Ara

Ne Savcı Ne Avukat, Hâkim Ol

Ne Savcı Ne Avukat, Hâkim Ol

Ne Savcı Ne Avukat, Hâkim Ol

Ferhat Aslan

Âile Danışmanı ve Psikoterapist

Eşler arasında çatışmalara sebep olan ve dolayısıyla evin havasını, çocukların psikolojisini olumsuz yönde etkileyen sorunlardan birini ele almak istiyorum bu başlık altında. Kimi zaman eşler evlendikten hemen sonra erkeğin anne-babası ile birlikte ikâmet edebilmektedir. Ya onlar anne-babanın evinde veya anne-baba onlarda kalıyor olabilir. Âile apartmanında ikâmet ve anne-babaların bâzı mevsimleri oğlunun evinde misafir olarak geçirmeleri de üzerinde duracağımız konunun kapsamına girmektedir. Bu berâberliğin çok faydası olabilir, ama dikkat edilmezse tâmiri çok zor sonuçlara ve hattâ ömür boyu devâm eden küsmelere ve kırılmalara sebep olabilmektedir. Kayınpeder ile gelin arasında çok ciddî sorunlar çıkmaz ve istisnâların dışında da çıkmamıştır târihte. Ama “kaynana ile gelin çatışması” târihin yazdığı ve yazmaya devâm ettiği en eski ve değişmez vakalardandır. Kaynana-gelin çatışması Anadolu kültürüne has bir olgu değildir, bütün kültürlerde vardır. Her ne kadar başrolde kaynana ve gelin oynuyor gibi görünse de arka tarafta gizli bir kahraman vardır süreci çok ciddî şekilde etkileyen. Bu gizli kahraman, gelin ile kaynana tarafından paylaşılamayan ve birinin “biricik oğlum”, diğerinin ise “benim eşim” dedikleri zât-ı muhteremdir. Oğul ve unvanlarını bir arada taşıyan erkek, doğru adımlar sâyesinde sorunu minimize edebileceği ve hattâ yok edebileceği gibi, yanlış yöntemlerden dolayı içinden çıkılmaz bir hâle de getirebilir. Zîrâ birbirine yabancı iki hanımefendinin o evde bir araya gelmesine sebep erkektir. Sorunun ana sebebi olduğu gibi, çözümün de en önemli unsurudur erkek. Unutmayalım ki, arada en çok ezilendir yine erkek. Zîrâ anne ve eş, yâni kaynana ve gelin, erkeğin davranışlarından, sözlerinden, ilgisinden veya ilgisizliğinden, profesyonelce çatışma ve kavga malzemesi üretebiliyorlar. Akşam işten geldiniz, yorgun ve dalgınsınız. Annenize sarıldınız, ama eşinizi unuttunuz. “Nasılsın anneciğim?” dediniz ama eşinizi sormadınız. Yarın sabahın erken saatlerinde, ufak ufak atışmalar ile başlayacak olan çatışmanın gündem maddesini daha akşamdan belirlediniz demektir, farkında olarak veya olmayarak. Zîrâ ikisinin de ortak paydası sizsiniz. Hakkında kaybedilme endişesi, kaygısı yaşanan sizsiniz. Çünkü onlar için şimdi ve gelecek adına bir açıdan güvencesiniz. Hele tek erkek çocuksanız, annenin tek güvencesi ve geleceğisiniz demektir. Annede sizi sâhiplenme ve dolayısıyla da kaygı oranı daha yüksek olacaktır. Kaygıları arttırıcı her söz ve davranışınız sorun kaynağı olacaktır hâliyle. Bu annenizin ve de eşinizin kötü biri olduğu anlamına gelmez. Kaybetme korkusunun insana yaptırmayacağı şey yoktur. Mâdem sorunun kök nedeni erkeği kaybetme endişesidir iki taraf için, öyleyse çözüm adına dikkat edilmesi gereken, iki tarafa da tam bir güven vermek ve onların bu endişelerini izâle etmektir. İki basit cümle ile ifâde edilen çözüm yöntemi, uygulama aşamasında ne yazık ki o kadar kolay olmamaktadır. Danışanlarımdan yola çıkarak ifâde etmem gerekir ki, erkeklerin çoğu eş ve annenin bu “KAYBETME” kaygısını fark etmedikleri ve hattâ bu kaygıyı yanlış yöntemlerle daha çok artırdıkları için gelin-kaynana kavgaları şiddetlenmekte ve ne yazık ki, çoğu zaman âilenin dağılması gibi vahim sonuçlar doğabilmektedir. Düz mantıkla hareket eden erkeklerin yaklaşım tarzı şudur genellikle: Eşlerini her çatışmadan sonra bir kenara çekerler. Başta bir avukat ve sona doğru bir savcı edâsıyla ve kimi zaman yüksek ses ve öfke eşliğinde: Annelerinin yaşlı olduğunu, anne-baba hakkının önemli olduğunu ve dolayısıyla onlara hizmet edilmesi gerektiği anlatırlar. “Onlar kızabilir, söylenebilir, ama sen cevap vermemelisin, hiçbir şekilde onları incitmeye hakkımız yoktur. Onlara öf bile diyemeyiz” gibi nasihat ve uyarılarla seansı tamamlarlar. Bu arada beden dili, kaş-göz hareketleri ve ses tonu daha sert mesajlar vermektedir. “Lütfen bir daha böyle şeyler olmasın...” gibi yumuşak bir uyarı ile bitse de konuşma seansı, hiçbir şey değişmez. Hattâ daha da alevlenir ortam her geçen gün. Zîrâ hanımefendi orada, kendisini ve kaygılarını anlayan bir eş değil, onu yargılayan bir savcı ve annesini ısrar ve kararlılıkla savunan bir avukat görmektedir. Birçoğumuz, erkeğin bu üslup ve yaklaşım tarzını çok normal ve sıradan karşılayabiliriz. Biz de öyle gördük diyebilirsiniz. Ancak ben, sorun çözücü değil, kaygı verici olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Neden mi? Çünkü erkeğin cümlelerinin tercümesi şudur kadın için: “Ayağını denk at. Karşındaki bu kadın benim annem. Ona bir şey diyemezsin. Aksi takdirde seni bile gözden çıkarırım.” Erkek iyi niyetli olabilir. Ancak muhâtabınız niyetinizi değil, dediklerinizi duyuyor. Ne dediğimiz önemlidir, ancak dediklerinizin karşı tarafta nasıl anlaşıldığı ondan daha önemlidir. Peki nasıl davranacağız ve ne konuşacağız? Önemle vurgulamalıyım ki, bu süreçte konuşmanızın faydalı olup olmaması iki tarafa da güven verici ve kaygı giderici duruşunuza bağlıdır. Tek taraflı gibi durdukça sorunu çözemezsiniz. Anne, “Bu oğlumun ne yapacağı belli olmaz. Bu kadın için her şeyi yapar, beni gönderir, yalnız bırakır.” diye düşünüyorsa; eşiniz de “Bu adam annesi için her şeyi yapar, beni rahatlıkla terk edebilir veya maddî-mânevî sıkıntıya sokabilir.” diye düşünüyorsa, konuşmalarınızın çok bir anlamı olmaz. Fakat her iki taraf sizin için, “Bu adam beni kimseye fedâ etmez, aslâ beni zorda bırakmaz, beni incitmez ve terk etmez.” diye düşünüyorlarsa gerilim zâten düşer, kaygılar azalır, çatışmalar minimize olur. Zîrâ kavga unsuru ortadan kalkmıştır. Siz birinin vefâlı oğlu, diğerinin sâdık eşisinizdir. Evet, yine baş başa konuşun. İkisi bir arada iken konuşmaktan ve müdahâle etmekten çekinin. Ama ne savcı ne avukat, sâdece vicdanlı bir hâkim gibi davranın. Önce eşinizi anlamaya çalışın, kaygılarını giderin. Sonra onu sevdiğinizi, sizin için çok önemli olduğunu, incinmesini istemediğinizi, her zaman yanında olduğunuzu ifâde edin. Onu rahatlattıktan sonra anneniz konusunda yardım isteyin kendisinden ve şu soruyu sorun: “Ne düşünüyorsun annemin bu durumu hakkında, ne yapalım?” Kaygılarını giderdiğiniz, sevginizi verdiğiniz eş, sizin için, sevginiz için, insanlığınız için sizin annenizi de sevecek ve ona sâhip çıkacaktır ne pahasına olursa olsun, zerre kadar vicdânı varsa bu eşin. Eğer vicdânını kaybetmişse, bırakın anneyi size de sâhip çıkmayacaktır ortaklık bitince. Özetle derim ki, eşinizin annenizi sevmesini istiyorsanız, siz eşinizi sevin; yardımcı olmasını istiyorsanız, siz ona yardım edin; annenizi mutlu etmesini istiyorsanız siz mutlu edin eşinizi. Sizden alır, annenize ve çocuklarınıza dağıtır. Huzursuz, mutsuz bir eşte sevgi ne arar, olmayan bir şeyi nasıl versin? Annenizi ve çocuklarınızı seviyorsanız eşinizi sevin, onlara vermek istediğinizi eşinize verin, rahat edin. Eşinize bu teminâtı verdikten sonra akşam eve gelince annenize sarılmanız, elini öpmeniz, ona iltifat etmeniz eşinizi aslâ rahatsız etmeyecek, ona sıradan bir olay gibi gelecektir. Zîrâ o aynısını ve daha fazlasını uygun zaman ve zeminde zâten alıyor sizden. Bâzı beyler de anneleri ile işbirliği yapmak sûretiyle eşlerini idâre etmeye çalışıp soruna çözüm aramaktadırlar. Bu yol çok sağlıklı ve sonuç alıcı olmuyor ne yazık ki. Zîrâ belli bir yaşa ulaşmış annelerimiz, artık idâre eden konumdan idâre edilen konuma geçmişlerdir. Yaşadıkları netîcesinde tahammül gücü, sabır limiti, duygusal sindirme mekanizması hasar görmüş veya zayıflamış olabilir. Hele yaşı fazla ise, artık o bir çocuk gibidir. Anlayış beklemeye değil anlayış görmeye ve idâre edilmeye ihtiyâcı vardır. Eğer anneniz sağlıksız bir evlilik geçirmiş, çocuklarını büyütürken ağır sorunlarla karşılaşmış ve derin travmalar geçirmişse, onunla işbirliği yapıp eşinizi idâre etmesini, onun bâzı huysuzluklarını görmezden gelmesini, ona karışmamasını, sağduyulu ve sabırlı olmasını, evdeki hiçbir işe müdâhale etmemesini beklemek çok gerçekçi olmayacaktır. O, sabır, anlayış, yeri geldiğinde katlanma hakkını kullanmıştır bizim için. Artık sabır, anlayış ve kendisine tahammül zamânıdır. Yapılması gereken, eşinizi sevgi ve ilgi ile güçlendirip, onun kaygılarını izâle edip birbirinize destek olmaktır hem bu konuda hem de diğer konularda. Farkında olunmalıdır ki, eşiniz annenizi sizden dolayı tanıyor. Eşinizin annenize olan ilgisi veya ilgisizliği de sizden dolayı olacaktır. Kadın eşinden aldığı şeyi, eşinin çocuklarına, akrabâlarına dağıtır. Son olarak ifâde etmeliyim ki, anne ve babası söz konusu olduğunda anne-baba hakları konusunda durmadan nasihat eden erkek, eğer eşinin anne-babası için de aynı hassâsiyeti taşımıyor, kayınpeder ve kayınvâlidesine ilgisiz ve soğuk davranıyorsa, inandırıcılığını kaybeder, duruşunu bozmuş olur. Âdil olmayan bu tek taraflı yaklaşım ise sorunun çözümünü zorlaştırır.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak