Ara

Müslümanın İbâdet Hassâsiyeti

Müslümanın İbâdet Hassâsiyeti

İslâmî hayâtımızın olmazsa olmazı ibâdet dirisi bir çabanın içerisine girmektir. İbâdetlerimizin şekil ve esâsına, ruh ve anlam boyutuna, kalite ve samîmiyetine dikkat etmemiz gerekmektedir. İbâdetlerimizi Allah için yerine getirmek, ibâdetlerimizde gösterişten sakınmak ve amelimize değil sâdece Allâh'a güvenmek Müslüman kimliğinin temel hassâsiyetidir. Kendisinden öğüt isteyenlere Yûnus Emre (ö. 720/1320) şu dizeleriyle oruç tutup namaz kılmalarını tavsiye etmektedir:

Benden ögut isterisen eydivirem bildigümden
Budur Çalab'un buyrugı tutun oruç kılun namâz. 

İslâm’ın şartının ne olduğunu Müslümanım diyen her kişinin bilmesi gerektiğini dile getiren Yûnus Emre, Müslüman olmayanların cehenneme gireceği gerçeğini hatırlatmaktadır. Beş vakit namazını kılmayanların Müslümanlığın hakkını veremeyeceğini ve onların da cehenneme girebileceğini şöyle belirtmektedir:

Her kim bu sözden almadı biş vakt namâzı kılmadı
Bilün müsülmân olmadı ol Tamu'ya girse gerek.

Sanatın gözdesini namaz olarak nitelendirirken, namaz kılan kişinin hiçbir endîşe duymayacağını belirtmekte, kendisi kıldığı gibi ev halkını da namaz kılmaya teşvîk etmeyi ne güzel vurgulamaktadır:

Evünde helâlüne biş vakt namâz ögretgil
Ögüdün dutmazısa yazugı yokdur boşa.

Ansızın ecelin başa geleceğini hatırdan çıkarmadan kendi şahsında herkesin namazını hassâsiyetle kılmasını tembîh etmektedir:

Yûnus imdi namâzun komagıl sen kıla gör
Ansuzın ecel irer 'ömür yitişür başa.

Namaz kılmayan kişinin kazandığını haram addeden Yûnus Emre’nin bin kızıl varsa da birinin dahi ele gelmeyeceğini belirtmesi oldukça düşündürmektedir muhataplarını:

Namâz kılmaz kişinün kazandugı hep harâm
Bin kızılı varısa birisi gelmez işe.

İyiliklere öncü ve kötülüklere engel olmanın çabasında bulunan Yûnus Emre, bizlere bâtıl inançlardan, hurâfelerden ve bid'atlerden uzaklaşmayı öğütlemekte, bid'atlerin sünnetleri nasıl ortadan kaldırdığına dikkatimizi çekmektedir:

Emr-i ma'rûf bu dem kaldı
Bid'at gelüp sünnet öldi
Nasîbli nasîbin aldı
Saladur kudse gidelüm.

Yûnus Emre’ye göre âhiret yolculuğuna hakkıyla hazırlanabilmek için farzları ve sünnetleri en güzel şekilde yerine getirmemiz gerekmektedir. Farzlara ve haramlara dikkat edenler mahşerde sorgulanmaktan ve hesâba çekilmekten kurtulacaklardır. Sırât-ı mustakîm üzere hareket edenler Allâh'ın farzlarını yerli yerince icrâ kılanlardır. Allâh'a hakka’l-yakîn düzeyinde kavuşabilmek ancak ibâdetlere devamla mümkün olacaktır. Allah sevgisini kazandıracak en özel meşgale ibâdetlerdir. O zaman Yûnus’un şu çağrısına kulak verelim:

Yûnus sen kendüni görme
'İbâdet kıl mahrûm kalma
Gayrısına gönül virme
Allah sevgüsi var iken.

Âşığın gönlünde Allah sevgisi varken, gayrıya gönül verir mi? Kendini bilen insanın kendinde varlık görmemesi, âcizliğini hissetmesi, mahviyet bilinci içerisinde ibâdetlerini yerine getirip ilâhî sevgiden mahrum kalmaması gerekmektedir. İbâdetlerin hakkını verebilmek için terk-i dünya sınavından geçmek şarttır. İbâdet ettiğini söyleyenlerin nefsin boyunduruğundan kurtulmaması, nefsinin arzularını dizginleyememesi ne kadar acıdır! Gönüldeki makam ve mevki putları, mal ve mülk sevdâsı, şehevî arzulara düşkünlükler kırılmadan ibâdetin lezzetine ermek mümkün değildir. Diğer yandan ibâdetlere bel bağlamanın yersizliğine dikkatimizi çeken Yûnus Emre, aksi takdirde Hakk’ın takdîrine eremeyeceğimizi belirtmektedir.

Yûnus Emre’ye göre ibâdet, dervişin âhiret için yol hazırlığıdır. Ulu dergâha ele boş gidilmez. Eksiği, kusuru ve noksanlığı olsa da Rabbine mahcup olmak istemeyen, mahşer günü yüzünü kara çıkarmayı düşünmeyen, Hakk’ın huzûrundan kovulmak istemeyen derviş telaşlı, gayretli ve özverili bir şekilde ibâdet etmenin derdini güder. İbâdetinin yeterli olmadığını bilir ama Rabbinin rahmetini sonsuz ve ulvî görür. İbâdeti yolcunun azığı olarak gören Yûnus Emre, işe yarar ameller yapmayı tavsiye etmektedir: İşitdün Mustafâ'yı kim bu yir yüzinde kalmadı

Er kişi gece gündüz itâat halindedir. Kulluk Hakk’ın buyruklarına tam itâatle sağlanır. Allâh'ın hükmüne gereğince itâat eden kullar bu dünyâdan mutlaka nasîbini alacaklardır. İşi Hakk’a itâat olanın mekânı cennet olacaktır. Âşıkların ibâdetlerini sadâkat, doğruluk ve istikamet çizgisi olarak niteleyen Yûnus Emre, doğruluğu şiâr edinmeyenlerin ibâdetlerini riyâdan ibâret görmektedir. Riyâdan kurtulmak, doğruluk şiârını kazanmak, ibâdetlerimizde titizlik gösterebilmek için mücâhede eğitimi şarttır. Tevhîdi içselleştirebilmek, sorumluluklarımızı yerine getirirken, mücâdele ve mücâhede çabasına girerken nefsin oyunlarından bıkıp usanan Yûnus Emre nefsinden duyduğu rahatsızlığı şu şekilde dile getirmektedir:

Ey bana iyi diyen benem kamudan kemter
Şöyle mücrimim yolda mücrimler benden server

Benim gibi mücrim kul gel iste bir dahi bul
Dilimde ilm ü usûl gönlüm de dünya sever 

Zâhirim iyi adda gönlüm fâsid tâatta
Bulunmadı Bağdat'ta bencileyin bir ebter

Dışım göynür içim ham dirliğim budur müdâm
Yol varmadım bir kadem arştan veririm haber

Dışım biliş içim yâd dilim hoş gönlüm murâd
Yavuz işe iyi ad böyle fitne kanda var

Hırkam suçuma perde endîşem fâsid yerde
Gönlüm ayrık bazarda dilimde sözüm esrar

Kime ki öğüt verdim onu hakka ergürdüm
Bana benim öğüdüm hiç eylemedi eser

Takındık şeyhlik adın koduk mâşûk tâatın
Semirttik nefs murâdın hani Hak ile bazar

Yayıldı Yûnus adı suçtur cümle tâatı
Çalab'ım inâyeti suçun geçire meğer

Döneminde ortaya çıkan olumsuzluklardan ve o dönemde yaşanan toplumsal bozukluklardan şikâyet eden Yûnus Emre, itâatten yoksun tutumlardan huzursuzluk duymakta ve duruma dâir şikâyetlerini şu şekilde dile getirmektedir:

Miskin âdem oğlanı nefse zebûn olmuştur
Hayvan canavar gibi otlamağa kalmıştır

Hergiz ölümün sanmaz ölesi günü anmaz
Bu dünyâdan usanmaz gaflet önün almıştır

Oğlanlar öğüt almaz yiğitler tevbe kılmaz
Kocalar tâat kılmaz sarp rûzigâr olmuştur

Beyler azdı yolundan bilmez yoksul hâlinden
Çıktı rahmet gölünden nefs gölüne dalmıştır

Yûnus sözü âlimden zinhâr olma zâlimden
Korkadurun ölümden cümle doğan ölmüştür.

Zamânın fesâdından korunmak, kötü gidişâtın seyrinden kurtulmak, virâneleri mâmur kılmak, eksikliğimizi gidermek, kemâle ermek, hakîkat yolcusu olabilmek için sâlih amel işlemeye gayret etmemiz, davranışlarımızı kıvâma erdirmemiz, iyi işlerin altına imza atmamız gerekmektedir.

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Erenler gelip geçtiler
Dünyâyı koyup göçtüler
Havaya ağıp uçtular
Bunlar hümâdır kaz değil

Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hakk'ı göre
Er oldur alçakta dura
Yüksekten bakan göz değil

Doğru yola gittin ise
Er eteğin tuttun ise
Bir hayır da ettin ise
Birine bindir az değil

Yûnus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka meta'ların satar
Yükü gevherdir tuz değil

İşlenen iyi ameller kişinin ölümüyle ardından gelir. Sâlih amel işleyenlerin öldükten sonra kabri genişler. İyi ameller kişiye mezarında "şem' ü çerâğ" olacaktır. Kötü ameller kabirde münker ve nekir olarak tecellî edecektir. Âşıkların amelleri dost içindir. Böyle olunca, münker ve nekir sûretinde tecellî etmez. Ameli dost için olanın kabirde karşısına çıkacak olan da dostudur:

Kamuların amelidir Münker Nekir olup gelen
Benim amelim dost idi amelimi tutavaram.

İnsanın eli ererken, gücü yeterken amel etmesi gerekir. Can gözünü açmak isteyenlerin, sevenin sevdiği ile birliğini anlamak için “amel etmek” gerekir. Aşksız amellerle “vahdet sırrı” anlaşılmaz. 

Şunı şöyle bilüriken yaragun n'işe kılmazsın.

İbâdet etmek, kulluğumuzda devamlılık, itâatkâr bir kul olmak, Rabbimizin buyruklarını yerine getirip yasaklarından kaçınmak çok önemlidir. Kulun yaptığı iyilikleri gözünde büyütmesi, sevaplarının çokluğuna aldanması, itâatine güvenmesi, ibâdet ehli olduğunu iddia etmesi, kulluğunu gösteriye dönüştürmesi, ibâdetlerini şekil ve merâsime indirgemesi son derece yanlıştır. Böylesi bir handikaba düşmenin tehlikesini haber veren Yûnus Emre orucumuza güvenmekten ve namazımıza dayanmaktan kaçınmamızı istemektedir. İhlâs olmaz, samîmiyet bulunmaz ve Allah için icrâ edilmezse orucun, namazın, gusül abdestinin ve haccın bile âşıklara perde olduğunu belirtmektedir. Her türlü iddiadan uzak duran âşıkların Allah’tan başka her şeyden alâkalarını kestiklerini ve Rablerini tenzîh ettiklerini belirtmektedir. Şöyle ki:

Orucuna güvenme namazına dayanma
Cümle tâat tak olur nâz u niyâz içinde

Oruç namaz gusül hac âşıklara hicaptır
Âşık anda münezzeh hâssu'l-havâs içinde.

Zâhir ehlinin ibâdeti şekilden ibârettir. Şekle indirgenen, merâsime dönüştürülen, başkalarının nazarına sunulan ibâdetler baştan sona riyâ doludur. İbâdetlerinin hakkını vermek isteyenler, ibâdetleriyle mânevî dönüşüm ve gelişim elde etmek isteyenler âşıklardan ibret almalıdır. Âşığın gösteriş için itâat ettiği görülmemiştir. İbâdetlerin aslı ve esâsı Allah sevgisini kazanmaktır. Aşk tadında yapılan ibâdetler kişiyi heyecanlı, duygulu, hisli ve candan kılar. İnsanı vecde ulaştırır. Vecd hâline bürünen derviş, vuslat imkânını elde eder. Yûnus kendi seyr u sülûkunu anlattığı bir beytinde gelişim seyrine şu şekilde dikkat çekmektedir:

Mescidde medresede çok 'ibâdet eyledüm
'Işk odına yanuban andan hâsıla geldüm.

Kasım 2023, sayfa no: 8-9-10-11

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak