Ara

Müslümanın Sünnet Karşısındaki Tutumu ve ‘Peygambersiz/Sünnetsiz İslâm’ Projesi Üzerine

Habip Öztürk  De ki eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah (cc) da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah esirgeyen ve günahları bağışlayandır.’1   Allah Teâlâ, Kerîm kitabında bizi sevmesinin Hz. Muhammed Mustafa’ya (sav) uymamızla birebir bağlantılı olduğunu yukardaki âyet-i kerimeyle bize bildirmektedir. Bu makalede ‘Müslümanlar olarak Hz. Peygamber’e (sav) ittibaın neresinde olduğumuzu?’ sorgulamak istiyoruz.   İslâm’ı bir binaya benzetecek olursak, bu binanın omurgasını/ana hatlarını oluşturan temel yapının ‘Kur’ân’ ve ‘Sünnet’ olduğunu söyleyebiliriz. Binanın temelinde meydana gelecek bir sıkıntının binayı tümüyle çökertecek bir sonuca bizi götüreceği şüphesizdir.  İslâm binasına bu açıdan baktığımızda ‘Kur’ân’ ve ‘Sünnet’i binanın temelleri olarak görüp onlardan doğru bir şekilde istifade etmemizin olmazsa olmaz bir zorunluluk olduğunu hemen fark ederiz. Hz. Peygamber (sav) olmadan Kur’ân ve Kur’ân olmadan Hz. Peygamber’i (sav) düşünemeyiz. Çünkü ‘Kur’ân’ ve ‘Sünnet’ birbirinin alternatifi değil birbirinin mütemmimi/tamamlayıcısı olan cüzler/parçalardır. Bünyesinde barındırdığı emirleri yerine getirip yasaklarından sakınmakla sorumlu bulunduğumuz Kur’ân-ı Kerim’in, ‘Nasıl anlaşılması?’ ve ‘Yaşanması?’ gerektiği konusunda Hz. Peygamber’in (sav) şahsında dile gelmiş bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Deyim yerindeyse Peygamber Efendimiz (sav) ‘Kur’ân’ın ete ve kemiğe bürünmüş bir örneği’ni teşkil etmektedir. Bizzat Kur’ân, Hz. Peygamber’i (sav) en güzel örnek/üsve-i hasene olarak bizlere takdim etmektedir.2 Yani İslâm’ı en iyi/en güzel şekilde yaşamış ve hayatında yaşatmış kimsenin Allah Resûlü (sav) olduğu hakîkatini haykırmıştır. Bu noktada ‘Hz. Peygamber’i (sav) anlamak’ ve ‘O’nun sünnetini yaşamak’ gibi başlıkların zihnimizi meşgul ettiğine şahit oluruz. O’nu (sav) anlamak ve yaşamak asla kuru bir iddiadan ibaret olmamalıdır. Tam da burada ‘O’nun (sav) ahlâkını, beşeri münasebetlerini, kulluk anlayışını, toplumsal ilişkilerini, yeme-içmesinden tutun da her türlü hal ve hareketini öğrenmek, davranışlarındaki incelik ve hikmetleri kavramaya çalışmak ve O’nun (sav) bakış açısıyla âleme bakma gayreti’ zihnimizi meşgul eden bu sorulara gönüllerimizi rahatlatmaya yeterli/net cevaplar olarak iç dünyamızı süslemeye başlayacaktır.   O’nu (sav) sevmek, O’nun (sav) sünnetini müdafaa ve muhafaza etmek, başımıza gelen sıkıntılara/karşılaştığımız zorluklara O’nun (sav) yöntemleriyle çözümler aramakla meydana gelebilecek bir duygudur.  Ne yazık ki dünyanın aldatıcı metaı/geçici güzellikleri her geçen gün bizi benliğimizden ve peygamberî bir yaşamdan uzaklaştırmaktadır. Toplumsal huzurun azalmasına, suçların artmasına ve aile yapısının bozulmasına baktığımızda günümüzde sünneti gereği gibi yaşamadığımız daha net ortaya çıkmaktadır. Camiler, Kur’ân kursları ve bunların işlevini gören diğer mekânlar dolup taştığı halde toplumda kargaşa, hırsızlık, zina, faiz, haksızlık, vurdumduymazlık, haset, kin ve nefret duyguları, huzursuzluk ve daha aklımıza gelmeyen nice kötülükler artıyorsa Müslümanlar olarak nebevî bir yaşam sürdüğümüzü/sünnete ittiba ettiğimizi söyleyemeyiz. Aynı şekilde Efendimiz’in (sav) saydığımız tüm bu kötü davranış modellerinden berî/uzak, Allâh’ın insanlara bir hidayet rehberi olarak göndermiş olduğu, dini en iyi şekilde yaşayan ve bütün güzel hasletleri kendisinde barındıran, kimsenin elinden ve dilinden zarar görmediği, herkesi Hakk’a ve hakîkate davet eden bir müjdeci/bir uyarıcı olduğunu görüp kendimizi bu terazide tartarsak, sünnetin hayatımızda ne kadar az yer kapladığını daha iyi anlayabiliriz.   BIRAKILAN EMANETLERİN SORUMLULUĞU OMUZLARIMIZDADIR ‘Size iki emanet bırakıyorum, bunlara sıkı sıkıya sarılırsanız sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar Allâh’ın kitabı ve benim sünnetimdir.’3   Millet olarak yıllarca bu iki emanete sarılmayı, kendimizce onlara gösterdiğimiz tekdüze bir saygıdan ibaret saydık. Allah kelâmını saygımızdan raflardan indirmedik. Raflarımızın/gümüşlüklerimizin en güzel yerini Kur’ân süslerken gönüllerimiz Kur’ân’sız kaldı. Ne acayip bir durumdur ki sünnet-i seniyyenin ve hadis-i şeriflerin anlaşılmaya, üzerinde düşünülmeye başlandığı bu dönemde ise ‘bir hadis/sünnet karşıtlığı’ ortaya çıkmaya başladı. Anlaşılan o ki bizi Kur’ânsız bir yaşama itekleyen odaklar şimdi de bize sünnetsiz bir yaşam biçimini dayatmaya çalışıyor. Sahip çıkamadığımız, garip bırakıp hayatta pratik olarak uygulamadığımız sünnet-i seniyyenin, Müslümanın hayatından yavaş yavaş çalınıyor olması bir mümin açısından onu hüzünlere gark edecek bir durumdur. Sevgi ve saygının ifadesinin sözlerden çok davranışlarda ortaya çıktığını düşündüğümüzde, Hz. Peygamber’i (sav) sevdiğini söyleyip O’nun (sav) sünnetinden bihaber yaşamak/sünneti terk etmek her akıl sahibinin takdir edeceği gibi gerçek mânâda sevgiyi ifade etmemektedir.   Hemen hatırlatalım, Kur’ân-ı Kerîm, müminleri kardeşler olarak tarif etmektedir4 ve Efendimiz (sav) de bizlerden ‘kardeşlerim’5 diye bahsetmektedir. Bizi görmediği halde özlediğini söyleyen bir Peygamberin (sav) ümmeti olarak ‘Acaba bu uhuvvet/kardeşlik ve özlem bağının neresindeyiz?’ sorusunu kendimize sıklıkla sormalıyız. İşte hayatlarımızı vuracağımız mihenk taşı niteliğindeki bazı sorular: ‘Hz. Peygamberin (sav) mütevazı hane-i saadetleri ve muhterem ailesi ve bizim ev ve aile hayatımız ne kadar uyuşuyor?’ ‘O’nun (sav) cömertliği ve yardımseverliğinin belirgin özelliği olmasına karşın biz genel anlamda neden savurgan ve nemelazımcı bir tavır içerisindeyiz?’ ‘O’nun (sav) merhameti ve şefkati bizim acımasız vurdumduymaz hallerimize neden reçete olmuyor?’   Bu soruları çoğaltmak mümkündür fakat cerrahın bir derman/çare bulmadan yarayı deşmesindeki gibi sıkıntılı bir duruma düşmemek için tedavi yollarını ifade etmekte fayda görüyoruz. İşte bazı çözüm önerileri:   HZ. PEYGAMBER (SAV) VE SÜNNETİNE DÖNÜŞ YOLUNDA BAZI TAVSİYELER Gelişen teknoloji ve yaşam şekillerine paralel olarak biz Müslümanlarda da bencil bir yaşam tarzı oluşmaya başladı. En kısa sürede bireyselleşmenin getirdiği bu felaketten cemaat/cemiyet/toplumsallaşma sığınağı ile kurtulmalıyız.   Müminleri bir vücudun azalarına benzeten Hz. Peygamber’in6 (sav), vücudun bir azasında meydana gelen bir maraz/hastalık sebebiyle diğer azaların adeta yardıma koşarcasına o hastalıklı bölgeyi düzeltmek adına çaba sarf ettiğini bizlere bildirdiği hakikati hatırlayarak bu hakikate göre hayatımızı şekillendirmeliyiz. Bir başka ifadeyle birbirimizi umursamaz ve hiçe sayan tavrımızı bir kenara bırakıp birbirimizin dertleriyle ilgilenen ve çareler arayan bir tavırla dünya hayatını anlamlı kılmalıyız.   ‘Komşusu açken kendisi tok olarak sabahlayan bizden değildir’7 buyuran bir Peygamberin (sav) ümmeti olarak bizler, aynı binada oturup birbirlerini tanımayan, birbirinin derdiyle dertlenmeyen, açlığından, hastasından, cenazesinden haberi olmayan komşular olma gafletinden bir an önce kurtulmalıyız.   Hadis-i şeriflere ve sünnet-i seniyyeye kulak tıkamamızın getirdiği olumsuzluklar nedeniyle ahireti unutup dünya için koşar bir vaziyette ömrümüz geçip gitmektedir. Ayette hiç ölmeyecekmiş gibi peşinden koştuğumuz dünya sebebiyle eleştirildiğimiz8 hakikatini hatırlayıp bu açık hakikate boyun eğmeliyiz. Efendimizin (sav) hayatına bu yönüyle bir kere daha bakıp O’nun (sav) hiçbir zaman dünyaya dair mal-mülk edinme, dünyanın geçici zevklerine tamah etme gibi bir durumunun olmadığını, asıl hedefinin Rıza-i Bari’ye ulaşmak olduğu gerçeğini bir kere daha görmeliyiz.   Veda hutbesini irat ettiği Arafat’ta risalet görevini tam anlamıyla yaptığı konusunda ashabından adeta onay alan Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin sevdiği, özlediği, hoşnut ve razı olduğu Müslümanlardan olabilmek için, Allah’a (cc) bağlılık ve teslimiyette zerre kadar kusur göstermemeliyiz. Bunun için de Allah Resûlü (sav) gibi bizler de Kur’ân-ı Hakîm ve Sünnet-i Seniyye’ye sıkı sıkıya sarılmalıyız. Hayatımızın her sahasında O’nun (sav) gibi davranmaya, olaylar karşısında O’nun (sav) gibi düşünmeye, O’nun (sav) gibi sevmeye kısacası O’nun (sav) ahlâkıyla ahlaklanmaya gayret göstermeliyiz.   Peygamber Efendimiz’in (sav) müminlere çok düşkün, bize karşı son derece şefkatli ve merhametli olduğunu9 düşünerek, biz de herkese ve her şeye bu pencereden bakmayı kendimize şiar edinmeliyiz.   Geleceğimizin mimarı olacak çocuklarımızı O’nun (sav) sevgisiyle yetiştirmeli, karınlarını doyurmak için çaba sarf ettiğimiz yavrularımızın, gönül ve zihin dünyalarını Allah (cc), Hz. Muhammed (sav), Kur’ân ve sünnet sevgisiyle besleyerek maneviyatlarını da artırmalıyız.   Küçüğe merhamet edip büyüğe hürmet/saygı göstermenin Allah Resûlü’ne (sav) bağlılığın ve samimiyetin bir göstergesi olması hasebiyle, şefkat, merhamet, saygı, hoşgörü ve muhabbet gibi güzel hasletleri sadece nefsimizle sınırlı tutmamalı, bunları bütün âleme yaymak gayretinde olmalıyız. ‘Kim benim terk edilmiş sünnetimden bir sünneti ihya ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevaplardan bir katını almış olacaktır’10 hadisinin müjdesine eren kullardan olmak için var gücümüzle çalışmalıyız.   SONUÇ OLARAK Sünneti müdafaa etmek ve yaşamak konusundaki müminin tavrı hususunda şunları söylememiz yerinde olacaktır: Sünneti anlama ve yaşama gibi bir davada her Müslümanın kendi çapında/planında bu davayı savunmak ve olgunlaştırmak adına yapabileceği bir şeyler mutlaka olmalıdır. Hz. İbrahim’i (as) ve tevhidi kül etmek maksadıyla yakılan ateşe su taşıyan karınca misali, ‘Allah’ı ve Peygamberi seviyorum’ diyen her müminin Kur’ân ve sünneti müdafaa etme yolunda, damla miktarı dahi olsa yakılan ‘sünneti yok etme ateşi’nin üzerine su serpmesi ve tarafını belli etmesi gerekmektedir. Bunun da en güzel yolu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) sünnetini yaşamak ve O’nun sünnetini herkese en sağlam şekilde ulaştırmaktan geçmektedir.     Dipnotlar: [1] Ali İmran 3/31. 2 Ahzab 33/21. 3 Muvatta, Kader 3. 4 Hucurat 49/10. 5 Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsât, Hadis no:5494. 6 Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66. 7 Buhari, Edeb 12. 8 Şuara 26/129. 9 Tevbe 9/128. 10 İbn Mace, Mukaddime 15.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak