Namaste Hindistan! / Fatmanur Öztürk

Hadi gözlerimizi kapatalım, bağdaş kurup ellerimizi dizlerimize yerleştirerek derin bir nefes alalım… “Om… Om… Om…”

Şaka yapıyorum! Ama bu girişten hangi ülkede gezeceğimizi tahmin etmişsinizdir. Evet, dünyanın en fazla nüfusa sahip ikinci ülkesi olan Hindistan’dayız. Bu kadim topraklar, kültürlerin, dinlerin, dillerin ve geleneklerin inanılmaz bir harmanını sunuyor. Zengin tarihi, rengârenk festivalleri, nefes kesen mimarisi ve büyüleyici doğasıyla Hindistan, dünyanın her yerinden gezginleri kendine çekiyor.

Tarihin izinden giderek Agra ve Tac Mahal’den başlayalım.

Hindistan’a gelince ilk durak genellikle Agra’dır. Bu şehri dünyaca ünlü yapan elbette ki sevgi ve sadakatin sembolü olan Tac Mahal’dir. Tac Mahal, yalnızca Hindistan’ın değil, dünyanın da en etkileyici yapılarından biridir. Babür İmparatoru Şah Cihan, en sevdiği eşi Mümtaz Mahal’in vefatının ardından onun anısına bu görkemli türbeyi inşa ettirmiştir. Beyaz mermerden yapılmış türbe; akik, firuze ve sedef gibi değerli taşlarla süslenmiştir. Günün farklı saatlerinde farklı renklere bürünen Tac Mahal, sabahın ilk ışıklarında pembemsi, gün içinde beyaz, akşamları ise altın sarısına çalan bir parlaklığa sahiptir. Bu etkileyici atmosferde vakit geçirmek, ziyaretçilerin adeta zamanın durduğunu hissetmesine neden olur.

Tac Mahal’e veda ettikten sonra, Agra’daki Red Fort (Kızıl Kale)’ye uğruyoruz. Bu kale, Hindistan’ın bağımsızlık ilan ettiği dönemde sembolik bir önem kazanmıştır. 15 Ağustos 1947’de Hindistan bayrağı buraya dikilmiştir. Ardından, Hindistan tarihinin bir başka önemli figürü olan Mahatma Gandhi’nin anısına yapılmış Raj Ghat’ı ziyaret ediyoruz. Bu anıt, Gandhi’nin barış ve bağımsızlık için verdiği mücadelenin sessiz bir hatırlatıcısıdır.

Delhi’nin Renkli Sokaklarına girelim…

Hindistan’ın başkenti Delhi, tarih ile modernitenin iç içe geçtiği büyüleyici bir şehirdir. Burada, India Gate gibi etkileyici anıtları görebilirsiniz. Bu kapı, I. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden 70 bin Hint askerinin anısına yapılmıştır. Şehrin kaotik trafiğine ve kalabalığına rağmen, ulaşım oldukça çeşitlidir. Hatta kadınlar için ayrılmış metro vagonları gibi güvenlik önlemleri bile bulunmaktadır. Ancak Hindistan’ı keşfetmenin en otantik yollarından biri, insan gücüyle çalışan “tuktuk” veya “rikşa” adı verilen bisiklet benzeri araçlarla yolculuk yapmaktır. Bu araçlar, sizi şehrin dar sokaklarında sarsıntılı ama unutulmaz bir deneyime davet eder.

Tuktuklarla şehrin ünlü pazarlarından biri olan Chandni Chowk’a gidiyoruz. Burası tam anlamıyla bir alışveriş cennetidir. Rengârenk kumaşlardan baharatlara, el işçiliği takılardan antika eşyalara kadar her şey burada bulunabilir. Ancak bu pazarda gezinmek tam bir cesaret işidir; kalabalık ve gürültü başınızı döndürebilir.

Şimdi Pembeler Şehri Jaipur’dayız.

Hindistan’ın Rajasthan eyaletine doğru yol alıyoruz. Bu eyalette her şehrin kendine özgü bir rengi vardır ve Jaipur’un rengi pembe! Bu nedenle Jaipur, “Pembeler Şehri” olarak anılır. Şehrin simgesi olan Hawa Mahal (Rüzgârlar Sarayı), pembe kumtaşından yapılmıştır ve İslam-Hint mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Bu sarayın, kadınların dışarıdan görülmeden sokaklarda olup biteni izleyebilmeleri için yapıldığı söylenir.

Jaipur aynı zamanda etkileyici kaleleriyle ünlüdür. Amber Fort, sarp bir tepenin üzerine kurulmuş ve altın sarısı taşlarla inşa edilmiş muhteşem bir yapıdır. Burada, fil sırtında bir gezintiye çıkarak sarayı keşfetmek oldukça popülerdir. Ancak doğaya zarar vermemek adına bu tür turistik aktivitelerde dikkatli olmak gerekir.

Hint geleneklerinin derinliğini inceleyelim.

Hindistan, sayısız gelenek ve ritüele ev sahipliği yapar. Bu geleneklerden biri de Ganj Nehri’dir. Hindular, Ganj Nehri’ne girerek günahlarından arındıklarına inanır ve nehir boyunca düzenlenen seremoniler son derece etkileyicidir. Bir başka ünlü gelenek ise Holi Festivali’dir. Baharın gelişini kutlamak için düzenlenen bu festivalde insanlar birbirlerine rengârenk boyalar atar. Ancak Hindistan’ın gelenekleri sadece eğlenceli festivallerle sınırlı değildir. Bazı gelenekler, günümüz dünyasında oldukça tuhaf karşılanabilir. Örneğin, eşi ölen kadınların yakılarak arındırıldığı eski bir uygulama olan “sati” ya da kız çocuklarının köpeklerle evlendirildiği ritüeller, kültürel çeşitliliğin ne kadar karmaşık olabileceğini gösterir.

Ve karşımızda Goa; Hindistan’ın Tatil Cenneti…

Hindistan yalnızca tarihi ve kültürel zenginlikleriyle değil, aynı zamanda doğal güzellikleriyle de büyüleyicidir. Ülkenin batı sahilinde yer alan Goa, tropikal plajları ve enerjik atmosferiyle bir tatil cennetidir. Hindistan’ın diğer bölgelerinden farklı bir havası olan Goa, Portekiz koloni döneminden kalma mimarisi ve hareketli gece hayatıyla dikkat çeker. Burada gün batımını izlerken kendinizi dünyanın tüm telaşından soyutlanmış hissedebilirsiniz. Ancak bu huzurlu anlar kısa sürer, çünkü Goa’nın plajlarında neredeyse her an bir parti başlamaya hazırdır.

Acıktık! Hint mutfağında baharatların dansını tadımlayalım mı?

Hindistan’ın mutfağı, baharatların zenginliğiyle adeta bir sanat eseridir. Burada yemek yemek, sadece bir ihtiyaç değil, bir deneyimdir. Hint mutfağında baharatsız bir yemek bulmak neredeyse imkânsızdır. Patates ve karnabahardan oluşan Aloo Gobi, baharat severler için harika bir seçenektir. Yanında, tandırda pişirilen ince ve yumuşak Naan ekmeği ile bu yemek bir ziyafete dönüşür. Tatlı severler içinse Hindistan’ın lokma tatlısına benzeyen Jalebi, şerbetli ve çıtır çıtır dokusuyla mutlaka denenmelidir. Tüm bu lezzetleri, Hindistan’a özgü aromatik Masala çayı ile taçlandırabilirsiniz.

Gün sonu geldi… Hindistan’a veda ediyoruz.

Hindistan, geçmişin mistik havasıyla modern dünyanın karmaşasını aynı anda yaşatan bir ülke. Renkleri, kokuları, sesleri ve hikâyeleriyle ziyaretçilerine unutulmaz anılar bırakır. Eğer bir gün yolunuz buraya düşerse, bu kültür mozaiğinde kaybolmaktan korkmayın. Çünkü Hindistan, kaybolmayı bile anlamlı kılan bir yerdir.

Şimdi, sizi Hintçe bir selamlamayla uğurlamak istiyorum: Alvida (Hoşça kalın), sevgili gezginler!

Şubat 2025, sayfa no: 18-19