Ara

Mutlu ve Sağlıklı Bir Evlilik: Uzun Süreli Sevgiyi Beslemek / Uzm. Aile Danışmanı Selva Yılmaz

Mutlu ve Sağlıklı Bir Evlilik: Uzun Süreli Sevgiyi Beslemek / Uzm. Aile Danışmanı Selva Yılmaz

Evlilik yolculuğuna çıkarken herkes, mutlu ve sağlıklı bir evlilik için bu yola çıkar. Toplumumuzda “mutlu son” olarak adlandırılan evlilik, aslında “mutlu bir başlangıçtır.” Bu mutlu başlangıcı sürdürmek ise yine bizlerin elinde. Kimse evlenirken boşanmayı düşünmüyor elbette. Fakat kimse ilişkiyi boşanmaya götürebilecek sebepleri, davranışları tam anlamıyla da bilmiyor. Çoğu zaman sevmenin yeteceğini düşünüyoruz ve yıllar geçtikçe sevginin de yetemediğine şahit oluyoruz. İşte sevgiyi de evinizde baktığınız bir çiçek gibi düşünün. Gerekli özeni göstermezseniz yavaş yavaş solmaya başlar, hassas davranmazsanız kırılır. Bazen yeri değişir, bazen toprağı. Bizim üzerimize düşen ise onu korumak, kollamak; yaşatmak için elimizden geleni yapmak. Peki, biz elimizden geleni yapıyor muyuz? Ya da nasıl yapabiliriz? 

Çevrenizde yeni evli ya da uzun süreli evli olmak üzere çeşitli evliliklere şahit olmuşsunuzdur. Genellikle yeni evli çiftlerin birbirine aşkla baktığını görürken, uzun süreli evliliklerde aynı aşkı göremeyiz ya da bazen çeşitli çatışmalara şahit oluruz. Bununla birlikte, yıllar geçmesine rağmen birbirine hâlâ aynı aşkla bakabilen çiftlere de şahitlik ederiz, değil mi? Peki, onları birbirinden ayıran sebep ne? Elbette, sevgilerini besleyip beslemedikleri. Sevgisine sahip çıkan, onu beslemeyi başaran çiftler ömür boyu birbirlerine aşkla bakabilecek enerjiyi de içinde taşıyabilirler. 

Sevgiyi besleyebilmek için eşlerin benzer kişilik özelliklerine sahip olması gerektiği gibi bir yanlış algı da var. Eşlerin kişilik özelliklerinin benzerliği sürdürülebilir ilişkide önemli bir rol oynasa da, yapılan araştırmalar eşlerin ilişkiyi sürdürebilmeleri için benzer kişilik özelliklerine sahip olmalarının yeterli olmadığını gösteriyor. Evliliği sürdürürken ortak hedeflerle, ortak beklentilerle yol alabilmek ve elbette bu hedefler için birlikte çaba göstermek çok önemli. Yani çiftlerin sevgiyi sürdürebilmeleri için ortak bir yaşam amacına sahip olmaları gerekiyor. Burada eşimize nasıl baktığımız, ona nasıl yaklaştığımız çok önemli. Çünkü toplumumuzda yapılan evliliklerde birçok kişinin birbirini değiştirmeye çalıştığını, kendi safına diğer tarafı çekmeye çalıştığını görüyoruz. Bu da şu anlama gelir: “Seni olduğun hâlinle kabul edemediğim için seni değiştirmeye ihtiyaç duyuyorum. Eğer benim istediğim gibi biri olursan seninle evlenirim.” Bu şekilde açıkça ifade ettiğimizde, normalleşmiş bu durumun ne kadar da acı olduğunu hepimiz fark ediyoruz. Bu yüzden değiştirmek zorunda kalmayacağınız, olduğu hâliyle kabul edebileceğiniz biriyle evlenmelisiniz. 

“Olduğu hâliyle kabul edebileceğim biriyle evlendim; peki şimdi her şey tamam mı, bitti mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Henüz yolculuğunuzun başındasınız. Evlilikte, karşı tarafı olduğu gibi kabul ediyor olsanız dahi, hayat mücadeleniz boyunca pek çok olay ve krizle karşılaşacaksınız ve esnemeniz gereken zamanlar olacak. Evlilik, hayat boyu esneyebilme becerisinin ta kendisidir. Dolayısıyla biri, “Ben buyum, değişemem.” diyorsa, bu evliliğin sorumluluğunu almamak anlamına gelir. Buradaki esnemeden kastımız, kişinin olduğu kişiden çok başka birine dönüşmesi değil; anlayış gösterme ve krizlere karşı çözüm üretme becerisinin gelişmesidir. Bizler, evliliği ve onun getirdiği sorumlulukları çoğunlukla çevremizden görüyor olsak da gerçek öğrenme ancak deneyimle mümkündür ve her deneyim kişiye özgüdür. İnsanoğlunun öğrenebilmesi için deneyimlemesi gerekir. Bu yüzdendir ki hata olduğunu büyüklerinden duyduğu ya da kitaplardan okuduğu hâlde insanlar yanlış yapmaya devam ederler. Çünkü deneyimlemek isterler.


Yine de bizler; okuduklarımızdan, gördüklerimizden ve çevremizdeki kişilerin tecrübelerinden ders çıkararak hareket etmeliyiz.

Flört dönemindeki sevgiyle evlilikteki sevginin farklı olmasının en temel sebebi, merak duygusunun zamanla ortadan kalkmasıdır. Flörtteki merak, evlilik yolculuğunda büyük ölçüde azalır. Artık beraber yaşadığınız insanın bir gün içinde neler yaptığını, neye üzüldüğünü, neye sevindiğini bilirsiniz. Bildiğiniz bir yolda yürürken, o yolculukta zaten gördüğünüz güzellikleri fark etmeniz önemlidir.
Tıpkı her zaman gördüğünüz bir ağacın ya da çiçeğin varlığının kıymetini anlayabilmek gibi… 

Bu noktada, sevgiyi canlı tutmak için yapılabilecek şeylere biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Çünkü “Sevmek yetmiyor” dediğimizde, bunun yerine ne koymamız gerektiğini de iyi bilmeliyiz. Araştırmalara göre uzun süreli ilişkilerde en belirleyici unsurlardan biri, duygusal yakınlıktır. Yani sadece aynı evde yaşamak değil; duygularınızı, düşüncelerinizi, hayallerinizi paylaşmaktır. Bunu yapabildiğinizde, zamanla oluşan “alışkanlık” sevginin önüne geçmez. Aksine, alışkanlık daha da güven veren bir bağa dönüşür. Ama şunu da unutmamak gerek: Yakınlık çaba ister. Akşam aynı masada yemek yemek, günün sonunda “Nasılsın?” demek ya da eşinizin zorlandığı bir günde sessizce yanında olmak... Bunlar küçük ama etkili adımlardır. “Benim eşim zaten bilir onu sevdiğimi.” demek yeterli değildir. Çünkü sevgi ifade edilmediğinde zamanla görünmez olur. Ve görünmeyen bir sevgi, varlığını sürdüremez Tıpkı bir çiçeğe sadece ilk gün su verip sonra onu unutmak gibi.

Burada iletişim konusu da kendiliğinden gündeme geliyor. Evlilikte iletişim, sadece konuşmak değil; dinleyebilmektir. Eşinizi ne kadar dinliyorsunuz? Sadece söylediklerini mi duyuyorsunuz, yoksa söyleyemediklerini de fark etmeye çalışıyor musunuz? Bazen bir eşin ihtiyacı, konuşmaktan çok anlaşılmaktır. Ve bu anlaşılma hissi, ilişkilerin en güçlü yapıştırıcısıdır. 

İletişimin yanında, şefkat ve nezaket de sevgiyi besleyen en temel iki unsurdur. Ne yazık ki birçok uzun evlilikte zamanla azalan şey, işte bu ikisidir. Oysa en çok da onlar lazımdır bize. Birbirimize karşı nazik olmaktan, teşekkür etmekten, özür dilemekten, “Bugün nasılsın?” demekten vazgeçtiğimizde, ilişkinin kalbi yavaş yavaş yorulmaya başlar.

Ve belki de en önemlisi: Ortak zaman yaratmak. İş, çocuklar, sorumluluklar derken çiftler zamanla sadece birer “ev arkadaşı”na dönüşebiliyor. Oysa haftada bir gün sadece birbirinize ayıracağınız bir akşam, birlikte çıkacağınız bir yürüyüş, yalnızca ikinize ait bir kahvaltı bile sevgiyi taze tutabilir. Bu zamanlarda ne konuştuğunuzdan çok, “sadece o anın içinde olmak” kıymetlidir. Birlikte vakit geçirmek, sevgiyi hem tazeler hem de yeniden tanımlar. 

Elbette tüm bunlar her zaman kolay olmuyor. Bazen insanın içinden gelmez. Bazen yorgun oluruz, bazen kırılmış, bazen de sadece kendimizi düşünmek isteriz. Bu çok normal. Ama unutmayalım: Evlilik bir ortaklıktır. Ve bu ortaklıkta zaman zaman birimiz daha çok verir, sonra diğeri telafi eder. Mesele, bu dengeyi tamamen kaybetmemek. Çünkü uzun süren bir sevgi, istikrarla değil; dengeyle yürür. Sonuç olarak; evlilikte sevgiyi uzun süreli kılmak, romantik jestlerden çok daha fazlasını içerir. Saygı, emek, merak, sabır, birlikte büyüme isteği… Bunlar varsa, aşk da kendine kalacak bir yer bulur. 

Ve en önemlisi: Her gün aynı kişiyi, yeniden ve yeniden sevme kararlılığımız. 

Dilerim ki, her biriniz sevginizi sadece başlatan değil; onu yaşatan ve büyüten çiftlerden olursunuz.

Birlikte büyümeyi, değişmeyi, dinlemeyi ve sevmeyi sürdürebildiğiniz bir evlilik içinde;
her yeni günü, aynı kişiye yeniden bağlanarak geçirirsiniz. 

Çünkü gerçek sevgi, her gün yeniden seçebilmektir. Ve bu seçim, en kıymetli bağdır. 

Sevgiyle kalın…

Mayıs 2025, sayfa no: 13-14-15

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak