Ara

Nanoteknoloji Devrimine Hazır Mıyız?

Nanoteknoloji Devrimine Hazır Mıyız?
Yeni yüzyılda kritik bir teknoloji devrimi olarak görülen nanoteknoloji hala kuluçka döneminde; nanoteknolojinin, 2025 yılına kadar gelişmesini tamamlaması ve hayatımızın her alanına girmesi beklenmektedir. Peki ülkemiz nanoteknoloji devrimine ne kadar hazır? Mikroelektronik devrimini kaçırdık, şimdi en kritik ihtiyaçlarımızda bile dışa bağımlı haldeyiz. Nanoteknoloji ülkemiz için bir yükselme rampası olabilir; yeter ki yapılması gerekenleri zamanında yapalım. Bu yarışta olmak veya olmamak bizim elimizde; gerekli altyapımızı kısa süre içerisinde tamamlayıp, önümüzdeki 10 yılda ihtiyacımız olacak insan gücünü yetiştirirsek, nanoteknoloji yarışında gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir hale geleceğiz. Bilkent Üniversitesi tarafından Devlet Planlama Teşkilatı’na sunulan eğitim projesi; doktoralı uzmanların yetiştirilmesini, yurt dışındaki bilim adamlarımızla etkileşmenin artırılmasını, üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesini, katma değeri yüksek ürünlerle ekonomimizin güçlendirilmesini ve insanımızın refahını hedeflemektedir. ÜLKEMİZİN BİLİM ve TEKNOLOJİDEKİ YERİ Gelişmiş ülkelerde ekonomi, genel itibâriyle üniversiteler ve araştırma merkezlerindeki bilimsel çalışmalardan beslenmektedir. ABD’de yüksek teknoloji şirketleri üniversiteler etrafında kümelenmekte ve bu şirketler dünya ekonomisine yön vermektedirler. Ülkemizde, üniversitelerimiz ve araştırma merkezlerimizde yapılan araştırmaların, teknolojiye aktarılıp, ekonomimize katmadeğer olarak kazandırılamamasının altında yatan nedenlerin başında araştırmaların kalitesinin uluslar arası ölçütlerle kıyaslandığında yetersiz olmasıdır. Basit bir istatistiksel araştırma yukarıdaki yargıyı desteklemektedir. 1996-2005 yıllarını kapsayan 10 yıl içerisinde uluslararası dergilerde yayımlanan Türkiye adresli bütün makalelerin etkin-değer indisi (h-indeks) sadece 97’dir. 55 h-indise sahip İran’dan daha iyi olan ülkemiz, komşumuz Yunanistan ve 3,6 milyon nüfusa sahip İrlanda’nın gerisindedir. UzUn yıllardır nanoteknolojiye yatırım yapan 6,7 milyon nüfusa sahip İsrail’in etkin değer indisi 275'e ulaşmıştır. Araştırmadan çıkaracağımız iki önemli sonuç vardır. Birincisi, hindisi 297 olan Stanford Üniversitesi (ABD), bütün Türkiye’nin yaptığı araştırmadan 30 kattan daha fazla etkili araştırmalar yapmaktadır. İkincisi, h-indisimizin 80’i, uluslararası ortak çalışmaların sonucunda elde edildiği göz önüne alındığında, bilim adamlarımızın yurt dışındaki meslektaşlarıyla etkileşmelerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, basına düşen makale sayısına baktığımızda; ülkemiz, Yunanistan’dan 5, İsrail’den 12 kat daha düşüktür. 21. yüzyılı şekillendireceğine kesin gözü ile bakılan nanoteknolojide de ülkemizin durumu çök iyi değildir. Yine son 10 yılda nanobilim ve nanoteknoloji üzerine yayımlanan makalelerimizin hem nicelik hem de nitelik olarak komşu veya gelişmiş ülkelerden yayımlanan makalelere kıyasla zayıf olduğu görülmektedir. 2005 yılındaki kişi başına düşen makale sayısında, ülkemiz Yunanistan’dan 10 kat, İsrail’den 30 kat daha geridedir. Son yıllarda ülkemizde bilim ve teknolojiye aktarılan kaynakların beklenmedik bir şekilde artması (2005 yılı içerisinde TÜBİTAK tarafından Ar-Ge için aktarılan toplam kaynak miktarı 435 milyon TL’e ulaşmıştır), bu durumun önümüzdeki yıllarda iyi yönde değişeceği konusunda bizlere ümit vermektedir. Ayrıca gerekli insan gücünün yetiştirilmesi için TÜBİTAK tarafından başlatılan yüksek lisans ve doktora burs programları son derece faydalı olacaktır; insana yapılan yatırımın meyvelerini ülkemiz kısa süre içerisinde toplamaya başlayacaktır. Nanoteknoloji alanında da ülkemiz yatırım yapmaya başlamış, kısa süre içerisinde altyapının tamamlanması beklenmektedir. TÜRKİYE’DE NANOTEKNOLOJİ: EĞİTİM ve ARAŞTIRMA PROGRAMLARI Gelişmiş ülkeler tarafından öncelikli ve kritik araştırma alanı olarak desteklenen nanoteknolojiye, bütün dünyada 2005 itibariyle yıllık 6 milyar ABD doları yatırım yapılmaktadır. Yıllardır yapılan bu yatırımlar meyvelerini vermeye başlamıştır. Örnek olarak, nanoteknolojinin ülke ekonomisi ve güvenliği için ne kadar önemli olduğunu kavrayan İsrail, nanoteknoloji altyapısını ve insan gücünü kısa sürede tamamlamıştır. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde yıllık ortalama 50 milyon dolar yatırım yapılması planlanan İsrail’de, üniversiteler ve araştırma merkezlerinde 250 grup nanoteknoloji araştırmalarına devam etmektedir. Bu araştırmaların sonunda 45 nanoteknoloji şirketi kurulmuş, ekonomiye katmadeğeri yüksek ürünlerle katkı sağlamaya başlamıştır. Ülkemizin de nanoteknoloji alanındaki eksikliklerini zaman kaybetmeden hızlı bir şekil gidermesi gerekmektedir. Bu maksatla Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından Bilkent Üniversitesi’nde kurulan Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (UNAM), ülkemizde bu alanda bir mükemmeliyet merkezi olacaktır. Nanoteknolojide uzman bilim adalarının yetiştirilmesi, araştırma altyapısının tamamlanması, şirketlerin katma değeri yüksek nanoteknoloji tabanlı ürünlere yönelmesi ve halkımızın nanoteknoloji konusunda bilinçlendirilmesi, başarıyla geçilmesi gereken nanoteknoloji yarışında var olmamızı sağlayacaktır. UNAM bünyesinde yapılacak yüksek lisans ve doktora tezlerinin evrensel boyutlarda nanobilimin gelişmesine katkıda bulunması ve kısa sürede nanoteknoloji ürününe dönüşmesi beklenmektedir. Bu bağlamda geliştirilen ‘knowhow’ ya kamu ve özel sanayi kuruluşlarına transfer edilecek ya da tez öğrencisinin geliştirdiği prototip civar Cyberpark veya Teknoloji Araştırma Bölgeleri Kuluçka Merkezlerinde spin-off yöntemi ile üretilip pazara sunulacaktır. Ayrıca, yüksek lisans dersleri, teknik çalıştay ve ulusal ve uluslararası konferanslar yoluyla merkezimizde üretilen bilgi ve kazanılan deneyim ilgili bilim adamları ve araştırıcılara aktarılacaktır. Nanoteknolojide ihtiyacımız olacak insan gücünü yetiştirmek için DPT’ye verdiğimiz eğitim projesi, üç sacayağından oluşmaktadır. Altyapı, eğitim, üniversite-sanayi etkileşimi altyapı çalışmaları; eğitim altyapısı, araştırma altyapısı ve üniversite-sanayi birlikteliğini sağlayacak teknoloji altyapısı olarak üç farklı alanı kapsayacak şekilde planlanmıştır. Eğitim; ortaokul ve lise öğrencilerinden başlayarak nanoteknoloji eğitiminin verilmesi, basın-yayın ve konferanslar yoluyla halkımızın bilgilendirilmesi, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin yetiştirilmesi, yurt dışındaki bilim adamlarımızın nanoteknoloji eğitimine katkılarının sağlanmasını kapsamaktadır. Yüksek lisans ve doktora tezlerinden yüksek teknoloji şirketlerinin kurulması ve üniversite-sanayi etkileşmesi neticesinde KOBİ’lerimizin katma değeri yüksek ürünlerle uluslararası rekabet gücünün artırılması bu projenin kapsamı dâhilindedir. Bu araştırmaların; ülkemize kısa, orta ve uzun vadede birçok alanda getirileri olacaktır. 21. yüzyıla hem bilimsel hem de ekonomik sonuçları dolayısıyla damgasını vuracağı öngörülen nanobilim, nanoteknoloji ve malzeme bilimi alanlarında ihtiyacımız olan araştırmacı insan gücünün artırılması en önemli kazancımız olacaktır. Askeri projelerle ülkemizin ihtiyacı olan bazı kritik teknolojilerin ve malzemelerin geliştirilmesi ve nanoaygıtların üretilmesi mümkün olabilecektir. En önemli ihracat ürünlerimizden biri olan tekstil endüstrisi, nanoteknoloji kullanarak üretilen kirlenmeyen, antimikrobiyal, vb tekstil ürünleriyle pazarda daha güçlü hale gelecektir. Ülkemiz bor madeni kaynakları açısından oldukça zengindir. Bor madeni, geleceğin enerji kaynaklarında hammadde olarak kullanılması varsayıldığından bu konuda yapılacak araştırmaların ekonomimize çok ciddi katkılar sağlaması beklenmektedir. Bütün dünyadaki örneklerinde olduğu gibi nanoteknoloji ve malzeme bilimi, endüstriye ve ekonomiye çök önemli katkılar yapacaktır. Ülkemizde özel amaçlı malzeme yapımında eksikliği hissedilen uzmanlık ve deneyim gelişecektir. BİLİM POLİTİKAMIZ ve NANOTEKNOLOJİ Artık bilim ve teknoloji politikamızda bir paradigma değişikliğine gitme zamanı gelmiştir. Teknoloji transferinden vazgeçip, ihtiyacımız olan teknolojiyi ortaya çıkaracak bilimi kendimiz, ülkemizde üretmek zorundayız. Baş döndürücü bir hızla ortaya çıkan ve gelişen yeni teknolojilere yaptığımız araştırmalarla katkı sağlamalıyız. Yakın, orta ve uzun vadede sonuçlar alabileceğimiz kritik alanlar belirlenmeli (bu alanların başında nanoteknoloji gelmektedir), kaynakların ayrılmasında bu alanlara öncelik verilerek, ihtiyacımız olan beyin gücü ve altyapı hazırlanmalıdır. Aksi takdirde, yüksek teknolojiye ödediğimiz miktar gittikçe artacak, ülkemizin kaynakları yetersiz hale gelerek gün geçtikçe daha fakir bir ülke haline geleceğiz. Yüksek teknoloji yeryüzünü global bir köy haline getirdi. İnsanoğlu her geçen gün daha fazla sayıda teknoloji ürününün esiri oluyor. MP3 çalar Ipod Nano daha piyasaya çıkmadan bütün dünyada internetten milyonlarca sipariş edildi, 15 sene önce hayatımıza girmeye başlayan ve kısa süre içerisinde halkımızın büyük bir çoğunluğu tarafından benimsenip kullanılmaya başlanan cep telefonuna bugüne kadar toplam 45 milyar TL civarında para harcadık. Önümüzdeki yıllarda daha fazla sayıda yüksek teknoloji ürünü hayatımızın vazgeçilemez parçaları haline gelecek ve yurt dışına çıkan milli kaynaklarımızın miktarı artacaktır. Üretim maliyeti 10 TL’yi geçmeyen kalp damarlarına takılan bir stent için 10.000 TL ödeyen bir çiftçimiz, 7 ton kiraz ihraç ederek bu parayı denkleştirebilecektir. Devamlı kullanmak zorunda olduğumuz bir kutu kanser ilacını almak için her seferinde 5 buzdolabı satmak zorunda kalacağız. Kendi kendini temizleyen boyalardan, kirlenmeyen kumaşlara; esnek ama daha dayanıklı betondan, elmas kadar sert kaplamalara; kanserli hücrelerin vücuda zarar vermeden öldürülmesinden, günlerce etkisini kaybetmeyen kremlere; tek şarbon mikrobunu bile algılayabilen sensorlardan, mikrop barındırmayan buzdolaplarına kadar hayatımıza giren nanoteknoloji yeni bir teknoloji devrimi olarak algılanmaktadır. Sonuçları itibariyle küresel ekonomiyi etkileme potansiyeline sahip nanoteknoloji henüz gelişme fazındadır. Nanoteknolojiye bugün yatırım yapan ülkeler, kısa süre içerisinde meyvelerini toplamaya başlayacaktır. Yarı iletken devrimini kaçırdık, şimdi en kritik ihtiyaçlarımızda bile dışa bağımlı haldeyiz. Önümüzdeki asrı şekillendireceğine kesin gözü ile bakılan nanoteknoloji, ülkemiz için bir yükselme rampası olabilir; yeter ki yapılması gerekenler zaman geçirmeden hayata geçirilsin. Bu yarışta olmak ya da olmamak bizim elimizde, bu fırsatı da kaçırmayalım… * Bilkent Üniv. Fizik Bölümü, ÜNAM-Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi Prof. Dr. Mehmet Bayındır (Mart 2016)    

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak