Ara

Nefsin ve Yeryüzünün İhyâ Ve İnşâsı İçin Kıyam: Cihad

Nefsin ve Yeryüzünün İhyâ Ve İnşâsı İçin Kıyam: Cihad
Allah kâinâtı yarattı, donattı, yaşanabilir kıvâma getirdi. Sonra insanı yarattı, kâinatta yaşam verdiği dünyâ gezegenine “halîfesi” olarak gönderdi. İnsanın yeryüzünün en şerefli mahlûğu olmasının sebebi ona yüklenen hilâfet misyonunda gizlidir. Zîrâ o yeryüzüne Allâh’ın adına hükmedecekti. “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halîfe yaptık. O halde insanlar arasında adâletle hükmet.” (Sâd, 26.) meâlindeki âyet de bu görüşü desteklemektedir (Fahreddin er-Râzî, I, 381; İsmâil Hakkı Bursevî, I, 64). (DİA) Zîrâ Allâh’ın emirlerine göre hükmedilmeyen yerde ihyâ değil ifsad var demektir. Onun için Rabbimiz ilk insan ve ilk Peygamberinin eliyle yeryüzünde inşâ ve ihyâ hareketini başlatmıştır. Daha sonraki dönemlerde insanlar Allah adına inşâ ve ihyâyı terkedip ifsâda başlayınca bir başka Peygamberini göndererek yeryüzünde veya fesâdın hâkim olduğu yerlerde ihyâ ve inşâ kıyâmı başlatmıştır. Hz. Âdem’den sevgili Peygamberimiz’e (sav) kadar gelen her Peygamber bu inşâ ve ihyâ hareketinin öncüleri olmuşlardır. Zulüm, fesad, haksızlık, cehâlet ve her türlü gayri insânîliğin kol gezdiği bir dönemde görevlendirilen Peygamberimiz’e (sav) görev tevdî edildikten sonra ilk hitap “uyarmak için kıyâm et” olmuştur. Ey örtünüp bürünen (Peygamber!) Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Nefsini arındır. Kötü şeyleri terket. İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma. Rabbinin rızâsına ermek için sabret. (Müddessir, 1-7.)  Zîrâ kıyam yüklenilen sorumluluğun gerektirdiği bir duruşu ifâde eder. Dimdik bir duruş. Ruh, kalp ve bedenle tavizsiz bir duruş. Dünyânın bütün güzellikleri ayaklarına serilse, onları elinin tersiyle bir kenara itebilmek. Kısaca her olay ve durumda Rabbânî bir duruş. Âyeti Kerîme’deki “örtüsüne bürünen” ifâdesine mecaz olarak “Peygamberlik kisvesine bürünen, bu ağır görevi yüklenen” anlamları da verilmiştir. “Kalk, uyar” emri Hz. Muhammed aleyhisselâmın, Peygamber olarak tevhid dînini ve Allâh’ın mesajlarını insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilişinin ilânıdır. (Kur’ân Yolu) Evet, ağır bir görev mesuliyet ve kıyam. Sorumluluğu yerine getirme şuuru. Gayreti. Bilinci. Cehdi. Yâni cihad: “Allâh’ın emirleriyle yeryüzünü inşâ ve ihyâ için yapılan her türlü çaba, gayret ve sarfedilen enerjinin adı.” Bunun da sürekli olması gerekir. Gevşemeye gelmez. Zîrâ hafif bir gevşeme içte dışta düşmanın darbeye kalkışması demektir. Onun için Rabbimiz kıyâmı emrettikten sonra Cihâdın yâni kıyâmın başarılı olması için şunlara dikkatimizi çekmektedir: 1- Kıyam Rabbânî Olmalıdır: “Rabbini yücelt.” Sâdece O’nun için olsun. Yüce ve büyük olarak sâdece O’nu kabûl et. O’nun dışında ve O’na uymayan hiçbir otorite tanıma. O’nun izin vermediği bir bakış açısını kabûl etme. O’na kullukta tâviz verme. O’nun adını basit dünyevî menfaatler için kullanma. O’nunla kimseyi aldatma. Sâdece O’nu râzı et. Başkalarının rızâsını değil O’nun rızâsını gözet. O’na güven O’na dayan. O’na sığın. Çünkü gerçek anlamda O’ndan başka sığınılacak bir merci yoktur. O seni herkesten ve herşeyden hattâ nefsinden bile korur. O seni koruduktan sonra dünyânın bütün süper güçleri biraraya gelse, bütün donanımlı askerleri seferber olsa, en gelişmiş silahlar sana yönelse senin kılına bile zarar veremezler. Onun için kıyâmını “Allâhu Ekber” diyerek sembolleştir. O’nun büyüklüğünü, hâkimiyetini, emirlerinin tartışmasızlığını, kendi acziyetini haykır. Ki kendini bilmezler silkinip kendilerine gelsinler. Ashâb-ı Kehf’in zâlim Dakyanus ve avenesini kıyamlarıyla şok ettikleri gibi: “Kalkıp da, "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına aslâ ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allâh’a karşı yalan uydurandan daha zâlimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.” (Kehf, 14-15.) Ezan-ı Muhammedî’de günde otuz defa “Allâhu Ekber” tekbirinin haykırılması kıyâmın en tâze diri tutulması için olsa gerektir. Onun için Ezan “Şeâir”dir. Sembol. Bir yerin Rabbânîliğine işâret eder. Cihâdın amacı da odur. Allâh’ın mülkü olan heryerin onun adıyla dirilmesi ve inşâ edilmesidir. Resûlullâh Efendimiz (sav) bu emri aldıktan sonra insanları tevhid dinine çağırmaya başlamış, son nefesine kadar da bu görevini sürdürmüştür. “Sâdece Rabbinin büyüklüğünü dile getir” emri, tevhid dîninin en önemli unsuru olan “Allâh’ın birliğine îman ve O’na kulluk” esâsını ortaya koymaktadır. (Kur’ân Yolu) Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamâmen Allâh’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.” (Enfâl, 39.) 2- Kıyâmı Önce Kendi Nefsine Karşı Başlatmalıdır: Dış dünyâsına uygulamak istediği bir şeyi kendi nefsine uygulamayanlar başarılı ve etkili olamazlar. “Siz Kitâbı (Tevrat'ı) okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?” (Bakara, 44.) ve yine: “Ey îmân edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saff, 2-3.) âyet-i kerîmeleri işe önce kendimizden başlamamız gerektiğini emretmektedir. Çünkü nefis bizim dâhilî düşmanımızdır. Darbecidir, fırsatçıdır, kalkışmacıdır. Fırsatını bulduğu an kalbimizi ve rûhumuzu işgâl eder. ‘Onun yeri iki kaşın arasıdır’ der işin uzmanları. Ama orda durmaz başkente, kalbe iner ve işgâl eder. Kalp kulun Rabbiyle iletişim merkezidir. Nazargâh-ı ilâhîdir. Îman, irfan ve ilham mekânıdır. Onun için şeytan (dış düşman olarak) içerideki nefisle işbirliği yaparak kalbi işgâl, ifsâd edip hâkimiyet kurmak isterler. Çünkü oraya hâkimiyet kurdukları zaman beden ülkesini ele geçirmiş olurlar. Bundan dolayı Rabbimiz yeryüzünde İslâm’ın hâkimiyeti için kıyâm edip cihâda çıkmak isteyenlere Peygamberimizin şahsında “Nefsini arındır.” Müddessir, 4.﴿ diye emir verdi. Nefsine karşı kıyam yapamamış, onu payitahtından söküp atamamış, onun hâkimiyetinden kurtulamamış birilerinin yeryüzüne nizam vermeye kalkışması abesle iştigaldir. Başarılı olamaz. Onun için Sevgili Peygamberimiz (sav): “Mücâhid nefsiyle cihâd edendir.” (Tirmizi, fezailul Cihâd,2),” buyurmaktadır. Ayrıca Ümmetinin içinde ‘yapmayacakları şeyleri söyleyen ve emrolundukları şeyleri yapmayan nesiller’ ortaya çıkacağını haber vererek (Kim onlarla eliyle cihâd ederse o mü’mindir, kim onlarla diliyle cihâd ederse o mü’mindir, kim onlarla kalbiyle cihâd ederse o mü’mindir.) (Müslim, “Îmân”, 8), nefse karşı cihad ve kıyâmın, nefsi inşâ ve ihyânın önemine bizim dikkatlerimizi çekmektedir. 3- Kıyâmın ve Cihâdın Rûhuna Uymayan Şeyler Terkedilmelidir: “Kötü şeyleri terket.” (Müddessir, 5.) İslâm adına yeryüzünü ihyâ ve inşâ etmek isteyen kimse İslâm’ın kötü gördüğü herşeyi terketmek zorundadır. Ki özüyle sözü, kaaliyle hâli birbirine uysun, onu dinleyenler ona inansınlar, onu yalancılıkla ve sahtekârlıkla ithâm etmesinler. Ayrıca muhalifleri onu yaptıklarıyla ayıplarlar. Aşağılarlar. Başarısızlığa uğratırlar. Hattâ açıkları varsa aleyhine şantaj yaparlar. Sevgili Peygamberimiz (sav) Risâlet görevine başladıktan sonra kırk yıl Mekke’de yaşadığı halde en büyük muhalifleri eylem ve söylemleriyle ilgili onu kötüleyecek tek söz bulamamışlardı. Günümüzde İslâm adına hizmet ettiğini söyleyenlerin bu prensibe çok ciddî ihtiyaçları vardır. Yaşantılarında İslâm görünmediğinde bu, insanların inşâ ve ihyâsından çok ifsâdına ve onların şahsında İslâm’dan soğumasına sebep olmaktadır.  4- Menfaat İçin Olmamalıdır:İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma.” Müddessir, 6.﴿ Ve yine: “Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihâd edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe, 41.) buyurmaktadır Rabbimiz. Çünkü inşâ ve ihyâya Allâh’ın rızâsının dışında herhangi bir şey karışırsa onu ifsâda götürür. Hele bu gayret dünyâlık elde etmek, menfaat ve ganîmet için olursa iş mecrâından çıkmış, sulanmış demektir. Mücâhidlerin müteahhitleşmesi ve din baronlarının çoğalması bundan olsa gerektir. 5- Bu Yolda Başına Gelecek Zorluklara Karşı Sabretmelidir: “Rabbinin rızâsına ermek için sabret.” (Müddessir, 7.) Yaptığımız her işte Allâh’ın rızâsını elde etmek en büyük gâyemizdir. Hele cihâd gibi fedâkârlık isteyen bir ibâdette sabır en önemli mihenk taşlarından biridir. Allâh’ın emirlerini yerine getirirken nefsin, şeytânın, şeytanlaşmış insan ve sistemlerin önümüze çıkardığı engelleri aşarak direnmektir. Ey îmân edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihâd için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allâh’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran, 200.) Onun için sabredemeyenler başarılı olamazlar. Canlarından ve mallarından fedâkârlık yapmayıp zaafa düşerler. Gevşerler. Geri adım atarlar ve helâk olurlar. Rabbimiz bu konuda gevşeyip zaafa düşmeyenleri methediyor: “Nice Peygamberler var ki, kendileriyle berâber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmran, 146.) 6- Cihad Maddî-Mânevî Meşrû Bütün Metotlarla Yapılmalıdır: Allah uğrunda hakkıyla cihâd edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrâhim'in dînine uyun. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur'ân'da Müslüman diye isimlendirdi ki Peygamber size şâhit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şâhit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allâh’a sarılın. O sizin sâhibinizdir. O ne güzel sâhip, ne güzel yardımcıdır!” (Hac, 78.) Cihâdın çeşitleri sayılırken Âyet ve hadislere istinâden âlimlerimiz, cihâdı en geniş anlamıyla ele alıp yorumlamaları ve nefse, şeytâna, fâsıklara ve inanmayanlara karşı olmak üzere kısımlara ayırmaları yanında (meselâ bk. İbn Rüşd, I, 259; İbn Kayyim, Zâdü’l-meǾâd, II, 39-40; Şevkânî, VII, 236), genel olarak “gayrimüslimlerle savaş” şeklindeki özel mânâsını ön plana çıkararak “Allah yolunda can, mal, dil ve diğer vâsıtalarla savaşta elden gelen güç ve gayreti sarfetmek” şeklinde târif etmişlerdir. (Kâsânî, VII, 97; İbn Âbidîn, IV, 121) Allah Yolunda Cihaddan Söz Edilirken “Gerektiği Gibi” Kaydının Konması Hakkında:
  1. a) Dünyâ menfaati gözetmeksizin sırf Allâh’a ibâdet anlayışıyla cihâd ediniz,
  2. b) Allah yolunda çaba harcarken kınanmaktan çekinmeyiniz,
  3. c) Dînin îcaplarını ayakta tutmak için maddî-mânevî her türlü imkânı seferber ediniz ve nefsinize uymayınız, gibi açıklamalar yapılmıştır. (Kur’ân Yolu)
Demek ki Yeryüzünün inşâ ve ihyâ ameliyesi olan cihâdı yapmanın belli başlı şartları vardır. Öyle rastgele herkesin kendi zannına göre yapabileceği bir amel değildir, islâmî hayâtın ve kulluğun bir parçasıdır. Sevgili Peygamberimizin (sav) ifâdesiyle amellerin en fazîletlisidir. Hayat boyu ve hayâtın her alanında devâm eder. Her mü’mini, kadın erkek genç yaşlı her ferdi ilgilendirir. Bunu yaparken de hayâtın diğer alanları ihmâl edilmez. Özellikle hayâtı Allâh’ın istediği gibi yaşamayı bize anlatacak âlimleri yetiştirmeyi bize Rabbimiz emreder: “(Ne var ki) mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sâhibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya! Umulur ki sakınırlar.” (Tevbe, 122.) Yoksa hayat câhillerin elinde kalır. Cihâd edeyim derken Müslümanlarla mücâdele ederler. Onları öldürürler. İhyâ yapalım derken ifsad, inşâ yapalım derken tahrip ederler. Öyleyse farz olan cihad ibâdetini her Müslüman her zaman ve her şartta, Allâh’ın ve O’nun Peygamberinin (sav) istediği şekilde yapmak zorundadır. Çünkü inşâ ve ihyâ süreklilik ister. Mahmut Eyüpoğlu (Eylül 2016)  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak