gel bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi gel onu cezâlandır' diyecek. Sâdece ‘gargad’ ağacı müstesnâdır, bunu söylemeyecek; çünkü o Yahudi ağacıdır.” (Kitâbu'l-Fiten Hds 2239)

Dünyâya bağlanmak yenilgilerin temel sebebidir. İmtihan sırrı da Müslümanların sürekli gâlip gelmelerini engelliyor. Bununla birlikte İslâm’a ebedî zafer yazılmıştır. “El-Hakku (el-İslâm) ya’lu velâ yu’la aleyhi” hadîsi de buna nâtıktır. Kısaca İslâm dâimâ yücedir, hiçbir şey ona gölge edemez. Hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra fedâ edilmez. Bununla birlikte hayat bir nöbetleşmedir. Bu nöbetleşmeyi târihî süreçte Filistin'de gördüğümüz gibi hayâtın kendisinde, kıvrımlarında da görüyoruz.

Hezîmetler dinlenme ve âdetâ nadas dönemleridir. Hezîmetleri zaferler tâkip eder. Bu Filistin-İsrail mücâdelesinin seyrinde de görülmektedir. Kur’an bize bu nöbetleşmeyi şöyle anlatır: “Tilke’l eyyâmu nüdaviliha beynen’nnas.” “Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazan bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazan öbürüne.) Allah, sizden îmân edenleri ayırt etmek, sizden şâhitler edinmek için böyle yapar. Allah, zâlimleri sevmez.” (Âl-i İmran, 140.) 

Zaferler ve hezimetler nöbetleşmesi yaşanmasaydı her halde imtihan sırrı sâkıt olurdu. İnşâallah ümmet de hezîmetler burcundan geçerek, zaferler burcuna ulaşır ve yükselir. Sahabelerin îman yüklü zaferlerini yeniden ihyâ eder, tattırır. 

Kasım 2023, sayfa no: 24-25-26

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak